29 Oca 2010

Fatih Aksoy,
yeni tv şovunda Mehmet Ali Ağca'ya jüri üyeliği,
yarışmacılık vs vs bir iş teklif etmeyi düşündüğünü açıkladı.

Bakalım buna gelen tepkilere verdiği cevap ne olmuş:

'' Devletin verdiği cezayı çekmiş biri benim gözümde artık özgürdür,
30 sene hapis yatarak hatasının bedelini ödemiştir, her zaman suçluların topluma geri kazandırılmasını konuşur dururuz, ben olaya böyle bakıyorum.
Ayrıca Papa kendisi affetti.
Tabi bu olaya Abdi İpekçi'nin ailesi böyle bakamaz
onlar ömür boyu ceza almasını ister ve bunda da haklıdırlar
ancak bana göre cezasını çekmiş bir kişidir, şöyledir böyledir.''

acaba Sayın Fatih Bey (burada kullandığımız Sayın kelimesi, siyaset meydanında birbirine ana avrat küfürü mütakiben Sayın Bilmemkim Diye hitap eden zavallı-garip-kötü adamlardan alıntılanmıştır, benzer mana taşımaktadır.) Adı geçen şahsın Papa'yı öldürmeye teşebbüsten İtalya'da 19 yıl, Abdi İpekçi'yi öldürmekten Türkiye'de sadece sadece 11 yıl yattığını biliyor mu? 11 yıl neyin kefaretidir?

''Ogün'ler Yasin'ler ölmez!'' diye şarkılar bestelenen, polisin katillerle hatıra fotoğrafı çektirdiği bir ülke olduğumuz gerçeğini bünyem kabul edemiyor. Adını anarak değer katmayacağım bu zat hapisten alkışlarla çıkmış, mesih olduğunu açıklamış, boğazda 5 yıldızlı otel'e dinlenmeye çekilmiştir.

Bu ülkenin kanayan bir yarasıdır bu gazeteci cinayetleri, bu tahammülsüzlükler. Siz kimin ekmeğine yağ sürüyorsunuz farkında mısınız zerre? 16 Yaşlarında örgütler tarafından '' yürü be oğlum ,aslansın, kaplansın, kralsın, bu ülke seninle gurur duyacak'' diye doldurularak pis maşalar haline getirilen, getirilecek gençlere şahane başarı hikayesi sunuyorsunuz bravo size!

Topluma geri kazandırmak ?

O zaman bu adamın pişmanlığını ( varsa tabi ), bu yola nasıl beyin yıkamalar ve ''vatanını seviyorsan öldür'' gazlarıyla düşürüldüğünü, Türkiye'nin bu gazeteci cinayetleriyle nasıl asırlarca geri gittiğini, o ateşlerin hangi evleri yaktığını anlatan bir film yapınız kendisiyle.

Bu kadar basit olabilir mi?
Bu kadar kötülüklerle bezenmiş bir cinayeti işleyen adamı nasıl kahraman yaparsınız?

Boşuna mı öldü Uğur Mumcu'lar?

Fatih Aksoy'a şunu sormak isterdim?
Ruhunuzu Kaça Sattınız? Kim kaç para verdi sizin ruhunuza?

27 Oca 2010

cambaz

Gözlerin dibi görünmeyen kuyular gibidir.
Büyük sözlerin hiç tutulmamıştır.
Seni seviyorum demişsindir.
Çok ve Boş.
( evet bir vaattir sözler, unutmaz bekler)
Kırgındır sana zaman,
Geçmez.
Ve cambazlar duramaz iplerinde senin.
Düşer.
Mavi çizsin ellerin,
ellerin sarıya, pembeye boyasınlar beni.
Bu siyahlar, karalar yeter.
Diyelim ki var mavi bir denizin,
kıyılarına koyuver beni.
Sahile tutunurum biraz.
Yeter.

Gülten Akın

''sözcükler bumerang gibi
döner yaralarsa seni,
ağzın dilin gereksiz.
susarsın...''

Gülten Akın

bu hikayenin bir ucu sendedir
kurtarmak isterim, kurtarmak isterim
bütün uçurtmaların ipi elindedir

Dünya muazzam bir yalan
Belki mümkündür kurtulmak
Sonuna kadar aç yüreğini
Aynaları bırak!

az

"bizler gene eskisi gibi huzursuz, mutsuz, bozguna uğramış yaratıklar olmayı sürdüreceksek, sıra sıra dağları yerle bir etmişiz, güçlü akarsuların enerjisini denetim altına almışız, ya da tüm insanları dama taşları gibi oradan oraya oynatmışız, ne önemi var bunun?"

der Henry Miller.

