30 Kas 2010

Turgut Uyar

Biliyorum sebebini bir bir biliyorum
Öyle kolay kendisi, kurtulması, söylemesi öyle kolay
Kolaylığından sıkılıyorum
Kurtulmak elimden gelmiyor

Turgut Uyar

''Çevremdeki herkes mutsuz. Kendi çevremdeki ben dahil. Çözmeye çalışıyorum, Alışılmadık çelişkiler çıkıyor ortaya. Çok özel nedenlerle bir dostuma, "bir cehennem yaşıyorum bugünlerde" dedim. "ben de" diye yanıt verdi. Aslında onun bir cehennem yaşaması için hiç bir neden yoktu. Genel geçer ölçülere vurulduğunda, parası vardı, uzun süren ve belki de sıkıcı olmaya başlayan bir ilişkiden kurtulmuştu. Hatta kurtulmadan önce, bir çeşit garanti olarak, yeni bir ilişkiyi başlatmıştı.

Çok düşündüm onun "cehennem"ini. Galiba bütün sorun, alelade, çok yaygın ve geçerli yargıların, insan hayatına egemen olduğunu varsaymakla başlıyor. Birtakım duyguları, olağan duyguları kendimiz birer "cehennem" halina dönüştürüyoruz. Sonra birden düşündüm: "Ben neden bir cehennem yaşıyor olayım?" bir de kendi yaşadığımı sandığım "cehennem"i, başkalarına iletmekten, tanımsız ve gereksiz hatta umursız ve onur kırıcı bir çeşit savunmaya geçmemin ne anlamı var?

Ayırt ettiğim bir başka gerçek daha var bu arada. Kendi "cehennem"leri içinde bunalanlar, size, sizinkini söyletmekten bir avuntu duyuyorlar. Siz konunuza ne kadar uzak durmaya çalışırsanız çalışın, sözü oraya getirmekte büyük bir ustalık gösteriyorlar.

Sizinkinin belki biraz daha büyük, biraz daha yakıcı olması sanki bir ölçüde su serpiyor yüreklerine. Onur kırıcı olması bundan. Kimdir cehennem? Üstelik niye cennetsiz? ''
Yağmur , yağmur...
Bu neyi anlatır?
Bunca siste bunca ıslak serçe
Hüznü bir köşesinden tutup kaldırmıştır

Yağmur, yağmur...
Bu neyi anlatır?
Son yaz derlenmiş, son ateş sönmüş
Düz yollara inen son kaçkın, son eşkıya
Hüznü bir köşesinden tutup kaldırmıştır

Gülten Akın

28 Kas 2010

'' Ruhumu kurtarmaya mı çalışıyorsun? ''
Hayatımda izlediğim en güzel şiirdir bu film.
''The Fall''
Hemen yerinizden kalkın, arayın bulun izleyin.
Hemen!
- All right, close your eyes. what do you see?
- Nothing.
- Rub them... Can you see the stars?
- Yees!
''Beni esir aldığını mı sanıyorsun?
Sen aslinda kurtarıcımsın.
Altın kafesteki kus gibiydim.
Beni salarak, kalbimi esir aldın. ''
- Neden maske takmış yeniden?
- Onu korkutmak istememiş
"İğnelerle işkence yaptılar ama
ben yine de sırrımızı söylemedim"

"Gugli Gugli Gugli Go Away"

25 Kas 2010

Hanna! Beni duyuyor musun?
Neredeysen gözlerini aç. Bulutlar dağıldı. Güneş açıyor. Karanlıktan ışığa çıkıyoruz. Yeni bir dünya kuruluyor: Dost bir dünya. İnsanların nefret ve hırslarından kurtulduğu bir dünya.
Yukarıya bak, insan ruhunun kanatları var. Uçmayı öğrendi. Gökkuşağına doğru uçuyor. Umuda, yarınlara doğru uçuyor. Parlak yarınlar herkesin olacak. Senin benim ve hepimizin.
Yukarı bak Hanna...
O'brien: Geçmişin denetimiyle ilgili bir parti sloganı vardır. Lütfen onu yineler misin?

Winston: Geçmişi denetleyen geleceği de denetler;
şu ânı denetleyen geçmişi de denetler.

