30 Tem 2010

Cemal Süreya

En büyük özveriler benden çıkar. Yine de bencil buluyorum kendimi.
Bencil değil de, egemenlik tutkusu içindeyim galiba.
Hep müritlerin yanında rahat etmişim.
Tembelim. kuşkucuyum.
Her işi son güne bırakıyorum.
ilk barışma girişimi benden gelmez.
Daha büyük bir kusurum: bunların bir bölümüne erdemmiş gibi sarılıyorum.
fazla gevezeyim.
Büyük toplantılarda hiç konuşmadığım halde, küçük toplantılarda kimseye laf bırakmıyorum.
Bir de şey, yüzüm tutmaz, güç durumda kalırım sonradan.
Beğendiğim yanlarım da var elbet.
Bunlardan birini söyleyeyim:
Benim için en korkunç şey birini küçük düşürmektir.
"hep alçak sesle konusan
biri de vardı ki
kederini soylu kılmak için
yüregindeki kurşun yarasına
aşktandır derdi..."

29 Tem 2010

Varolmanın umutsuz düşü...
var gibi olmak değil, var olmak.
Her an bilinçli...
aynı zamanda kendin için olduğun insanla diğerleri için olmanın farklılığı...
Baş dönmesi hissi ve sonunda yorgunluktan ölme isteği...
içinin görülmesi, kesilip biçilmek, hatta hatta yok edilmek...
Her ses bir yalan,her jest sahne,
her gülümseme bir tuzak...
İntihar mı? hayır!
ama gerçek kan kırmızıdır, saklandığın yerde kalamazsın.
Hayat her şeyin içine sızar.

Liv Ulmann

"quick cuts and camera angles - they think that's film.
That is not film.
Film is to show people and life, and to make you know more about life than when you went in.
it's not this cut, cut, cut, kill, kill, kill, sex, sex, sex"
adam: Herşeyin bir örtüsü var görmüyor musun? Yılan bile sarınıp duruyor ağaç kovuklarına. Aşk merhamete sığınır, kuyular bile uğuldar acıdan. Sen öyle apaçık, dünyaya karşı, hiç yaslanmadan, tutunmadan, dimdik ve neden sevgilim?

kadın: Dünyanın örtülerinden bıktım ben. Kaldırıyorum peçemi. Kapılarımı kilitliyorum. Kimse gelmesin diye bir bir. Efendim demiyorum artık kimseye. Kuyuya sarkıttığınız ipi de tutmuyorum yukarıda boynuma dolanacak. Eliniz yerine acıyı tutuyorum. Sımsıkı. Yardım dilemem, yaslanmam, tutunmam ben. Ve de unutmam. Hatırlarım. Yazık.
'Sanatçı, ayrıcalığını, öznelliğini, bireyciliğini neredeyse kutsal saymakta. Böylece biz en sonunda da, kocaman bir ağılda toplanmış, birbirimizi dinlemeden, birbirimizi ölesiye boğduğumuzu anlamadan, kendi yalnızlığımız üstüne meleyip durmuş oluyoruz..''
İngmar Bergman
"yalnızlık, insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu görüşlere sahip olduğu zaman kendini yalnız hisseder..."

C. G. Jung
Sakince... içimden...

Biliyorum

28 Tem 2010

bu
şiir
yok

İbrahim Tenekeci

" Sorun çıkaralım diyorum..
mesela;
bir taksiye binip, takip et diyelim şu karıncayı.. "

İbrahim Tenekeci

pencereye çıktım, gözüm gibi baktım
ufku bu kadarmış dünyanın
dedim ve mırıldandım

İbrahim Tenekeci

"yâri davete hacet yok,
sen yerini temizle, o gelir"

İbrahim Tenekeci

eline sağlık tanrım, leyla çok güzel olmuş.
tanrım eline sağlık, dünya da güzel olmuş.
keşke biraz ölmesem.....

