31 Ara 2009

yeni yıl

Özdemir Asaf'ın aşağıdaki dizelerde bahsettiği boşluk var ya hani .
Karanlık. Düştüm , oradayım.
Cebimdeki fosforlu kalemle yazıyorum karanlığa
''lütfen bu yıl daha güzel şeyler olsun''

Zamandan nefret ediyorum, dünyanın büründüğü halden, her sene daha kötü bir dünya olamaz diyorum içimden ve büyük yanılıyorum.
Kendimi yaşadığım zamandan soyutlamam mümkün değil,
öyle biri değilim ben.
hiç olmadım.

Açıklaması zor bazı geceler kalbimin acıdığını hissediyorum:
yaralı bir el gibi, deride bir kesik gibi içten içe kanıyor.
Kalbimi yapayalnız, göğsümün içinde acırken hissediyorum.
Elimle tutmaya, destek olmaya çalışıyorum, nefesim kesiliyor.

Eğer hatırlamalar ülkesi olsaydı ben kesin kralı olurdum.
Hayatın tek bir saniyesini unutmuş değilim.
Büyük bir yorgunlukla aynı anda binlerce zamanın içinden geçiyorum.
Kalbim çok sevmekten yorulmuş olabilir.
Kalbim gördüğü kötülükler karşısında yılgın, güçsüz, kalbim ne yapacağını bilemez halde.
Halsiz, çırpınıyor.

Yeni yıl.

Kendim için en ufak bir dileğim yok. Bilmemne tropik adasında tatil gibi benden başka kimseye mutluluk getirmeyecek , geçici hazlardan, dileklerden vazgeçtim.
Kendimi aylarca palmiye ağaçlarının altına saklayabilirim ama ne değişecek?
bir tek dileğim var:
2010 tüm dünya çocuklarının daha çok güldüğü bir yıl olsun.

Özdemir Asaf

bosluk dedi,kocaman kara bir bosluk.
sonra birlikte dibine dustuk.
karanlikmis,
cebimdeki fosforlu kalemle yaziyorum

Özdemir Asaf

vurdun, acısı daha geçmedi,
biliyorum geçecek.
ama öyle ağır konuştun ki ardından
o gittikçe gerçek
"insanlar yeterince haksızlığa uğradığında yeterince dövüldüğünde çocuklar, insanlığa saldırırlar. acı, adaletsizlik ve vicdansızlıkla yeterince hırpalandığında kendi kendini imha eden bir organizmadır insanlık."
"'başladı madem, bari kısa sürsün' diyor herkes.
Zaman, bir uzunluk kısalık meselesi değildir oysa.
Derinlik ve yoğunluk meselesidir.
Kucağınızda kızınız ölüyorsa, uzundur zaman.
Bunu görmüyorsanız, her şeye uzaktan bakıyorsanız,
havai fişeklerin ani patlamalarıyla ışık körlüğü geçiriyorsa gözleriniz,
zaman size kısa gelebilir.
savaş çok uzun bir sirktir oysa.
çünkü insanlar... siz görmeseniz de, ölürler."

30 Ara 2009


Erkeklerin kadınlara bıkıp usanmadan tekrarladıkları ‘ezeli’ ve de ‘ezici’ bir soru vardır:

“Bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz.

Madem öyle, neden Shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?”


İşte Virginia Woolf bu ‘yakıcı’ soruya, tarihsel ilişkilerin kökenine inip kütüphane raflarında şöyle bir gezindikten ve de kısa bir kadın edebiyatı tarihçesi çıkardıktan sonra esaslı bir yanıt getiriyor.


Ve şöyle sesleniyor kadınlara: “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!..”

sayın ikibinon!

dünyayı bütün çocuklar için daha güzel ve yaşanabilir bir yer yap!

lütfen!

bencil dileğim...



Allahım lütfen 2011'e Palau İsland'ta girebilir miyim? Nolurrrrrrrrrr:)

28 Ara 2009

"a human being should be able to change a diaper, plan an invasion, butcher a hog, conn a ship, design a building, write a sonnet, balance accounts, build a wall, set a bone, comfort the dying, take orders, give orders, cooperate, act alone, solve equations, analyze a new problem, pitch manure, program a computer, cook a tasty meal, fight efficiently, die gallantly. specialization is for insects."

24 Ara 2009

adam: herşeyin bir örtüsü var görmüyor musun? yılan bile sarınıp duruyor ağaç kovuklarına. Aşk merhamete sığınır, kuyular bile uğuldar acıdan. sen öyle apaçık, dünyaya karşı, hiç yaslanmadan, tutunmadan, dimdik ve neden sevgilim? Kadın: dünyanın örtülerinden bıktım ben. Kaldırıyorum peçemi. Kapılarımı kilitliyorum. Kimse gelmesin diye bir bir. Efendim demiyorum artık kimseye. Kuyuya sarkıttığınız ipi de tutmuyorum yukarıda boynuma dolanacak. Eliniz yerine acıyı tutuyorum. Sımsıkı. Yardım dilemem, yaslanmam, tutunmam ben. Ve de unutmam. Hatırlarım. Yazık.

23 Ara 2009

''ilahi adalet hata yapanın başına bir bela gelmesi değildir; ilahi adalet hata yapanın hatasını anlamasıdır''
"Men show their characters in nothing more clearly than in what they think laughable"
hep aşık ama hiç sevmiyor....
sevmeyi bilmeyenler aşık olurlar...

16 Ara 2009

mevlana

Mevlana’nın öğrencileri arasında Süryanos adında bir de rum delikanlısı var.
Çetrefilli lakırdı etmesini beceremeyen, açık sözlü bir genç olacak ki,
uluorta konuşmalarından ötürü yakalayıp kadı’nın ödüne götürüyorlar.

kadı soruyor :
sen mevlana’ya tanrı diyormuşsun, doğru mu?
süryanos hep o açık sözlülükle : yalan, diyor, ben mevlana’ya tanrı demedim, tanrıyı yaratandır dedim. tanrı benim, ama bunu yıllardır bilmiyordum, bana tanrı olduğumu mevlana öğretti…

süryanos’u iyice çıldırmış sanarak bırakıyorlar.
o da gelip olup bitenleri mevlana’ya anlatıyor.

mevlana : kadı’ya deseydin ki, diyor,
''yazıklar olsun sana, eğer sen de tanrı olamadıysan!''

Mevlana

"yanlış ve doğru hakkındaki fikirlerinizin ötesinde bir alan var. sizinle orada buluşacağım. çimenlerin arasına uzandığınızda, dünyanın doğru-yanlış fikirlerinize ihtiyacı olmadığını göreceksiniz."

anne


haz ve mutluluk ne kadar karışıyor birbirine...

bir

bir hayattan diğerine savrulup duran ruhlar olduğumuza inanmıyorum.
yalnızca bir tek hayat var çünkü.

ve bir ağacın her bir dalı bambaşka canlı görünse de aslında yaşatıyor ağacı
''tek'' değiliz ama ''bir''iz kelimelere dökemiyorum bunu
''tek'' bir nehrin su zerrecikleriyiz ''sayısız''

sınırlarımız öyle belirgin ki
yalnızca çok sevince ''sen nerede bitiyorsun'' ''o nerede başlıyor'' soruşturması önemini kaybediyor.
böyle biraz sisli , büyülü bir sınırsızlık.
yine de bu sınırsızlığı bedeninle sınırladığın için saplanman kaçınılmaz kendine

afrikada aç bir çocuktan seni ayıran hiç bir şey yok
upuzun elbisesiyle salınan bir prenses
kaldırımda oturmuş ağlayan bir çocuk ( elleriyle yüzünü kapatmış)
hepsi sensin.
sen hiç kimse değilsin.
herkessin
aynı anda yaşanıyor tüm hayatlar...
bundan inanmıyorum önceki hayatlara ve sonralara.
elimi bıraktığın an sımsıkı tutuyorsun. tuhaf
ayrıldığımız an aşkımız yeniden başlıyor

eski yazılardan


Evimde odamdayım,
pencereden görüyorum şehri.
Artık anlamı yok benim için.
Aşkı bulup yitirdiğim yer.
İçimde bir boşluk daha belki.
Kocaman denizine sığmayı beceremedim.
Bir aşkı bahane edip bir imkansızlığına küstüm şehrin ve gittim.

Bunu hiç anlayamadın.
Senden kaçmak için başka şehirlere, başka adamlara, başka şarkılara gittim.
Hep bağırdım acıyı giderken ama dönüşlerim hep bitkin, yenik ve dilsiz oldu.
Ta ki gidecek bir yer olmadığını anlayana kadar.
Meyvenin çekirdeğini içinde taşıması içinde taşımak sevdiğini…
Kolay değildi.

Bazı hikayeler ancak üçüncü ağızdan anlatılabilir.
Yaşarken yazamazdım ölürdüm acıdan.
Bittiğimiz için ve seni artık ‘öyle’ sevmediğim için deneyebilirim.
İbret için.

Tıpkı aşkını uzun süre susunca tadının acılaşması gibi.
Bende senden kalan eski bir bahar artık.
Geçen yıllar acıların alevini aldı, yokluklar oldukları yerde duruyor hala.

Birini sevmeyi nasıl tanımlarsın?
Birini çok sevince hayatında neler değişir?
Sevgi çekip gidince geride kalan ne?
Onca yaşanan şey tuzla buz mu oluyor?
Yoksa aşkın şiddeti azalmadan yerini başka bir şey mi alıyor?
Büyük aşklar, büyük acılara, büyük acılar büyük boşluklara mı dönüşüyor?

‘‘Geçmişteki seni ve beni, kumruları dinler gibi hatırlıyorum’’ demiştin bir sefer.
En sevdiğim kuştur kumru. Çocukken sabahları evin camına gelir tutunurdu.
Pencere önünde telaşeyle akşamdan bıraktığım ekmek kırıntılarını yerdi.
Çocukluğumla aramdaki zamanı sıfırlıyor ne zaman kumru sesi duysam şehirde.
Ama her şey gibi o da seyreldi.
Fırınların önünden geçiyorum ekmek kokusuz,
çiçek tezgahlarında muhteşem çiçekler görüyorum gereksiz. Mavi gül mesela.
Ne işe yarayacak ki?
Daha da korkuncu sessiz, oyunsuz çocuklar görüyorum.
İçim acıyor.
Hayatta bir sürü şeyle başa çıkmayı becerdim
ama yanlış zamanda yaşıyormuşum hissinden bir türlü sıyrılamadım.
Beni genç bir kız seni ise koca adam yapan zaman içimi eşitlemekte yardımcı olmadı bana. Dünyayla hep fazla alıp veremediğim vardı.
Fazla içime işliyordu.
Çok şey bildiğimi sanıyordum o zaman.
Şimdi geçmişe dönsem sadece senin önünde eğilirdim.
ama dönemiyorum.

Yaşanan onca şeyin boşuna olduğunu da kabul etmiyor kalbim.

Kimsenin anlayamayacağı bir şeye dönüştü sevgim.
İçimde bir taşa.
Kimsenin anlayamayacağı bir şeye dönüştüm ben.
Yutkunuyorum.

15 Ara 2009

"çağrılsın veya çağrılmasın.. tanrı vardır"
"yanında zayıf davranabileceğim kadar seviyor musun beni? herkes gücü sever, ama sen beni zaaflarımla seviyor musun? asıl sınav budur. yitirebileceğim her şeyden arınmış olsam, yalnızca ömür boyu sahip olacağım şeyler için sever misin beni?"

yunus emre

gitti beyler mürüveti
binmişler birer atı
yedikleri yoksul eti
içtikleri kan olmuştur
"if you saw atlas, the giant who holds the world on his shoulders, if you saw that he stood, blood running down his chest, his knees buckling, his arms trembling but still trying to hold the world aloft with the last of this strength, and the greater his effort the heavier the world bore down on his shoulders – what would you tell him to do?"

i … don't know. what … could he do? what would you tell him?

"to shrug."

13 Ara 2009

Gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Aylar yıllar sonra bir taş atıyorsun kuyuya. Kırk deli çıkaramıyor. Yalnız doğarken ve dogururken bağır diyor bir şair. Ölürken çıtını çıkarma. Gençlik büyük gürültüyle geçip gidiyor. Önümüzde var sandığımız büyük zamanlar azaldı. Sende bir şey eksik demiştin bir sefer. Sensin.

gülten akın

üşümekten değil korku, ısınır olmaktan. Yorgun savaşçılarız , sevgiler ürküttü bizi.

gülten akın

unutma sakın unutma! Bağışlama sakın. Sakın düşmanını sevme. Sakın susma. Bekle büyük kavgayı bekle. Anlıyor musun yüreğim?

gülten akın

Bazı adamlar aşkı itip odalara karartır. Bazı kadınlar için aşk, şöyle bir rüyasız sere serpe şöyle bir korkmadan uyumadır.

gülten akın

şimdi insanların yalnız kolları var. Ve ben delice bir şey istiyorum. Şimdi insanların yalnızca kolları var. Ve ben başımı koyuyorum.
Özür dilerim bayım! Sırtım bıçağınızı mı incitti yoksa?

3 Ara 2009

kar çocuğun ölümü

en cüce olan benim:)
ah pardon yani kardan çocuktan sonra en cüce:)
kar çocuğun kafasındaki de benim berem:)
evimizin tam önündeydi, gece boyunca camdan izlemiştim kar çocuğumu.
sabah uyandığımda arka sokakta oturan Bülent'in tekme atıp yıktığını gördüm camdan.
çok ağlamıştım çok
hey büyük balık!
küçük balıkları suya geri at.
hemen!