O'brien: Şu ânı denetleyen geçmişi de denetler, geçmişin gerçekten var olduğuna inanıyor musun? .... Sen bir metafizikçi değilsin, Winston. Bugüne dek varoluşun ne demek olduğunu hiç düşünmedin. Sana şöyle açıklayayım: Geçmiş, uzayda somut olarak var mıdır? Bir yerde, başka bir yerde, somut nesnelerin dünyasında geçmiş hâlâ yaşıyor mu?

Winston: Hayır.

O'brien: Öyleyse geçmiş nerededir?

Winston: Kayıtlarda...

O'brien: Kayıtlarda. ve?

Winston: İnsan aklında.

O'brien: İnsan aklı. çok iyi. işte biz parti olarak kayıtları ve insan aklını denetliyoruz.
Öyleyse geçmişi de denetleriz, öyle değil mi?

Winston: Ama insanların olayları anımsamalarını nasıl ortadan kaldırabilirsiniz? İnsanın elinde değildir bu, isteği dışındadır. Belleği nasıl denetleyebilirsiniz? Benimkini denetleyemediniz.

O'brien: Tersine, onu sen denetlemedin, işte bu nedenle, şimdi buradasın. Çünkü alçakgönüllülükten ve kendini denetlemekten uzaklaştın. Yalnız denetim altında olan bir akıl gerçeği görebilir. Sen gerçeğin, nesnel ve kendi başına var olan bir şey olduğunu düşünüyorsun. Bir şey gördüğüne kendini inandırdığın zaman herkesin de seninle aynı şeyî gördüğünü kabul ediyorsun.

Gerçek dışsal bir olay değildir winston.
Gerçek insan aklında yaratılır.

George Orwell

" Freedom is the freedom to say that
two plus two make four.
If that is granted, all else follows."
Winston: Büyük birader diye biri gerçekten var mı?
O'brien: Bu var olmakla neyi kastettiğine bağlı.
Winston: Demek istediğim, o benim var olduğum gibi var mı?
O'brien: Sen yoksun.
"İki ayaklılar kötü ,
Dört ayaklılar ve kanatlılar iyidir"

9 Kas 2010

Joel : "Kumsalda hava çok soğuk. Şubatın ortasındayız.
Bazı sayfalar yırtılmış. Böyle bir şey yaptığımı hatırlamıyorum.
İki yıldır ilk kez bir şey yazıyorum.
Kumu fazla abartıyorlar. Altı üstü küçücük taşlar işte...
Keşke biriyle tanışsam. Bunun olma şansı çok düşük.
Tanımadığım bir kadınla göz kontağına giremediğim düşünülürse..."

8 Kas 2010


acıyı sürme çekiyorum gözlerime
bin yemin bin yalan
göğsünün kafesinde bin siyah kuş
aşkım bak bitiyor zaman

... Gittiğini unutma ...
Sana çirkin dediler , düşmanı oldum güzelin
Sana kafir dediler , diş biledim Hak'ka bile
Eğildin topladın da saçtığı altınları yüzlerce elin
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile...
"Öncesinde işlediğim günahların da tek sebebi yerçekimidir zaten.
Sevmiyorum, temas beni hırslı yapıyor."
You've been my comrade, my fellow artist,
and my best friend
but you've never been my husband.

7 Kas 2010

Büyük şeyler denizine sisler indi
Güzel sözler , süslü sözler
Cambaz düşürüyor...

İliklerine kadar biliyorsun; Yalan!
Kaçmanın kalelerinde aşktan
Bir yılan bükülüyor...

6 Kas 2010

Mutlu anlar 1:)
Evde sessiz sakin bir Cumartesi öğleden sonrası:
Dizimde sıcacık bir battaniye, Milan Kundera okuyorum
yudum yudum mükemmel bir kahve
yanında % 85 Bitter Çikolata
Fonda Morcheeba çalıyor
Denizi düşünüyorum
Zamanın bacaklarının su altında yavaşladığını hissediyorum.
Dünya bekliyor.

3 Kas 2010

"Sevgili kendim, bugün yedi yaşıma basıyorum ve bu mektubu kırk yaşındaki sana, yedi yaşında verdiğin sözleri ve ne olmak istediğini hatırlatmak için yazıyorum..."