Evlerde dördüncü odanın, Google'ın? Hızlı trenlerin ,
bulaşık makinesinin ve dünyanın en yüksek binasının?
Ne anlamı olabilir?

Ne kadar çok insan bak başka dillerde konuşabiliyor,
ama ne önemi var bunun?
Yalnızlıklar artıyor.
Şehirler kocaman, yeraltı tünelleri, metrolar, wikipedialar falan
da

insan azaldı.
Azaldık.

Çocuklar azaldı. Bundan korkuyorum asıl.
Çocukluklar azaldı.
Zaman azaldı.
Sabır azaldı.

Herkes tutturmuş bir '' its my way, it's my true ''
sıkıldım.
Alelacele, bencil ve anlık hazları mutluluk diye kaktırıyorlar bize.
Değerleri eze eze.
Güzelllikler azaldı.
Canlarının istediği her şeyi yapmayı özgürlük, hiçbir konu üstünde dakika düşünmemeyi düstur bellediler.

Danslar azaldı,
güzel kadınlar
( başlarında tüllü şapkalar, ipek elbiseler içinde )
azaldı.

Yakınlıklar icat edilsin istiyorum ben.
Acilen.

Var mısınız?
...bilseydim ki bu seni son gorusum,
sana simsiki sarilir ve dua ederdim tanriya ruhunu korusun diye.
Bilseydim ki bu seferki, bu kapidan son gecisin,
sarilirdim sana, operdim,
ve bir kez daha cagirirdim.
Bilseydim ki bu, sesini son duyusum,
saklardim her kelimeni defalarca duyabileyim diye.
Bilseydim ki bu seni son gorusum,
aptal gibi zaten bildigini farzetmezdim
ve seni seviyordum derdim...

G. M. Marquez

24 Oca 2010

here is the truth about truth. It hurts so we lie.
17 sene önce bugün bir adam evinden çıktı. Karısına el salladı. Arabasına bindi. 17 sene önce bugün Uğur Mumcu gitti... 17 sene önce Ankarada bir kadın kocasının havaya uçmasını izledi camdan. Karlı bir kış günüydü. O gün ben 14 yaşındaydım. Babamla evden çıkmak üzereydik. Babam haberi aldığında koltuğa gömüldü. Bunu da yaptı bu vatan dedi bunu da yaptı ya! Ben anlamıyordum vatan nasıl adam öldürebilirdi? 17 sene önce bugün. Biz birini öldürdük. Hala da öldürüyoruz. Sessizliklerimizle. Yorgun sandalyeler gibi eklemleri oynak biraz gıcırdıyor ve susuyoruz. Bize benzemeyenleri, işimize gelmeyenleri, istediğimiz sözleri duyamadıklarımızı bir bir öldürüyoruz. Önce ufak cinayetler bunlar. Kınayan bakışlarla, küçümsemelerle başlıyor. Sonra yalnız bırakıp köşemize çekiliyor ve çağırdığımız cinlerin onu almasını izliyoruz. Ellerimiz temiz. En afilli pankartlarla meydanlara çıkabiliriz artık. Uğurlar olsun.

23 Oca 2010

Ben ölünce, senin eline siyah bir kart kalacak. Yaşayan her şeyin yerine sür ortaya istersen. Bir gün bu şiir eskiyecek. Bileceksin dökülen sözlerden. Ben gidince, bayramlarına kara şekerler yollayacağım gittiğim yerden. Aşkı çok kullanacaksın biliyorum, yalnızlık çekmeyebilirsin. Ama ben beyaz bir gemiye binip gittigimde sevdiğim. Ten acır, uykun susar, ah'ım konuşur...

22 Oca 2010


son yazdığım iki yazının minvaline bakarsanız
ne menem stilsiz, ortaya karışık,
allah muhafaza bir kişilik olduğum sanırım daha net anlaşılır:

ağlak şiirler ve serviste yenen kurabiye hikayesi

hepsi benim işte!


sezi ve serbest stilde yaşam...