M.M

"guzellik baska gozlere ogretilir, sen 'ben guzelim', der gibi durursan hayatta, herkes seni guzel gorur, ama sen kendi guzelligini tasimaktan aciz durursan, herkes supheye duser. guzellik cesit cesittir. kimi guzellikler gorulur, kimi gosterilir, kimileri saklanir, kimileri kabul ettirilir. her seyden once sen, kendi guzelliginin hangisi olduguna karar vermelisin"
Kaç aşktan yapılmadır bir aşk?
Aynı yarada kaç bıçak?
Kaç hile?
Bir aşk ki kendi yarasına merhem
Aynalarda dağılıyor

Kıyılara vurdu aşk!
Sarıp sarmalasak?
Kör belki de görmüyor
Eğreti duruyor bak
İkimizden ne yapsak

Dört yana haber saldım
Gelsin bulsun beni.
Bir aşk ki
Kayboldum
İçinden deniz geçiyor

Sesinde kurulu pusu
Kelimelerim...
Kundak...

M.M

o zamanlar biz ne güzel çocuklardık. dünyaya aydınlık gözlerle bakardık
ve işte o zaman kırdığın bu kalp şimdi kırıyor başka kalpleri
aşkta kazanmak dedikleri kaybetmektir birçok şeyi...

M.M

Dilim zehirlidir; ama kalbimde kötülüğe yer yok. Çünkü vaktim yok. Kendimle doluyum. Kendiyle dolu olmak her zaman kötü bir şey değildir. Ben iyi bir boksörüm. İstesem vururum; ama birine bir tokat atsam, onun bakışı beni kahredebilir. O tokadı o yüzden atamam. Kendimle olan ilişkimde, başkalarının gözlerine fazla şey emanet etmeyecek kadar kendimi zalimce hırpalarım.

2 Ara 2009

the shining:)

Sezi Bursa'ya vardı. Feribotta bir kadını öldürmesine ramak kalmıştı. Ama sakinliğini korudu. Bir ton lafı da sanki suçlu oymuş gibi sineye çekti. Ama hala sakince geri dönüp kadının boğazını kesmeyi hayal ediyor.

ama vazgeçti. Humanizmden falan değil de halim yok.
Kadını öldürsem bir sürü görgü tanıgının daha izini sürüp (en az 600 kişi) daha tek tek vurmam lazım.E Tuncay da yanımda olaya şahit onu da öldürdükten sonra da iş bitmiyor çünkü otele onunla check in yaptığımı bilen tüm resepsiyon ve bellboyları da doğramam farz olacaktı.
Bütün bu formalitelerden sonra seyahate Tuncay ile geldiğimi bilen Murat Bey, ErKan Bey ve Özlem'i de öldürmek beni yoracaktı.
e madem hapse gireceğim Roman Polanski ve Üzmez'i de kılıçtan geçirirdim ibret olsun

İşte al sana katliam yahu! Durduk yerde gidiverdi 620 kişi! :)

Buradan hangi sonuca vardık sayın seyirciler cinayeti bilemem ama cinnet yorucu bişidir:)
yeltenmeyelim edebimizle susup oturalım haklısını hanfendü falan diyelim gülümseyelim.

böylece hapse de girmediğimiz için hemen bu masadan kalkıp canını bağışladığımız Tuncay'ı da alıp Cemil Ustada iskender kebab yiyebiliriz.

neymiş adam öldürmemek süper bişiymiş:)

facebook yorumlaşmaları


İlke Çandırbay Uyar
Kelimelerim yetseydi henüz dillenmemiş aşk halini yazabilmek isterdim. Kendin bile bilmezken yada itiraf edemezkenki susuş halini mesela. Veya kalabalıkta bile "ona" söylenen ama ona yönelmeyen cümleler kurduğun anı. Hani o bakmazken ona baktığın ve o sana bakarken de üzerinde onun gözlerinin olduğunu bilerek başka yöne baktığın anı ya da.
11 hours ago · Comment ·Like/Unlike

Sabiha Güvenç Tetey
Senden daha iyi, daha güzel ve daha doğru yazabilen kaç kişi var acaba? Helal olsun çok güzel yazmışsın. Yüreğine, aklına ve eline sağlık...

Sezi Kalkavan
e yazmışsın işte:) aşkın ''en'' halini.
Bence en güzel an aşkına karşılık bulduğunu anladığın an.
Bir umut peydahlanıp içinde "ulan olacak bu is" dediğin an.
Ilk el tutuşması mesela.
Ilk bırakan olmamak için çaba ve böyle sonsuza kadar dururum sanmak.
Aşkın zorluğunu aşkın kolaylığı izlediği günler güzel.
Aşkın bitişi? Güzel değil. Hiç güzel değil.
Galiba olay aşkın o "en" halinden "hep" haline geçebilmek.
"Evet bana dokununca yıldızlar saçılmıyor ellerinden belki ama gene biliyorum yerlerinde duruyorlar. Yıldızlar dursun, gel bir çay demleyip güzel bademli kurabiye yiyelim yanında" diyebildiğin bir aşk.
Reddedilme ihtimalinden değil de sevdiğinin seni sımsıkı tutacağını bilmenden doğan aşk.

İlke Çandırbay Uyar
Ben de aşkın o "hep" halini severim. paylaşılan, bölüşülen, çoğalan halini. Belki artık avuçların terlemiyordur ama içinde öyle bir yer ısınır ki, onun yanındayken doğru yerde olduğunu hissedersin. Hatta bazen bir an gelir, günlük koşuşturma içinde bir an sadece bir an zaman durur, bakarsın ve kanının vücudunda tam bir devir yaptığını hissedersin, mutluyum dersin. Bir zaman sonra artık aşık olmadığını düşünürsün doğru. Çünkü zaman seni tek kişi yapar onunla. artık senin dışında aşık olabileceğin bilinmez/değişik/yabancı/merak uyandıran başka biri yoktur. sen o'sundur. Kafanı kaldırır diğer yarını görürsün, olmayınca eksik kalacak, boş kalacak yanını... Ama yine de hepsi yaşanmadan önceki, yaşayabilme ihtimali içeren, bilinmezliğin gerginliğinin, konuşurken ki zeka oyunlarının , o kelimelerin en değerli olduğun zamanın da hakkını vermek istedim...

Sezi Kalkavan
ilk öpüşler ilk evetler ilk hayaller

Zehra Çiğdem Özcan
Noluyo lan????!!!!!

İlke Çandırbay Uyar
aşk var oynaş var edebiyat var gel bacım

Zehra Çiğdem Özcan
Hayatım biz öyle huzurlu huzurlu yaşayıp gidiyoz, heyecanlandrıma insanı durup dururken:))

İlke Çandırbay Uyar
huzurlu derken?

Sezi Kalkavan
aşk sıradan bir adamın sıradan bir kadını kırk sene baş tacı etmesidir. kadının ona kırk sene sevdiği yemekleri yapmasıdır derdi anneannem. neydi o yeni ay mı ne izlemedim ama adam ucuruyormuş resmen hatunu. e şimdi napıcas bizi alması yetmiyor çok sevmesi çok söylemesi çok göstermesi lazım. ya da vampir olacak:) kadın da genç kalacak, yatakta bilmemne, koluna takınca kraliçe, çocuklarına ana, evde hizmetçi, işte dişli bıdı bıdı da. of ya:) yıl 2009 diyorum. ilk öpüşler ne güzel. işte bir şey beklemiyorsun hayale diyorsun bir yandan:) ama ben recep ivediğin son zamanda tanıdıgım en romantik karakter olduğunu düşünüyorum:) ciddiyim.

Zehra Çiğdem Özcan
Huzur işte, düz huzur

Aysegul Çam Barut
Kız sen evde oturuyon da böyle anarşik anarşik şeyler mi düşünüyon biz de çocuk bakıyo zannediyoruz...Annelik mi yoksa seni bu kadar şair eden?Ama sebep ne olursa olsun yüreğine sağlık....

Zerrin Karakaya
aşk kadını güzelleştirir derdi benimde bir tanıdığım seni de güzelleştirmiş arkadaşım hem yüzünü hem aklını hem dilini...uykum kaçtı film izledim mendil kalmadı evde seninde yazdıklarını okuyunca değinmeden edemedim...Ama filmlerde oluy gerçek hayatta ise 17 ila 20'li yaşlarda o deli kan damarlarda dolaşırkene haykırılıyo kocaman kocaman sevgi sözcükleri tarihlere kazınır şair bile yaparsın (adamı\ Kadını) gün gün tutarsın onu ne kadar özlediğini hep resmine bakarsın hayal kurarsın O'nunla geleceği...Planlarsın .... defterlere kazırsın tarih tarih saat saat dem vurursun gem vurursun duygularına sonra o defterler tozlu raflarda yerlerini alır gün gelirde bir senaristin eline geçerse'de film olur...Yani sadec fimlerde olur...

1 Ara 2009

kadın değil erkek değil yahu önce insan ol insan!
zor iştir!
kendimi alıp afilli bir akıl hastanesine mi koysam diyorum.
Şöyle beni ölçsünler, biçsinler!
çünkü 4 yaşında bir beynim olduğundan ikircikleniyorum.
koca salonda köşelere nasıl çarpıyor olabilirim?
Bir insanın beyni bu kadar mı komuta edemez elini kolunu. pes.
ne bu ya!
yol bilmem adres bilmem sağım solum zaten yok
düz çizgi çizemem, çarpım tablosunda 4'lerdeyim
o kadar yani.
Kırk yıl yaşadığım evin yolunu bulamam
böyle sokağın başında fransada japon asıllı rus gibi dikilirim
camları sileyim diye düşünürken kendimi kızılderilileri düşünürken yakalayabilirim sonra kızılderililerden geri gelirim taaaaa camlara kadar.
bu nasıl çağrısımlı daldan dala hoplaya zıplaya düşünmektir?
sayın seyirciler buna gerek var mıdır?
tıp bana çare bulsun aaaaaaaaaaaa!
''yol çatallanıyor'' diyor Kemal Sayar.

hangi yoldan gideceğiz?

zevk eksenli , iyi hissetmeye dayalı bir dünyada mı yol alacağız yoksa erdem eksenli, iyi ve doğru bir hayatı mı önceleyeceğiz?

hayatı sadece pozizif duyguları yaşayacagımız bir piknik olarak tasavvur edemeyiz.

Defne Asal Er

Şimdi. Yetmiş yıl sonra şimdi , yıllardır ölülerin yakınlarının, ölü gibi duranların, duvar gibi susanların, gururla susanların kulaktan kulağa fısıldadığı katliam dile geliverdi. Hem de hiç beklenmedik yerde ve zamanda. hiç beklenmedik bir ağızda. Duydunuz okudunuz. Cinler bastı Türkiye'yi farkında mısınız? Tüm cinler çıkıyor birer birer şişeden.
Ve bir kez çıktılar mı...

Fındık nine, nenem benim, kör gözlerinden yaşlar akıyordu anlatırken. belki sen beni unutmuşssundur ama ben seni hiç unutmadım. Süngüden geçirilmiş kardeşlerinin yanındasındır şimdi. Beni duyuyor musun? Şimdi anlatacaklar sana neden oldu tüm bunlar. anlatacaklar. Anlatmak zorundalar.Uyan ve dinle. uyan dinle ve sonra affet.
Merak etme artık insanlar konuşacak. toprak konuşacak, mağaralar konuşacak, senin anlattığın her şeyi de duyacak artık , insan olan kulaklar.

28 Kas 2009

fly me to moon! ciddiyim!
Uzak komşudan güney yarım kürede yaşayanların nasıl tepe taklak durduklarına ve düşmediklerinde dair yanıt:

''şöyle ki; vakti zamanında bir ortohepist tarafından iddia edildiğine göre bu insanların vurdumduymazlıklarıyla alakılıymış, en çok vurdumduymaz olanlar sizin de belirttiğiniz gibi güney yarım kürede mesken tutmuşlar. Vurdumduymaz olmalarından mütevellit öyle başaşağı yaşayabiliyorlarmış''

23 Kas 2009

Kalpte sıkışıp kalmış sevgiler büyük nefretlere dönüşebilir.
İnsan sevdiğinden sırça köşkler değilse bile en azından sevgisine karşılık bekler.
İstediği gibi sevilmeyince de geri alıverir sevgisini.
Hayır! Reddediliş ile beslenen şey aşk değildir.
Sevgi ve hiçlik arasındaki şeydir!
Tez zamanda nefrete sonra kayıtsızlığa dönüşür.

19 Kas 2009

Kendimi dedi ikiye bölüyorum işte bak bu da kalemim!
hiç mi geri dönüp bakmaz yolun yarısında?
...giden...
büyük şiirler hep aşk şiirleri midir?
...biten...
çok sevenler neden kavuşmaz?
...hiç...

O. Paz

"Her şey bizimle başladı: zaman, böldü geçmişimden geleceğime uzanan canlı parçaları yılana vurulan satır gibi; ışıltılar ışıldadı, bakakalmanın kör bakışı;sözcükler, ruhun delik deşik ağı; adlarımız, sende ve bende uyandırdıkları arasında, boşluğun duvarları hiçbir borazanın sarsamadığı...."