2 Kas 2010


Kalabalıklarımdan şikayetçi değilim. Hayatımdaki her şey ben oraya koyduğum için orada. Öpüp başıma koyuyorum içimin tüm gelgitlerini de,
dünyayla aramdaki uyuşmazlığın emareleridir ve hayatta kalmamı sağlıyorlar.
Demek ki dünyanın ona uymayan bir organı olduğum için bana açtığı savaşta 1-0 öndeyim. Bağışlama sistemlerim harikulade çalışıyor.
insanlığı bu kadar kötü bulurken ''insan''ı nasıl bu kadar sevebiliyorum?
Bu da benim çelişkim olsun.

1 Kas 2010

Dozaj ayarlama dersleri:

''helal olsun!'' diyebileceğiniz noktaya kadar azalın kendinizden.
'' Kaybolan yıllarım, emeklerim, haklarım, paralarım, gözyaşlarım'' buhranlarına kapılmadan önce haklarınızla helalleşiniz. Rahatlatıyor.
Uykusuz gecelerinizi geri istemeye falan kalkışmayınız , ''Kim verecek bunun hesabını'' , ''Bu bana yapılır mı'' çığlıklarına da son!
Bu dünyada herkese her şey pek de afilli , okkalı tarafından yapılıyor arkadaşlar. Mühim olan sizin kendinize yaptıklarınız.
Biri sizden borç mu istedi , tahsilat günü geldiğinde ''helal olsun arkadaşıma, ödemezse de canı sağolsun' diyebileceğiniz kadar azaltınız mangırlarınızı.
Sermayenizi korumak durumundasınız ama net bir rakam veremiyorum.
Aşk acısını tenzih ederim, orada bir limitimiz yok, sabbaha kadar böğürerek ağlamak serbest ama kurbağalardan prensler yaratıp, bin kere öpücem değişecek diye umup, geceleri dar edip perişan olduğunuzda lütfen emeklerinizi geri istemeyiniz.
Vermiyorlar.
Başınızı sonradan öne eğeceğinize ''helal olsun sana döktüğüm gözyaşlarına'' deyip paşa paşa yolunuza gidin derim.
iyi gelecek...

Kafka

Bir topluluğu kontrol etmek, bireyi kontrol etmekten kolaydır. Bir topluluğun ortak amacı vardır.
Bireyin amacı ise her zaman için şaibelidir.

Kafka

kitap dediğin, bir balta olmalıdır
içindeki donmuş denizi kırmaya yarayan
Deniz kızlarına inanmıyorum.
Deniz kızlarını biliyorum!
Saatleri nerede nasıl ayarlıyorsa anlamıyorum enstitülerden, yüksek kurumlardan
- Denizi ayarlasınlar maviye -
Dünyanın içinde başka bir şeyler var;
mızıkçılık yapan çocuklar, denizler, tramvaylar falan
öyle akrep oynatarak geri alınabilecek bir şey değil Hayat!
Ben, kendine dokunan ve kendiyle çoğalan her aşka kalbini veren kadın...
Doğru muydu hayaletlerin her kaybedişi görünür kıldığı... Bu odada ve bu sonsuzlukta nasıl çılgınca dileniyorum hayatı!... Eğer yağmur yağınca içeri gireceksen seninle gitmem uzak ülkelere
....
İnan adaletli değil hiçbir alışveriş. Bu uzaklıklar bakışlarından geriye kaldı. Yine de trenin sesini duy diye fısıldayacağım. Ankara Expresi satırlarıma girerken ilk kez seni sevdiğimi söyleyeceğim. Güçlü ve güzel kalmalıyım: Kışın, yazın ve daha çok hüzünlü sonbahar geceleri. İnan dokunduğum bir koku bu; ellerime inan... Hiç ağlamadığın bir şey mi yoksa sana anlatmaya çalıştığım... Doğruyu söyle... Çünkü benim için bir gün kızıl bir sabahtı. Kırmızı paltolu bu küçük kızı kimsenin gözü bir yerlerden ısırmıyordu. İnanabilirdin o zaman kanatsız bir melek olduğuma. Yüreği taştan bir kaderin esiriydim ve yakabilirdim tüm kenti...

Şimdi bana dokun, öyle yavaş... affetmek yok... kalbin üzerinde unutulmuş bir el gibi,
göreceksin daha çok seveceğim seni.

İnan anımsadığın bir koku bu...

İnan anımsadığın bir koku bu...

Ellerime inan...