Sezi Fethiye'ye gider.
Sahilde 22 derecede muhteşem bir kış güneşinden sonra bilmemne dağına kar gezisine çıkılır. Hazırlıksız gelindiği için migrostan 9,90 lık kar eldiveni, 3 liralık bere ve votka alınır ( ruslar nasıl ısınıyor sanıyorsunuz )

sabah kepek ekmeği diye tutturan rejimdeki kişilik sezi öğlen dağda kardan adamların gazına gelerek yarım ekmek sucuk yer, üstüne litrelerce sıcak şarap içer.

sonra çocukların peşine takılıp karda yuvarlanmaca.
tepetaklak dünya
ne güzel

de
sucuk - şarap ve takla üçlüsünün midedeki karşılığı :
aşık olmuşsun da sevdiğin kız sana nanik yapmış gibi.

e rejim de gitti:)

dağların , sislerin, karların, bulutların , mangaldaki kestanenin
ve şöminenin ihtişamıyla yedik o yarım ekmek sucuğu.
Mahkemeye çıksam öne süreceğim kozlar var elimde
en kötü kardam adam zorla yedirdi aaaa koskoca kardam adam bu der çıkarım işin içinden.

ama
dün akşam işten eve servisle giderken marketten aldığım hanımeller kurabiyelerini kurabiye canavarı gibi yememin manası nedir?
hayır 5 yaşında mıyım?

gerçi serviste koca ekran tv var ve her akşam fllm izliyoruz eve dönerken güzel,
dün de 2012 vardı, böyle sular boyu geçiyor:) falan:)
heyecanlı tabi haliyle sinemaya gidip 16 lira bayılmayınca sanatsal kritiksel bıdı bıdılar minimuma iniyor öyle trene bakar gibi zevke izleniyor her film.

neyse filmin heyecanlı bir yerinde ( adam dünyanın yok olacağına kimseyi inandıramıyor felan )
çantamda eve götürmekte olduğum kurabiyeler aklıma geldi geldi.
gelmez olaydı, ama aklıma düştü bir kere
ben de tüm servis arkadaşlarıma da kurabiye tutarak vicdanımı rahatlattım önce
sonra sanki evde kanepede film izler gibi ayaklarımı yan koltuğa yaydım,
kurabiyeleri yedim, dünyanın sonunu izledim.

mazeretim şudur :
dünyanın sonuna gelmiş orada insanlar ölüyor
siz hala benim birkaç bin kalorilik kurabiyelerime takmışsınız.

cık cık cık:)

what are you made of?

Söyle güneşe. Üzülür çok! Nem var nem yoksa senin... Özenme mucizelere.
Gereksiz şimdi lambalardan cinler çıksa.
Dünya kapıda. Beklesin.
Sahile yaslanmış bir kayık. Beklesin... gelmiyorum .
Şimdi deniz seni yese.
Ben güneşi tutsam ucundan , önemsiz

seni seviyorum
bağıra çağıra
ç o k s e v i y o r u m s ev g i l i m
sözlerden yorgunum.
beni bıraktığın bu yerden.
sustuğun onca şeyden.
aramızda duran zamandan.
üzül sevgilim
bekliyorum hala seni.
''Gerçek seni özgür kılar'' mı acaba?
öyleyse bile bilmek seni mutlu edecek mi?
Gerçek ne işine yarayacak ki?
Eline ne geçecek bilince?

AŞK..

Eskiyen sözlere döndü aşk.
Çok kullanılmış, dile dolanmış bir yalana.
Öylesine bir duyguya.
Yazık.
Hep ve çok. Herkes hep aşık, kıyısından köşesinden az bir duygu ,
bir yakınlık bulup onu bir güzel cilalayıp parlak ve kısa aşklara dönüştürüyor.

Yalan söylüyor herkes. Alışkın yalanlara.
Bir günde biten sevdalara ve seni seviyorumlara. Çok.

Çok sevmek nasıl bir şeydir?
Unuttular...

blog kardeşliği

Kendini ifade çılgınlığı..
çocukluğumdan beri sahip olduğum, son yıllarda dünyayı esir almış olan.
Her yer yazı, müzik, fotoğraf, anı..
Kim daha çok yaşadı yarışı..
Ve hep daha farklısının olması.
Bir süre sonra farklı olanın da bayağı gelmeye başlaması.
Hiçbirşeye şaşırmamak. Dikkatini toplayamamak.
Üstün bir yeteneğe, alışılmadık bir olaya bile en fazla 5dk odaklanabilmek, birileriyle paylaşmak, sonra da unutmak.
Çünkü artık herşey mümkün.
Ne peki o zaman?
Nedir ihtiyaç duyulan ve hala bulunmayan?