18 Kas 2009

gül

Selma bininci kez aynı salatayı yapmaya koyuldu. Ortasına domates kabuğundan bir gül oturtsam mı diye geçti içinden. Sonra yapacağı hiçbir şeyin bu evde bir anlamı olmadığını farketti. içi acıdı. Gene de dedi fısıltıyla bir gül kimse görmese de güzel bir şeydir. Sonra domates kabuğundan gülü oyaladı ve salatanın üstüne koydu.. Zil çaldığında kapıya doğru giderken aynada yüzünü farketti. Solgun. Oğluna kapıyı açtı. Yere fırlattığı çantayı odasına götürdü. Hiç yapmadığı bir şey yaptı sonra. Odasına gidip pembe bir ruj sürdü. Zil tam o esnada çaldı. Kocası hışımla söylenerek içeri girdi. 'neredesin be kadın! Ağaç oldum kapıda. Ben bütün gün çalışıyorum sizin için. şu hale bak be. salak karım kapıyı bile açmıyor.' Selma sessiz kaldı. Evet dedi yüreğinden. Evet çirkin hep çirkin. Bir eliyle yavaşça dudağını sildi. Sonra hızla mutfağa yöneldi sofrayı kurdu. Salata tabağını da masanın tam ortasına yerleştirdi. Oğlu ve kocası açlıkla yemeğe saldırdılar. Kocası salataya boş gözlerle baktı ve çatalıyla gülü kenara iterek hızla karıştırdı ve tabağını doldurdu. Selma sirke yağ karısımında yan yatmış güle baktı. Hala güzeldi. Gülümsedi.

saklambaç

Henüz bu büyük acıyı yüklenmemiştim o zaman. Sadece seviyordum.
Her yerde bulunan bir şey de değildim. Bakkallarda satılmıyordum.
Ama bir daha sana benzer bir şeyin yakınından bile geçemeyeceğimin zerre farkında değildim.
Kaç kere ve nasıl sevebiliriz? Bizi kaç kişi dünyanın sonu gelmişçesine sever? Düşerken göremiyorsun kuyunun dibini. Neşe ile başlamıştık oysa saklanmalara.
Orada sonsuza kadar kalacağımız hiç aklına gelmemişti. Kendine mahkum.
Kimsenin sana ulaşamayacağı bu yere kendin geldin şimdi güle oynaya.
Bu saklambaçta böyle bir gün gelecekti elbet.
oysa binlerce kere beni bulursun diye umuyordum.
Orada kaldım. Orada kaldın.
Bazı kötü insanlar şans eseri sanata sahip olabiliyorlar.
Bu sanatcı yanlarına yaslanıp içlerinde uyuklayan şeytanı bir güzel uyandırıp ballarla böreklerle besliyorlar.
Sonra karşımıza geçip bu kötülükleri içlerindeki sanatçının yaptığını öne sürüyorlar.
Onları mazur görmemiz için ve kendilerini kandırmak için bir yere tutunmak zorundalar.
Roman Polanski'de de olan bu işte.
insanlar da yarattıkları güzel şeylere bakarak onlara payeler kondurup imtiyazlar tanıyorlar.
Acaba tecavüz ettiği sizin küçük kızınız olsaydı, hala alkışlayabilecek miydiniz bu pisliği?
Neyin affını rica ediyorsunuz sanki yolda gecerken ayağınıza basan birine 'önemli değil' diyormuşsunuz gibi?
Filmlerini beğenmek ve hakkını teslim etmek başka bir şey ,
''Ne de olsa yaşlandı, aradan yıllar da geçti, filmleri de güzel, affediverelim gitsin'' başka.
Kendinize geliniz.
soru: efendim bazı insanlar sizin yazılarınızı iki üç kez okuyunca bile anlamadıklarını söylüyorlar, ne yapmalarını önerirsiniz?
faulkner cevap verir: dört kez okusunlar!

Henry James

"ömrü boyunca hiçbir anahtar deliğinden bakmadığı için onurlu ve tatminsizdi"

kierkegaard'dan

''-....parmağımı varoluşa batırıyorum — hiçbirşey kokmuyor. neredeyim? dünya denilen bu şey nedir? beni buraya kandıran ve şimdi burada bırakan kimdir? dünyaya nasıl geldim? niçin bana danışılmadı?''

kierkegaard'dan

"tanrı ile araya mesafe koyarsanız orayı başka şeyler doldurur

kierkegaard'dan

"sessizliklerin en kesini susmak degil, konusmaktir."

Oğuz Atay'dan

- "eskiden yaşamış bir insan gibi bahsediyorsun kendinden. sanki geçmişin malı gibi konuşuyorsun."
+ "çünkü ben geçmiş, modası geçmiş biriyim. burada kendimi temsilen bulunuyorum."

maske

''tıpkı gördüğün gibiyim''der maske,
''ve korktugun şey ardımda...''

Sabahattin Ali'den

"...kimi tutkular rehberimiz olur yasam boyunca. Kollariyla bizi sarar.
Sorgulamadan peslerinden gideriz ve hiç pisman olmayacagimizi biliriz....
Ruhlarımız için en lüzumlu, en kıymetli olan şeyleri birbirimizde bulduktan sonra diğer teferruatı görmemezlikten gelmek,
daha doğrusu büyük bir hakikat için küçük hakikatları feda etmek, daha insanca ve daha insaflı olmaz mıydı?"
"erkeklerin ne aradığını kim söyleyebilirdi ki?
bulduklarını arıyordu onlar;
neden hoşlandıklarını ancak hoşlandıkları şeyi görünce biliyorlardı."
Dünyadaki bütün çocuklara bütün istedikleri şeyleri almak istiyorum Hayır! Biliyorum. Şımarmayacaklar.

isyan!

Hangi ama hangi zihniyet Roman Polanski'yi savunup, Hüseyin Üzmez'i kınayabilir?

Kürk Mantolu Madonna'dan

Maria Puder Raif'e der ki:

'' İşte aziz dostum, bizim yaptığımız da başka bir şey değil, büyütmeyelim.
Dün akşam sarhoşun biri sırtımı öperken oradaydınız.
Öpecek tabi hakkıdır... para sarf ediyor...
Siz de öpmek ister misiniz ? Paranız var mı?
Ben ruhum yerine vücudumu pazara çıkarmayı tercih ederim. Onun benım için ehemmiyeti yoktur.
Bana merhametle bakmayın, en tahamül edemediğim şey budur.
Sözlerime gücenmeyin.
İlerde arkadaslığımızı bulandırması ihtimal olan şeyleri açıkca konusmaktan çekinmemeliyiz. Anlaşamayacagımızı anlarsak veda ederiz.
Bu bu kadar büyük bir felaket mi?
Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır.
İnsanlar ancak bir hadde kadar birbirine sokulabilir.
Hayatta esas olanın yalnız kalmak oldugunu hala kabul edemiyor musunuz?
Bana sakın darılmayın, dün sizin yanınıza geldim, gezmeyi teklif ettim , kolunuza girdim, adeta size musallat oldum.
fakat sizi sevmiyorum. Benim erkekleri sahiden sevebilmem imkansız çünkü onların iç yüzünü gördüm,
benden sizi sevmemi beklemeyiniz, şimdiden söyleyeyim bana darılmayınız,
Ben de belki birini arıyorum: bir erkek, ama sahiden hiçbir kuvvete dayanmadan beni sürükleyebilmeli, bana hakim olmadan, ezmeden , ezilmeden.
Bu erkek siz değilsiniz , evet erkeklerde sevmediğim hırs ve çirkinlik sizde yok gibi görünüyor ama siz de daha çocuk gibisiniz, derinliğiniz yok ''

Raif'in Maria'ya cevabı:

'' Belki bana bunları söylemenize lüzum yoktu. Fakat nereden bileceksiniz?
Birbirimizi yeni tanıyoruz, ihtiyatlı olmak daha iyi.
Benim hayatta sizin kadar tecrübem yok. Pek az insanla tanıştım, daima kendimle yaşadım.
Görüyorum ki, başka yollardan gittiğimiz halde ikimiz de aynı neticeye varmışız:
ikimiz de bir insan arıyoruz ; kendi insanımızı...
eğer birbirimizde bunu bulursak harikulade bir şey olur....
Asıl ehemmiyeti olan bu, öteki meseleler ikinci derecede kalır.
Hiç bir zaman korktugunuz cinste bir insan olmadığıma emin olabilirsiniz.
Önemli olan kadın veya erkek olmak değildir. İnsan olmaktır.
pek çok insanın uğraşmadığı bir ayrıntıdır bu.
Ben cevapları her zaman tabiatta bulmaya gayret ettim ve doğal ilerlemeyen şeylerden medet ummadım. bırakalım arkadaslığımzı tabii yolunda yürüsün,
biz ona suni istikametler vermeye veya peşin kararlarla onu bağlamaya çalışmayalım''

Maria şaşırır:

''Siz zannetiğim kadar çocuk değilsiniz. Haydi bakalım sessiz bir yerde oturalım, vakit daha erken. ''

13 Kas 2009

Be imanım, bırak şu gevezeliği!
O büyükler,
o güzel atlara binip
Desene göçtüler temelli

12 Kas 2009

AKLIM ERMİYOR

Biz şimdi kuzey yarım küredeyiz ayaklarımız yere basıyor. Buraya kadar ok. Peki bu yuvarlak dünyamızın alt kısmındakiler nasıl tepetaklak duruyor? Düşmüyor? Lütfen yer çekimi gibi saçma açıklamalarla gelmeyin bana. Aaa! Ha bir de ekvator çizgisinde yaşayanlar hele ne yapsın? Yanlamasına öyle koca fezaya karşı!
Bütün milletlerden arkadaşın olacak, her dinden, her ırktan insanı sevebilmelisin. Sana benzemeyen insanlarla kaç dakika birarada kalabiliyorsun? Küfürlerini bile yeniden düşünmen gerecek. Her öylesine 'o çocugu' veya 'i.. hakem' dediğinde bile toplumun hasta ortak bilinçaltına bir kazık daha çakıyorsun. çocukların bu korku, sınır ve aşağılamalarla büyüyor ışte.

4 Kas 2009

enis batur-cüz

hafta sonları ekleri ile birlikte 5-6 gazete alıyorum pek çok insan gibi. Eskiden bu gazeteleri hızla katlettikten sonra siyahlaşan parmaklarım yüzünden hemen ellerimi yıkardım. Şimdi bu yetmiyor. Gidip bir de başımı yıkıyorum.

uğur yücel'den

televizyon seyreden biri değilim ama ne zaman düğmesini açacak olsam bir bakıyorum herkes eğleniyor. Aptal kadınlarla cıvık erkekler sürekli göbek atıyorlar. Bu toplumun bu kadar eğlenmek için ne sebebi var? Neyimiz bizi bu kadar mutlu ediyor?

oktay rifat'tan

kireç badanalı duvara, kömürle adını yazdım. bir gemi çizdim üstüne, balıklarını dizdim, gemi aldı götürdü seni, tükürdüm mavisine, sildim denizlerini bozdum
sana ne denli önemli bir armağan verdiğimi umarım bir gün anlamak zorunda kalmazsın!

noctes atticae, IX

"Afrika'da kullandıkları dil özel bir güç içeren aileler varmış. Güzel ağaçları, verimli tarlaları, sevimli çocukları, kusursuz atları övmeye başladıklarında tüm o nesneler yokoluverirmiş övgüler yüzünden."

3 Kas 2009

istanbul oburcuk rehberi REVİZE

Oburcuklar için İstanbul Rehberi

Benim gibi güzel anları hep kokularla, lezzetlerle düşleyenlerden misiniz? Çocukluğum aklıma, horoz şekeri, annemin köfte-patatesi, anneannemin cıngıllı mantısıyla geliyor nedense. Bir seyahati planlarken önce nerede ne yemek yeneceğini hayal ediyorum, özensiz, sıradan öğünlerle geçen bir gezide mutsuzum ve sürekli homurdanıyorum. Turistik yerler, fazla moda olmuş bol süslenmiş ama tadını kaybetmiş yerler de ilgimi çekmiyor. Gurmenin şöyle oturup kazanlar dolusu yemeği ekmek bana bana yiyen tombiş bir kişi olmadığını öğrendim artık şükür:)

Yıllar hızla geçiyor, sevdiğimiz şeyler değişiyor, kayboluyor. Bu kayboluş sahip çıkmamamızın vebali olacak bu olağanüstü lezzetlere. Markiz pastanesi kapandı yerine uluslararası bir kahve zinciri geldi, Rejans kapanmasın diye imza topluyoruz yana yakıla ama kapanma haberi gelmeden önce kaç tanesinde yemek yedik bu yerlerin?
Yeni olan, popüler olan her yer kötüdür demiyorum elbette ben de Lucca’da satsuma votkasının muhteşemliğinin farkındayım. Benim altını çizmek istediğim lezzet mirasımıza sahip çıkma gerekliliği.

Bu sadece yola çıkıp altta sıraladığım yerlerde yemek yiyerek olacak şey değil elbet ama kabul edelim leziz ve güzel bir başlangıç olacak serüvenimizeJ

Not: listenin alt bölümüne merak edenler için birkaç güzel bilgi de sıkıştırdım. Yemeğin kendisi kadar masalı da harikuladedir değil mi!

İstanbul lezzetleri….

Aksaray sahilde sur içinde Van Kahvaltı salonunda kahvaltı
Van kahvaltılarının Anadolu Mutfak Kültüründe yeri başka. Bilhassa Van gölü etrafında yapılanlar. Artık unutulmak üzere olan Manda sütünden Süt kaymağı var öncelikle. Süphan Dağı'ndan gelen ballar var. Van'ın ünlü otlu peyniri, kavrulduktan sonra un haline getirilen buğdayın tereyağı ile pişirilmiş bir hali olan 'kavut' yumurtanın sadeyağ ve un ile tavada kavrulmuş hali olan 'murtuga' (sucuklu da olur), taze domates, sıcak süt ve/veya çay diğer malzemeleri oluşturuyor. Van usulü kahvaltıyı, İstanbul'da öğleye kadar veriyorlar ama Van'da son servis saati sabahın sekizi ..

· Karaköy Murat Muhallebi’de kıymalı kol böreği
Bir börek düşünün şöyle bol soğanlı, kıymalı ve bir kilo yemenize rağmen midenizi yakmıyor!

· Karaköy Güllüoğlu’nda peynirli su böreği ve fıstıklı burma.
Fıstıklı burma diyorum başka bir şey demiyorum!

· Kireçburnu Fırınının şam kurabiyesi
Kıymalı poğaça ve tahıllı grissinisi de muhteşem

· Galata Konak pastanesinde çikolatalı badem ezmesi
Muhteşem bir terası, harikulade bir manzarası var. İstanbul'a bu terastan bir bakın.

