31 Mar 2010

:):):)

hababam: hocam tahta kırılmadı?
badi ekrem: tabi kırılmaz... nicin? çünkü ayagim kırıldı! aaah!..

sunset at the pier / Lladro


LLadro



LLADRO

Sezi bugün bunu gördü:)
İlk görüşte aşk böyle bir şey olsa gerek...
Tez paralar birike Wonderfull Angel alına:)
ben ki bibloymuş, objeymiş hoşlanmam. Derhal bir Lladro mağazası soyasım geldi
demek ki insanlar böyle böyle yoldan çıkıyor, soygun neyin teşebbüs ediyor :)

Kürk Mantolu Madonna'dan

İlk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla öteye geçiveriyoruz.

Kürk Mantolu Madonna'dan

Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?

Parfümün dansı...

Pancardan almamız gereken esas ders şudur: İnsan, yanağındaki ilahi renge, içindeki doğal pempeliğe sarılmalı; yoksa kahverengiye dönüşür. Kahverengi olmak da, insanın masmavi keskinliğinin resmidir. Çivit kadar mavi. Onun da ne anlama geldiğini bilirsiniz.
Çivit.
Çivitiyor.
Çivitti.
''kendini iyi biri olarak gösteriyor
-kimseye zarar vermiyor-
yalnızca kendinden ve doğadan başka kimseye!
sırf pençeleri yok diye kendilerine iyi diyenlerden biri olmaktan vazgeçirmeliyim onu''
"sessizliğin gücü ile kazandığım zaferle alay edenlere sessizce güldüğümü söylemek isterim. Sessizliğin gücünü küçümseyen ya da inkar edenler,
kanımca önemli bir silahın farkında değiller.
Oysa, sessizlik yavaş yavaş yayılır
ve karşınızdaki üzerinde büyük bir denetleme gücüne dönüşür.
yani sessizlik, sabır ve istikrarla dünyanın en önemli gücü haline gelir..."
sen hiç kimsenin olamayacağı kadar çok şeyimsin benim...
Yüreğimde sana ayrılan yer herkesinkinden büyük.
Yalnızca bir arkadaş, bir kan kardeş, bir sırdaş, bir çok yakın dost değil,
bir büyük sevgisin sen...
Yanında sonsuz şımarabileceğim ve hala kaybetmekten kormayacağım tek kişi...
yani biraz annem, biraz babam, hatta hiç görmediğim dedem,
belki hiç doğmayacak oğlum...
Sonra daimi hayranım ve tabi dokunulmamış sevgilim...
Sen benim masumiyetimsin tuna...
Benim en yakınımsın!
Aslında belki öbür yarımsın?
Bütün bunlar ne demek anlıyor musun?

hiç

Yaşadığımız her şeyin bir anlamı olduğunu nereden çıkarıyoruz.
Ölüp gideceğiz,
çok sevmiş, çok görmüş geçirmiş,
çok bilen insanlar olarak ne geçecek ki elimize?
Kırışmış bir yüz...
Hasta bir beden...
Yorgun bir ruh...

30 Mar 2010

bir aşk ki
belki de kör
görmüyor
eğreti duruyor
ikimizden ne yapsak!
Seninle sevdiğim denizi
Sensiz geçemedim
Deniz dibi cinleri
Kara büyüler
Bana verdiğin çiçekler
Güzel değil artık gerçekler
evsizim uyumadım

Gittiğin her yerden dön
Kim tutuyorsa seni
Bıraksın
''aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı insanlar;
tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan,

aynı el sallayışların, aynı gülüşlerin, aynı yürüyüşlerin

ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe

damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı.''

samuel beckett

"bu arada şunu söylememe izin verin: hiç kimseyi bağışlamıyorum. onlarin hepsine rezil bir yaşam, sonra da cehennem ateşi ve dondurucu soğuklar diliyorum, 
bir de geleceğin iğrenç kuşakları arasında saygın bir ad."
"ever tried, ever failed. try again, fail again. fail better"

masum değiliz hiçbirimiz...

aysel gürel

elleri soğuk şimdi
üşüyor dudakları
göğsüne düştü başı
o çiçekten yılların

29 Mar 2010

Borges

Bilinmeyeni keşfetmek yalnızca Sinbad’a ya da Kopernik’e vergi değil. Her insan bir kaşiftir. Her insan acıyı, tuzluyu, eğikliği, düzlüğü, sertliği, gökkuşağının yedi rengini, alfabenin yirmiden fazla harfini keşfetmekle başlar işe; ardından yüzleri, haritaları, hayvanları keşfeder. Sonunda ya kuşkuya erişir ya da inanca, ama her seferinde hemen hemen hiç şaşmayan tek bir sonuca; gerçekten ne kadar cahil olduğu sonucuna varır.
Yanlış bir bahçede yanlış bir gül sende sevgim
Bütün büyük sözlerimi,
Bütün denizlerimi verdim
Kuytu yerlerimi,
Yaralarımı açtım
Limanlarımı, yollarımı, rüzgarlarımı verdim
Gemiler gitti…