imza : mavi

çocukluk şarkılarımız

insanı psikopat , katil, hırsız olmaya iten çocukluk şarkılarımızdan bir demet!
sonra bu millet niye böyle der dururuz:)

üşüdüm üşüdüm a benim canım üşüdüm
kürkünü giiy kürkünü giiy
kürküm yok,kürküm yok
alsana,alsana
param yok,param yok
çalsana,çalsanaa a benim canım çalsana


hiroşima nagazaki
hiroşima bum bum bum
hiroşima nagazaki
hiroşima bum

''mustafa mıstık arabaya kıstık üç mum yaktık seyrine baktık...''

biiir iki
işte geldi freddy
üüüç dört
kapıyı sıkıca ört
beeeş altı
eline baltayı aldı
yediii sekiz
freddyi sevmeyiz
dookuz on
uykuya son

bir gün bir gün bir çocuk
eve de gelmiş kimse yok
açmış bakmış dolabı
şeker de sanmış ilacı
yemiş yemiş bitirmiş
akşama tutmuş bir sancı
kıvrım kıvrım kıvranmış
hastaneyi boylamış

pazara gidelim bir kuzu alaaalım
pazara gidip bir kuzu alıp naaaapalım
meee meeee meeeee diyelim
hapur hupur hapur hupur yiiii yeeee lim

küçük ayşe küçük ayşe
ne yapıyorsun bana söyle
bebeğime bakıyorum

ona mama veriyorum

küçük asker küçük asker
napıyorsun bana söyle
tüfeğime bakıyorum
ona mermi takıyorum
ben kışlama gidiyorum


kırmızı balık gölde
kıvrıla kıvrıla yüzüyor*
balıkçı hasan*geliyor
oltasını atıyor
kırmızı balık dinle
sakın yemi yeme*
balıkçı seni tutacak
sepetine atacak*
kırmızı balık kaç!!

bu parmağa bir kuş konmuş
bu yakalamış, bu tutmuş, bu yolmuş, bu pişirmiş bu da yemiiiiş
bu parmak da hani bana hani bana demiiiş


21 Oca 2010

Hayallerinize dikkat edin lütfen.
Bu eksik , ertelenmiş , bekleyen, uman mutsuzluklarımız hayallerden.
Pencerelerde beklediğimiz onca hayal...
Gerçekleşmeyen
Düşler ve Keşke'ler...
Navi'ler güzel, biz çirkin!
büyüdükçe biz hayaller küçülüyor... Çocukken astronot olucam, robot olucam, uçak alıcam , disneylande yerleşicem, aslanları terbiye edicem, trapezci olucam diyen bizler şimdi yüzde10 maaş zammına fitiz:)

20 Oca 2010


adsız dedi ki:
Elmas bir gözdür yürek,
Ve çizilmeye görsün bir kere,
artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle aleme...

sezi dedi ki:
Ne çok yırtıldı gözümüz...
insan ölümü biliyor
yalnızca biliyor;
bir ansiklopedik bilgi gibi; bilmemne çiçeğinin latince adı veya karıncaların 6 ayaklı olması gibi yani.

Öylece ve sadece biliyor.
3.14 sayısı gibi.

İnsan ölümü aslında içinde zerre bilmiyor;
acıyı , aşkı, açlığı, ateşin tende yarasını ve suyu bildiği gibi.

Çünkü hep başkalarıdır ölen...

hiç anlamam bunu

öleceği yeri

(son nefesini nerede verirsen ver, tahta bir tabut , musalla taşı ve topraktır ölümün yeri ),

zamanını
( 30 yaşındaki biri için en geç şu 70 senecik içinde )

ve kesinliğini
( ben ölmicem diyen varsa buyursun gelsin:)

bu kadar iyi bilir de nasıl böyle zerre anlamaz anlamını?

paralar pullar kariyerler kremler tapular vekaletler sigortalar imzalar estetikler krediler küskünlükler özgeçmişler senetler antiagingler mobilya cilaları dekorasyonlar sözler vaatler sahiplikler

neden?

facebook şıftırtmaları...