· Bebek badem ezmesi
Ucuz değil ama değer

· Beşiktaş çarşıda Pando’da kaymaklı ballı kahvaltı.
Bulgarın yeri olarak da bilinir, Pando ustanın kulakları artık duymuyor pek ama hala işinin başında. ailesi de destek. istanbulda kaymak hala Pando ustaya emanet. Wallpaper dergisine çıkınca bir dönem çok moda olmuştu şimdi şükür normale döndü.

· Emirgan sahilde simit-ayran
İstanbul’un alameti farikası. Boğaza karşı paha biçilmez bir lezzet.

· Pangaltı Tuşba’nın mezeleri
Biber dolmasının ve Arnavut ciğerinin hastasıyım, ah taramayı da unutmayalım!

· İstiklal lades’te menemen

· Rumelihisarı iskele büfede çift kaşarlı sucuklu vee domtiz soslu tost
Denize nazır yenmeli, bir banka kurulmalı şöyle, oh be!

· Baharda Armada Teras’ta kahvaltı.
Armada İstanbul’un en özel otellerinden. Terasta kahvaltını martılarla bölüşmeyi göze alın ve gidin derim, hem muhteşem esiyor. Lobide mermer havuzda kaplumbağaları izlemeyi unutmayın.

· Bebek kahvenin ıpanaklı anne böreği.
Şöyle üstü çörekotlu olacak yanına da ayran.

· Ahırkapı Giritli bahçede ege mezeleri.
Kesinlikle 1 numara. Bütün mezeler sahibi Ayşe Hanım’ın Ayvalıktan getirdiği sızma zeytinyağı ile yapılıyor. Ege otları, karidesli şehriye pilavının hastasıyım. Midye dolma olan güne denk gelmek gerek, vişne likörü ise hımmmmm.

· Balıkçı Sabahattin’de lakerda ve balık
Baharda gidin, bahçe masalara kurulun. Güzel sohbete rakı yarenlik etsin.

· ·Asitane’de ıspanaklı kuzu incik ve vişneli sarma üstüne tatlılardan Helatiye ve Levzine.
‘’Osmanlı Mutfağı, gizli kalmış bir hazine, 700 yıl boyunca yaşamış dev bir imparatorluğun lezzet mirası. Orta Asya, Anadolu, Orta Doğu ve Balkan ülkeleri lezzetlerinin harmanlanması sonucunda zenginleşmiş ve sınırları içindeki toprakların yemek kültürleri üzerinde derin izler bırakmış... Ancak, ne yazık ki bu zengin mutfak, aşçı loncalarının yemek ve pişirme bilgilerini meslek sırrı olarak saklama geleneğinden basılı dökümanlara geçememiş ve günümüze hakkıyla taşınamamış.
’’Asitane Restaurant olarak bizler, 1991 senesinden beri bu görkemli mutfağın saklı kalmış lezzetlerini sizinle paylaşıyoruz. Bu serüvende bize Topkapı, Dolmabahçe ve Edirne Saray mutfaklarının yemek, tatlı masraf kayıtları, önemli ziyafetlerin defterleri, yabancı devlet görevlileri ve çeşitli meslek gruplarının Osmanlı yaşam tarzına ilişkin kaleme aldığı kitaplar rehberlik etti. Mönümüzdeki yemekler bu kaynaklardan alınmış özgün reçetelere sadık kalınarak hazırlanmıştır. Sizler aslına uygun malzeme ve usullerle pişirilen bu Osmanlı ziyafetinin tadını çıkarırken, biz de Osmanlı-Türk mutfak kültürüne hizmetin sevincini yaşıyoruz.’’

· Beykoz balıkçı barınagında gazete kağıdı üzerinde ızgara uskumru
Lütfen çatal istemeyeniz!

· Borsa’nın mercimekli imambayıldısı ve hünkar beğendisi.
Borsa gastronomiye büyük emek vermiş ve zenginlik katmış büyük bir ustanın eseridir. Füzyon yapmanın ‘onu al buna kat’dan daha ciddi bir iş olduğunu öncelikle tatların, lezzetlerin izinde esaslı bir çalışma yapmak gerektiğini ve bunca emeğin ve özenin sonunda böyle hak ettiği üne sahip olmuştur.

· Kadıköy Yanyalı Fehmi Lokantasında arpacık soğanlı yahnisi
Pilavı da tam ağzımıza layık, yanında da cacık.

· Pandelide öğlen yemeği
Yer mısır çarşısının denize yakın girişinin üstü. Mavi çinileri ile bir İstanbul klasiği. Patlıcanlı böreği benim favorim. Ama asıl atmosfer eşsiz. Öğle yemeğinde gidilmeli. açık camlardan eminönü meydan ve haliç leziz!

· Levi’de pazı sarma ve irmik helvası
Eminönü Hamdi’nin yanındaki hanın 3. katındaki salaş kosher lokantası.

· Sultanahmet Selim Usta’da köfte
Biber salçası eşliğinde, nihayetinde de Kemalpaşa tatlısı.

· Vefa’da boza
Ben hala marketlerde satılanlardan farklı olduğunu iddia etmekteyim. Eşikten girerken aşınmış mermere dikkat ediniz, Vefa semtinin simgesi olan bu yerden sonra yürüyerek ayın biri kilisenine gidebilirsiniz.

· İncinin profiterolü
Başka şubesi yok! Yanında da buzz gibi limonata, portakallı kurabiye de cabası.

· Bostancı Yaşar ustanın kavunlu ve şeftalili dondurması.
Gerçek meyveden yapılıyor, hiç aklımdan çıkmıyor.

· MuzedeChanga’nın şarapta dinlendirilmiş armut tatlısı

Mutfağın sanat değil zanaat olduğuna inananlardanım. Murat Belge muhteşem kitabında bu konuya ne güzel değinmiş; sanatta özgünlük esastır, oysa zanaat bir ustadan öğrenilen yöntemin mükemmelleştirilmesidir. Ben derim ki sanat barbunyaya muz katmak ise ben almayayım. Ben annemin barbunyası gibi bir barbunya yapabildiğimde kendimi usta sayarım. Orhan Veli ile aynı kelimeleri siz de kullanabilirsiniz ama onun gibi şiir yazmak yani dilde o müthiş sadelik aslında dağarcıktaki zenginlikten gelir. Mutfakta da füzyon yapacagım diyorsanız ille de önce tüm dünya mutfaklarını adam akıllı öğrenin, malzemeleri, tarihlerini, yemeklerin büyüsünü bozmadan mucizevi dokunuşlarda bulunabilirsiniz böylece. İşte Changa bunu yapmaktadır. Evet herkes Füzyon yapabilir ama herkesinki olmaz. MuzedeChanganın kırmızı şarapta dinlendirilmiş, pişmaniye ve damlasakızlı dondurmalı armut tatlısını deneyiniz. Ah bir de topiği elbet! 10 üstünden 10!

· Muhittin Hacı Bekirin demirhindi şerbeti veee akide şekeri
Lokumunu unutmayalım değil mi, gül lokumunu şiddetle tavsiye ederim.

· Etiler Çardak'ta döner ekmek
Ekmekarası keyfi için kesin gidilsin, az yağlı leziz kokulu bir döner keyfi ve yanında turşu

· Nişantası Hünkar’ın ev yemekleri
Bir İstanbul Klasiği, ayvalı yahnisi, tatlıları, ev yemekleri muhteşemmm

· Hamdi’de fındık lahmacun
Hamdi en keyifli kebapçılardan, manzara güzel, denizden rüzgar esiyor, servis kaliteli

· Sabırtaşı’nda içli köfte (rakipsiz)
Yıllarca bembeyaz önlüğüyle istiklal caddesinde bize o güzel içli köftesini sundu. Şimdi ailesiyle kendi yerini açtı. (hala kapının önüne tezgahıyla iniyor Ali Usta) YKY’nin karşısındaki hanın üst katı evet merdiven biraz dik ama değer. başka bir yer, başka yemekler, başka bir dünya!

· Refik’te beyaz peynir-kavun-rakı
Bembeyaz masa örtüleri üzerinde tekmil fava. Yakışır! (tekmil favanın dereotu ve soğanlı versiyonun adıdır efem)

· Asmalı helvetia’da ev yemekleri
Pratik, hızlı ve leziz. Açık mutfak oldugu için yemeklerin yapılışını görüyorsunuz içiniz rahat.

· Antre’den Anadolu peynirleri
Bilmemkaç çeşidin peyniri bulmuş getirmişler, ellerine sağlık.

· Rumeli Kavağında Kahraman'da kalkan
Pahalı ama Kalkan Yahnisi yıkılıyor, yabancı bir misafire yapılavak güzel bir jest derim

· Çiftehavuzlar jburgerde burgerrr
Sırrı sosunda…

· Ortaköy neşede kurufasulye-pilav-tavuksuyu çorba
Üst kata kurulun, keyfini çıkarın.

· Sarıyer börekçisi kıymalı poğaça
Bu da bir klasik. Şöyle Kilyos vs taraflarına vs giderken yanınıza paket alıp beach ortamında çantadan çıkarıp yemek daha da keyifli oluyor. yanında da çay. bir gün yakayı ele vericem ama börek yedim beachte diye tutuklayacak değiller a!

· Çemberlitaş Şehmuz'un kebabı
Sadece öğlen açık, çıkın çıkın gidin bayılacaksınız

· Kanlıca Taç Balık'ta levrek külbastı
Mezeler ve balıklar özenli, leziz, servis de kaliteli

· Üsküdar Kanaat lokantasında lahana dolması ve fırın sütlaç
Bir de İzmir köfteyi çok güzel yapmaktalar. Şöyle bol domates soslu, çıtır patatesli, hımmm.

· Feriyenin çilavı
Yasemin kokulu pirinçten yapılan çilavın muhteşemliği sakızında yatar

· Kalamış Samsun Pide Salonunda gerçek Karadeniz pidesi
Kuşbaşılı kaşarlı, oh yanında da ayran

· Arnavutköy’ün muhteşem kokulu çilekleri
kocaman saman lezzetli, hormonlu çilek bozuntuları gibi değil işte. Rengi pembe beyaz tadı ve kokusu şahane.

· Ahırkapı Vonalı Celal’in mıhlaması ve turşuları
Karadeniz lezzetlerinde başarılı bir yer ama turşu da rakipsiz!

· Kanlıca’nın pudra şekerli yoğurdu
Denize bakarak yeneni makbuldür efem.

· Çengelköyün bademi
Bol buz az tuzla kütür kütür yenmeli.

· Çiya’da Güneydoğu Yemekleri
Sunumlarda şahanelik beklemeyin ama lezzetler rafine olması gerektiği gibi. Humusu favorim.

· Kaburga sofrasında kaburga dolması
Ben yemem deme dene!

· Galata Kiva han'da anadolu yemekleri
Bir kere beyaz mermerler ve vitraylarla çok şık, öyle köhne , karanlık bir yer değil sonra 5 çeşit sarma var, sahibi müthiş emek vermiş, anadolunun birbirinden güzel yemeklerini yapıyor bize.

· levent köşebaşı'nda tarsusi kebap
az yağlı bir kebap çeşididir ve lezizdir.

· Kurtuluş Göreme muhallebicisinde muhallebi
Kurtuluş'un simge adreslerinden biridir, tavuk suyu çorba ve kazandibi çook güzel

· Piyer loti'de türk kahvesi
manzaraya karşı, şöyle keyifle.

· laleli'de Gaziantepli Çavuşoğlu'nda lahmacun
Sahibi Antepli, hakkını veriyor, katmerinizi de alıp eve yollanırsanız, pazar sabahı ballı katmerle oh be!

· Arnavutköy Alibaba'da köfte
Yanına da piyazz.

· levent köşebaşı'nda tarsusi kebap
az yağlı bir kebap çeşididir ve lezizdir.

· Dragon'un noodle'ı
çincilikte son nokta:)

· Beşiktaş Adanalım dürümcü
Sinan paşa mahallesinde , küçük bir dürümcü, ustası eskş köşebaşından , kendine burayı açmış sonra iyi de yapmış, mideyi mahvetmeyen güzel bir kebap için doğru adres, ayaküstü de uğranabilir, hem de çook ucuzz.

· Levent Loft binası altındaki Fratelli la bufala'da tiramisu
ah bir de pizzası!

· Şehremini Pideci Asım
Bir simge dükkan daha. karadeniz pidesi için hemen gidilsin

· Arnavutköy Vira vira'nın karides söğüşü
yine bahar, yine açık hava olsun, üstüne bol zeytin yağı tadına doyum olmaz

· Şehremini odabaşı çiğbörek
Sadece çiğ börek yapan bu yer bir aile işletmesi , şimdi bunu yazarken yıllardır gitmediğim aklıma geldi. Yediğim en güzel çiğ böreklerden biriydi.

· Four seasons boğazda 5 çayı.
ucuz değil evet ama muhteşem bir servis ve özen için kesinlikle

· Hatay sofrasında Pazar kahvaltısı
değişik bir deneyim, ben ki açık büfe sevmem ama tamamen yöresel ürünlerle yok yok!

· Ulus Sebat'ta kuru fasulye ve köfte
akmerkez ulus kapısı karsısında olan bu lokanta harika kuru-pilav ve muhteşem köfte yapıyor. mutlaka ama mutlaka denenmeli

· Papermoon'un risottosu
Zannedildiği kadar pahalı bir yer değil papermoon , bir öğlen en iyi dostunuzla bir pizza, bir risotta iki kadeh de şarap. siz buna değersiniz!

· Kurtuluş Despina meyhanede rakı ve fasıl
Kurtuluş son durakta kime sorsanız gösterşr. Yazın gidin, asmalar altına serilin, fasıl da öyle beyoglu fasılları gibi ağdalı değil, para para diye kulağınıza borazan dayamıyorlar.

