30 Ara 2008

yeni yıl şıftırtmaları

evet yeni yıla yeni kararlarla giriyorum;
  • daha yavaş Sezi.
  • daha sakin kal
  • daha az celallen
  • daha az action. relax. yayıl bu yıl.
  • sevdiklerimin boğazına daha az sarıl (tercihlere bol saygı, daha çok anlayış )
  • rejime girmek için Nutella kavanozunu bitirmeyi bekleme.
  • Felaketler çogunlukla dilinin ucundadır.
  • Allahım tartışacak halim yok, o yüzden çenemi biraz kapa.
  • daha çok insanı gülümsetmek gerek
  • dünya benden ibaret değil
  • dünyayı ben yönetmiyorum
  • ama gene de bir insanın dünyasını güzelleştirme gücüm var.
  • no one hires me no one fires me!
  • benim patronum sadakat, aşk, sevgi ve yardımseverlik
  • bir tek onların önünde diz çökmeye devam etmeli.

29 Ara 2008

Herşeye karşın herkes sevdiğini öldürür.
Kimi bunu sert bakışıyla yapar,
kimi de yüze gülen bir sözcükle,
korkak kişi bunu bir öpücükle,
cesur adam ise bir kılıçla

Oscar Wilde

' kardeşimin fethettiği yer şimdi
guadarrama dağlarında
boyu tam bir seksen,
derinliği bir elli.”

b.brech

Tyler Durden

Bizim nesil büyük bir buhran, büyük bir savaş yaşamadı. Bizim savaşımız ruhlarımızda. Mutsuzluğumuz hayatımızdan. Televizyon izleyerek ve bir gün milyoner, ünlü bir şarkıcı veya sinema yıldızı olacagımıza inanarak büyüdük. Şimdi gerçekten kızgınız çünkü bunların hiçbiri olamadığımızı fark ediyoruz.

26 Ara 2008

Kelimelerin büyüsüne ilk ne zaman kapıldım bilmiyorum. Çocukken olmalı. Babamın sesi denize benzerdi. Konuşurken kelimeleri asla üst üste yığmazdı. Büyük ve içten bir sabırla bana aydedeyi niye akşam yemeğine çağıramayacağımızı anlatışı hala kulaklarımda.

Çocuklar büyüklerin ne demek istediğini her zaman anlarlar. Babam ve annemin arasında söze muhteşem dökülmüş bir şey vardı. Yastık altına bırakılan notlar, kahve kavanozlarında aşk şiirleriyle büyüdüm. Dışarıdaki dünya pek öyle değildi tabi. Sokakta toz içinde oynardık, birbirimizden öğrendiğimiz küfürlü sözleri sıralar ve bundan tuhaf bir haz duyardık. Evde ise kitaplar vardı. Müthiş bir açlıkla hepsini okudum. Alışık olunan şeylerin fazlaca kanıksanması ne büyük haksızlık. Bir resme, heykele baktığımızda duyduğumuz o tanrısal hayranlığı (Michelengelo’nunki gibi bir heykeli büyük olasılık biz asla yapamayacak olduğumuz için) ne çok şairden, yazardan esirgiyoruz (aynı kelimelerle aynı cümleleri kurabiliriz sandığımızdan).
Ben esirgemedim. Aksine büyük bir heyecana kapıldım. Kelimelerden evler, şehirler, aşklar yapabilme gücüm vardı artık. Az kullanılan sözcüklere itibarını iade ettim ama dile fazla düşmüş olanlar hırsımı kamçıladı asıl. Bin kere söylenmiş kelimelerde yepyeni şeyler yazacaktım ben. Kısaca bir gün yazacağımı biliyordum. İçimde kalabalık, elimde kelimeler ve yaşanan onca şey. .
Sen demişti sevdiğim biri ‘sıradan bir hayat yaşamaya çalışıyorsun ama sıradan biri değilsin. Bu yüzden rüya zamanınla dünya zamanın birbirini tutmuyor hiç’ Çok düşündüm sonraları. Burada sanırım bahsettiği olağandışılık (hayır olağanüstülük değil) duygu durumumdu. Dünyaya dayanamaz hale çok geldim. Bir ben böyleyim deme cürretini göstermeyeceğim. Ama bir tek kendimi bu kadar kurcaladığımdan olacak başka savaşçılar beni affetsinler. Bütün deliklerin büyüdüğü ilmek, içimde iki insanın birden yaşıyor olması. Genelde elime kalem aldığımda peydahlanan çok yorgun biri ve de polyannaya bile şapka çıkarttıracak bir yaşama sevinciyle kardeşi. Bu iki yabancının kardeş olduklarını düşlemek beni ‘kim bu manyaklar’ düşüncesine kıyasla daha az korkutuyor. Ortada daha asab bozucu bir gerçek daha var; içine yerleşilen bir üçüncü kişinin varlığı; Ben. Diğer iki manyağı idare etmeye çalışmak ve de bütün bunları mesela evde soğan doğrarken yaşıyor olmak. İşte savaşçılık dediğim bu.
Deliliğin ne olduğu hakkında çok düşündüm ve deli olmadığıma karar verdim. Hayır eğer ben deli olsaydım evet ben deliyim diye bağıran bir deli olurdum. İçimdeki bu insancıklar (işgalcilerime karşı tuhaf bir merhamet de beslemekteyim) belli ki beni dürterek dışarı çıkmaya çalışıyorlar. Benim romanımın kahramanları (hikayelerdeki kişilere belki bu yüzden kahraman deniyordur, yazarın kafasının içinden ait oldukları yere çıkabildikleri için ) beyaz sayfalarda ve hepimiz rahatlayacağız.