Aysegul Mavi Turan
yeni birşeyler görmek için kaybolmak lazım bu biiiir, kaybettiğin birşeyi bulmak içinse başka birşeyi arıyor olmak lazım..bu ikincinin mantığı nedir bilmiyorum ama sistem böyle işliyor


Yigit Durguner
İkincinin mantığına sorgulamacı bir yaklaşım olabilir: Kaybettiğini zannettiğin ''şey'', senin onu tanımlayabildigin kadar kaybedilen olduğu için, aradığın başka birşeyin ise, kaybettiğinin ''tanımlayamadığın'' kısmı olması mümkündür
.

Miki Memett
ve fakat bu durumda kaybetmediğini sandığın "şey" kaybettiğini bildiğin birşeyin kapsamı içindeyse bu bilgiye sahip olmaman durumunda arayacağın şeyin hiç kaybetmeyeceğini sandığın bambaşka bir şey olması kaybettiğini sandığın şeyle kaybetmediğini bildiğin şeyin hangisinin diğerinin "tanımlayamadığın" parçası olduğuna bağlı olarak herhangi
bir yerden çıkabilir
.

Yigit Durguner
''herhangi bir yerden çıkabilir ''cümlesinin öznesi'' çok mu gizli olmak zorunda ?? ayrıca hangisinin diğerinin ''tanımlayamadığının'' parçası??'' topla gel ulan. (pardon Ayşegül :)


Yaln Karabey
aloo yigit&miki kardeşler feyzbukun yeni debate üstadları siz misiniz olenn?

Belin Kampeas
herkesin sistemi kendine:)

Miki Memett
ne dersin yigit kardeş olalım mı Das Kapitan'ın dediğinden? hem ilişkimiz yeni bir boyut kazanmış olur.


Aysegul Mavi Turan
yahu cok zamandır aradıgım seloteypi, mumları ararken bulmamla bu durumu bağdaştırın bakayım canlar :)

Miki Memett
bunun için bilmemiz gereken bir şey var: sözkonusu mum sözkonusu seloteybin bir parçası mı? Ya da herhangi bir manipülasyonla olabiliyor mu? Bunu denemek tuhaf geliyorsa ölçüler de işimizi görür. Seloteybin ortadaki boşluk çapı mumun çapından büyük mü? Evet bu matematiksel bir konu aynı zamanda
.

Aysegul Mavi Turan
yok yok pek aynı degil ama mum torbasına kacıvermis seloteyp


Sezi Kalkavan
benden beklenmeyen bir kozmikcanlık yapayım:)

herkes herşeyi biliyor aslında.

Sen çoktan biliyorsun o seloteybin yerini:)
Bilmediğin bi yöntemle ama.
Tüm insanların düşüncelerini, hayallerini,

dünü , bugünü ve yarını,
sana ait olmayan korkuları ve aşkları.
Bütün formülleri ve nefretleri ,

vazgeçişleri, mesleki bilgileri , sanatı ve şarkıları!

( başka türlüsü mümkün değil hayır:
ilk duyduğunda inanamazdın atomun parçalandığına yoksa )
hazırdın buna.

Aşkın mutlaka bitecegıne de inandığımız için bitiyor asklar
ve bilgileri bilmek öğrenmek işte asıl sorun.
şarkıları biliyorsun daha bestelenmeden hem de.

içinle.
ayşegül bilmese de 3.14'ü insanlık biliyor

yani evren dediğin şeyin böle kocaman gözleri var.
biziz o gözler.
ama ne yazık ki

şimdilik sen mavi ben yeşil bakmaya mahkumuz.
sınırlarımız var.
Naviler gibi dualarla,

içeriden ve sınırsız yaşamamız mumkun değil.
bir kişinin bildiği artık tüm insanlığın olmamış mıdır?

eski yazılardan...

'Her ilişki aslında dışarıdan göründüğü gibidir' dedi.
Biz bunu gözden kaçırdık işte...
Sevgimizi kendiyle beslenir, kendini korur kollar zanettik.
ilgilenmedik.
Aşka hak ettiği bahçeyi sunmadık.
Kendi acımızla-askımızla-isteklerimizle-ortama uymakla fazla meşgulduk.

Şablona uyduk sonunda (ama biz hani onlar gibi değildik?)

Kendimizden kaçmak için kendimizi
kimsenin bizi anlamadığı, yanlış anladığı veya tanımadığı fikriyle avuttuk.

Aslında her insan dışarıdan göründüğü gibidir 'içinde'

Aşkı şablonlara uymadan yaşadığımızı zannederken eski bir hikayenin tam da orta yerindeyizdir. tuhaf!