· Refik
başka da bir şey demiyorum.

eski yazılardan

Her ilişki aslında dışarıdan göründüğü gibidir' dedi.
Biz bunu gözden kaçırdık işte...
Sevgimizi kendiyle beslenir, kendini korur kollar zanettik.
ilgilenmedik.
Aşka hak ettiği bahçeyi sunmadık.
Kendi acımızla-askımızla-isteklerimizle-ortama uymakla fazla meşgulduk.
Şablona uyduk sonunda
(ama biz hani onlar gibi değildik?)
Kendimizden kaçmak için kendimizi kimsenin bizi anlamadığı,
yanlış anladığı veya tanımadığı fikriyle avuttuk.

Aslında her insan dışarıdan göründüğü gibidir 'içinde'
Aşkı şablonlara uymadan yaşadığımızı zannederken eski bir hikayenin tam da orta yerindeyizdir. tuhaf!
Gene de kendi aşkımızın farklılığını,
kimseninkine benzemiyişinin altını çizeriz.

_bir tek onun elleri öyle dokunur, bir tek biz sevdiğimiz için öyle ağlarız,
bir tek biz biliriz bizi!-

Ama aşk için hayatımızda aşka yakışmayan ne varsa temizlemeyip,
aşka hak ettiği 'doğal ortamı' sunamayan bizler,
Dışarıdan göründüğü gibi değil deriz!

Tam da öyledir aslında
Tam da öyleyizdir biz.
Er geç benzeriz aynadaki aksimize.

1 Kas 2009

şah...
mat...
çocukluğumu hatırlattı bana susuşların
bir iki üç tıp!
küstüğüm her şeye adını verdim
gittin...
semaha durdum ardından
Yanlış bir bahçede yanlış bir gül sende sevgim
Bütün büyük sözlerimi,
Bütün denizlerimi verdim
Kuytu yerlerimi,
Yaralarımı açtım
Limanlarımı, yollarımı, rüzgarlarımı verdim
Gemiler gitti…

Sevgim yanlış yöne fırlatılmış bir ok şimdi.
Kıyılara vurdu aşk!
Sarıp sarmalasak?
Kör belki de görmüyor
Eğreti duruyor
İkimizden ne yapsak
dantel kenarlı bir ayrılık..
herşeyin o kadar incelikliydi.
"we should be open-minded, but not so open-minded that our brain falls out."

26 Eki 2009

''i want to cook you a soup that warms your soul
but nothing would change, nothing would change at all
it's just a day that brings it all about
just another day and nothing's any good''
warning! This product is not intented to prevent, diagnose, cure or treat any disease...
en çok neyin yakınında yaşamak isteriz?

25 Eki 2009

Hayatta kalmam için yazmam gerekiyor. Anlamsızlığa ve bu bir takım "şey"lerle dolu dünyaya beni görünmez iplerle bağlayan bu kelimeler. Bir anlamım olduğunu düşünmüyorum. Siz inanıyor musunuz buna? Adınıza mesela. Varlığınız ne ise yarıyor olabilir? İzlediğim filmlerden, çocukluk şarkılarımdan, korkup saklandıklarımdan, sözcüklerden, yeşil mi ela mi belli değil gözlerimden ibaret bir "şey"im. Şimdi ölecek olsam. Tam şu anda. Bir el sarılıverse boğazıma "dur ne yapıyorsun" demeyeceğim.
dertler oturup ağlaşırlar... büyük acılar dilsizdir.

22 Eki 2009

Ah kaçan balıklar ah! Ne kadar da büyüksünüz!

21 Eki 2009

son

Bu son işte!
Sonuna geldik her şeyin..

Kimsenin bizi anlamadığı bir aşk yaşadığımızı sanıyorduk,
Hala kimse anlamıyor bizi ve
artık aşk yaşadığımızı sanmıyoruz
gerçeğin tam üstünde oturuyoruz şimdi
aşk acıdan öldü

başlamamış şeylerin sonuna geldik şimdi
zaman alıyor seni benden
ellerinde ellerimin izi siliniyor
Zaman artıyor,
Yollar uzadı,
yüzün buğulandi ama ellerin sağ henüz
(ama ölecekler yakında)

diyorsun ki seni kimse alamaz benden
ama alacaklar
çünkü ispatı yok, tek bir emaresi yok bizim birbirimizi sevdiğimizin
boktan bir boşluk
sonra beni daha az düşünmeye başlayacaksın
çünkü bende zerre kadar sezi kalmamış olacak bir gün
öyle bir yer var
yaklaşıyoruz
ben bir odada oğlumu doğuruyor olacağım uzak
sen sezi diyeceksin içinden

bitiyoruz görmüyor musun?

12 Eki 2009

mutluluğun afilli bir reçetesi olduğuna inanmıyorum. İpodumda nick cave ve kylie minogue "where the wild roses grow" söylüyor: "- On the second day he came with a single red rose. He said give me your loss and sorrow" mutluluğun çok basit bir reçetesi olduğuna biliyorum. Şimdi ben Düşseldorf sokaklarında tek başıma yürüyorum, parklarda geziyorum, şarkı söylüyorum. "what if god was one of us?"

8 Eki 2009

sezi dusseldorfta! Ekmek pasta fuarını tıkınmak suretiyle birbirine kattıktan sonra kendini alman pubların vurur. Yalnız bir bayan olarak böyle rahat bira içmek muhteşem bir şey. Unutmuşum iyi geliyor.

2 Eki 2009

''sevdiğim zülfünü kimler tarıyor?''

Balzac'tan ilk aşkına mektup

"karşıma ilk çıktığınızda, mutsuzlugu yüreginden kaynaklanan bütün insanlardaki o cekicilik vardı üstünüzde. ben acı cekenleri pesinen severim, böylece melankoliniz benim icin büyülü bir güzellik, mutsuzluklarınız benim icin bir cekicilik haline geldi. ve ruhunuzun hosluklarını gösterdiginiz andan baslayarak bendeki, sizinle ilgili tatlı anılara baglayıverdi elimde olmadan"

Balzac'tan

"insanoğlu ancak bebekken bol bol güler. yaşam merdivenini tırmandıkça bu içten gülme, yağı bitmiş kandil gibi söner. bu da şu demektir: neşelenmek için insanın masumiyete ve temiz kalpliliğe gereksinimi vardır. bu özellikleri olmayan kişiler dudaklarını büzer ve sanki bir kötülüğü gizlemek istermişcesine surat asar."

ölü


Ben senin sandığın şey değilim!
Bir yere yaz bunu!
Ayrılıktan ölebilirim, aramızda duran zamandan,
sözlerinin fısıltısızlığından
ve gerçekleri kurşun askerleri gibi üzerime sürüşünden.
Gerçekler hiçbir işe yaramazlar.
Unutma bunu!

Sandığın kadar sağlam değilim ben!
Yalan sözlerden ölebilirim, biten bir aşktan, belkilerden.

Ölürüm...
sesine gömülürüm.
Haberin olmaz!

Karacaoğlan

'ay doğdu da şafak atmada sandım meğer yarin düğmeleri açılmış'

Tutunamayanlar

"evet bu yüzden yorgunluğumu anlatamıyorum kimseye. Yakınmalarımda ince bir alay görüyorlar. Bu inceliği bana yakıştıranlar tabii cahil insanlar. Ötekilerle artık görüşmüyorum. darıldım onlara. onlar bu dargınlığımın farkında değil tabii.
Kapıdan çıkıp gidince hemen unutuluyorum. bir de benimle uğraşacak vakitleri yok. çünkü uğraşmaya değmiyorum. ben de darıldım onlara işte. yolda, onlardan birini görünce, sıkılarak gülümsüyorum. içimden geçenleri saklamak istiyorum. onların içinden ne geçtiğini anlayamıyorum; yüzlerinden belli olmaz ki duyguları. bu nedenle, yüzlerini görmek içime sıkıntı veriyor. sıkıntıma onlar sebep oldu sanki. hepsi de sanki hiçbir şey olmamış gibi rahatça yürüyor yolda. karşıdan karşıya emin adımlarla geçiyorlar. günlük yaşayışlarını sürdürüyorlar. galiba yalnız ben yoruldum. ve bu yorgunluğumu yaşamak zorundayım....

bir silgi gibi tükendim ben. başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım : mürekkeple yazmışlar oysa. ben, kurşunkalem silgisiydim. azaldığımla kaldım.bütün günüm tedirgin bir beklemeyle geçiyor; gelecek mi, gelmeyecek mi? ne gelecek? bilmiyorum. adını koyamadığım bir şeyden korkuyorum. soyut bir korku içimi dolduruyor. bu korkuyla uyanıyorum ve bekliyorum.

belki korkularım sayılamayacak kadar çok ....

selim gibi görünmenin bana neye mal olduğunu bilseler.."

Tutunamayanlar

"(...)
- Tutamak sorunu. insanin bir tutamagi olmali.
- anlamadim.
- tutamak sorunu dedim. dunyada hepimiz sallantili, korkuluksuz bir koprude yurur gibiyiz. Tutunacak bir sey olmadi mi insan yuvarlanir. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. uzanir tutunurlar. Kimi zenginligine tutunur, kimi mudurlugune, kimi isine, sanatina. cocuklarina tutunanlar vardir. herkes kendi tutamaginin en iyi, en yuksek olduguna inanir. gulunclugunu fark etmez. kagizman koylerinden birinde bir cift okuzune tutunan bir adam tanidim. okuzleri besiliydi, piril pirildi. herkesin demesini isterdi. daha guluncleri de vardir. ben, toplumdaki degerlerin ikiyuzlulugunu, sahteligini, gulunclugunu goreli beri, gulunc olmayan tek tutamagi ariyorum: gercek sevgiyi! bir kadin. birbirimize yetecegimiz, benimle birlik dusunen, duyan, seven bir kadin!(...)"

Sabahattin Ali

Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. bir gün almanlar’ın pabucunu yalayan, ertesi gün ingilizler’e takla atan, daha ertesi gün de amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik… kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. iç ve dış bankalara para yatırmadık. han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. milletin derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. bu ne affedilmez suçmuş meğer!”

Sabahattin Ali

“kadın benim etimin, kemiğimin, kanımın ve muhayyilemin müthiş bir ihtiyacıdır. buna mağlup olmak bir hayvanlık, bunu inkâr etmek daha büyük bir hayvanlıktır.”

Sabahattin Ali

"ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı. bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı."

Edip Cansever'den

açılmamış bir şarap şişesiydim
ki öyle kaldım
acımı köpürtmedim
içime sağdım

gözyaşlarımı göstermedim
ki sildim
özgürlüğüm beni tutsak düşürdü
başaramadım

içimde kara kara bulutlar sallandı
ki sallandılar
dışarı yağamadım
ve yenildim
ve sustum.

Robert Frost

''halka olmuş dans ediyor ve hayal kuruyoruz.
sır ise ortamızda duruyor ve biliyor."

cirque du soleil

if you have no voice, scream
if you have no legs, run
if you have no hope, invent.

bang bang

bang bang,
you shot me down
bang bang,
i hit the ground
bang bang,
that awful sound
bang bang,
my baby shot me down

30 Eyl 2009

"cehennemde ateş yoktur herkes kendi ateşini bu dünyadan götürür"

28 Eyl 2009

Kimsenin beni bulamayacağı bir yere geldim.
Tuhaf.
Gözükmüyor hiçbir yer.
Tüm denizlere, tüm limanlara, olan biten herşeye uzağım.
Benim değil çünkü benim değil ve
Sahip değilim hiçbirinize.
Evim, en sevdiğim kahve fincanım, yatağım hatta
Aslında yoksunuz.
Anlamanızı beklemiyorum mesafe uzuyor aramızda.
Bir dostun sıcak sözleri bile çarpıyor görünmez camlara.
Bir tek bu sayfa var,
Sonsuza kadar yalnızca bu
Ben ve kelimeler...

Kadınların tuhaf, çenebaz, eserlikli ve dengesiz olduğu tezine zerre katılmıyorum.
Olsa olsa erkeklerin söz ve anlayış fakirliğininin yarattığı karşı tepkidir.
Her kuvvet bir karşı kuvvet yaratıyor işte.
Olanca kabalığı ile gayet yüksek sesli bir hata yapan bir adam nasıl oluyor da müthiş sessiz bir ikrar bekleyebiliyor kadından?
Susan her zaman haklı değildir. Hayır.
Her tepkisini olanca dangıl dungul haliyle veren adam sonra o duvara çarptığı kadından derviş sabrı ve bilgece duruş vs umuyor?
Ben derviş değilim efendim.
Su da değilim.
Düşüncesizce söylenmiş ama acı sözleri, özensiz ve sert lüzumsuz çıkışları su gibi saramıyorum, Karşılayamıyorum.
Böyle bir gücüm yok benim.
İki kulak nasıl duymaz ağzından çıkanı?
Ben duyuyorum ve söz geçmiyor.
Hiç.
Söz yorulur... Anlatamamaktan...

24 Eyl 2009

Sezi kafasında bir düşünce ile

Anais Nin

"o sabah ağladım.
ağladım, çünkü beni henry'den ayıran yollar, beni ona tekrar götürecekti.
ağladım, çünkü kadın olmamı sağlayan süreç, çok acılıydı.
ağladım, çünkü bundan sonra daha az ağlayacaktım.
ağladım, çünkü acımım kaybediyordum ve onu hala unutamamıştım."

bi düşün...

anlamsızlıkta anlam arama
hiç
anlamın anlamı
yok
ve anlamın anlamsızlığı da

Dur bir mola ver!

''Burma'da ruhun kelebek olduğuna inanılır'' dedi amanda
ve evet "kelebeğin ömrü tam da olması gereken kadardır"...
''Hadi anlat deseler anlatamam
Bir yere gidiyorken cayıp bir başka yere gitmeyi
Yani bir kunduzu karşıdan karşıya yüzdüren sezgi
Nedir ben bilemem ki''

15 Eyl 2009

Metin Altıok

"Bense törpülüyorum bir aşkı Sıkıştırıp mengeneye Sevmek çok acıdır!"

another roadside attraction!

