23 Ara 2012

Kiss 2 / Klimt


" Beden dediğin aşka vesile

insan ruhlara âşık olur

sevdikçe başkasını

kendini bulur ''


'' Sonbaharların kralı gelirmiş meğer istanbul’a. Ciğerlerimin filmini çektiler. Ciğerlerim artiz oldular icabında. Akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu. sigara figüran falan.
Ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak. Uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım.
Ben bunu geç anladım.''

Didem Madak

Grey Lovers / Marc Chagall



'' Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ancak birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gidecekti. Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, herşeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu"

'' Seni öpmek gökyüzünü öpmek gibi
Mavi bir şeydi ''


İlsa: Sana sonunu bilmediğim bir hikaye anlatayım mı?

Rick: Anlat

İlsa: Seni seviyorum

’ Pers sultanı iki adama ölüm cezası vermişti. Ölüme giden adamlardan biri eğer hayatını bağışlarsa 1 yıl içerisinde sultanın atına uçmayı öğretebileceğini vaat etti.
Kendisini dünyada tek uçan ata binerken hayal eden sultan bunu kabul etti. Diğer adam ise inanmayan gözlerle baktı. ''Bunu yapamayacagını bılıyorsun. Niye böyle bir söz verdin? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun.'' Adam cevap verdi;  ''Kendime dört özgürlük şansı veriyorum.''
1) Sultan ölebilir
2) Ben ölebilirim
3) At ölebilir
4) At uçabilir ‘’


''Çok eğlendim, teşekkür ederim. Hoşçakalın"

Romain Gary intihar notu 1980

'' Diego, sevgili oğlum, beni affet. Artık yaşayamıyordum. Beni anla. Bunu yapabileceğini biliyorum ve seni sevdiğimi biliyorsun.
Güçlü ol. Seni seven annen. ''

Jean Seberg İntihar notu 1979



'' Ne değiştirebildiğin, ne yardım edebildiğin, ne de terkedebildiğin bir kadını sevmenin ne demek olduğunu bilemezsiniz "

Romain Gary


''Hiçbir zaman yalnız olmak istiyorum demedim.
Sadece rahat bırakilmak istiyorum dedim.''

Greta Garbo

16 Ara 2012


Bir elim kalbimin üzerinde. Bir oda deniz. Bir mavi soğuk. Sırlarımdan öp. Kollarımda dur böyle. 
Bana güneşler al


Marc Chagall


 
  ''Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki
   Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki."

 
Nazım Hikmet Ran


The Lost Love / A. Toulmouche




" Hayatın öldürmediği bişey vardı onda..
Belki de son darbeyi yememişti daha "


Marc Chagall / Blue Lovers




'' mavi efendim benim,

kadırganızı karaya çektim

bundan böyle kendiniz biliniz beni  ''


Rodin


denize yakın o odada o derin yatakta benim senin yok gözlerinle bunca geldiğimi çığlık çığlığa o son kuşlar susup...gittiler... aramızda koca bir ömür var artık yaralarımıza yetmeyecek camların içinde yara bere içinde kan içinde o son seviler benim içimde....bittiler

10 Ara 2012


"...aklımdan çıkmıyorsun dedim

başka türlüsünü yorgunum anlatmaya..."

9 Ara 2012


" ister gökyüzünde seyret, ister gözlerimde
          körler onları görmese de, yıldızlar vardır,"


"Mektupları öpebilirsin kırmızı dudaklarınla
 Görür gibi olarak açıp baktığımı
Bense şöyle diyorum: 
Buradan bir acı kanamış boyuna"

Cahit Zarifoğlu

The Kiss




"ama ben en çok şeyi en kısa zamanda

sana söyledim,

yalnız sana..."

1 Ara 2012

Annemin Amerika vizesi basvuru formunda “Birlesik Devletlerde sizin kim oldugunuzu dogrulayacak bir tanidiginiz var mi?” Sorusuna “Barack Obama” yazdim. Adrese de “1600 Pennsylvania Avenue Northwest, Washington, DC 20500, ABD.” Arasinlar kendisini sorsunlar sikiysa Nalan Aybek kimdir neyin nesidir! Saka saka annem okur mokur simdi kalpten gitmesin ama gercekten “mickey mouse” yazdim tanidik bolumune!