Gene de kendi aşkımızın farklılığını, kimseninkine benzemiyişinin altını çizeriz.
_bir tek onun elleri öyle dokunur, bir tek biz sevdiğimiz için öyle ağlarız, bir tek biz biliriz bizi!-

Ama aşk için hayatımızda aşka yakışmayan ne varsa temizlemeyip,
aşka hak ettiği 'doğal ortamı' sunamayan bizler,

Dışarıdan göründüğü gibi değil deriz!
Tam da öyledir aslında
Tam da öyleyizdir biz.

Er geç benzeriz aynadaki aksimize.

Metin Altıok

kar var yaşadığımız günlerde
umutsuzluk çevremizi kuşattı
yine de özenle saklıyorum sana duyduğum aşkı
dört yanım kar içinde
Sevmeyi becerememekten daha boktan bişey olmalı;
sevip de becerememek!
"Türkiyeliyim... Ermeniyim...
İliklerime kadar da Anadoluluyum.
Bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip,
geleceğimi Batı denilen o "hazır özgürlükler cenneti"nde kurmayı,
başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere sülük misali yamanmayı düşünmedim.
Kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek ise temel kaygım oldu.
Ülkem Sivas için ağlarken, ağladım.
Halkım çetelerle boğuşurken, boğuştum.
Kendi kaderimi ülkemin özgürlüğünü yaratma süreciyle eşledim.
Şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayamadığım haklara da bedavadan konmadım,
bedelini ödedim, hâlâ da ödüyorum.
Ama artık...”
"kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır.

Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa,

senin kimliğin hastalıklıdır"

19 Oca 2010

yaşayanlar unutmasaydı ölüler hatırlamazdı!

18 Oca 2010

ölüler affedemez!

Kötülük kılık değiştirebiliyor evet. Bu kez mavi bir kazak giymişti. Kötülük bazen baştacı ediliyordu üstelik. Hiçbirimiz sesimizi çıkarmıyorduk. Kötülük affedildiğinde ne olur peki? Hiç anlamıyorum bunu. Papa onu affetti. Papa yaşadığı için affetmiş olabilir. Abdi ıpekçi affedemedi ışte! Yaşasaydı affederdi... Ya Uğur Mumcu? Hrant Dink? Nasıl affetsin çöp gibi yere yığdılar onu, gazeteyle örttüler, bir de kahrolası taş vardı gazete uçmasın diye. Kim unutabilir, kim affedebilir ki?
Sezi'den serbest stilde edebiyat denemeleri:

V. Woolf'tan Orlando, Orhan Pamuk'tan Sessiz Ev, Yazar Odası ( paris röportajları ) ve Selçuk Altun'dan Annemin Öğretmediği Şarkılar'ı aynı anda okumak suretiyle beynimin dehlizlerini zorlamaktayım.

sonra ütülediğim pantolon nerede diye ararım tabi evin içinde deli deli!
buzdolabına güzelce katlamış koymuş olmam gayet normal:)

biri beni durdursun canım!

15 Oca 2010

Orhan Pamuk Beyefendi! Özür dilerim. Yeni hayat'ı okumaya çalıştım. Olmadı. Sonra kırmızı'ya çabaladım. Bir iki sayfa sonra vazgeçtim ki hiç huyum değildir. Öyle vefasız sabırsız bir okur değilim. Ama ilk bir kaç Orhan Pamuk denememde böyle biri oldum yazık. Ve vazgeçtim sizden. Hayatımızı bu ön yargılar, kolaycılıklar, bu vazgeçişler eksiltiyor işte! Eksiktiniz bende. Yoktunuz. Kitaplarınız raflarda bana dik dik bakıyordunuz. Söylenip duruyordunuz. Sizden yana bakmıyordum bile. Itiraf ediyorum. Yıllar sonra ıstanbul'unuzu okudum. Işte buna kader diyeceğim. Bir arkadaşım sizi unuttu evimde. Çaresiz göz gezdirdim. Bu adam dedim ne kadar çok uzatıyor karıştırıyor sözcükleri. Okudum sonra. Boğazdan geçen gemilerinizi, ıstanbul'u, ıstanbul'unuzu! Bendeki krallığınız Masumiyet Müzenizdir. Eğilip büküldüm. Öğleden sonraları o evin ve bütün harcanmış aşklar! Içime katlandım. Sayfalarca. Kırılan her yerimi bütün eski yaralarımı ve izlerini anıtlaştırdınız. Şimdi Sessiz Ev'inizdeyim. Recep gibi aynı sözlere muhtaç ve kıyıda köşedeyim. Sokaklarda yürüyorum. Insan arıyorum. Küçülüyorum. Daha çok başları ama biliyorum güzel bir yolculuğa daha çıkıyoruz. Size teşekkür ederim.
fethiye'de. 1 gün izin: Cuma. Güzel hafta sonu ile birleştirdiğimiz bu mübarek Cuma sayesinde 3 koca gün tatilimiz oldu. Kış güneşi. Sabah kalkıp bahçe masasına kahvaltı kurulur. Çay muhteşem bir şeydir ve beyaz peynirli tosta aşıktır, tost ise zeytini seviyordur, sahanda yumurta olanlara uzaktan bakar ve der: nerede benim canım pul biberim? Pul biber gülümser, "geleceğim bekle!"