bir prenses

Tüm dünya döşeğimin altında bir bezelye tanesi olabilir mi?


Y. Ritsos'dan









‘’Biliyorsun ölüm diye bir şey yok’’ dedi adam kadına

‘’Biliyorum evet artık öldüğüme göre’’ dedi kadın

‘’İki gömleğin de ütülendi çekmecede,

Sadece bir küçük güldü benim istediğim’’

ipek yolu

Yapmamam gerekeni yaptım
Umduklarım tuzla buz şimdi
Tenine bir dokundun
İpek yolunca bir kervan şimdi
Uzaklara
Acır ve gider...

sezi

Nazım'dan...

Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın...

Onarmak zordur...

Şarkılar değil de
Hep kulaklar bitiyor,
Onarmak zordur.

Bir yürek üşümüş
Kapamış kapılarını,
Onarmak zordur.

Bir şey yitirilmiş
Hiç eskimeyecektir,
Onarmak zordur.
İnsanin içine düşen korku
Özgürlüğünden olmuştur,
Onarmak zordur

Ölümü düşünmek yenilmek,
Sevmek ölümü yenmektir,
Onarmak zordur

Ö. ASAF

Mutluluk bilgisizliktedir.















Bir adam vardı.

Bu adam evlendikten sonra, karısına bir kutu dolusu elmas verdi.
Elmaslar sahte’ydi.
Adam karısını, verdiği elmaslar’ın pek değerli olduğuna inandırmıştı.
Kadıncağız çok mutluydu.
Bu değersiz cam parçaları’na bakarken gözleri doluyor, elleri titriyordu.
Bilgisizliğinin verdiği bu mutluluğu, hangi bilgi verebilirdi?
Ya da bu elmaslar’ın sahteliğini bilmeyenin mutluluğuyla,
bu elmasların gerçeğini boynuna takanın mutluluğu arasında ne fark vardır?

Erasmus

25 Ara 2008

dua


Allahım iki kere iki dört etmesin lütfen!

...








Gecenin yırtık yerlerinden uçurtmalar salınıyor karanlığa

son bir bir umut!

İnanmak istemiyoruz

Aşkı bozdular çoktan

Senin olmadığın evime bakıyorum

Mezar gibi

siyah bir kan gibi içtiğim su

Öfkeliyim seni götüren yollara

Uzaklarda bir ada gibi bekliyorum adımlarını

Öldü dünya

kaç bana gel

bana gel

dünya öldü çoktan

Metin Altıok'tan

Cevapsız sorunun
Boynu büküktür,
Hemen anlar
Yetim olduğunu.
Ben neden hala
Duyuyorum avucumda
Bir çocuk elinin
Sızlayan boşluğunu?

Burma'da gamzeli kız

24 Ara 2008

karanlığa



















Baksana karanlığa

Sana ne yazdım!