Ofisce kafayı sıyırmışlığımızın emaresidir:


Özlem ve Tuncay : - Ya Sezi Hanım öğlen Caddebostan sahilde çay içtik çok güzeldi. Siz niye gelmediniz?

Sezi: - E çağırmadınız ki. Vahiy mi gelecek bana sahilden gel gel diye.

Tuncay: - Çağıracaktık ama siz bizi sattınız başkalarıyla yemeğe gittiniz.

Sezi: - Bu cümleyle bir yargıda mı bulunuyorsun yoksa bir davranışı objektif olarak tespit mi ettin? (not: Dün ekipçe bir ps...ikolog-sosyologtan değerleme eğitimi aldık , ekibimizi değerlendirirken mümkün olduğunca yargıdan kaçınıp ölçülebilir araçlarla yetkinlik saptamaya dair)

Tuncay: - Tamamen yargı.

Sezi: - Çok pis uçan tekme atarım Tuncay bunu biliyor muydun?

Özlem: - İşte net bir davranış!

Tuncay: - Ama yargı da içeriyor; çok pis tekme ama neye göre kime göre? Yani havada üç veya uçan tekme deseydi ölçülebilir bir davranış olurdu ama çok pis uçan tekme bana biraz muamma.

Sezi: - Allaaaaaa tutmayın beniiii:)
Allahim sen buyuksun, kadirsin, herseyi bilensin ve affedicisin. Bu kulun az once yarim simit ve yaninda az peynir yicem diye niyet etti ama seytan onu bastan cikarmak icin onune bembeyaz sahane bir kaymak ve bal cikardi. Yoldan cikan bu kulun genelde iyi bir insan olmaya gayret ediyor yalvaririm su kaymak ve balin kalorilerini bana yazma. Mesela 34 beden birilerinin kalca hanesine yazabilirsin. Amin!


" Sen yakasina yapiştigin her insani korkak mi saniyorsun ? Yoksa olumsuz oldugun icin korkusuzlugun sana mi mahsus oldugunu duşunuyorsun ? Benim dunyada tattigim en buyuk lezzet, hayat degil, insanlik ! Her zaman oldugu gibi, Şimdi de yaşiyor olmanin degil, insan olmanin zevkini cikariyorum . anlattigim her hikaye icin bana bir saat sure verdigin icin sana muteşekkirim . Fakat şunu iyi bil : ben bu sureyi yaşamak yerine, hikaye anlatmak icin kullaniyorum ."


Chuck Palahniuk



"En iyisi savaşmaktan vazgeçmektir, bırak gitsin. sürekli bir şeyleri düzeltmeye çalışmaktan vazgeç. Bir şeyden ne kadar çok kaçarsan o kadar uzun süre ona katlanmak zorunda kalırsın. Bir şeyle savaştığında, onu sadece daha da güçlendirirsin. yapmak istediğin şeyi yapma. yapmak istemediğin şeyleri yap. Sana istememen gerektiği öğretilmiş olan şeyleri yap. Seni en çok korkutan şeyleri yap."




"Simdi" , diyor kursuni dudaklar, " Az once yaptigin gibi bana butun hikayeni anlatacaksin. Hepsini yazacaksin. Bana hikayeni tekrar tekrar anlatacaksin. Bana butun gece yurek parcalayici boktan hikayeni anlat." Bu kralice Brandy kemikli uzun parmagini bana dogru uzatiyor.

"Anlattigin seyin" diyor Brandy, "Sadece bir hikaye oldugunu anlayacaksin. ve ayni seyleri bir daha yasamayacagini. anlattigin hikayenin sadece kelimelerden ibaret oldugunun farkina vardiginda, gecmisini bir kagit gibi burusturup cope atabildiginde," diyor Brandy, "İste o zaman kim olacagina karar verecegiz"

20 Kas 2012


Gerçeği biliyorum. Gerçeğe gücüm yok sadece. Mutsuzluğu vahşi bir hayvan gibi düşünmüyorum ben. Acı gözleri elmaslı kurtlar gibi üzerine çullanmıyor. Acı yırtıcı değil, öldürücü değil. Mutsuzluk gibi sızan bir şey. Tavandaki çatlaklar gibi, küçük kırıkları olan cam bardaklar gibi, zor açılan pencereler gibi. Avcının namlusunda aslanın son gözlerinde yiten ışık gibi. Kendine nasıl devam edeceksin?