11 Oca 2010

...

üzül sevgilim
sözlerin fısıltısızlığına
yaslandığın bana
büyük rahatlığına
bir taş gibi burada durup asırlarca seni bekleyeceğim sanarak
sığındığın yalanlara
üzül canım sevgilim

ağla canım sevgilim
olmadığın günlere
ve adın artık parlamayacak sesime

aşkımız bitti...

6 Oca 2010


5 Oca 2010

görünmeyen yerlerimiz için kime görüneceğiz?

Sonra ''vay ben duymadım''
''amanın da ben gidecektim''
''offf hangi bölüme gideceğimi bilemedim öyle kırık kalbimle kalakaldım'' demeyin:)

1) Ruh Hastalıkları Ana Bilim Dalı

İçi içine sığmayanlar, ''ben kimim, kim değilim, uyuyunca nereye gidiyorum''cular,
bu hayatın ne amacı olabilir ki diye dövünenler.

2) Akıl Hastalıkları Hastanesi

Peşimde uzaylılar var, ben superman'im, brad pitt bana aşık, acaba ocagı kapatmış mıydım?

3) Kalp Kırıklığı Mütehassısı

''Beni kimse anlamadı. Çok sevdim çok yanıldım, şimdi mecalim kalmadı sevmelere''ciler buraya


4) Cinnet Polikliniği

''eh be yeter, senin gibi kadının ben var ya'' noktasına gelenler, aman dikkat, bırakınız o baltayı elinizden. Çaresi var!

5) Dost Kazıkları Ameliyathane
itinayla çıkarılır!

6 ) Düşünen Adam Danışma Merkezi
Ne gerek var ki? Hayır elinize ne geçecek, madalya mı takıyorlar?

7) Fırtınalı Aşklar Laboratuvarı
Birbirinizi öldürmeden , gırtlak gırtlağa gelmeden de sevmek mümkün. Bekleriz

8) Pişmanlıklar Morgu
SPREAD YOUR WINGS AND FLY AWAY...

4 Oca 2010


''muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ancak birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gidecekti. bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, herşeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu"
Yorgunum sözlerini ılıştırmaktan.
deniz yırtılan bir şey değilse
neden jilet yaparlar eski gemilerden?



Acıdır işte bu
-Yelkovan peşinde bir akrep
kısa bacaklarıyla-
Bundan saat bunca yavaş ilerlerken
Akar gider hızla yıllar

aşık mahzuni şerif

canlar!

.... eserlerime bakarak bana çok tanımlar ithaf edildi. Memleketimde insan kesimlerince, zaman zaman alevi, sünni, devrimci komünist. sosyal faşist, kürt, milliyetçi ajan, din adamı, seyit, filozof gibi. Bu atıfların hiç birisi beni gerçek kimliğimden ayırmadı. Bunların bir kısmın iltifat edip güldüm, diğer kısımlarını da dinleyip geçtim. Çünkü bu ülkede misyonuma düşen çok önemli işler vardı ve ben onları başarmak zorundaydım. Bir ozanın tarihi işlevi neyse öyle yapmam gerekliydi.