17 Tem 2010

Grekler eskiden davetlilerine, "İçin, yahut kalkın gidin." derlerdi, hakları da vardı.
Madem ki insanız, gerçek ihtiyatlılık,
yapımızın kaldırdığından daha fazla bilge olmamaktan ibarettir.
Ya kalabalığın deliliklerine tatlılıkla katlanmalı,
ya da kalabalıkla birlikte hatalar deryasına kendimizi kaptırmalıyız.
"fakat,..." diyeceksiniz, "...böyle bir hareket deliliktir."
Bunu kabul ederim;
ama siz de hayat komedyasını oynamanın gerçekten bu olduğunu kabul edersiniz...
''there is something... missing...
do you remember us kissing...
somethin all about missing and kissing''
Onun bana böyle yapmaya ne hakkı vardı? Senelerden beri boşluğuğu apaçık görsem de bunu tabiatımın acayipliğine vermiş insanlardan kaçarak sürüklenip gitmiştim. Beni gerçekte memnun edecek hayat hakkında bilgim yoktu. Yalnızlığımı hissediyor ve üzülüyordum fakat bundan kurtulmanın mümkün olabileceğini ummuyordum. Maria daha doğrusu onun tablosu karşıma çıktığında bu haldeydim. O beni birdenbire sessiz ve karanlık dünyamdan ayırmış, ışığa ve sahiden yaşamaya götürmüştü. Bir ruhum bulunduğunu ancak o zaman farketmiştim. Şimdi geldiği kadar sebebsiz ve ani çekip gidiyordu. Fakat benim için bundan sonra o eski uykuya dönme imkanı yoktu. Yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, insanlarla tanışacak ve her yerde , herkeste onu, Maria Puder'i, Kürk Mantolu Madonna'yı arayacaktım. Onu bulamayacağımı daha şimdiden biliyordum. Fakat aramamak elimde olmayacaktı. Beni bütün bir ömrümce bir meçhulu, mevcut olamayan bir şeyi aramaya mahkum ediyordu. Bunu yapmamalıydı.
Kendimi dedi ikiye bölüyorum
işte bak bu da kalemim!

Milan Kundera

"Sakın, ülkenize ve vatanınıza aitsiniz safsatalarına inanmayın.
Yaşamı başka yerlerde arayın.
Sizin kimliğinizi oluşturan isminiz,milletiniz, ırkınız ya da dininiz olamaz ."
Gerçek bir balıkçı küçük balıkları suya geri atar.
kirpi gibisin çocuk
her tarafın diken
kim elini uzatsa
delik deşik

üstelik
sen de kan içindesin
Yapmamam gerekeni yaptım
Umduklarım tuzla buz şimdi
Tenine bir dokundum
İpek yolunda bir kervan
Uzaklara
Acır ve gider...

I. A. Ireland

'' Ne tuhaf! '' dedi kız , ihtiyatla ilerleyerek.
'' Ne ağır bir kapı ''
Konuşurken kapıya dokundu ve kapı birdenbire gürültüyle kapanıverdi.
'' Tanrım '' diye haykırdı adam.
'' içeride kaldık; ne bir mandal ne de bir sürgü var görünürde. Yaptığına bak!
İkimizi de buraya kilitledin.''
''İkimizi değil, yalnızca birimizi'' dedi kız
ve kapının içinden geçip gözden kayboldu.

Henry Michaux

Bir avcı, hayvanları ürkütmek için çevredeki çalı çırpıyı ateşe verdi. Birden bir kayadan bir adamın çıktığını gördü. Adam sakin bir şekilde ateşin içinden geçti. Avcı peşinden koşarak onu yakaladı.
- Söyle bana , kayanın içinden geçmeyi nasıl beceriyorsun?
- Kaya mı? Onunla ne demek istiyorsun?
- Ama ateşin içinden yürüdüğünü de gördüm!
- Ateş mi? Ateşle ne demek istiyorsun?

Aguirre Acevedo

Maskeli adam merdivenleri çıkıyordu.
Ayak sesleri gecenin içinde çınladı: tik tak tik tak

Özdemir Asaf

bana yalanlar söylese yetinecektim..
ama bana yalan söyledi.

Attila İlhan

neden aynı kızlar
neden yine boğaz'da
bu yaz da

kirpikleri dargın
dudakları kırgın
gizli bir nazda

yoksa tenha mıdırlar belki biraz da

neden aynı kızlar
neden yine boğaz'da
bu yaz da
bu şiirden bir sonraki yağmura geçebilirsin
bas üstüne de atla sözlerin
- denizi görebilirsin -

En başından biliyordun sedefli gözlerinle
biz bu aşkı sustuk şimdi sesim yok
...acı susmuyor...
aşkın hayatıma malolacağını ilk günden biliyordum
bu sessizlikte demirden leblebiler yutkunduk
...uyutmuyor...
en başından biliyorduk sayıklayan yerlerimizle
biz aşkı yalana tuttuk
...unutmuyor...

