23 May 2009

hic yara almadan gecemezsin aynadan.

Sezen'den

"kendini seçemiyorsun..
bırakıp kaçamıyorsun..
yazmadığın bi' hikayede;
uzun ya da kısa vadede;
az biraz keşfediyorsun.."

Sezen'den

bazen daha fazladır her şey
bi eşikten atlar insan
yüzüne bakmak istemez yaşamın
o kadar azalmıştır anlam

o zaman hemen git radyoyu aç bi şarkı tut
ya da bi kitap oku mutlaka iyi geliyor
ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor

ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
ayrılıktan kaçılmıyor
hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
ömür imtihanla geçiyor

ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir

bi şiirden, bi sözden, bi melodiden, bi filmden
geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
"mihnet ile diktirdiğim gülleri,
vardın gittin bir soysuza yoldurdun"

12 May 2009

büyüyünce ne oluyor?

Sabahtan akşama kadar sokakta avanak avanak top sektirip, ip atlanamayacağını, hayatta mutlaka daha mühim bir şey yapman gerektiğine seni inandırıyorlar. (büyükler muhasebe müdürlüğünün hamakta kitap okumaktan daha saygın bir şey olduğunda hem fikirler)

Büyüyünce yaz tatili yok!

Bisürü şeyi bilmen şart! Öyle andaval andaval tüm teyzelere, ninelere, anneye babaya ‘’ bu ne ,bu niye, bu da kim, peki ama neden muz, neden armut, bıdı da bıdı‘’ gibi yüzbinlerce soru soramıyorsun.

Büyüyünce hayallerin küçülüyor. ‘’Ben ilerde ille de astronot olucam’’ gibi demeçler vermiyorsun, hayallerin ocak ayındaki gerzek enflasyon zammına endeksleniyor.

Annen kurabiye pişirdiğinde tepsiden birkaç tane aşırıp cebe indirmiyorsun artık, yanına çay demleyip güzel güzel yiyorsun kurabiyeleri. Eski tadından eser yok!

Sınıfını geçiyorsun sana kırmızı pinokyo bisiklet alıyorlar, büyüyünce zaten işini yaptığın için patronların böyle harikulade hediyeler vermiyorlar nedense hiç.

Büyüyünce kardan adam yapmak istemiyor canın, dizinde battaniye kanapede pinekliyorsun.

Küçükken ne giyeceğim derdin yok, annen kendi moda zevkine ve kardeşinin yaşına göre (yaşlar yakınsa yandın demektir) sizi aklayıp paklayıp giydiriyor.

Az kalsın unutuyordum çocukken seni annen yıkıyor! Büyüyünce de bir köpüklü banyo fantaazisi yaygın ama genelde düş düzeyinde kalıyor. Kendi kafanı kendin çitiliyorsun.

Fırından sıcak ekmek alıp eve gelirken ucundan kopara kopara yarısını mideye indiremiyorsun. Kalori kavramından ve ekmek bıçağı denen tırtıklı şeyden haberdarsın. Zaten büyüyünce kepekli ekmeğe talim ediyorsun ve buzdolabında saklıyorsun.

Büyüyünce yaptığın her şeyin bir nedeni var, çocukluk ise nedensiz, kendiliğinden ve çok güzel bir aylaklık.

Arkadaşların birlikte oyun oynamak, boş şeylere gülüp, bisiklete binip, saçma iddialara tutuşmak, küsmek, mızıkçılık yapıp 5 dakikada barışmaktan başka işlere yaraması gerekiyor. Artık hep bir adım sonrayı planlayıp, stratejik ilişkiler kurmalısın.

Büyüyünce canım ekmeğin üzerine bir parmak kalınlığında sana yağ ve şokella sürüp sokağa koşmak istemiyor. Bir duvar dibine oturup ağzın burnun bata yiyemiyorsun mesela aynı şekilde çikolatalı puding tenceresinin dibini tahta kaşıkla sıyırmamıza da izin yok büyüyünce. Zaten içimizden de gelmiyor öyle şeyler.

Odalarımızı göze hoş gelecek şekilde ve mutlaka bir mimari akıma göre dekore etmek zorundayız. Öyle elimize kalem alıp duvarlara salak salak resim çizmek içimizden bile gelmiyor büyüdüysek.

