ölümle aşkı bir kefede tartmışlar.
iki dirhem fazla gelmiş aşk...
27 May 2010
26 May 2010
Daha televizyonun nasıl çalıştığına, fax cihazına, uçağın nasıl uçtuğuna bile akıl erdiremeyen teknoloji fukarası beynime buradan sesleniyorum:
Senin neyine yahu! Böyle kalakalırsın işte!
Düşün dur şimdi ne oluyor nasıl oluyor da oluyor diye.
Yok denizin 2400 metre altında gidiyormuş, yok yakıtsız çalışıyormuş işte nükleer bıdı bıdı reaktörü deniz suyunu buhara dönüştürüyormuş, 30 sene su altında kalabilir, 3 ay hiç kıpırdamadan yatıp saklanabilirmiş, yok yattığı yerden füzeler pırtlatırmış, yok az ses çıkarsın diye dışına kauçuk malzeme kaplanmış ve ayrıca göyya radarlarda bilem tespit edilemiyormuş.
Hadi leynnn ordan! Öyle şey olmaz!
Buldunuz beni böyle saftirik , atın bol keseden. Mühendislikten anlamıyorum diye sallamasyon yapan National geographic kanalını buradan kınıyorum.
Ayrıca bilime hep kuşku ile yaklaşmışımdır,
netekim mantıklı hiçbir soruma elle tutulur bir yanıt alamadım:
hodri meydan!
Uçak nasıl uçuyor?
( rica ederim bir uçak mühendisi çıkıp ''işte aman efem havayı yok şöle ittiriyoruz bıdı bıdı'' gibi akla mantığa uymayan açıklamalar yapmasın, ayol kaç tonluk uçak öle ısınan havayla market arabası itekler gibi uçar mı? )
Gemiler neden batmıyor
Suyun kaldırma kuvveti mi? Hadi canım!
Cep telefonu
Şimdi efem cep telefonunla yan odada duran birini arıyosun mesela senin sesin görünmeyen frekans mıdır nedir ona binerek zuzaya doğru çıkıyormuş, sonra yukarından yani uydudan yan odadadaki arkadasının cep telefonuna vahiy şeklinde iniyormuş. pek mantıklı ve bilimsel bulmadım bu biraz kıvırtma gibi geldi bana. Safi laf şu bilim adamları derim ben, kanmayınız.
25 May 2010
Borges
“ Belki de bu dünyada bizim insan olarak hayatımız, geceleyin,
bir ekvator ormanında sessizce ilerleyen bir kaplanın kafasından geçenlerdir ! ”
22 May 2010
20 May 2010
18 May 2010
17 May 2010
Arthur Miller
" Bir zamanlar insanlar hayatlarından memnun değillerse devrim yaparlardı. Şimdi alışverişe çıkıyorlar. Tamamen bir hafıza kaybı dönemi yaşıyoruz ."
Tezer Özlü
" Düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur. Hiçbir şey. Hiçbir korku... Aklını en acı olana, en derine,en sonsuza atmışsan korkma. Ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından. Sakin ol. Öylece dur. Yaşamdan geç. Kentlerden geç. Sınırları aş. ...Gülüşlerden geç. Anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez, kahvelerde otur -artık hiçbir yerdesin ."
ölümüne bir sene kala Dostoyevski'den
“çoğu zaman, kelimenin gerçek anlamıyla acıyla farkına varıyorum ki, anlatmak istediğimin yirmide birini bile anlatamadım ve hatta hiçbir şey anlatamadım. beni rahatlatan şey, tanrı’nın bir gün bana o gücü ve ilhamı göndereceğine, benim de kendimi eksiksizce anlatabileceğime, kısacası yüreğimdeki ve hayal dünyamdaki her şeyi ortaya koyacağıma dair olan umudumdur.”
Mevlana
"aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır,
ya canın acıya acıya adım atacaksın,
ya da canını acıta acıta söküp atacaksın.
Her iki yolda da tek bir gerçek olacak;
canın çok ama çok acıyacak."
canın çok ama çok acıyacak."