Sevgim yanlış yöne fırlatılmış bir ok şimdi
Bazen mutluluk öyle yakınına gelir , elinden öyle sıkı tutar ki tedirgin eder seni. Ne yapacağını bilemezsin o mutlulukla. Yapacak yanlış ararsın.
Gerçekleşeceğinden emin olduğun bir kehanettir bu ve hep gerçekleşir
'' güzel şeyler biter'' bilirsin bunu.
Mutluluk bazen o kadar kolay ve hevesli gelir tutunmaya çalışır ki yaka silkersin.
Ve kehanet gerçekleşir
aşkı bulur ve yitirirsin...

28 Mar 2010

cesare pavese / kendini öldürenler

kendisini bıraktı, içini döktü hafif bir sesle, beni ilk andan beri sevdiğini onun için olağanüstü bir adam olduğumu ama ona çok acı çektirdiğimi anlattı anlattı. "bir sıcak bir soğuk" diyerek saçlarının üstünden gülümsedim. "aşkın sürmesini sağlar". Solgundu , yorgunluktan donuklaşmıs gözleri ve gövdesi bile solgundu. Geçen gece onu neden bırakıp gittiğimi sordu odasının karanlığında. Ama acımadım. Geceyarısı giyindim bir bahane bile öne sürmeden hareket etmek zorunda olduğumu söyleyip çıktım.

27 Mar 2010

metin altıok

çünkü sen bir çocuğun büyüklüğüsün onun her gece düşüne giren
sular gider eğimine
seninle kalıyorum

yaban

''herkesin bir değil sevgisi
kimininki her eve sığar
sizin buzul yürekleriniz
benimkini yaban yaptılar''
M. Altıok
ufalanıp dökülüyor sesim
böyle eğilip bükülme diye fısıldıyor hayat
ama dizlerime kadar içindeyim diyorum
yetmiyor
insanlık çok sığ
kocaman denizlere özeniyorum

26 Mar 2010

''masumiyet neyi yitirdikten sonra aramaya başladığımız şeydir?''
Gördüğüm en muhteşem şeylerden biri
Gunther von Hagens'in
KÖRPERWELTEN (Body Worlds) sergisidir.

Ülkemize gelmesi şimdilik bir hayal.

Gönüllüler öldükten sonra kullanılmak üzere bedenlerini bu projeye bağışlamış. Kadavra sergisi deyip geçmek haksızlık. İnsan bedenini bu kadar muhteşem, mucizevi şekilde öğreten ve sergiden çıkarken insanın elini , kolunu, kafatasını daha bir sevmesini sağlayan '' ben neymişim ulan! '' hissi yaratan ve bence yaşamı kutsayan bir şölen. Anatomi seviyorsanız , yeni deneyimlere açıksanız mutlaka görün. Dünyanın pek çok ülkesinde yasak olan bu sergi bazı Avrupa ülkelerinde turnede. Fikren ve şeklen afaroza namzet ancak bana sorarsanız ilahi güçlere ( '' Allah '' , ''Tanrı'' , ''Büyük Mimar '' , ''Evren'' siz nasıl çağırmak isterseniz:) büyük bir müteşekkirlik, değer bilme, anlama ve hayranlık hissettiriyor.

Sergi Plastination ismi verilen özel bir mumyalama yöntemiyle beden sıvıları alırak korunan vücut parçalarından oluşuyor. iskelet sistemi, sinir sistemi, kaslar, damarlar içimizde olan biten her şey! Hayatın başladığı andan itibaren , ölüme kadar tüm hayatımız film şeridi gibi gibi gözümüzün önünden geçiyor etten kemikten:)

Örneğin karnında bebeği ile ölen 9 aylık hamile bir kadının rahmi açılarak (bebek görünecek şekilde) sergilendiği bölüm inanılmaz!

Dondurulmuş insan vucutlarının özel bir yöntemle dilimlere ayrıldığı body slices muhteşem!, satranç oynayan insanlar, basketbolcu, trapezci, yoga yapan kadın, muscle man, skeleton family çok etkileyici. Yüzyıl yaşayan insanlara ayrılan bölüm ise hayatın ve sağlıklı yaşlanmanın ipuçlarını içeriyor '' eat the rainbow'' , ''play like kids'' gibi yaşlanmayı mutlu ve sağlıklı yapan öğelere yer verilmiş. atıyla birlikte sergilenen binici ise ihtişamlı! ( evet at da gerçek ) diğer favorim ise beyin damar sistemimizin tekrar canlandırıldığı bölüm. Sadece damarlardan oluşan bir büst diyelim:)

Yazının aralarına serpiştirdiğim kareler sergiden.