"bir arzunun öyle ahlaksız olduğunu söyleyerek veya inanılması daha da güç bir soyutlamaya başvurarak o arzunun gerçekleşmesini kanuna aykırı saymak - o arzuyu ortadan kaldırmaz."

13 Eyl 2009

''Gözlerimizi yalnız uzaklıklar değil,
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır''

12 Eyl 2009

...sonrasında idam kararı yüzüne karşı okundu. bir gömlek giydirildi. elleri arkadan kelepçelenmek istendi.
Erdal buna itiraz etti.
"ben kendi sandalyemi kendim deviririm, sizin pis ellerinizin üzerime değmesini istemiyorum." dedi. fakat doktorun, "can çekişirken fevri hareketleri olabilir" şeklindeki müdahalesiyle elleri kelepçelendi.
Bizimle öpüştü,
"hadi eyvallah" dedi.
son kez öpüştüğümüzde sakalları bile çıkmamıştı daha. sarı sarı tüyler vardı yüzünde.
Yürüdü, sehpanın önüne kadar geldi. Erdal'ı körkütük sarhoş bir cellat bekliyordu.
iki tane yüzbaşı vardı orada. hem ağlıyor hem de küfrediyorlardı. "bunun hesabını nasıl vereceksiniz" diyorlardı. Erdal sehpaya çıktı. son sözlerini söyledi. sehpayı tekmeledi. geçti, gitti...

Kenan Evren çizebilecek mi resmini Erdal Eren'in?
İdam edildiğinde 17 yaşındaydı...
Kenan Evren ressam değildir!

11 Eyl 2009

Görünmez Camlar!


Pencereler kapalı. İçime katlanıyorum. Yazamıyorum.

Başka her şeyi yapıyorum, tuhaf.

Konuşuyorum, gülüyorum , göz kremi sürüyorum, uyanıyorum vs.

Yaptığım veya söylediğim şeylerin beni asıl benden görünmez bir duvarla ayırdığını farkettim.

Görünmez camlar!

Bütün bunları beni sabitlemesi için istemiştim.

oysa şimdi kendime katlanamıyorum, eğilip bükülüyorum

Kimsenin sanmadığı kadar korkak biriyim ben

Geçiyor bir bir hayatımın günleri

Yazamıyorum!

9 Eyl 2009

insan kötüdür...

İnsan kötüdür...

Sözleri istediğiniz kadar süsleyebilirsiniz , öyle değildir diyebilirsiniz, aksini ispatlamaya çalışabilirsiniz mesela: bir adam elinde çiçek karısına gidiyordur, bir dost omzunu yaslamıştır diğerine, hava güneşlidir, bu dünyada sadece iyilik yapmak için kurulmuş binlerce vakıf vardır, Angelina Jolie ve Brad Pitt hızla evlat edinmektedir, kiliseler ve camiler dua eden insan kaynamaktadır,insanlar iyidir evet iyidir. Şartlar insana kötü şeyler yaptırır aslında. İnsan özünde iyidir!

Kocaman Hayır!

İnsan kötüdür. Dünyada bütün sapıklıklar, yalanlar, adilikler, savaşlar, cinayetler, becillikler insanın eseridir.

Tanıdığınız herkes (evet anneniz, çocuğunuz ve can dostunuz dahil) hepsi özünde katildir, hırsızdır, fahişedir. Sadece henüz bunu bilmiyordur. Şartlar onlara iyi şeyler yaptırır sadece. Bazen.

Meyvenin çekirdeğini taşıması gibi içimizde taşırız kötülüğü.
Gerekmezse ne ala!

Herkes görünürde iyidir. Ancak istedikleri ellerinden alındığında, cinsel arzuları kabardığında, ego bunalımlarına girdiklerinde derhal çıkar karanlık tarafları. Şartlar sizi prenses veya seri katile dönüştürebilir. Veya daha sıradan bir örnek verelim şartlar sizi saygın bir işadamı veya yalancı bir orospu yapabilir. Şaşırmayınız.

İnsan ve bu insanların oluşturduğu medeniyet KÖTÜDÜR. İnsanlar gruplaştıklarında çok ender iyi şeyler yaparlar. Siz kimseye işkence yapamayacağınızı iddia edebilirsiniz, evet birinin derisini yüzemezsiniz belki ama kentin fakir ve unutulmuş bir semtinde kocası tarafından her gün dövülen ve evden kaçması durumunda ailesinin kapısını bile çalamayacak kadar yalnız bir kadın olsaydınız bir bardak kırdı diye oğlunuzu öldüresiye dövebilirdiniz. (şiddet el değiştiriyor bir şekilde)

İnsan kötüdür. Melek kanatları takıp Afrikadaki çocuklara yemek götürmeniz vs sizi iyi biri yapmaz. Çünkü o götürdüğünüz yemek zaten onundur. Sadece sizin şartlarınız bu şaşalı hayatı yaşayıp, günün birinde vicdanınız dile gelip diğer insanlarla da paylaşayım demeye uygundur. Sadece göreceli olarak bunu yapmayan insanlardan iyi sayılabilirsiniz.

O kadar. Fazla büyütmeyin kendinizi.

Sahi farkında mısınız dünyada neler olduğunun?

Çocuk pornosu diye bir şey var : Milyonlarca adam ucaklara doluşup 12-13 yaşındaki kız çocuklarıyla yatmaya gidiyor bazı ülkelere, bazı ülkelerde milyonlarca melek gibi güzel kadın kendini satıyor 50 Amerikan dolarına çünkü milyonlarca adam bunu satın alıyor, dünya soy kırım dolu, cinayet dolu, ihanet dolu. Açlıktan insanlar ölüyor, soğuktan ölüyor, yalnızlıktan ölüyor.

biz ise şanslı olduğumuz için şükredip lüks evlerimize kapanıp ah vah diyerek izliyoruz kopan kıyameti. Bugün istanbulda yağmurdan 35 kişi öldü mesela. Üzüldük evet üzüldük de içimizde bir yer de seviniyor. Orada boğulan biz değildik iyi ki.

Gene ölüm ve iyi ki başkaları için!

iyi insanlar da var diyorsunuz. belki. Büyük resmi soruyorum. Neresi iyi?
Neremiz iyi? Birilerini öldürmüyor, dükkanları yağmalamıyor olmamız, Ramazanda 300 lira fitre zekat veriyor olmamız, şirketimizi soymamamız bizi iyi biri yapıyor mu gerçekten.

Boşversenize...

7 Eyl 2009

zinhar anlamadığım şeyler...

- 3. sezon itibari ile Lost ki 4 ve 5. sezonda iyice coştular.
Aklımı oynatmadan önce dizinin senaristlerini eşek sudan gelinceye kadar dövmek istiyorum. Şimdi de Ben'in kızı hortladı, bir kara dumanla vücuda gelip bubasına tehditler yağdırmalar falan, Ben bir mağaraya girdi ki hiyeroglifler vs, ne bu şimdi! dizide yok yok. yakında mevlevi felsefe ve sufi mistizmine de yer verecekler. ne hiyeroglifi beeeeee! adanın altından piramitlere geçit mi varmış valla anlamadım. Kate bi sümsüğe, sawyer manyağa, Jack kekoya dönüştü, şehre dönenlere koca amerika dar geldi haydaaaaaaaaaaaa tekrar adaya! Ölenler, dirilenler, bir şehirde, bir adada, flashback manyağı oldum. IIHH. ahanda şuraya yazıyorum bu diziyi mantıklı bi yere bağlasınlar valla gidip ada sahillerine heykellerini dikecem!

- Tatile giderken valize sığan şeylerin dönüşte aynı valize sığmamasını (tek bir iğne olsun alışveriş yapmamanıza rağmen olur bu. Tatil bitti stresinden şişiyolar mı ne)

- Neden boy olsun pos olsun endam olsun bari bir nebze olsun Heidi Klum'a benzemediğimi. hani bütün insanlar kardeşti yaaa! Neden diyorum. Merak değil mi kardeşim ediyorum aaaaaaaaaaaaaaaa.

- ''Bu sefer kesin bitti'' demecinden bir kaç gün sonra ''ama bizi kimse anlayamaz, aman da aramızdaki ten uyumu, aman da aslında o da beni seviyor'' söylemlerini. Bunun bir aşama ilerisi adamı sabaha kadar kötüleyip, beynimi muşmulaya çevirip ertesi sabah adamla barışıp bir de üstüne bir gece önceyi hiç yaşamamışız gibi romeo juliet pozlarına girilmesini. ama ben ''bıdı bıdı da bıdı bıdı bu hilmi seni hak etmiyor şevkiye'ciğim dediğimde '' sana ne ulan, seviyom ben onu, evlences biz diyen'' ve ayrılık gününe kadar lafına, kalbine sahip çıkan insan seviyorum. sonra bükülür yataga beraberce ağlarız. ki ben zaten yer arıyorum ağlamaya:)

- Akıllı çamaşır makinesi, akıllı fırın var peki neden akıllı insan bu derece az?
ademoğlu toptan mercimek beyinliliğe doğru yolaldı da ondan mı bu mutfak robotları? yok ben fırına karnıyarık tepsisi koyunca fırın tanıyormus patlıcanı haydaaaaa diye derecesini ayarlıyormuş vs. kesinlikle tırstırıcı!

- Evimi, çekmecelerimi, su borularımı, böbreğimi , damarlarımı sigorta ettirdim şükür. Allah muhafaza evimizin üstüne ucak düşerse, yanardağ patlar da lavlar evimize zarar verirse, oniki parmak bagırsaklarımdan birkaç tanesine bişi olursa vs her duruma karşı alimallah sigortam hazır! Peki buradan sormak istiyorum sigortacıma Etiler-Akatlar dolaylarında bilmediğim bir yanardağ mı var? Yani bu risk bile değerlendirmeye alınmışken sezi olarak kafayı sıyırma , keçileri kaçırma , fıttırma durumuma karşı niye önlem alamıyoruz? şimdi bu normal bişi mi?

- Pasif agresifler! cinayete sebebiyet verecek ilk kinayeli, iğneli ve boktan sözü söyleyip sonra hemen geriye pısarlar! Sanki kendini kendin delirtmişsin gibi sana ağlak sesle ''aaaa ne var bunda sinirlenecek bıdı da bıdı ''derler.

- Toptan boklamış olmıyım ama bilimum festival ve bienal filmleri. Hele fazla bağımsız olanlar:) ''ne kadar da saçmalıyorum bakın'' ana fikrinde boğuk sesler , sallanan kameralar, çirkin sarı yüzlerin eşlik ettiği mesaj kaygılı filmler.

- ''aman allahım bugün nepalde bilmemne çekirgesinin nesli tükenmiş, son mor tırtıl da bugün ölmüş, 2 başlı karafatmalarında nesli tükendi tükenecek'' aaaaaaaaaaa banane beeeeeeee! ömrüm boyunca karşılaşma ihtimalimiz olmayan üstelik de çirkin bir hayvanın nesli tükendi diye yas tutup eve mi kapatıcas kendimizi:):)

- insanları pozitif ve negatif diye sınıflandırmak. Bakınız buradan açıklıyorum sevgili mistik enerjiciler, çakasutracılar, kozmik reikici kardeşlerim. Yeminle yok öle bişi! Gudubet, meymenetsiz, fesat, haset insanlar sevilmez. Sevimli, güleryüzlü, içten insanlar sevilir. Budur olayın özü!

- Neden maaş almak için çalışmak zorunda olduğum. Anlamadıklarım arasında bana en çok koyan madde budur!:)

bilmeyen...


kirpiklerim batıyordu sana
kaçtığını sandım...

söyleyecek bir şeyin olmadığını
artık
çoktan gittiğini
belki

aşktan bir yere gidilemediğini bilemeyecek kadar çocuktum
bir adamın çiçek vermeden de sevebileceğini
çiçeklerin çirkinliğini
ve gereksizliğini bilmiyordum o zaman

gözlerim susuzdu
kirpiklerim batıyordu

kaçtım...

31 Ağu 2009

Uzaklarda bir ada gibi bekliyorum adımlarını

Proust

"hesapta olmayan aşılması imkansız engellere çarparız. en güçlü engellerden biri, şüphesiz, sevmeyen bir kadında kendisini seven erkeğe duyduğu, bastırılması imkansız, korkunç tiksintinin yarattığı engeldir"

26 Ağu 2009

Sezi'den

Sözlerimi içime saklıyorum
Bir terzi gibi iğneler dudaklarımda
Susuyorum ve içimden bırakıyorum seni.

Sezi'den

Sevmedim sesinin tonunu
Sevmedim söylediklerini
Sevmedim sana verilen bir hayatı
Elinin tersiyle itişini
Benden aldığın canı
Sesinin tonunu
Sevmedim söylediklerini
birbirimizin herşeyi olacakken
hiçbirşeyi olduk
burada ya da başka bir şehirde soluk alıp verdiğini
uykudan ansızın uyandığını
ve beni düşündüğünü
gölgelerden anlıyorum

dünyadaki bütün sesler kesiliyor
sağır edici bir sessizlik
adımı sesleniyorsun
sessizlikten anlıyorum
kıpırdamadan duruyorum

intihar notu...