Bu şehre bu sokaklara,

Yırtık bıraktığın denize,

Sensiz kendime bile

Sığamadım!

Yapamadım

Bu yüzlerle, bu duvarlarda

Bu güneşle bu şehirle buralarda

Ağır aksak içim kuyu uğultu

Susamadım

Gecesine sığındım

Kendimi kendimle koca bir kavgaya

Tuttum tutuşturdum

Yenemedim

Seninle sevdiğim denizi

Sensiz geçemedim

Deniz dibi cinleri

Kara büyüler

Bana verdiğin çiçekler

Bir yalana bir destan yazıyorum şimdi

Gerçekler güzel değil

Sular artık güzel değil

Yıkanmadım

Başımın tacı!

Yüzüme çarpıp çıktığın kapı

Bin yerinden kilitli

Duvarlarda gölgeler

Evsizim, uyumadım

Gitmediğim yerlerde bile mutsuzum

Olmuyor olmayınca

Baksana karanlığa feryat feryat ne yazdım!

Gittiğin her yerden dön

Kim tutuyorsa seni

Bıraksın....

Sezi

bekleyen şiir

geçip giden yüzler

hayaletindir

bir görünüp bir kaybolan

bir çocuksu

bir apansız

bir kırılmış ayna zaman

kendini sana tamamlayan

Sezi

Özdemir Asaf'tan


Çocuklukta büyüktüm,
oyunlara girmedim..
O bahçelerde kaldı oynanmamış oyunlar.
Ben şimdi anlıyorum oyunda çocukları;
Ne zaman, nerde, baksam,
Beni de oynuyorlar

GANİMET








Yakalarız sanmıştık vakti gelince,

Zaman kimin ellerinde?

geçip gitti işte

bir düş hızıyla

acı içimizden

....

kirleniyor renkler derdik

lekeliyiz şimdi su kadar gecede

su kadar siyah, su kadar çaresiz

...

karşılığı umulmuş

ödenmeyen borçlardı beklediğimiz

sıcak bir el, beyaz bir sevda

ne kadar bizim?

Emanet....

....

paha biçe biçe her rengine hayatın

zenginiz şimdi vardan yoktan

başka yüreklerden çaldığımız

zümrütler yığılı şimdi kalp sandıklarımızda

her şeyimiz var şimdi

ne kadar temiz?

Ganimet...


Sezi

özür





















Söylediğim her şeyi geri alıyorum
-Dünyanın güzel bir yer olduğu savımdan vazgeçtim artık-
Benim için veya yalnız benim için dayanılması zor bir hal aldı
Özür diliyorum gülümsediğim herkesten

bir sabah böyle ansızın nasıl 'hiç'ci olunur?

''Kral oğluna evlenmesi için komşu krallardan birinin kızını önerdi,
oğlu karşı çıktı:

-anlamıyorsun baba! Onunla evlenirsem asla mutlu olamam.

Babası güldü:

- mutlu olmak mı? Ne geçecek ki bundan senin eline? ''

Mutsuzluğun kendinden daha ızdırap verici olan şey mutlu olmaya çalışmak gibi geldi.
Varacak bir yer yok gibi geldi
Akıntıya karşı yüzüyormuşuz gibi
Kocaman bir hiç!

'Bir silgi alıp elime kendimi sessizce silmek istiyorum dünyadan'
diyordu bir filmde.

Sessizce bir silgi alıp elime
Başlayacağım kendimi silmeye önce ama önce kafamın içindekilerden
sonra gideceğim
bu büyük yorgunluk bitecek işte
hafifleyeceğim
kanatlarımı kabartarak rüzgara karşı
özür diliyorum sevdiklerimden

Nazım'dan...















Dünyayı verelim çocuklara

Hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon
Gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyliyerek
Yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim
Sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

Dünyayı çocuklara verelim
Bir günlük de olsa öğrensin
Dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler

23 Ara 2008

ayrılık

SENİ SEVİYORUM..

Seni sevmediğim bir tek gün yok!
Bir tek geceye uyumadım seni sevmediğim.

bizi ayıracaklar korkusu kalmadı içimde hiç
-meyvenin çekirdeğini taşıması gibi kalbimde sevgin-

Böylesi daha güzel...

16 Ara 2008

Issız adam...