Her sabah uyandığımda hayata karışmak için özel bir çaba sarfediyorum. Yüzüme taktığım maske mi gerçek, yoksa altında saklı olan ve benim “ben” demekten çekinmediğim varlık mı? Her şey sahte, gerçekten nasıl güldüğümü bile hatırlamıyorum. Yüzüm, gülüşüm, bakışlarım önceden tasarlanmış, dış dünyadan korunmak için bir kabuk gibi kullanıyorum onları. Sesime bile dayanmam mümkün değil, var olmak istiyorum ama varlığımın bedenimde bir basamak daha yükselemeyeceğini, öne çıkamayacağını biliyorum. Kendimi gerçekleştirmek yerine “gerçekmişim gibi” davranarak devam edemem. En iyisi susmak ve dinlemek, belki gerçekten dinlemeyi başarabilirsem –insanların asla yapmadığı gibi- başkalarının maskesini düşürebilirim, bir an bile olsa samimiyet ve masumiyet görmek için maskemin dilini kesebilirim. Sustum artık, sadece dinliyorum, başkasını canlandırmaktan vazgeçtim, bana önce kendinizi, sonra da beni verin.

Kafka

" Demek çiçek gönderdiler sana? Üzüldüm. Odanda duruyor, öyle mi? Dediğim gibi; odandaki dolap olsaydım, güpegündüz, birdenbire çıkıverirdim odandan... O çiçekler soluncaya değin dışarıda dururdum hiç değilse..."



" Sevgili bayan Milena, size Prag'tan sonra Meran'dan da yazmıştım. karşılık vermediniz. Gönderdiğim o pusulacıklara karşılık beklemem yersiz, biliyorum! Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız; Bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız."



'' Şarkılar değil de

Hep kulaklar bitiyor,

Onarmak zordur. ''



''Bir yürek üşümüş

Kapamış kapılarını,

Onarmak zordur.''





"Söylesem tesiri yok. Sussam gönül razı değil!"

18 Kas 2012

İngrid Bergman



Zaman uçar...


 


Arkanda bir sen belirmiştir elinde bıçak , sırtın gerçekliğinden üşüyordur. Bir şeylerin ters gittiğini, düzelmeyeceğini anladığın ve uçuruma atladığın o an. Geçmeyecek. Tüm teselliler yalan. Zaman bu cinayetleri gülüşlerine serpiştirecek. O ilk seni nerede öldüysen. Orada. Sonrası yok. Sonrası kalabalıklar ve bir sürü yıllar. Sonrası bir evin bir odasında ansızın hatırladığın bir acı söz , bir vazgeçiş.
Neleri paylaşmıyoruz bir düşün

Limon bahçelerini ve sesini

Nesi güzel yarınların?

Hiçe satıyorum

Şu göğsümün tam içinde


" Korku, masanin altinda duran bombanin aniden patlamasidir.
Gerilim ise, masanin altinda bir bomba oldugunu bilmektir"



" Televizyonda bir cinayet görmek kişinin kinini giderebilir. Eğer siz hiç kin duymuyorsanız, reklamları izleyin."