Böyle bakınca irrite edici olduğunu kabul ediyorum

ancak serginin kendisini gezince çok başka hissediyorsunuz. Simsiyah kumaş kaplı , yüksek tavanlı salonlar ve koridorlar zifiri karanlıksadece ''heykellerin'' üzeri özel spotlarla aydınlatılmış. Orada hissettiğiniz şey '' VAY BE'' oluyor.

25 Mar 2010

after party:)

İnsanların kendileri kaldı yalnız.
Tanrı gibi tapınıyorlar bedenlerine.
Hazzı mutluluğa yamayıp, elde edemedikleri her ne ise kral bellediler.
Bir ''anı yaşa'' hezeyanıdır gidiyor...
yaşayın arkadaşım yaşayın anınızı
sizi tutmayalım biz ....
''Ne yapayım ben böyleyim işte''cilere uyuzum! Akrepten ne farkın var o zaman. Huy icabı sokulur canım kardeşim?
Çocukken sınıfını geçtiğinde sana kırmızı pinokyo bisiklet alıyorlar,
büyüyünce patronların böyle harikulade hediyeler vermiyorlar nedense pek :)
ansızın yoruldum

24 Mar 2010

Nazım Hikmet

lambayı yakma, bırak!
kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum
kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum

Ellias Canetti ''geç zaman''

"yeryüzünün ihtiyarladığı, nüfusunun aşırı arttığı cok geç bir zamanda aniden,
kimsenin nereden geldigini bilmediği, daha fazla yere ihtiyacı olan bir kadın türer“

Anatole France

"if fifty million people say a foolish thing, it is still a foolish thing.."

23 Mar 2010

Albert Camus

iki kere intihar fikri. ikincisinde, hala denize bakarken, sakaklarinda urkutucu bir yanık hissi. insanin kendini nasil oldurdugunu simdi anliyorum. Yine sohbet, laf cok ama soylenen az. karanlikta yukari guverteye tirmaniyor, calismamla ilgili bazi kararlar verdikten sonra gunu deniz, ay ve yildizlarin karsisinda bitiriyorum. su yuzeyi hafiften isiltili ama derindeki karanligi hissediyorsunuz. iste deniz bu ve ben denizi bunun icin seviyorum! yasama cagri, ölüme davetiye.
''bilgisizliğinin belirtisi; adaletsizlik ve trajediye olan inancının derinliğidir. tırtılın "dünyanın sonu" dediğine, usta "kelebek" der.''

Ö. Asaf

Şimdi ben neden mi güler?
Şimdi ben bir başka bana,
bir başka şimdi'den baktığımdandır..
Şimdi bu müzik neye çalmakta,
ne var ona böylesine dalmakta?
Uçurumlarla dağlar birbirinden çıkmadır.

Ne olacak şimdi, ne olmuşdu?
Komşuda yangın çıkmışdı,
Sönmüştu, külleri uçuşmuşdu, başıma yağmışdı.
Bu çizgiler, bu aklar, o ani yangınından kalmadır,
Ne olduysa için-için ve neler de olmadıysa,
Hiçbir zaman demedimdi bir hiç için.
O konak asıl şimdi yanmaktadır.
‘Her şey ters giderse benim sabitim sensin’’
şimdi ölüversem...
what's so big about it?

ama yaşıyorum, bunun anlamı büyük, binlerce neden ve onca güzellik.
hayatta kalmak yeterli değil
yaşamalısın
Bugün doğum günüm.

Dünyada 31 sene yaşamış bulunuyorum , az mı çok mu bilemem.
Kim ne derse desin zamanı ölçmek mümkün değil.
Hayat ölçülmüyor.

Gözlerim neler gördü...
Bildiklerimi bir halt sandığım zamanlardan geçtim.
''asla''larımın , ''hep'' ve ''hiç''lerimle bir olup kaderimi tayin ettiğini ve sözde güzel duran o heybetli kelimelerin hayatta hiçbir işe yaramadıklarını bilemezdim.

''elbette''li , ''kimbilir''li , ''olabilir''li , ''anlıyorum''lu yeni zamanlardayım şimdi.

Saçımda nihayet beyazlar.

Büyük sözlerin anlamsızlığına kadeh kaldırıyorum!
Kendimden beklediğim onca şeye!

Gençken zamanın deniz gibi kıyılarımda ve hazır beni beklediğine emindim.
Hayat gelecekte bir gün çok kolaylaşacaktı,
sanıyordum
ömrün böyle bir şey olmadığını anladım şimdi
her dakikası için büyük mücadele veriyorsun ve hayatındaki her boktan şey sen oraya çizdiğin için var.