''gizlice en çok korkulan hep gerçekleşir sonunda.

yazıyorum: ey, sen, acı! peki sonra?

bütün gerekli olan biraz cesaret.

acı ne kadar ortaya çıkar ve kesinleşirse, yaşama içgüdüsü o kadar ağır basıyor ve intihar düşüncesi o kadar zayıflıyor.

kolay sanmıştım ilk düşündüğümde. zayıf kadınlar yapmıştı bu işi. alçakgönüllülük istiyor, kendini beğenmişlik değil.

tiksiniyorum bütün bunlardan.

sözler değil. eylem!
artık yazmayacağım…''


C.Pavese

Cesare Pavese

"insan kendini bir kadina duydugu ask yuzunden oldurmez.

ask -her turlu ask-

bizi tum ciplakligimiz, sefilligimiz, duskunlugumuz ve hicligimizle aciga vurdugu icin oldurur."

ingeborg bachmann

"artık seni bırakmak istemiyorum, hayal alemlerinde aldatmak istemiyorum, uyku dünyalarımda da kendimi aldatmalara bırakmak istemiyorum. sorun olmamasını... ve geride, bir ucuna buzulların tosladığı, alt kenarını da birinin ateşe verdiği bir yatak kalacak. ve iki yanında melekler değil, fakat tropik bölgenin hayvanları, papağan küçümsemesi ve kıtlık ülkesinden kurumuş dal çitleri.

uyuma rica ederim."

ingeborg bachmann

yolculuklar son bulmakta,
kesildi yelkenlerin rüzgarı.
senin ellerine düşen
hafif bir ev, kartlardan yapılma.

resimlenmiş kartların hepsi de
ve her yeri göstermekte.
dünyayı anlatmıştın
ve şimdi onu sözle karıştırmaktasın.

ondan sonra derin anlamları,
oynanan ellerin!
kal, çekmek için
kazanacak olan kağıdı.

25 Ağu 2009

İ.Bachmann

“Çok sayıda yazarın yazmak zorunluluğunu duyduğu büyük olayları yazmak da, bunlardan yakınmak da çok kolaydır. Pakistan’da olanların, şurada, burada olanların korkunç olduğunu söylemek için büyük bir sanatın varlığı gerekmez. Yanı başımızda her gün nelerin olup bittiğini, günlük yaşamda insanların insanları nasıl öldürdüklerini söylemek; önce betimlenmesi gereken, budur; önce bu yapılmalıdır ki, büyük cinayetlere nasıl yol açıldığı anlaşılabilsin.”

İ.Bachmann

Kimi zaman bana neden içinde her şeyin iyi olacağı ütopik bir ülkeyi, ütopya niteliğinde bir dünyayı tasarımladığımı sordular. Yaşadığımız günlük yaşamın iğrençliği göz önünde tutulduğunda, bu soruyu yanıtlamak bir çelişkiye yol açabilir, çünkü bizler, günümüzde gerçekte hiçbir şeye sahip değiliz. İnsan, ancak maddi şeylerin ötesinde bir şeylere sahipse zengindir. Ve ben bu materyalizme, bu tüketim toplumuna, bu kapitalizme, burada cereyan eden bu korkunçluğa, sırtımızdan yaşamaya hakları olmayan bu insanların zenginleşmesine inanmıyorum. Gerçekte inandığım bir şey var, ve ben buna ‘bir gün gelecek’ diyorum. Ve özlemini çektiğim şey, bir gün gelecek. Evet, belki de gelmeyecek, çünkü onu hep yıktılar, binlerce yıldır yıktılar. Gelmeyecek, ama ben yine de inanıyorum geleceğine. Çünkü eğer inanmazsam, artık yazamam.

toplum = en kanlı arena

“Evet, yoksa kuşku mu duyuyorsunuz bundan? Bu sözde uygar dünyada, görünüşte uygar davranan insanlar arasında, gerçekte sürekli bir savaşın egemenliğinden kuşku mu duyuyorsunuz? İnsanların birbirlerini ağır ağır öldürmekte olduklarına inanmıyor musunuz? Kimi zaman herkes açık ve seçik görebiliyor bu gerçeği, ama uzun zaman parçaları boyunca da insanlar yine belli bir dinginlik içersinde yaşayıp gidiyorlar, küçük yaralarıyla, yaralanmalarıyla birlikte, ve aslında yaşanabiliyor da bunlarla...”

İ.Bachmann

Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz.
Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar..

24 Ağu 2009

"people say nothing is impossible, but i do nothing every day."

- winnie the pooh
eşekten şeker esirgenmez ama eşek, yaratılışı bakımından otu beğenir.

19 Ağu 2009

ayrılık...

"ayrılık rahatlığındaydı senin, güvenindeydi bana. En uzak korkundaydı ayrılık: birden bire kapıların açılır gibi sevdalanmak birine ansızın. Oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin. Ayrılık bunu farkedemeyişindeydi sevgilim"
elinden bir şey gelmemenin çaresiz öfkesi...

17 Ağu 2009

oburcuk olarak neler öğrendim:)

tecessüsün süper bir şey olduğunu (Arapça kökenli bu kelime üstüne vazife olmayan konularla fazlaca alakadar olmak, kurcalamak manasına geliyor)

Süslü olan şeylerin her zaman en güzel şeyler olmadığını,

Paranın çokluğunun her zaman zevkle eşleşmediğini, bazen makul bütçeler ile de muhteşem lezzetler, keşifler yapabileceğimizi,

Şarabın sohbetle, rakının sofrayla, sofranın özenle mükemmelleştiğini

Kırk yıllık cacığa kuş üzümü koymanın mutfakta sanat sayılamayacağını, füzyon denen şeyin önce bir sürü mutfağı, yöntemi, tadı bilmek, tatmak sonra müthiş bir yetenek, heves ve sabır gerektirdiğini,

ama bazen de tam da gereken şeyin kırk yıllık cacığa kuş üzümü koymak olduğunu,

Kimsenin annem gibi buğulama balık yapamadığını,

Kayısı reçeline bademin çok yakıştığını,

Misafir ağırlamak için her zaman heyecan duymayı ve özen göstermeyi

Harikulade bir yemeğin ille de portakallı ördek olması gerekmediğini, mevsiminde kırmızı ve mis kokulu domates, gevrek simit ve kar beyaz beyaz peynirin ( nazar değmesin diye çörek otu ile lekelemek gerekir :) ve güzel demlenmiş bir çayın bizi bir süre cennette götürebileceğini,

Osmanlı mutfağının mantı ve salçalı köfte demek olmadığını (19.yüzyılın ikinci yarısına kadar tanımadığımız domates nasıl oluyor da güya Osmanlı Mutfaklarının hepsinde yer almakta?)

Ayrıca Osmanlı-Osmanlı Saray- Anadolu-Türk- İstanbul ve Sefarad mutfaklarının aynı şey olmadığını,

''Gurme'' olmanın tencere tencere yemek yemekten öte bir şey olduğunu,

Maaşları biriktirip biriktirip dünyayı gezmenin ve İtalya'da bir köy pazarından ev yapımı limoncello almanın hayati önemini,

İyi bir lokma için uzun yollara değdiğini,

Bir seyahate gitmeden önce mutlaka önce nerelerde , neler yemek istediğimizi planlamak gerektiğini,

Bazen de hiç plan yapmadan sokak sokak gezerek lezzetleri aramanın, keşfetmenin güzelliğini

Cennetin güneşli bahçeler, zeytin ağaçları ve mavi denizler ile çevrili olduğunu,

ve tabi en önemlisi asla 36 beden bir sezi olamayacağımı:)
how deep is your love?

12 Ağu 2009

Aragon...

"bütün odaları yaşantımın
boğuyor duvarlarıyla beni
soluğu kesilir uğultuların burada
burada çığlıklar tükenir.
ben bu odalarda yalnız yaşadım
adım attığım yerler boş
odalar aynı odalar,
daha bir kayıtsız ve loş
sayrılık ateşimin odalarıdır bunlar
ölmek için taş gibi köşelerinde
özlemimi koyduğum odalar,
özlemimi ve garip geceleri..."

Aragon...

''o kayip mektuptur ancak
yanlis adres mi yoksa ustunde
sevgiler diyordu ama kime
hangi eller onu yirtmis olacak''

Aragon'dan Küllerinden Doğan Anka

şöyle yazılmıştı aşk üzerine
yangın halinde yasak çıkış kapısı
gökyüzüne de şunlar yazılmıstı
yanılıyorsunuz buradan gidilmez
ve geceye de şunlar yazılmıştı.
gecenin üzerine hiçbir şey yazılmamıştı

Aragon...

sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
el kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden

sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
ölmek daha kolaydır sevmekten
bundandır işte benim yaşama katlanmam
sevgilim
sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
sana benzeyen zamandan söz açmayı
bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
tıpkı uzun bir süre garda
el sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının

Aragon

sana büyük bir sır söyleyeceğim
her söz dudağımda bir dilenen zavallı
acınacak bir şey ellerin için
kararan bir şey bakışının altında
işte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakça kalp kristali
kaba konuşmamdan gücenme benim
bu konuşma ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar

dua

Allah herkese istediği her şeyi versin.
Amin.
Ama istedikleri şey benim canımdan kopacak bir parça ise Allah onlara benim canımdan kopacak bir parça vermesin.
Daha büyük amin.
Ama ille de canımdan bir parça kopacaksa , kopması gerekiyorsa başka türlüsü mümkün değilse, Bari çektiğim acı, canımdan kopan parçaya değsin.
Amin

6 Ağu 2009

Aşiyan'a inmedim. Evden teşekkür ediyorum Attila İlhan'a. Şaraba devam...
beni kategorize etmeyin demiştim: İbrahim Tatlıses'ten Sarı Gelin türküsü dinliyorum ve evet Sarafin içiyorum. Yani ille de leonard Cohen dinlemek gerekmiyor (tam bu esnada konseri var kendisinin ve biletler çok pahalı olduğundan gidemediğim için hafiften gıcıgım kendüsüne:)
Malatya yöresinden bu türküyle ses veriyorum canım Leo'ma!

Sezi ve serbest stilde yaşam:)

Sezi işten eve azıcık erken geldi. Klimayı sonuna kadar açtı, kanepeye yayıldı, üstünde hello kity geceliği, elinde buzz gibi bir kadeh Sarafin Sauvignon Blanc, yanında barbunya tıkınarak serbest stilde yayıyor.

Keyfin bir matematiği olduğuna inanmıyorum. Zorlama kalabalık, çok gazeteli, çok sucuklu uzun ve sıcak pazar kahvaltıları bana cazip gelmiyor mesela. Saçımı neden sadece davetlere gitmeden önce topuz yaptırabiliyorum? Balayına neden bir kere o da zaten kendiliğinden romantik ve ballı olduğun bir dönemde gidilir? Balayını şişli'de geçirsek, sonra her sene 2 kere Maldivlere gitsek olamaz mı?

Hepimiz zaman zaman olduğumuz şeylerden bıkmaz mıyız?
Değişmek değiştirmek istemez miyiz?

Neden en pahalı şarabı mühim misafirlerle içelim canım?
Şu anda evden çıkıp boğaza insem hisar büfeden tost alsam, Aşiyan'da Attila ilhan'ın mezarının başında yesem, bir kaç şiirini okusam içimden ve teşekkür etsem O'na.

Olamaz mı?

domeztik sezi

Rüyasında temizlik yaptığını gören, sabah uyku-rüya arası alarm çaldığında "ay dur şu koltuğun minderlerini düzelteyim hele sonra uyanayım" diyen başka salak var midir? Içimde yaşayan rüyalarıma giren en azından daha mistik biri olaydı! Sky diving olsun, safari olsun, angelina jolie neyin olsun. Ev hanımı kılıklı rüyaları ve bilinçaltını kınıyorum. Aaa! Bu ne şimdi?

4 Ağu 2009

mutlu olmak, çok mutlu olmak, mutlu olmamak, mutsuz olmak, çok mutsuz olmak aslında farketmiyor. Yaşadıkça biliyorsun hepsi birbirine dönüşüyor.
"Söylesem tesiri yok. Sussam gönül razı değil!"
Senin bir kere bile benim olmadığını hatırlıyorum
Ne yapsam aklım cennete ermiyor.
Bazı hikayeler ancak üçüncü ağızdan anlatılabilir. Yaşarken yazamazdım ölürdüm acıdan. Bittiğimiz için ve seni artık ‘öyle’ sevmediğim için deneyebilirim. İbret için. Tıpkı aşkını uzun süre susunca tadının acılaşması gibi. Geçen yıllar acıların alevini aldı, yokluklar oldukları yerde duruyor hala.
‘’Biliyorsun ölüm diye bir şey yok’’ dedi adam kadına
‘’Biliyorum evet artık öldüğüme göre’’ dedi kadın
‘’İki gömleğin de ütülendi çekmecede,
Sadece bir küçük güldü benim istediğim’’

3 Ağu 2009

Cortazar'dan

"ve yaptıkları her neyse onu yaptıktan sonra kalktılar, yıkandılar, pudralandılar, parfümlendiler, saçlarını taradılar, giyindiler ve yavaş yavaş aslında olmadıkları kişilere dönüştüler."

Bir Sezi olarak asla yapılamayacak işler:)

Banka soymak (erdemden vs değil canım, görüntüm fazla sempatik, siyah giymek, gözlük takmak, tabanca vs de kurtarmıyor, Ah şöle cool, asabi, hırt bir duruşla titreteydim memureleri keşkem)

Genel olarak cooL ve karizma duruş (deneme bile)

Abidik gubidik şeylere üzülmemek (kısaca ota boka dertlenmemek, yağmur yağınca: ''şimdi yağmur yağınca evinin damı akanlar ne yapacak'', Eylül gelince ''ah okullar açıldı, çocuguna istediği okul çantasını alamayanlar vardır hadi gidip çocuk bulup sevindirelim hemen'' gibi ki kahır olmalar. bunlar gayet normal de çizgi filmde arkada kalıp arkadaşlarına yetişemeyen kaplumbağa için üzülen başka da salak tanımıyorum)

Deliksiz, aklıselim uyku (yatak başucunda beliriveren cüceler, evde aslında olmayan kediler, Jack Chirac'la öpüşmek vs gibi manasız -hayır bilinçaltı deyil olamaz- rüya,düş aktiviteleri)

Kadınca endam olsun, cazibe olsun, şöyle salına kırıta yürüme modeli ( ııh hiç şansın yok çötönk diye düşersin)

Efendi efendi koca kadın gibi aristokrat bir sofra adabı (menemene şımbırs diye ekmek batırmadan yaşamak mümkün değil sezilerülkesinde)

Genel olarak harita bilgisi (ay efem mköy etilerin şurasındaymış, Konya Ankaranın solundaymış, şu köşedeki pideciden sola dönünce bizim eve varılırmış, bıdı bıdı. hiç mi hiç anlam ifade etmez bana! 45 sene pidecinden sola dönerim, bir gün pideci kapansın evimi billa bulamam. Sürekli kaybolmak, 5 sene her hafta mutlaka geçtiği yolda 'aaaaaaaaa burası da neresi ki, hiç bilmediğim yer '' gibi angut tepkiler vermek de Sezilere özgü andavallıklardan)

Total olarak matematik ( çarpım tablosunu 7lere kadan biliyorum o kadar fena, yani. sezi olayım einstein gibi kır kabarık saçlarımla e=mc2 vs yazayım , milletin dibi düşsün gibi bir durum olamıyor Sezi olunca, pi sayısının niye sabit oldugunu biri çıkıp anlatsın aaaaaaaaaaaaaaa!)