13 Kas 2012

Brahmanlar ve Aslan

Bir kasabada birbirleriyle arkadaş dört brahman yaşıyordu. Onların üçü insanların bilebileceklerinin sınırına erişmişlerse de günlük yaşam bilgeliğinden yoksundular. Dördüncü ise bilgiye boşvermişti; sahip olduğu tek şey günlük yaşam bilgileriydi. Bir gün bir araya geldiler ve birbirlerine sordular; "Şayet seyahat etmeyecek, kralların iltifatlarına mazhar olmayacak, para kazanamayacaksak, bu doğal yetenek ve becerilerimiz ne işe yarayacak?" Sonunda, öncelikle yapmaları gerekenin yola çıkmak olduğuna karar verdiler. Ancak biraz ilerlemişlerdi ki aralarında en yaşlı olan konuşmaya başladı. " İçimizden biri, dördüncümüz, yalnızca günlük yaşam bilgilerine sahip bir alıktır. Bilgi olmadan, sırf günlük yaşam bilgileriyle, kralların lütufları kazanılamaz. bu yüzden ben derimki, kazandıklarımızı onunla paylaşmayalım. Bırakalım onu eve dönsün."İkinci sözü ele aldı;"Benim zeki kardeşim, ne yazık ki, gerçek bilgelikten nasibini almamışsın. Eve geri dön."Üçüncü sözü ele aldı; "Bu kabul edilecek bir şey değil. Çocukluktan beri birlikte oynuyoruz. Gel, soylu dostum. Sen de kazandıklarımızdan pay alacaksın." Yola devam ettiler ve bir ormanda, aslan kemiklerine rastladılar. İçlerinden biri konuştu. "Bilgimizi sınamak için güzel bir fırsat. Haydi şu ölü hayvanı yaşama döndürelim" Birinci sözü aldı;"Ben kemikleri toplayıp iskelet oluşturmayı biliyorum"İkinci sözü aldı;"Ben deri, et ve kan sağlayabilirim." Üçüncü sözü aldı; "Ben ona nasıl can verileceğini biliyorum." Birinci iskeleti topladı; ikinci deri, et ve kan sağladı. Üçüncü tam yaratığa can verecekken, günlük yaşam bilgesi konuştu; "Bu bir aslan. Onu canlandırmak istediğinize emin misiniz?". "Çok bönsün," dedi diğeri, "bilginin yaratabileceği yapıtları asla engellemem" "Öyleyse" dedi günlük yaşam bilgesi, "ben şu ağaca tırmanana kadar bekle."O ağaca çıktığında ötekiler aslanı canlandırdılar. Aslan ağaya kalkıp üçünü de öldürdü. Günlük yaşam bilgesi aslan gidene dek bekledikten sonra ağaçtan inip eve döndü.

11 Kas 2012


Deliriyorum. Çünkü unutmuyorum.
Çünkü bütün bu denizler, bu sular ve sisler ardında bile sesini duyuyorum.
Ben deliriyorum. Çünkü kendimle ne yapacağımı bilmiyorum.

Eduardo Galeano

“Tv, boşluğa, kurulu düzeni tekrarlayan imgeler ve yankısı olan sesler boşaltır; yeryüzünde bunların ulaşamadığı tek bir nokta yoktur. Tüm gezegen Dallas’ın kocaman bir banliyösüdür. Bizler ithal mal duyguları, sosis konservesiymişçesine tüketirken, hayatı oluşturmak yerine izlemek üzere yetişen küçük televizyon çocukları omuz silkip geçiyorlar. Latin amerika’da ifade özgürlüğü, birkaç radyo istasyonunda ve yerel gazetelerde protestolarda bulunmak hakkından ibarettir. Polisin kitap yasaklamasına gerek kalmadı: yalnızca fiyatları, kitapların yasaklanmasına yetiyor.”

23 Eki 2012

Edip Cansever



''Aşkımızı seyrediyoruz sanki uzaktan

oysa yok biten bir şey aramızda, yok da

hep aynı kalmıyor ki yakın duygular

demiştin bunları bir bir, anımsıyorum''

12 Eki 2012

11 Eki 2012

Hasan Ali Toptaş


'' O zaman anlamış bütün gerçeği; ne yürüyormuş, ne duruyor. Yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. düş gibi bir şey yani... Koşarsın koşarsın da varmazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. Sen bakarsın ışıtıyla. İleriye uzanırsın (uzanmak istiyorsun yalnızca), uzandıkça da kolların uzar babam uzar... Gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu..."

Sadık Hidayet



" Kıt akıllı olanlar mutludurlar
melakut gibi gökyüzü onlarındır"