16 Tem 2010


15 Tem 2010

şiir yarışması

Edebiyat Meclisi Şiir Yarışması katılım koşulları:)

1. Adaylar tek bir şiirle yarışmaya katılabilirler.
2. Adaylar şiirlerini, açık adresleri ile birlikte edebiyatmeclisi@hotmail.com adresine göndermelidir. Yapılan değerlendirme sonucunda seçilen 10 şiir, bütün okurların beğenisine sunulacak ve anket sonuçlarına göre şairimiz ödüllendirilecektir.
3. Şiirlerin değerlendirilmesi edebiyatmeclisi yazarları tarafında yapılacaktır.
4. Adaylar şiirlerini 11 Temmuz 2010 ile 31 Temmuz Temmuz 2010 tarihleri arasında gönderebilirler. Oylama süreci 1-20 Ağustos arasında tamamlanacaktır.
5. Yarışmanın ödülü Cemal Süreya'nın "Sevda Sözleri" kitabı ve edebiyatmeclisi'nde yazarlık olacaktır*

detaylı bilgi için

14 Tem 2010

Birhan Keskin

Aniden. Birdenbire, beklenmedik olandan...
Beklemeyene: Dilegelen bir dünya.
Vahiy gibi, en çok ona benziyor.
Baharın karnını öptüğüm rüya.

O yüzden "ayak"landım, yukarı ağdım.
Sana vardığımda ağlamam bundan...

Adını andığımda sıcak akıyor bütün nehirler
Dünyayı dolduran sözü olduran o.
Ve ben ne desem şimdi, benden değiller.
Hâlâ soruyor musun bana, aşk ne demek:
O en "bir" ve "tam" olana yürümek.

Durup durup geçmesin içinden ağlamak
Dur, neden ağlıyorsun ca'nım,
yetmez mi ikimize bir sağanak...
"her şey bir gün biter,
su taşı bitirir, güneş suyu,
zaman güneşi bitirir, aşk zamanı,
söz aşkı bitirir, ben sözü"

11 Tem 2010

''Bir Yogi nehirden karşıya geçecekti ancak köprüye ödemesi gereken birkaç kurusu yoktu, Bu yüzden yogi nehri yürüyerek geçti. Bunu duyan başka bir Yogi bu mucizenin değerinin yalnızca köprüye ödemesi gereken birkaç kuruş kadar olduğunu söyledi.''

8 Tem 2010

bin yaşında olmasaydım... bir yaşında bir büyük olsaydım... bin yaşında bir çocuk olmasaydım... çocuk olsaydım

7 Tem 2010

Az oynanmış bir oyunla değiş tokuş edeceğim ayrılığımızı. Senin kocaman vazgeçişlerini, büyük sözlerini ancak bir çocuk kaldırabilir. Yeni başladığı bir oyunda , saklambaçta mesela,
duvara dönüp yüzünü sayarken seni ona vereceğim.
Geri almayacağım. Seni.

Geçmiş yok. Tuhaf ve yorucu.
Herşeyi hatırlıyorum. ve geçmiyor.
Hafızamın yıllarla bazı anlara toz konduracağını ummuştum.
Oysa eskiden olan herşeyi bir dakika önce olmuş gibi duyumsuyorum.
Zaman yok.
Bütün zamanların birbirinin üstünden zıplayarak şimdiye geldiğini düşünün.
Büyük nostalji ve büyük haksızlık bana.

Wilhelm Reich

"sorun aç olan kişinin neden çaldığı değil,
neden çalmadığıdır!"