Şimdi sadece ''sezi gibi'' olmanın, gücümün ve güçsüzlüğümün farkında olarak daha naif, daha kadın ve daha sakin akıyorum denebilir.
Aykırı ırmakların sularında yıkandım... geçti...
şimdi kabulleniş ve kendimden dışarı çıkma zamanı
''uyum''un sularından geçiyorum , taşlarım yuvarlanıyor...

hayat sana teşekkür ederim

müzik , şiirler, çocuklar, annem, dostlarım, sakızlı muhallebi, deniz, çam ağaçları, çiçekler, kediler ve yağmurdan sonra açan güneş için

iyi ki doğdum...

22 Mar 2010

truman capote

“tanrı size bir yetenek verdiğinde beraberinde bir de kırbaç verir. yeteneğinizi kullanmadıkça kendinizi cezalandırasınız diye.”

Julio Cortazar

"önemli buluşlar en beklenmedik yerlerde ve şartlarda yapılır. Newton'un elmasına bakınız, şaşılacak gibi değil midir? bana da böyle bir şey oldu, bir iş toplantısının ortasında nedenini bilmeden kediler geldi aklıma, gündemle hiçbir ilgisi yoktu kedilerin- ve ansızın kedilerin telefon olduklarını buldum. işte bu kadar, tüm dahiyane buluşlar böyle olur."
İnsanda başka canlılarda olmayan bir bölünme yeteneği vardır diyor Alain De Botton, hem davranabilir hem de bu davranışları dışarıdan biriymiş gibi izleyebilirler.
İnsan yokuş aşağı hızla düşerken bile bunun fazlasıyla farkındadır, hatta belki de çabuk geçen aşk acılarında insan acı çeken birinin varlığına alışır bir zaman sonra. (evet kendi değilmiş gibi) Bu yetenek kadınlara mahsustur, erkekler ağladıklarında ağlayanın kendileri olduğunun fazlasıyla farkındadır, kadınlar ağlayan bir kadının varlığına ağlıyordur çoğunlukla ve bütün dostlarına o ağlayan kadının acısını anlatarak acıyı kişiselleştirmeden aşktan yakayı sıyırabilirler.

Henry David Thoreau

Bacakların sarfedeceği herhangi bir çabanın iki zihni birbirini yaklaştıramayacağını anlamış bulunuyorum.

Stendhal, Henry Brulard’ın yaşamı.

Brichard her zamanki iğneleyici tavrıyla bana, ‘’ bir kadına aşık olduğun zaman kendi kendine ‘Onunla ne yapmak istiyorum’ sorusunu sormalısın dediğinde sonuna kadar haklıymış.

bebek caffe nero'da kahve keyfi...

d.wiseman chandelier

sezi bunu beğendi bayıldı hatta:))

ıssız adaya düşsem:)



Kürk Mantolu Madonna'dan

Maria Puder Raif'e der ki:

'' İşte aziz dostum, bizim yaptığımız da başka bir şey değil, büyütmeyelim.
Dün akşam sarhoşun biri sırtımı öperken oradaydınız.
Öpecek tabi hakkıdır... para sarf ediyor...
Siz de öpmek ister misiniz ? Paranız var mı?
Ben ruhum yerine vücudumu pazara çıkarmayı tercih ederim.
Onun benım için ehemmiyeti yoktur.
Bana merhametle bakmayın, en tahamül edemediğim şey budur.
Sözlerime gücenmeyin.
İlerde arkadaslığımızı bulandırması ihtimal olan şeyleri açıkca konusmaktan çekinmemeliyiz. Anlaşamayacagımızı anlarsak veda ederiz.
Bu bu kadar büyük bir felaket mi?
Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır.
İnsanlar ancak bir hadde kadar birbirine sokulabilir.
Hayatta esas olanın yalnız kalmak oldugunu hala kabul edemiyor musunuz?
Bana sakın darılmayın, dün sizin yanınıza geldim, gezmeyi teklif ettim , kolunuza girdim, adeta size musallat oldum.
fakat sizi sevmiyorum. Benim erkekleri sahiden sevebilmem imkansız çünkü onların iç yüzünü gördüm,
benden sizi sevmemi beklemeyiniz, şimdiden söyleyeyim bana darılmayınız,
Ben de belki birini arıyorum: bir erkek, ama sahiden hiçbir kuvvete dayanmadan beni sürükleyebilmeli, bana hakim olmadan, ezmeden , ezilmeden.
Bu erkek siz değilsiniz , evet erkeklerde sevmediğim hırs ve çirkinlik sizde yok gibi görünüyor ama siz de daha çocuk gibisiniz, derinliğiniz yok ''

Raif'in Maria'ya cevabı:

'' Belki bana bunları söylemenize lüzum yoktu. Fakat nereden bileceksiniz?
Birbirimizi yeni tanıyoruz, ihtiyatlı olmak daha iyi.
Benim hayatta sizin kadar tecrübem yok. Pek az insanla tanıştım, daima kendimle yaşadım.
Görüyorum ki, başka yollardan gittiğimiz halde ikimiz de aynı neticeye varmışız:
ikimiz de bir insan arıyoruz ; kendi insanımızı...
eğer birbirimizde bunu bulursak harikulade bir şey olur....
Asıl ehemmiyeti olan bu, öteki meseleler ikinci derecede kalır.
Hiç bir zaman korktugunuz cinste bir insan olmadığıma emin olabilirsiniz.
Önemli olan kadın veya erkek olmak değildir. İnsan olmaktır.
pek çok insanın uğraşmadığı bir ayrıntıdır bu.
Ben cevapları her zaman tabiatta bulmaya gayret ettim ve doğal ilerlemeyen şeylerden medet ummadım. bırakalım arkadaslığımzı tabii yolunda yürüsün,
biz ona suni istikametler vermeye veya peşin kararlarla onu bağlamaya çalışmayalım''

Maria şaşırır:

''Siz zannetiğim kadar çocuk değilsiniz. Haydi bakalım sessiz bir yerde oturalım, vakit daha erken. ''

19 Mar 2010

blog kardeşliği:)

''İstek duyan ama eyleme geçemeyenin veba salgını ürettiğini düşünüyorum"

William Blake

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Birgün masallaşırsam görün işte cüceliğimi
Aktıkca büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım
Ben bu kapıları bir bir kırarım kırmasına ama siz korkaksınız
Daha çocuk bile değilsiniz siz
Devler çizersiniz altın sarayların kapılarına
sonra durup ağlarsınız, ağlarsınız

18 Mar 2010

Bilmek ne işime yarayacak bilemiyorum. Gelmeyeceğini, üstelik avcumun içi gibi biliyorum. Eminim zamanın imkansızlığından. Güçsüz dokunsan bin parçaya dağılıverecek bir şey zaman. "Zaman" öyle kifayetsiz bir şey ki seni tutup getiremez, geriye dönemez "saat" bekleyemez bile. Aşkın bir mucize olmadığı ortada. Aşk sevgilinin saçlarını okşamaktan, "ayrılırsak ölürüm" demelerden, verilen sözlerden ve gözyaşından bir şey. Biliyorum onu da bunu da hepsini de. Insan ölüyorsa da saklı tutuyor bir umudu ışte. Kıyılarım sımsıkı tutunmuş bir mavi ihtimaline bekliyor, sense içimde gemilersin geçip giden siyah ve imkansız.

17 Mar 2010

Mevlana

''Ben bir balığım, aşk ise daldığım bir derya.. Aşktan gözlerim yaşlı olsa da o derya göz yaşımı nerden bilir..? Başımı o denizden çıkarayım desem, balığım ya; nefesim kesilir.''

The English Patient

Her gece kalbimi boşaltıyorum ama her sabah yeniden doluyor...

facebook şıftırtmaları:)

Aysegul Mavi Turan
Sabaha karşı ingiliz hasta'ya bir daha kilitlenmiş kadın tipi...e zaten ilkinde sefil olmustun neden ikinciye musaade ediyorsun?? Ralph Fiennes en aşk dolu anda"ben aidiyet duygusundan nefret ediyorum, gidince beni unutman lazım" der, kalakalırsın. Seneler sonra ıssız adam diye bir film yapılır. Herkes ağlak ağlak olur. Gerçek acıları,gerçek tutkuları,yoksunlukları,özlemleri unutmuş küçük şehir insanlarına dönüşmece. ıyyyk.
Yesterday at 2:21pm · Comment ·Like Unlike

Aysegul Mavi Turan:
bir de hakkaten: Cemal Hünal karakterinin merak ediyorum ne acısı olmustur ıssızlasacak?? "köyden indim sehire adapte olamadım, ya da fazla adapte oldum, anacım da beni cok seviyor napsam" mı?? Spor arabam da cok yakıyor, istanbulda da yemediğim hatun kalmadı, galatada minimal ev yapmısım haninni, restoran isi de bayagı para getiriyor, e bir yatagım kucuk o da zaten ıssızlıgımdan. ilkokul piyesi gibi filmlere, oyunlara, piyes karakteri gibi insanlara fit oluyoruz. suyunun suyunu birşey zannediyoruz. göklere cıkarıyoruz. ıııyyyk!


Sezi Kalkavan:
Kabızlık kılıfı oldu bu ıssız adamlık. Halbuki doğrusu ''ıssız adam'ım'' değil. ''Adam değilim'' olmalıdır:) adam ve kadın ayırmıyorum aslında. Bu şehir insanının fazla bencil, hedo, dötünü yara zanneder hallerine uyuzum.