Teknol dediğimiz çok düğmeli, ışıklı, kablolu aletler (bunu da çok denedim, play-pause'dan bir adım ileri gidemedim, o an bi şekil çözüp sonra unutuyorum, her dvd izleme yeni bir macera. Sen tek tuş olabilirsin Sonykardeş ama ben değilim o nolacak?)

Kaş almak (kuaföre para vermiyim diye celallenip elde cımbız cerrah edasıyla ayna karsısına geçmek ve sonuç mutlaka yamuk bir kaş:)

Trapezci olsun, ipte yürümeci olsun denge gerektiren bilimum işler (düz yolda yürüyememekten mütevellit:)

Hayvan Belgeselcisi (kaplanlara evet ama yılan, böcek, solucan, ıııh! doğaya karşıyım, gerek yok doğaya falan)

Bakkal amca (Sabahtan akaşam kadar bonibon yerim, 768 kilo olurum şaşarsın)

Futbol hakemi ( aman ne o öyle koş allah koş ne yapsan yaranamazsın ne desen itiraz! ama yorumcu olurum süper, ciddiyim)

Petek dinçözle sabah programcısı (kanal kapatılır korkumdan ama safiye -faik olayına direkt varim)

Zeynep'le kano sporu (senkron sıfır, bi sürü çığlık, ay plaja rezil oluyoz valla)

Astronot (çenemden bıkıp zuzay boşluğuna beni şıftırtırlar diye tırsmaktayım)

ay daha çok var yaw:)

çizdiğim profilden ürktüm desem:)

30 Tem 2009

aynanın bir yüzü daha var! Buna hep inandım. Yıllar önce yıllar sonra burada ya da başka bir yerde ben senin yanındayım. Sonsuzlugun binlerce anlamı olabilir. Boşlukta olan birine hiçbirşey de anlatmayabilir. Sonsuzlukla ne yapacağını bilmeyebilirsin. Her şey görecelidir çünkü. Yokluğunun orta yerinde her şeyin boşluk olduğu kocaman bir dünyam var. Hayatıma devam edemeyecek kadar yorgunum. Sonsuzlugun binlerce anlamı olabilir. Istemiyorum.

24 Tem 2009

yemin ederim şu an oturduğum kelli felli yalan dolan müdür koltuğundan kalksam bizim holdingin karşısında tostcu açsam bundan daha fazla kazanırım. Tostun üzerine salça sürmeden önce 42 toplantı, 25 rapor, 38 imzayla da uğraşmam. Kurumsal olmayan sucuklu olsun çift kaşarlı olsun tostlarımı tüm mühim plaza insanlarına tüm beyaz mavi ve abidik gubidik yakalılara afiyetle yediririm. Akşam eve beynim şeyolmamış halde giderim. Tayyör giymekle, laptop kullanmakla, outlookla işim olmaz. Değerli beyin hücrelerimi (einstein olmayabilirim ama gayet subjektif olarak paha biçilmez buluyorum onları ) hiç bir yere varmayacak, anlamsız, saçma, aman da ben neler biliyorum vari konuşmalarla harcamam. Ya evet patronun dediği olsun. Bence kesin öyle olsun. Benim asıl istediğim benim istediğimin olması değil zerre kadar. Ben sadece kurumsal laf kavgalarına, güç oyunlarına, benim kariyerim seni döverlere uyuzum. 15 senelik iş hayatından sonra hala 'ali topu tut' ve bunun için şu 94 maddeye uy durumunu bünyem kaldırmıyor. Çok saçma geliyor. Böyle avazim çıktığı kadar bağırmak geliyor içimden. Büfe işleticem kendime da afilli bir kartvizit bastıracağım. "Cift kaşarlı tostların tombik ceosu sezi" yazdırıcam. Sabahları bufenin önünde taburede oturup mahallenin diğer esnafıyla tavla oynicam kıtlama çay içiçem, tanıdığım herkese veresiye yapıcam, ödemeyenlerı zırt pırt arayacağım getir ulan 8 lira borcunu dicem, Ve TEKRAR SÖYLÜYORUM. Oburcuk sezinin büfesini asla zincir yapmaya falan kalkmayacagım. amin!
aklımda tüm yollar nihilizme çıkıyor,
asabım bozuluyor.

reçelli ekmek yerken dünya bir an anlamlı, neşeli ve tatlı
sonra bir sabah uyanıyorum ve gözümün önündeki dünya hiçbirşey anlatmıyor bana

yok saymak değil var olduğunu biliyorum ama değer biçemiyorum

kendime bile

22 Tem 2009

Kunta Kinte

Kunta Kinte, Kökler dizisinde, vatanında kendi halinde bir avcı iken köle edilen, hayatı boyunca bünyesi köleliği kabul etmeyen, adını Toby'e çevirmek istediklerinde ''hayır benim adım Kunta Kinte'dir'' diye bağıran, adından vazgeçmeyen karakterdir( Gerçek hikaye ). Asimile edilen, köleliğe mahkum edilen, öldürülen, mal gibi alınıp satılan Mandinga Halkının onurlu bir üyesidir.
sık karıştırılan duygular - durumlar

aşkla heves
şehvetle arzu
sevgiyle ilgi
arkadaşlıkla dostluk
sebat ile hırs
öfkeyle kırgınlık
kızgınlık ile sitem
sadakat ile vefa
özgürlük ile ipini koparmışlık
kararlılık ile sabit fikirlilik
çalışkanlık ile kölelik
ahlak ile kıskançlık
imrenme ile haset
iyilik ile çıkarcılık
bencillik ile bencilik
huzur ile yalnızlık
mutsuzluk ile tatminsizlik
kendine güvenle kendini beğenmişlik
mütevazilik ile kendine güvensizlik
elmayla armut
insanla maymun
Flames to dust
Lovers to friends
Why do all good things come to an end?

18 Tem 2009

annem ıspanaklı börek yapmış. Bu edebi bloğa böyle lökkedenk bir giriş oldu ama olsun. Annem münferit olarak kesinlikle en az Oscar Wilde veya Einstein kadar mühim bir kişiliktir. Onun veciz sözlerine bu blogta yer vermeyisim kafama inecek tavadan tırsışımdan ileri geliyor. Az önce Erdek Tatlısu koyu sosyetik sahillerine inmek üzere olan bana kocaman bir Ascotvari leydi şapkası verip yüzerken asla çıkarmamamı tembihlemiştir mesela. Başıma güneş geçmesinmis yüzerken. O şapkayla karpuz kesilen halk plajında yiyeceğim burjuva damgası ne olacak? Gerçi ayağımdaki pazar terlikleri ve çingene pembesi havlu elbisem şapkalı aristokrat duruşumu dengelemış olabilir. Farkındayım konu iyice dağıldı. Bir hatırlasam ıspanaklı börekten royal blood kişiliğime geçerek konuyu nereye getirmeye çalışıyordum? Hah annem börek yaptı. Öyle böyle değil. Gül böreği. Üstünde de çörek otları var. Su an çocuklugumun o muhteşem ve upuzun yazlarının geçtiği evdeyim. Deniz sonrası duşumu almışım, annemin kremlerinden ne kadar sürsem kardır mantığı ile kremlenmişim. Bol lipozomlu suratımla keyif çatmaktayım. Deniz orada bir yerde biliyorum. Içim rahatlıyor. Odam beyaz badanalı küçücük bir oda, tüller oynaşıyor, beyaz bir pikeyle kendimi dürüm yaptım. Elinde tepsi ile annem giriyor börek ve kavun getirmiş. Çay yok mu diye şımarıyorum. Mutluluk budur. Daha ötesi yoktur. Oh be!

17 Tem 2009

Sağır kulağa sözüm yok.
Köre ne göstereyim?

çocuk denen tatlı mahluk

Çocuk denen şey…

· Soru sorma kapasitesi sonsuzdur

· Cevap aklına yatmayınca (hayır aklı ermeyince değil) aynı soruyu defalarca sorma kapasitesi sonsuzdur.

· Daha önce kimseden duymadığınız soruları lökkedenk sorabilir , cevabı bilirsiniz ama bildiğinizi bilemezsiniz ve anlatamazsınız bir türlü.

· Cevap verdiğiniz anda yeni bir soru ve 50 cm boyundan umulmayacak kudrette kurcalamalar gelir.

Çocuk: Baba güneş neden sıcak?
Baba: Dünyamızı ısıtmak için oğlum
Çocuk: E kalorifer ne işe yarıyo o zaman?
Baba: O evimizi ısıtmak için?
Çocuk: Niye güneş bozuk mu?
Baba: Değil oğlum da işte şey, güneş yer küreyi ısıtıyo işte bıdı bıdı.
Çocuk: Peki niye kaloriferle ısıtamıyoruz dünyayı?
Baba: Yok ısıtamıyoruz çünkü şey… hımmm hadi git kardeşinle oyna
Çocuk: Baba güneş nerede durur?
Baba: Uzay boşluğunda
Çocuk: Aaaaa boşlukta mı? Kim tutuyor güneşi peki?
Baba: zönk! (çocuk daha 5 yasında oldugundan uzay, yerçekimi, dünyanın yörüngesi konularına aşına değildir)
Çocuk: Peki güneş nerede?
Baba: uzakta evladım çok uzakta
Çocuk: Dedemler kadar mı uzakta? Yoksa halamlar kadar mı uzakta?
Baba: Dünya kadar uzakta oğlum hadi git annen çukulata versin sana
Çocuk: Ya baba dünya uzakta değil ki, yakında, biz dünyanın üstünde değil miyiz?
Baba: Zönk!

· Çocuk istediği şey olmayınca dakkada ağlar

· Aynı çizgi filmi 56 kere aynı dikkatle izleyebilir

· Asap bozucu derecede dürüsttür
- Sezi teyze senin toton büyümüüüş!

· Çocuk denen şey aslında bizden çok daha mantıklıdır
-Sezi teyze madem sabah erken kalkıp işe gitmek istemiyosun,
O zaman annene söyle seni sabah erkenden kaldırmasın, işe de gitme hep uyu, işe de akşamları git.

· Çocuk her zaman ne istediğini ve de ne istemediğini bilir.

· 50 dakika masal okursunuz, uyudu sanırsınız, susunca çocuktan şöyle bir ses gelir :
- Peki sonra ne olmuş. Ejderha prensesi yemiş mi Sezi teyze?

· Grupça aynı yöne çığırtarak koşarlar, amaca takılmazlar, bir gün de ''ya ne gerek var şimdi bu sıcakta çekirge sürüsü gibi komşunun bahçesindeki incirleri aşırmaya, evde dolapta da var aynısı'' demezler.

· Art niyetsizdirler. Niyetleri gayet açık ve nettir.
-Sezi teyze ben odama gidip gelicem sen sakın dolaptaki sosisi yeme tamam mı? Hepsini ben yicem!

. Bıraksanız sonsuza kadar köfte-patates-ketçap-gofretle beslenebilirler

. Yenilince aynen mızıkçılık yaparlar, hem de ispiyoncudurlar bir de üstüne stratejik bağlantılar kurarlar şöyle ki;
- Anne sınıfa zeynep diye bir kız geldi biraz uyuz bişi ama amcasının oyuncak dükkanı varmış, onunla aynı sırada oturursam bana da spiderman çanta getirir mi?

. Cefayı anneye çektirip babayla sefa sürerler. (tamamen gözleme dayalı)

. Dünyamızda enerji sıkıntısı yaşanıyorsa çocukların gazından yeterinde faydalanamadığı içindir.

15 Tem 2009

"...ben deniz kıyısında vekarlı, sakin vurdumduymaz bir kaya gibi yaşamaya söz veremeyeceğim..."

N. Hikmet

13 Tem 2009

Sezi'den

Baksana karanlığa sana ne yazdım!
Kimi öpüyorsan bırak!
Bu şehre, bu sokaklara
Yırtık bıraktığın denize
Sensiz kendime bile
Sığamadım

Yapamadım
Bu yüzlerle, bu duvarlarda
Bu güneşle bu şehirle buralarda
Ağır aksak içim kuyu uğultu
Susamadım

Gecesine sığındım
Kendimi kendimle koca bir kavgaya
Tuttum tutuşturdum
Yenemedim

Seninle sevdiğim denizi
Sensiz geçemedim
Deniz dibi cinleri
Kara büyüler
Bana verdiğin çiçekler
Bir yalana bir destan yazıyorum şimdi
Gerçekler güzel değil
Sular artık güzel değil
Yıkanmadım

Başımın tacı!
Yüzüme çarpıp çıktığın kapı
Bin yerinden kilitli
Duvarlarda gölgeler
Evsizim, uyumadım

Gitmediğim yerlerde bile mutsuzum
Olmuyor olmayınca
Baksana karanlığa feryat feryat ne yazdım!
Gittiğin her yerden dön
Kim tutuyorsa seni
Bıraksın