Oktay Rıfat

tayyareler gelecekmiş
korkum yok benim..
kağıttan gemilerim,
kurşun askerlerim hazır.
zaten bunlar, kırılırsa
babam yenisini alır.
Sylvia Plath
"beni öldüren şeyi öldürmek zorundayım"
demiş ve bu dünyadan gitmiştir

Sylvia Plath

"bir şeyin öldüğünü ve özgür olduğunu düşünürsün,
sonra onu içine çöreklenmiş sana gülümserken bulursun."
"...benim yerime becerikli bir büyücü olsaydi,
seni elleriyle havada yakalayip bir elinden otekine aktara aktara sogutabilir
mutlu ve sakin kilabilirdi sonunda.

bense bir tutam sacini, yüzüğünü, saatini, geceligini kurtarabildim kurtara kurtara."

S. Plath
Ben'i tanımla?

ya da dur tanımlama!

Kendini ne olarak nitelendirdiğinin ne anlamı var ki?
Uçup gidecek bütün zannettiklerimiz.

6 Tem 2010

Sözlerimi içime saklıyorum
Bir terzi gibi iğneler dudaklarımda
susuyorum ve içimden
bırakıyorum seni

Gözlerimden düştün,
Acımıyor mu hiçbir yerin?

Ö. Asaf

Şarkılar değil de
Hep kulaklar bitiyor,
Onarmak zordur.

Ö. Asaf

Bir yürek üşümüş
Kapamış kapılarını,
Onarmak zordur.
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın...

Ö. Asaf

"benim düşlerimin içinde o uyumuyordu, biliyordum
ben ne bir uykusunda onun ne de bir düşünde bulundum
bulunsaydım vururdum."

5 Tem 2010

"sosyalizm yalnızca bir işçi, ya da dördüncü sınıf dedikleri insanların sorunu değil,
daha çok bir tanrıtanımazlık, çağdaş tanrıtanımazlığın; özellikle tanrısız kurulmuş, yerden göğe varmak için değil göğün yere indirilmesini amaçlayan babil kulesi sorunudur."
''Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer;
kötülük yapanlar yüzünden değil ,
durup seyreden ve onlara ses çıkarmayanlar yüzünden"

Şimdilik sadece 6 dakikalık 2 deneme dalışı yapmış olsam da doğuştan denizkızı olduğum için kendimi kırk yıllık scubakız ilan ediyorum. Denizin altını öyle seviyorum ki sanki ait olduğum yer denizmiş ama beni karada yaşamaya mahkum etmişler gibi tuhaf bir duygu. Denize daha çok daha çok yaklaşmak için ekipmanlar gerekebiliyor ( oysa ben suyun altında tepe taklak ciğer gücüyle de çok mutluydum ). Dalgıç olduğumda ( çok eminim kendimden çok:) görmek istediğim yerleri araştırdığım sırada ''blue hole'' adı verilen harikulade şeylerle karşılaştım. Yeraltı mağaralarını bilirdim de bu mavi kuyular beni benden aldı. Dikey mağaralar demek daha doğru galiba. Dünyadaki en büyük ''Great Blu Hole'' Belize'de. 125 metre derinlik ve 300 metre genişliğinde. Uzaktan görünüşü aşağıdaki gibi;


biraz daha yaklaşınca...

Tam bunları incelerken ( işte dünya böyle tuhaf bir yer ) Ozan Hocam'ın paylaştığı bir videoya denk geldim. http://video.yahoo.com/network/100000088?v=7627070 Dünyanın en derin mavi deliğine dalan Guillaume Nery isimli dalgıcın bu kurgu filmi ( mutlaka izleyin ) beni benden almış olup hemen dikkatimi Belize'den, Video'da görünen Dean's Blue Hole'e yönelttim. Buranın çapı Belize'dekine göre daha dar ancak derinliği 202 metre. Böyle bakınca ne kadar masum görünüyor:)

Gelin gelin biraz yüzelim...