Ozlem Tetik:
Sezi'nin yorumunu da beğendi

Aysegul Mavi Turan:
Bu dünyada büyük insaniyet dramları var...ve onları yaşayan gerçek insanlar..o sebeple kendi g.tunu yara zanneden şehir insanına (zaman zaman kendime de ) ben de uyuzum!


Turan Argun SezeR:
Daha da kötüsü bu vakitten sonra, şehri terketsen de "kendi g.tünü yara zannetme" modundan kurtulamıyorsun ya da kurtulmak için çok uğraşıyorsun.
Sanırım, insanların tarihi filmlerden kaçınmasında da bu neden var. Aşılarımız, sokak lambalarımız, sıcak evlerimiz var. Bize küçük gelen bu dertlerin büyük olduğu dönemler artık çok uzak geliyor. Sana kesinlikle katılıyorum, aynı durumda kendim olduğum zaman nefret ediyorum.


Sezi Kalkavan:
az çıksak , çıkabilsek kendimizden...

15 Mar 2010


you are just an apetite!

action!

Murathan Mungan

'' Birgün hayatımı yazacağım. Herkes kağıt üstüne yazılanları benim hayatım sanacak, ben de hayatımı saklamış olacağım böylelikle. Saklanmanın en iyi yolu fazla görünmektir, biliyor musun? Herkes seni gördüğünü sanır, sen de rahat edersin. Kasada oturan kız gibi! Herkes kasadaki kızı görür, ama kimse tanımaz''

''Günün birinde üzerime yazdıklarımdan bir perde çekeceğim''

you may kiss the fish:)


ip man

a legendary life of Kung Fu master: YİP MAN!
Önemli not: bulunuz izleyiniz, dövüş filmi değildir başka bir şeydir:)

12 Mar 2010

Denizi özledim.
'' Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıl kadar yaşayan kartallar vardır.
Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yasındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40'a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar ve gögsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlasır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayisiyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır:

- Ya ölümü seçecektir,
- Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasina gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalir. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya baslar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlasmıs tüylerini yolmaya baslar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yasam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

Kendi yasamımızda da bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kaldığımız olur. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz.''

11 Mar 2010

masal

Bir gül yetecekken gönlünü almaya
yerden yere vurulan, ağlamaklı ve yenik bir ''şey''di''annelerimiz.
''Babamız'' yalnızca marşlar çalarken uyum içinde yürüyebiliyordu
ve evimizin duvarları bizi küçültmek için yükseltilmişti.

Geçemedik hayallerimizden.

Bir şey düşünmeden öylece durmamız gerekiyordu,
küçücük bir televizyonla sağladılar bunu. Baktık.... Baktık.

Babamız sürekli düşmanlardan söz ediyordu ;
deniz düşmandı, uzak ülkeler, şairler ve bize benzemeyen herkes.
korkuyorduk.

Yarın ne olacağı belli değildi, emekli ikramiyelerimizle ''başımızı sokacağımız bir ev'' bile alınamıyordu artık, dibimizde savaşlar oluyordu, sanatçılıkta ekmek yoktu.

Ayakları yere basmalıydı çocuklarımızın. Kızlarımızı okutmadık, şarkılar söyletmedik. Çirkin , zengin adamlara gelin verdik onları.
Oğullarımızı iş sahibi yaptık ve gencecik bakireler satın aldık onlara.

başlarını kaldırıp gökyüzüne bakmadılar...

hayatta kaldılar!

bugün böyle

içime Perihan Mağden ve Panter Emel kaçmıştır ki bayılmam kendilerine.
Bugünkü yazılarımın bu gözle okunmasını rica ederim:)
yarın geçecektir:)

Barbie kızımız nihayet sahilde paten yapmaktan sıkılmış ve kariyerine odaklanmıştır:) portföy çantası ve tayyörüyle CEO'luğu hakeden bu kızımız nedense o kısalıkta bir etekle değil bir holdingte arzı endam eylemek, yolda yürünmemesi gerektiğini henüz idrak edememiştir ama olsun:) İnsanlık için küçük , barbie için büyük bir adımdır!

açıklama: Türkiye İran olsun diye uğraştığım yok ancak eğer nudist bir toplulukta değilseniz '' ben ille de kemer inceliğinde eteğimlen gezecem bu benim özgürlüğüm '' diyorsanız bir daha düşünün. ( bakınız doğu bloğu ülkeleri kadınlarının giyim stili )

Kadını saklayan , örten veya tam tersi soyup soğana çeviren kıyafetlerin aynı amaca hizmet ettiğini düşünüyorum. Pek çok düşüncem gibi buna da yandaş bulamıyorum:)

Nedense çoğunluk çarşaf'ın baskıcı ve gerici erkek düşüncesinden geldiğinde hemfikirken , kimse bütün hatları ortaya çıkaran, hayal gücüne bir şey bırakmayan, fazla dekolte kıyafetlerin ( evet fazla kişiden kişiye değişmekle birlikte , Bebek'te yaz ortasında dikkat çekmeyi başaracak açıklıkta bir kıyafet dersek benim kastettiğim üst sınıra ulaşmış oluruz:) bizim özgürlüğümüze değil de erkeklerin '' aman gözümüzün süsü olsun cıvırlar '' mantalitesine hizmet ettiğini farkeylemiş değil.