''Gözlerimizi uzaklılar değil yalnız, göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır''

Haydar Ergülen

Sezi'den

Fısıltıyla konuş...
Parmak uçlarınla tut...
Kocaman aşk kolayca bitmesin!

Haydar Ergülen'den..

"40 şair birden olsam, yazamam bir hevesi"

kürk hakkında

Kürk karşıtı olmak veya olmamak...

Peki hangi hayvanın ne kadar değerli olduğuna kim karar veriyor?
Et yemeyen insanların kürke karşı oluşunu sonuna kadar destekliyorum.
Bir tutarlılık var en azından.
ama duble whopper yerken kürk vahşettir demek bana daha adice geliyor!
hemen şu gelecek biliyorum ardından;
Onlarla besleniyoruz biz ama kürk ihtiyaç değil lüks!
haydi ya! Kuzu kellesi, işkembesi, mumbar dolması, pastırma, jambon, sosis, hamburger, kavurma, kaz ciğeri menüde olmasa da bir yerimiz eksik kalmaz gibi geldi:)
ikinci sav da şudur; ama benım yediğim hayvanlar, zaten çiftliklerde bu amaçla üretiliyor.
Peki hayvanların bundan haberi var mı?
Salak koyunlar mezbahalarda kafası kesiliyor zannediyor olmasın?
Jaguar ölmesin, piton ölmesin ama kuzu ölsün!
Tövbe Tövbe!

13 Ara 2008

Dua


Allahım!
Aynaya baktığımda ruhumu genişlet,
kendimi özel, önemli
ve hep haklı zannetme yanılgısından kurtar beni!
güzelliğin güzelliği kadar geçiciliğini de anlamamı sağla,
salt sarı saç yeşil göz değil,
gönlümüzden geçenlerdir bizi güzel yapan.

dua!


Allahım beni boyumca patates cipslerinden koru!

ekşi sözlükten bir dua..

ulu tanrim,

her zaman, her yerde ve her konuda benim de konuşmam gerektiği düşüncesinden beni arindir.

çevremdeki insanlarin hayatlarini yönlendirme ve hatalarini düzeltme arzusundan beni kurtar.

konuşurken gereksiz detaylari anlatmamam içi beynimi serbest birak ve bir an önce konuşmanin sonuna varmami sağla.

başkalarinin ağri ve acilarini dinleyebilme nezaket ve sabrini ver ve bu arada kendi ağri ve sizilarimi onlara anlatmamam için dudaklarimi mühürle. (çünkü yillar geçip yaşlandiğimda, ağri ve sizilar artiyor ve bunlardan herkese bahsetmek bana ayri bir zevk veriyor).

lütfen tanrim bana arada sirada benim de yanilabileceğim gerçeğini öğret; beni olabildiğince iyi insan yap. beni melek yap da demiyorum, zîra bu tip insanlarla yaşamak zordur.

tanrim ummadiğimiz yerlerde güzel şeyler, beklemediğimiz insanlarin güzel işler yapabildiklerini görebilmemi sağla ve bana bunu onlara söyleyebilme inceliğini ver.

beni mantikli bir insan yap, kötümser yapma, benim insanlara yardimci olabilmeme yardimci ol, fakat onlara hiç bir zaman patronluk yapma hevesi verme bana.

her ne kadar benim çok derin bir akil stoğum olduğuna ve bu stoktan başkalarinin da faydalanmamasinin çok büyük kayip olduğuna inaniyorsam da, ulu tanrim, birak bunu göstermeyeyim.

böylece hayatimin son döneminde etrafimda birkaç arkadaşim olsun istiyorum
"tanrım iki kere iki dört etmesin lutfen"

DUA


beni yavaşlat tanrım!
yüreğimin atışlarını düşüncemin sakinliğiyle rahatlat.
zamanın sonsuz görüntüsüyle hızımı azalt!
bana, güncel kargaşanın ortasında,
tepelerin ölümsüz sakinliğini ver...
bir çiçeğe bakmayı,
eski bir dostla sohbet etmeyi
ya da yeni bir dost edinmeyi;
yolunu kaybetmiş bir köpeği okşamayı;
ağ yapan bir örümceği izlemeyi;
bir çocuğa gülümsemeyi;
iyi bir kitaptan birkaç satir okumayı
-ve- yarışın daima daha çok hız için olmadığını anımsat her gün bana,
yavaşlat beni tanrım!
ve bana ilham ver köklerimi, yasamın katlanılan değerler toprağının derinliğine göndermek, kaderimdeki yıldızlara doğru -daha çok- büyüyebilmek için...
wilfred a. peterson

Aralık şıftırtmaları...