Bugün Charlie Chaplin günümdeyim. Evde koltuğa yığılıp sabahtan akşama kadar filmlerine izlemek isterdim. Türkçe'ye çevrildiğinde azalan bir sözü vardır;
"words are cheap. the biggest thing you can say is 'elephant'."
sessizliğiyle herşeyi söylemiş bu adamın dehası ve sineması bugünün sinema teknolojilerinden, replik ve senaryolarından binlerce yıl öndeydi.
'' kelimeler ucuzdur ve söyleyebileceğin en büyük şey bir 'fil'dir ''
teslim olmayın!
sizi kendi savaşlarına alet eden
bu hasta ruhlu adamlara.
bu robot kalpli,
robot kafalı,
robot adamlara teslim olmayın.
sizler robot değilsiniz.
sizler sürü değilsiniz. insansınız.
yüreklerinizde
insanlık sevgisi var.
nefret etmeyin -sadece sevilmeyenler
nefret eder.
sevilmeyenler ve hasta ruhlular.
''Annem, gördüğüm en büyük mim yaratıcısıydı. Saatlerce pencerenin önünde oturur, sokağı gözler, dışarıda olup bitenleri elleri, gözleri, yüz çizgilerinin anlatımıyla canlandırırdı. Onu seyredip gözlemleyerek, duyguları ellerim ve yüzümle canlandırmayı ve daha ileri giderek, insanı incelemeyi öğrendim. Şaşılacak bir yön vardı annemin gözleminde. Örneğin bir sabah Bill smith'i sokağa çıkarken görmüş ve şöyle demişti:
''işte bill smith. ayaklarını sürüyor, kunduraları da boyanmamış. kızgın görünüyor. karısıyla atıştığına ve kahvaltısını etmeden çıktığına iddiaya girerim. Kanıtı mı? kahvesini içmek ve birşeyler yemek için pastacıya giriyor.''

o gün şaşmaz bir biçimde öğreniyordum ki, bill smith karısıyla kavga etmiştir. İnsanları bu biçimde gözlemlemek, annemin bana öğretebileceği en değerli şeydi. Çünkü böylece insanlara tuhaf gelen şeyleri öğrendim, anladım, buldum.
Bunun içindir ki kendi filmlerim gösterildiğinde, bir gözüm perdede ise öteki gözüm ve kulaklarım seyircidedir. Seyirciyi güldüren ve güldürmeyen şeyleri saptarım. Örneğin, seyirci birçok temsilde tuhaf, gülünç olmasını istediğim bir sahneye gülmüyorsa, bu sahnede fikir olarak, oyun olarak, hatta çekim olarak yanlış olanın ne olduğunu bulmaya uğraşırım. Çoğu zaman pek incelemediğim bir jest karşısında hafif bir gülme olur, o zaman hemen dikkat kesilirim
ve hareketin neden gülmeye yol açtığını araştırırım.
Bir anlamda kendi filmlerimi seyretmeye gittiğimde biraz da,
müşterilerinin ne getirip ne aldığını, ne yaptığını gözleyen bir satıcı gibiyimdir.''

Charlie Chaplin

''isa rolünü ben oynamalıyım. Ona benziyorum. Yahudiyim. Komedyenim.
ve tanrıtanımazım aynı zamanda... Böylece rolüme nesnel olarak bakabilirim!''
"life is a tragedy when seen in close-up, but a comedy in long-shot''
''yakın plandan bakıldığında hayat bir trajedidir ama uzaktan bakıldığında komedidir.''

Isac Newton

"aşk köprü kurmaktır. insanlar köprü kuracakları yerde, duvar ördükleri için yalnız kalırlar."

4 Tem 2010


"belki artık sadece kelebekler eşlerini bulabileceklerine inanıyorlar. Ancak onlar, şuncacık bir ömrü uçarak bir kelebeğe kurban edecek kadar kahramanlar." demiş Ece Temelkuran.
Oysa kahraman kelebekler kadar aşka inanıyor insanlar ,
mutlu aşkın imkansızlığı da değil mesele. Aşkı arayıyor onca insan , yana yakıla...

Lakin uçmaya bile üşendiklerinden , yani tembelliklerinden, sabırsızlıklarından
ve kendilerine söyledikleri yalanlar yüzünden ilk bulduklarına hatta her bulduklarına konuyorlar.
Kahraman kelebekler demek ki bir süre yalnız ve yorgun uçmayı göze alabiliyorlar.
Çünkü mesele aşkı bulmak değil aslında hiç gerçekten aramamak...

facebook şıftırtmaları

Aysegul Mavi

"Öyle bir yerin düşünü gördüm ki: İnsanlar, sabah uyandıklarında hala hayatta olduklarını farkedip, günaydın demeden önce birbirlerini öpüyorlardı" Küçük İskender

Herve Marius Abajoli :
ahh küçük iskender: "Aşk Lazım Partisinde herkes kendi yalnızlığını örgütler" di mi maviciğim:)))

Aysegul Mavi :
Kumdan köfte yapar ya da.. Çocukluğum geldi, annem de şeftali soysun sahilde

Sezi Kalkavan :
Kanlıca yoğurdunun tadını değiştiren zaman neye iyi gelmektedir?