'' Dünyada iki türlü insan vardır: çarpan, çarpılan. Çarpılanlardan olmak istemiyorsan, başkalarını çarpmaya bak. Fazla okumak lazım değil. İnsanı delirtir ve hayatın gerisinde bırakır ama matematik dersinde dikkatli ol. Dört işlemi bilmen yeter. Para hesabını becerebilirsen kazıklanmazsın, anladın mı? Hesap önemli; en kısa zamanda hayata atılman lazım. Gazeteyi okuyabiliyorsun ya, kâfi. Ticaret öğrenmeli, insanlarla muhatap olmalısın. beni dinlersen eğer, bir ton kitap okuyacağına, git ayakkabının bağını işporta tahtasına koyup sat, daha iyi. Yüzsüz olmaya çalış; unutulma sakın! elinden geldiğince ortalarda boy göster. Kendi hakkını al; küfürden, hakaretten yılma. lâf dediğin havada kalır. Bu kapıdan kovulursan, öbür kapıdan gülümseyerek gir. anladın mı? Yüzsüz, kaba ve cahil. bazen işlerin yolunda gitmesi için doğruymuş gibi davranmak gerekir. memleketimizin bugün böyle adamlara ihtiyacı var. Günün adamı olmak lâzım. itikat, din, ahlâk, bunların hepsi lâf salatası. ama takiye yapmak gerek. Çünkü halk için önemlidir. insanlara itikat gerek; yular takmak lâzım onlara. yoksa toplum dediğin bir engerek yuvasıdır; nereye elini soksan, sokarlar. İnsanlar itaatkâr, kaza ve kadere itikatlı olmalı ki sırtlarında güvende iş yapmak mümkün olsun. Önemli olan yemek yemek, selam vermek, insanların arasına karışmak, kadınlara sırnaşmak, dansetmek, yapmacık yapmacık gülmektir. Hele hele yüzsüz olmayı mutlaka öğren. bu devirde böyle şeyler geçerli olduğuna göre, ayak uydurmak lâzım.”



" Gölgem çok çok güçlüydü, belirgindi gerçek cismimden; duvara vurmuş gölgem daha gerçekti vücudumdan. Sanki ihtiyar hurdacı, kasap, dadım ve o kahpe karım, benim gölgelerimdiler; ben bu gölgelerin içinde hapsedilmiştim. Bir baykuşa benziyordum, ama iniltilerim boğazımda takılıp kalıyordu ve ben pıhtılaşmış kan olarak tükürüyordum onları. Şayet baykuş da hasta olsa benim düşündüğüm şeyleri düşünür. Duvardaki gölgem tıpkı bir baykuş gölgesiydi ve iki büklüm eğilmiş, yazdıklarımı dikkatle okuyordu. Anlıyordu besbelli; bir o anlayabilirdi. göz ucuyla gölgeme baktıkça korkuyordum

2 Eki 2012

Marguerite Duras


Yüz elli yıl önce, bir gün, Fas kıyılarından binlerce antilop hep birlikte denize atladı. İtişip kakışarak boğuldular. Tüm Afrika'dan geliyorlardı, ormanlardan, dağlardan, savanlardan; kararlaştırılan gün, kararlaştırılan yerde toplandılar ve kendilerini öldürdüler. Toplanma yerine farklı uzaklıklardan geldiklerine göre, belli ki hepsi de aynı günde çıkmamıştı yola. Farklı farklı zamanlarda yola çıkmış olmalıydılar; kimileri için birkaç gün ya da hafta süren yolculuk, kimileri için aylarca sürmüş olmalıydı. Mozambik'in antilopları, sözgelişi nisanın son hilalinde çıkmıştı yola, Gine'ninkilerse haziranın dolunayında. O halde, onlara bu süreyi bildiren ilahi içsel buyruk yola çıkma gününü ve saatini son derece kesin bir biçimde belirtmişti. Her biri, söylenen saatte, belirli bir yöne doğru tam vaktinde hareket etti; üstelik anlaşılan bu karar hiçbir dış işarete de bakmıyordu, şaşılacak şey ama, tam tersine, bireysel bir istençten kaynaklanıyordu. Burada alınan karar, yasanın bilinmezliğine boyun eğme kararıydı, ancak, nasıl oyun oynama yeri olarak savanda karar kılındıysa, tıpkı onun gibi bir karardı bu. Antiloplar bir yerden bir yere göçmez, leylekler, kırlangıçlar, yabankazları gibi göçmen hayvanlar değildirler. Ormanlarını bırakıp gitmek gibi bir alışkanlıkları yoktur antilopların. Ama ormanlarını bırakıp gittiler. Belki de kendi türleri içinde eşine benzerine rastlanmadık bir buyruktu bu boyun eğdikleri, ya da belki insanların haberi bile olmayan, yüz yılda, bin yılda bir yinelenen buyruklar vardı. Bilemiyoruz. Neyse, antiloplar ölüme doğru yola çıkmak üzere ormandan ayrıldılar. Ancak Afrika'nın bütün antilopları değildi yola çıkanlar, yalnızca birkaç bin tanesiydi. O halde, belirtilen yasaya göre, antiloplardan yalnızca bir kısmı yola çıktı. Türün evrenselliği denen bu mantık, onun içine işlemiş olan, onda saklı duran bu akıl sır ermez kural, yaşamın sınır tanımayan, yüce anlamsızlığı kadar inandırıcı görünüyor


'' Acting is like sex: you either do it and don't talk about it, or you talk about it and don't do it. That's why I'm always suspicious of people who talk too much about either."