Çocuk parkının yanından geçerken bağıra çağıra oynayan miniklere anlayışlı olgun bakışlar atmamız gerekiyor, salıncakta sallanmak, kaydıraktan kaymak, kum havuzuna döt üstü oturmana gerek yok. İnternette texas bilmemne pokeri oynuyorsun yetiyor.

Sabah işe gitmen gerektiği için akşam 22.30da yatağa kendiliğinden yollanıyorsun, annenin ikide bir kapıya gelip ‘’Seziiiii uyuyun artık kızım aaaaaaaa sabah kalkamayacaksınız sonra’’ demesine gerek kalmıyor. Anneni kandırabilmek ve uyudu süsü verebilmek için kalın bir battaniyeyi oda kapısına asıp azıcık daha izlemeye çalışmıyorsun (oda kapısı buzlu cam oldugu için karanlıkta acık kalan tv ışığını dısarıdan fark edilebiliyor, battaniye sayesinde annen bir sonraki kontrole gelene kadar Kara Şimşek izlemeye devam edebiliyorsun) Bu dahice girişim annenin haydaaaaaa! nidasıyla odaya dalmasıyla son buluyor ne yazık ki battaniyenin sadece ışığı kamufle ettiğini son ses acık televizyonun evin her yerini inlettiğini bilecek kadar dahi değilsin.

Büyüyünce bayramlarda kapı kapı dolaşıp şeker çikolata şanslıysan para , şanssızsan mendil toplayamıyorsun. Bayramlarda Antalya Kundu yöresindeki kişiliksiz tatil köylerine gidip açık büfe yemek yeme ihtiyacı hissediyorsun.

Bir şey hoşuna gitmeyince, bir şeyi çoook isteyince avazın çıktığı kadar ağlayamıyorsun, şımaramıyorsun ve dolayısıyla teselli etmiyorlar seni artık ‘’ tamam kızım peki baban söz sana aydedeyi alıcak’’ diye.

Daha tam olmamış ham incirleri ağacın tepesinde mideye indirip, ağzın burnun yara olup, bir de mideyi bozmak için de fazla büyüdün artık. Ağaçlardan erik çalmıyorsun artık. Paran yetiyor.

Ama kendi paran bu. Öyle annenin babanın verdiği harçlıkları leblebi tozu, çatapat, patlayan şeker almak için har vurup harman savuramıyorsun büyüyünce. Maaşınla önce kira ödüyorsun.

Mandolin ve flütten nefret etmene gerek kalmıyor büyüyünce. Bak bu iyi bir şey.

Tekrar söylüyorum. Büyüyünce yaz tatili diye bişi yok.(en kötüsü de bu sanırım)

Büyüyünce hayallerin küçülüyor (hayır en kötüsü asıl bu)

7 May 2009

iyi ki doğdun...
zaman yok unutma sakın.
Dönmedikçe sen
sesim
bir fısıltı, bir çaresizlik...

Bir çocuk kadar acemiydim bilemedim

Gökyüzü uçamaz diye kibirlendiğini kuşun

Zevk aldığını gökyüzünü bekletmekten

Ve kendini bir şey sandığını acının

Benim güçsüzlüğümden


sezi

KIRBAÇ

Bir kırbaç ses verir gittiğin yerden

Peşinden bir sır tutuyorum

Kendime bir vaat

Uzun bir uyku

Bomboş bir meydan

Her yüzün birbirine benzediği bir kalabalık

Sen...

Gördüğüm masal

Saklı yara

Bedelin ödendi acıyla

Çok...

Bir yılan kıvrılır gider ardından

Bildim birileri bozdu seninle uykumu

Üzerimden akan soğuk nehirleri,

Yıktığın köprüleri

Taşı bildim

Yarayı,

Şah damarın acısını

Üzgünüm

Hayatımdan...


Sezi

Özdemir Asaf'tan

"Darılmak korkudan da olur, küsküden de olur, kırıltıdan da olur. Daha birçok şeylerden de doğabilir. Büyüklük taslamaktan da olabilir. Bir de küçüklük duygusundan olur."