Mavi arkadaşım Ayşegül şöyle bir kişisel gelişim kitabı yazıp ortaya düşmek istiyormuş ki ilk alan ben olacağım, ona imzalatıp duvarıma asacağım:

"THERE'S NOTHING WRONG WITH YOU, CALM THE FUCK DOWN!
- introduction to feeling better without paying thousands to feel better."

Parfümün dansı...

"dünya yuvarlak," diye bir şarkı tutturdu ayaklarının temposuna uyarak.
varoluş yeniden düzenlenebilir.
Bir insan pek çok şey olabilir''
ben özel biriyim ve özgürüm
ve dünya da yuvarlak, yuvarlak, yusyuvarlak."

Cezzar Dede'den Ölüme

" Sen yakasina yapıştığın her insani korkak mı saniyorsun? Yoksa ölümsüz oldugun icin korkusuzlugun sana mi mahsus oldugunu düşünüyorsun? Benim dunyada tattigim en buyuk lezzet, hayat degil, insanlik! Her zaman oldugu gibi, şimdi de yaşıyor olmanin degil, insan olmanin zevkini cikariyorum. Anlattigim her hikaye icin bana bir saat sure verdigin icin sana mute$ekkirim . Fakat şunu iyi bil : ben bu sureyi yaşamak yerine, hikaye anlatmak icin kullaniyorum ."

Efrasiyabın Hikayeleri

İsaac Newton

"if i have seen farther than others,
it is because i was standing on the shoulders of giants"

mar adentro

"senin beni sevme seklin, benim sana olan sevgimi degistirmiyor.
Bence ask bu!"

içimiz ne kadar çirkin?

Hürriyet Gazetesi internet sitesinde " onları kimse gelin olarak istemedi! " başlıklı bir haber gördüm. Bu neyin öfkesidir? Mutlu mu olacağız x mankeni sevgilisinin ailesi istemedi diye?
Sokaktaki insan x mankenden daha mı erdemlidir?

8 Mar 2010

Sylvia Plath

''neden yazı yazdığımı mı soruyorsunuz bana?
zevk mi alıyorum? değer mi?
peki para kazandırır mı?
öyleyse bir nedeni var mı?

yazıyorum çünkü
içimde susturamadığım
bir ses var..."

Demian / Hermann Hesse

" - ama insan aklına esen her şeyi yapamaz ki! örneğin, kendisinden hazzetmediği için bir insanı tutup öldüremez hiç kimse."

" - yerine göre bunu da yapabilir. ama genellikle yanılgıya düşülür yeri konusunda. hem ben size aklınızdan geçen her şeyi yapın demiyorum. Hayır!
ama aklınıza gelen ve hepsi kendine göre bir anlamı içeren düşünceleri, kafanızdan kovarak ya da ahlak açısından ele alarak sakıncalı duruma sokmayın.
İnsan kendisini ya da bir başkasını çarmıha gerecek yerde,
kafasında görkemli düşüncelerle, bir kadeh şarap yudumlayabilir
o zaman taşıdıkları anlamları açığa vurur bunlar ve hepsinin de bir anlamı vardır. diyelim ileride aklınıza pek harika ya da suç oluşturan bir düşünce geldi,
mesela canınız birini öldürmeyi ya da eşi görülmedik derecede iğrenç bir işe kalkışmayı istedi;

o zaman bir an durup böyle bir şeyi hayalinden geçirenin içinizdeki abraxas olduğunu düşünün!

çünkü öldürmek istediğiniz falan veya filan kişi değil, bir başkasının kılığına giren sizsiniz kuşkusuz.
Biz bir insandan nefret ediyorsak,
bu insanın görüntüsüyle karşımıza çıkan kendi içimizde yuvalanmış birinden nefret ediyoruzdur.
Bizim kendi içimizde olmayan şey, bizi kızdırmaz''

Borges

"korkunç bir işe kalkışan kişi bunu çoktan tamamlayıp bitirmiş olduğunu düşlemeli, geçmiş kadar geriye döndürülemeyecek bir gelecek olduğu düşüncesini kendine kabul ettirmeli."

yolları çatallanan bahçe / BORGES

"..... yolları çatallanan bahçe, evrenin belki tam olmayan, ama doğru bir görünümüdür..
yüzyıllar boyu birbirine yaklaşan, çatallanan, sekteye uğrayan ya da birbirinden habersiz zamanlardan örülen bu ağ bütün olaslkları kucaklamaktadır..