Humhrey Bogart
İnsan en yırtıcı hayvan... Hayır. Düzeltiyorum.
İnsan tek ''kötü'' hayvan
 
Metin Altıok, Füsun Altıok ve Ankara'nın pusunda bir beyaz güvercin; kızları Zeynep.
Gönlü bu kadar güzel bir adamı diri diri yakan , dumana boğan o kalabalıkların, zaman aşımından beraat etmesi umrumda değil. 37 yaşamı yakan Madımak katilleri bin yıla mahkumdur. Yüreğimde.

***yangın**************************deprem***

******lardan********************* lerden******

********geliyorum*********** geliyorum********

**************dedi *******dedi***************

************** adam**** kadın****************

********************ve**********************

****************dep** yan*******************

*************rem******* gın*****************

***********lere*********** lara***************

********gitti*****************gitti*************

*****yıkık********************** yanık********


Metin Altıok

Canim Babamla Istanbul keşfi! İstanbul git git bitmez bir ülke ve biz gündeliğin ayrıntılarında kaçırıyoruz büyük resmi. Sabah erkenden yollara düşüp tramvayla İstiklal Caddesi'nde kalabalığı ve bir sürü sesleri, ardindan Mevlevihane Muzesi`nde Suskunları dinledik,


Kuledibi sokaklarini kesfettik. Galata Kiva`da sakizli muhallebi ve Turk Kahvesi keyfi, Galata Kule'sinden kus bakisi Istanbul! Arada Gülhane Parkı, İslam Bilimleri Müzesi'ni ziyaret sonra Arkeoloji Muze'sine yollandik.


Beni tanıyanlar sanat duygumun nedense ve çaresizce eskilerle beslendiğini bilirler. Yeni deforme ve çabuk akımlarda pek kendimi bulamıyorum. Geometrik ve dışa vurumcu değilim sanırım. Gördüğünden anladığından etkilenip ondan esinlenen, onu anlatan, ona sadık kalan diyelim, eserler içime daha bir dokunuyor. Etkilenmek dedim de bir haftada iki kez Ayasofya`ya gitmemin başka nedeni olamaz herhalde. Babamla da Ayasofya'da soluklanip guzel kubbeye bakakalip kendimizi unuttuk! O kadar mutluydum ki.
Yapacak yanlış aradım. Hani o an içini bulut gibi kaplayan kusursuz anın esintisi...
Ve mutluluğun korkusu. Anı taşımayı bilmek bu yüzden mühim. Bu şiirsel güne gerçekçi bir son.
İki Lira'ya Kelek! Yemez miyiz!


12 Eyl 2012

Şükrü Erbaş


şükrü erbaş
" Bunalıyoruz çocuk bunalıyoruz.

Biçim veremediğimiz şeylerin

Biçimini alıyoruz "

" Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum. Bu eksiklik sana değil, bana ait... Bende inanmak noksanmış... Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar... Ama şimdi inanıyorum... Sen beni inandırdın. Seni seviyorum deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum...
Ben oğlumu siz tenekeden sınır karakollarinda katlettiresiniz diye büyütmedim.
Ben size kurbanlık oglan doğurmadim. Ben katil olmayi ögretin diye dogurmadım yavrumu! Büyüsün , aşık olsun, gezsin, gülsün , ağlasın, ıspanaklı börek yesin, sinemaya gitsin,  bana “off anne yaa” desin diye dogurdum.
Yaşasın diye yaşlansın diye yüregimden, kalbimden, karnımdan yarattım. Pamuklara sardım, koynumda ninnilerle büyüttüm.
Ben oğluma sıcak sütü bile üfleyerek icirirdim . Siz öldürdünüz!
Vatan sağolmasin! Oğlum sağolsun!


4 Eyl 2012


'' O'na kötü bir şey olsun istedim.
Bana aşık olsun istedim. ''