9 May 2010
5 May 2010
Cemal Süreya
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Edip Cansever
Hiçbir pul hiçbir zarfa yakışmıyor
Hiçbir zarf üç beş satıra
Ne zaman yanyanayız işte o zaman
Doyamıyoruz tenlerimizin bitmez tükenmez sorgusuna
Bırakmak, bırakılmak demeyelim
Durmadan yer değiştiriyor anlamlar da
Ben ki bir boşluk kadar büyümüşüm bu yüzden
Sanki kış aylarında bir uçurumda
Anlarım sedir ağacının dilinden
Ve usta bir aslan terbiyecisinin ruhundan da
Hiç anlamaz olur muyum öpüşünü de kalbimi
O öpen sensen bir de dalgaları çekiştiren bir kız
çocuğuyla.
Hepsini biliyorum, hepsi aklımda
Hepsi de hiç kımıldamayan bi duman gibi havada.
Hiçbir zarf üç beş satıra
Ne zaman yanyanayız işte o zaman
Doyamıyoruz tenlerimizin bitmez tükenmez sorgusuna
Bırakmak, bırakılmak demeyelim
Durmadan yer değiştiriyor anlamlar da
Ben ki bir boşluk kadar büyümüşüm bu yüzden
Sanki kış aylarında bir uçurumda
Anlarım sedir ağacının dilinden
Ve usta bir aslan terbiyecisinin ruhundan da
Hiç anlamaz olur muyum öpüşünü de kalbimi
O öpen sensen bir de dalgaları çekiştiren bir kız
çocuğuyla.
Hepsini biliyorum, hepsi aklımda
Hepsi de hiç kımıldamayan bi duman gibi havada.
İsmet Özel
"şafaktan utanmayıp, utandırmadan aşkı, üzerime yüreğimden başka muska takmadan konuşmak istiyorum."
5 Mayıs
Büyük umutlar bayramı... Baharın müjdecisi! Uçurtmalar gökyüzüne, dertler ateşe ve dilekler denize!
Bugün herkes yeniden çocuk,
ateşle dans, şarkılar ve kahkalar
ve dökülün sokaklara haydi.
Bugün herkes yeniden çocuk,
ateşle dans, şarkılar ve kahkalar
ve dökülün sokaklara haydi.
3 May 2010
Robert Browning
Dikkatimiz şeylerin tehlikeli kenarına! Dürüst hırsıza, şefkatli katile, batıl inançlı ateiste.
1 May 2010
Kara Kitap / Orhan Pamuk
‘'hep birlikte inanacaklari bir hikaye kalmayinca, hepsi tek tek kendi hikayesine inanmaya baslayacak, herkesin kendi hikayesi olacak, herkes kendi hikayesini anlatmak isteyecek. kalabalik sehirlerin kirli sokaklarinda, bir turlu ceki duzen verilmeyen kirli meydanlarinda, milyonlarca sefil, baskalarinin cevresinde bir mutsuzluk halesi tasir gibi tasidiklari hikayeleriyle uykuda gezerler gibi huzunle gezinecekler.’'
Kara Kitap / Orhan Pamuk
Hayat dertlerle doluydu, acilarla, biri bitince öbürü gelen, öbürüne alisirken bir yenisi bastiran ve yüzlerimizi birbirine benzeten derin acilarla. birdenbire de gelseler, bu acilarin coktan beri yolda oldugunu biliyorduk biz, onlara kendimizi hazirlamistik, ama gene de dert, bir kabus gibi üzerimize cökünce bir tür yalnizliga kapiliyorduk; baska insanlarla paylastigimizi sandigimiz zaman mutlu olacagimiz umutsuz ve vazgecilmez bir yalnizlik.
Mevlana
"ne kadar zaman arayacagim seni ev ev, kapi kapi?
ne kadar zaman köşeden köşeye, sokak sokak?"
ne kadar zaman köşeden köşeye, sokak sokak?"
Muhsin Bey / Yavuz Turgul
Biz neden böyle olduk? Beyoglu'nun eski evleri neden yakıldı, sanatcılarımızı neden düşkünler evinde ölüme terkettik, neden beyefendiler gittiler de çakallar geldiler, neden kahve köşelerinde öldü klarnetçiler, neden madamlar paris'e gittiler, neden?"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)