Biz bu zamanların bir çoğunda varolmayız,
bazılarında siz varolursunuz, ben olmam;
ötekilerinde ben varolurum siz olmazsınız;
başkalarında ne siz ne ben varolmayız..

talihin yüzüme gülüp de sizi karşıma çıkardığı şu içinde bulunduğumuz zamanda evime geldiniz;
bir başkasında bahçeden geçerken cesedimi buldunuz...
gene başka birinde aynı sözleri söylüyorum ama ben bir aldatmaca, bir hayaletim..
.....
zaman sayısız geleceğe doğru hiç durmamacasına çatallanıyor....
bunlardan birinde ben sizin düşmanınızım..."

''ben şu anda olası geleceklerin birinde sizi öldürüyorum."

Alain de Botton

’Chloe ile aramızda müthiş benzerlikler bulmuştuk ama Mart ayının ortalarında yeni aldığı bir çift ayakkabıyı gösterdiğinde onun belki Zeus’un acımasız darbesiyle benden ayrılmış diğer yarım olmadığını ilk defa düşündüm.

Nesi vardı Chloe’nin ayakkabılarının? Nesnel bir bakış açısıyla hiçbirşeyi yoktu ama insan ne zaman nesnel bir bakış açısıyla aşık olur ki? Kaliteli birçift ayakkabıydı işte , ama benim nefret ettiğim türdendi.

‘Bayılmadın mı ayakkabılarıma?’ Diye sordu Chloe.

O ana kadar her konuda anlaştığım Chloenin böyle zevksiz bir çift ayakkabıyla kendinden geçmesi son derece şaşırtmıştı beni, kendi kendime soruyordum hem böyle bir ayakkabıyı hem de beni nasıl aynı anda sevebilir diye.
Sevgiliyi daha yakından tanımanın hayal kırıklıkları…
Tekrar ayakkabılara dönecek olursak;

‘Eeeee beğendin mi ayakkabılarımı?’

‘Pek beğenmedim açıkçası’

‘Neden?’

‘Bu tür ayakkabıları pek sevmiyorum da ondan, burnu pelikan gagasına benziyor.’

‘Gerçekten öyle mi bence zarif bir ayakkabı.’

‘Hayır değil’

‘Öyle işte şu topuğa , fiyonguna baksan bence harika’

‘Bakalım aynı düşünceyi paylaşan başka birini daha bulabilecek misin?’

‘Sen modadan ne anlarsın ki!’

‘Belki de anlamıyorum ama bir çift ayakkabı zevksiz mi değil mi görebiliyorum ‘

‘Zevksiz değiller bir kere!’

‘Hadi Chloe kabullen artık gercekten cok kötüler ve bu akşamki parti için uygun değiller’

‘Harika bu kahrolası ayakkabıları özellikle bu akşam için aldım’

‘Peki giy ozaman’

‘Nasıl giyebilirim ki şimdi’

‘Neden giyemeyecekmişsin ki?’

‘Çünkü daha bir dakika önce onların pelikan gagasına benzediklerini söyledin’

‘Evet benziyorlar’

‘Akşamki partide bir pelikan gibi mi görüneyim istiyorsun’

‘Aslında istemiyorum tabi zaten onun için sana ne kadar berbat olduklarını söylüyorum’

‘Peki neden düşüncelerini kendine saklamıyorsun?’

‘Çünkü önem veriyorum, yoksa kim söyleyecek sana ayakkabılarının çirkin olduğunu.’

‘Seninde begeneceğini umarak almıştım, sense tuhaf bir yaratığa dönüşeceğimi söylüyorsun. Her yaptığım yanlış olmak zorunda mı?’

‘Hadi böyle söyleme şimdi öyle olmadığını biliyorsun’

‘Baksana ayakkabılarımı bile beğenmiyorsun’

‘Ama geri kalan hemen her şeyini beğeniyorum’

‘O zaman neden bu ayakkabıları görmezden gelemiyorsun?

‘Çünkü sen daha iyisini hak ediyorsun.’

Sonunda ayakkabılar camı da indirerek sokağı boylamıştı.
Aşk ve liberalizm ikilemiyle alevlenmişti tartışmamız. Bir ayakkabının ne önemi vardı ki herhangi bir arkadasıma söylediğim kibar yalanları ona da söyleyemez miydim?
Tek bahanem onu seviyor olmam ve onun benim idealim olmasıydı.’’

5 Mar 2010

Magdalena Carmen Frida Kahlo


"çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım"..