Aysegul Mavi :
Herşeyin tadı değişti, tatsızlaştı hormonlu domatesler devriyle beraber. Hormonlu kadınlar, hormonlu öpücükler, hormonlu telaşlar, hormonlu büyük aşklar, en hızlı arabalar, en hızlı internet bağlantıları, en şık insanlar, en trendy hötöröfler, en hazırcevap müsveddeler, en önemli genel müdürler, en hayatı ıskalamayan bohem çiftler, en apolilitik spiritüel kumkumalar, en aptal sarışınlar, en sorunlu muhalifler..ve güle güle düşük çözünürlüklü televizyon! Her şeyden ve herkesten kusmak üzereyim. Kendim dahil.

Aysegul Mavi :
Acaba şöyle sıkı bir ağlasam yıkayabilir miyim üstümüzdeki tozu?

Sezi Kalkavan :
Geçmez mavicim. Geçmiyor.

Sezi Kalkavan :
Yeni dinler yaratıp "an"a tapıyoruz. düzeltiyorum kendimize tapıyoruz. ''iyi hisset, keşfet , olumlu düşün'' Ve bu kadar felsefeye, secret'a, çekim yasasına rağmen iç dünyamız hiç zenginleşmedi. Çünkü insan keşfetmeye insanlardan başlamalı. Kendini ruhunu tanımanın , açmanın bir yolu da "yeni" gözlerle seyreylemek "insanı". Bu kozmik açılımların kozmik yanı, evreni dize getir yanı, olumluculuk yanı tavan yapmış durumda ancak içinde sevgi yok, paylaşım yok, fedakarlık yok, dünyanın haline şöyle ele elele kolkola hıçkıra hıçkıra ağlamak yok. Sahte gülüşler... böyle haplanmış gibi bir hayat... ve histerik dilekler ''bana bana bana'' Ben buna olumlu düşünce gücü değil de bencillik diyorum valla:)

Sezi Kalkavan :
Dikkat edersen olay hep bizzat hep almak üstüne. "Evren bana koca bulsun, isimden kovuldum demek evren daha iyisini yollayacak, aman olumlu düşüneyim güzel şeyler olsun, an'ı yaşayayım, benim yolum benim doğrum" bıdı bıdı. Koca evrenin işi gücü yok senin saçma seçimlerle mahvettiğin aşk hayatını düzenleyecek. Kimseden duymadım daha dünya güzel yer olsun çocuklar daha az ağlasın ben halimden memnunum diyen. Doğum günü dileği 9 dilek dileyen gördüm ben. Gözümle.

Sezi Kalkavan :
Bunca şeyi niye yazdım. Yoğurdun tadı insanlardan dolayı bozuldu çünkü.

Aysegul Mavi :
Kozmosu da yalama ettik kişisel isteklerimizle çok haklısın. Bir de bir tatlısu duyarlılığı, aman kirpiler ölmesin, akçaağaçlar azalmasın, kıçımızdaki kot daha guzel olacak diye insanlar ölüyor, parababalarının zevki için 7-8 yasında çocuklar pazarlanıyor. Varsa yoksa puppyli partili gökkuşağı hayat!
En çok şeyi en az sözle duyurabildiğin birini bulmak...

2 Tem 2010

utanç

Sivas 1993
2 Temmuz
Madımak Oteli
Anmak neyi değiştirecek ki
yaşamalıydılar

Metin Altıok

Elbet bir gün ölürüm.
Ömrüm, ömrüm
Ve yanan mum,
Kara bir fitil bırakan ardında.
Ne kadar benzeşiyor birbirine

Zifiri karanlık gece.
Mum bitti, yanmadı tersine.
Beyaz mürekkeple yazdım
Bu şiiri karanlığın üstüne.
Ben derim ki;
Geçip gider zaman.
Geri alınmaz bazı şeyler.

Ömrüm, ömrüm
Ve yanan mum biter.

Soğur cehennem bile!

Metin Altıok

...şimdi aşk kaçmış bir ilmektir gövdenin örgüsünde...