Aralık şıftırtmaları

1) bu insanlar kim?
2) zaman niye böyle çabuk geçiyor?
3) ölünce ne olacak?
4) ciddiyim, öle güp diye toprağın içine girince bitecek mi her şey?
5) ben deli değilim (miyim?)
6) bu dünyada yaşayan her insan birbirine bir şekilde bağlı desem…
7) ya da demesem sussam
8) boş işler peşindeyiz..
9) dört kolluya bindirip bizi yerin altına gömecekler 3 vakte kadar desem..
10) o zaman niye hanlar hamamlar?
11) niye evleniyoruz, meslek ediniyoruz, plazma tv alıyoruz?
12) madem ev insanın kozası neden içeri girince çelik kapılarla kendimizi kitliyoruz?
13) devletten, polisten, hırsızdan, depremden, işsizlikten, hastanelerden, küresel ısınmadan, zamlardan, gözü dönmüş sapıklardan korka korka kendimizi hapsettiğimi kozada mutlu muyuz?
14) alarm sistemleri, sokakta yalnız yürümeme, saglık sigortaları, emeklilik primleri, ev taksitleri bize kendimizi iyi hissettiriyor mu?
15) iyi insan ne demek?
16) kötülük yapmayan insan iyi insan mı oluyor?
17) dünya almış başını gidiyor. Sağımız solumuz aç insan dolu biz hala sushi yiyip şarap içmeye devam ediyoruz
18) demek ki kimse kimse için gerçekten üzülmüyor
19) savaşa hobi olsun diye karşıyız (1 ay dip boya yaptırma dünya barısı gelecek desen kaç kadın kabul eder?)
20) matbaayı 400 sene içeri almadık ta noldu?
21) neden salsaya, rumbaya bu kadar meraklıyız?
22) neden namaz değil de yoga?
23) neden her sezon yeni pıl pırtı almak zorundayız?
24) erkekler neden maç izler? Binlerce taraftarın bir agızdan küfretmesi hoş bir şey mi?
25) bütün küfürlerin biz kadınlara ithafı niye?
26) adam büyümüş futbolcu olmuş diye niye karısını şapıyosunuz?
27) acaba bir gece herkes uykudayken tüm dünyadaki televizyonlar yok edilse, kaç evlilik kaç gün sürecek?
28) çocuklarımızı milyarlık okullara yollayınca adam mı olacaklar?
29) mağara döneminden bu yana 1 adım ileri gidemedik. Ne tuhaf!
30) o zaman en büyük bizonu avlayana veren kadın şimdi Etiler’de oturmak için evleniyor.
31) erkekler hala aşka bile sadık değil. Tamam sen tek eşli değilsin ama aşk öyle.
32) anahtar kelime bir süreliğine
33) neyin korkusu ki bu, 43 sene beni seveceksin diye imza attırıyoruz birbirimize?
34) insan neden en yakınına en özensiz ve kaba?
35) insan neden kendine bu kadar yalancı, yabancı?
36) neden bu kadar sığ?
37) ben böyleyim deyip kestirip atamazsın, o zaman çöldeki akrepten farkın kalmaz, huy icabı sokulur mu hiç?
38) bari akrep olduğuna övün, bir gün anlarsın, iğneni içe çekersin ama ben böyleyip diye şarkılar söylemen sinirime dokunuyor
39) kafam durmuyor
40) durmuyor…

Ahmet Haşim'den

karanfil

yarin dudağından getirilmiş bir katre alevdir bu karanfil,
ruhum acısından bunu bildi!
düştükçe vurulmuş gibi, yer yer,
kızgın kokusundan kelebekler,
gönlüm ona pervane kesildi.

12 Ara 2008

P. Neruda

noktaa

acılardan daha büyük bir yer yoktur.
bir tek evren var, o da kanayan bir evren!

Şans Müziğinden

"gerçeği öğrenmeden önce, sabretmeyi öğrenmek gerekiyordu. P. Auster