Çünkü ben özünde farklı insan köküne karşıyım. insanı tek asalet bildim.
ve o inançta kalmaya da kararlıyım.
Halk ozanlığı geleneği, asla ve asla yardakçılığı, ikiyüzlülüğü kabul etmez.
Bu yapı ozanın dik kafalı olduğunun tanımı da değildir.
Elbette ki bir insanın siyasi ve timsel tutkuları olabilir.
Ozanların da öyledir.
Biraz daha açık olmam gerekirse, ben alevi bir aileden gelme olduğum için kök kültürümde alevi bektaşilik yatar.
Bir de siyasi rengim vardır onu da açıklayım ki benim hakkımda düşünceleriniz netlik kazansın.
Ben demokrat bir solcu ozanım.
ama benim solculuğum klasik solculuğun biraz kenarındadır.
Hiçbir zaman radikal anlayışı tasvip etmedim.
İnsan sevgisi din anlayışımda en büyük işimdir.
Ondandır ki insanlar, neye, kime hangi siyasete inanırlarsa inansınlar, aynı düşüncelere katılmayabilirim ancak, insanlara zor kullanmayı insanlara kıymayı şiddetle ve nefretle reddederim.
Devlet ve yasalara saygılıyımdır, ancak bu saygım mevcut yasaların hepsini de beğendiğim anlamına da gelmez.
Bu gün beni çağın iblisi görenler olduğu gibi, asrın pir sultanı olarak niteleyenler vardır.
Ancak pir sultan abdal gibi bir tarih mazlumun izinde birisi olduğumu gizleyemem.
Belki merak edersiniz diye yazmak zorunda kaldım.

insan sevgisinin dinleştiği bir modern çağda, mezheple soyla sopla uğraşmanın vakti geçtiğine inanıyorum.
Müspet ilmin bütün ulemalarına, tıp bilimcilerine, antropologlarına fikir ve sanat adamlarına, eğitimcilerine ve aynı bilim ışığı altında ter döken bütün emekçilere hayranım.

yani üç aşağı beş yukarı tanımak istediğiniz mahzuni şeirif'in aslı nesli budur işte. hiç bir fevkalade gizli bir erdemim yoktur.
Yaradılışım hiçbir insan yaradılışından farklı değildir.

şu çok iyi bilinmelidir ki ben kayıpların eseri olan bir mahzuni şerif değilim.
doğdum yaşadım sonra da çekip gitmiyorum.

sadece değişiyorum sonra da başka şeyler olacağım.
çünkü bütün eşya ve canlılarda kuruluş bu terkipledir.
yarın toz toprak olan vücudum, daha başka yarınlarda yeniden iş yarayabilir.bütün maddeler gibi.

saygılar sunarım mahzuni şerif

not: ruhum geldiği yere dönecekmiş ben dünyada kalıyorum.
onu yakarlar mı bilmem, ama burada rahat uzanıyorum.
"işte gidiyorum çeşm-i siyahım aramıza dağlar sıralansa da…"

aşık daimi

"ne ağlarsın benim zülfü siyahım
bu da gelir bu da geçer ağlama
göklere erişti feryadım ahım
bu da gelir bu da geçer ağlama

bir gülün çevresi dikendir, hardır
bülbül gül elinden ah ile zardır
ne de olsa kışın sonu bahardır
bu da gelir bu da geçer ağlama''
"tanrım iki kere iki dört etmesin lutfen"

God is watching us

3 Oca 2010

metin altıok

şimdi benim buzdan bir döşekte üç büklüm olmuş zavallı sevdam, üşüyorsa ölesiye yalnızlıktan; bil ki senin hep böyle güvensiz yaşamdan korkar olusundan. İŞTE BUNUN İÇİN SEVMİYORUM SENİ. Şimdi benim bir han avlusunda hiç bitmeyecek umutsuz kavgam, soluyorsa başı önde yorgunluktan; Bil ki senin hep böyle umarsız, yarını göze almayışından. İŞTE BUNUN İÇİN SEVMİCEM SENİ!
Ben bir çocuğun büyüklüğü değilim. Sadece büyüdüm ben.
"şimdi aşk kaçmış bir ilmektir gövdenin örgüsünde"

metin altıok

Şu bizim dışa dönük gözümüz, bir daldan bir orman çıkaran... Şu bizim bulup seçen gözümüz, bir kuşu yüzlerce yapan. Bir kanatla göğünü durmadan kımıldatan, bak çapak tutmuş sevgiyi çoğaltmaktan. Şu bizim çok arayan gözümüz, baktığına karıştıran kendini. Aldatılan , yadsınan, başımıza vurulan. Bir yas çıkarır ortaya yaşamasından. Suskun ve gizemli, küflü bir kitap gibi yazısı okunamayan.
Beni sevdiğin için yaptığın onca şeyin hiçbir anlamı yok üzgünüm dedi kadın.
Bir gün beni artık sevmediğinde benim için ne yapabilirsin?