31 Mar 2010
:):):)
badi ekrem: tabi kırılmaz... nicin? çünkü ayagim kırıldı! aaah!..
LLADRO
Kürk Mantolu Madonna'dan
Kürk Mantolu Madonna'dan
Parfümün dansı...
Çivit.
Çivitiyor.
Çivitti.
Oysa, sessizlik yavaş yavaş yayılır
yani sessizlik, sabır ve istikrarla dünyanın en önemli gücü haline gelir..."
30 Mar 2010
samuel beckett
bir de geleceğin iğrenç kuşakları arasında saygın bir ad."
29 Mar 2010
Borges
Gerçekleşeceğinden emin olduğun bir kehanettir bu ve hep gerçekleşir
'' güzel şeyler biter'' bilirsin bunu.
Mutluluk bazen o kadar kolay ve hevesli gelir tutunmaya çalışır ki yaka silkersin.
Ve kehanet gerçekleşir
aşkı bulur ve yitirirsin...
28 Mar 2010
cesare pavese / kendini öldürenler
27 Mar 2010
yaban
26 Mar 2010
Ülkemize gelmesi şimdilik bir hayal.
Gönüllüler öldükten sonra kullanılmak üzere bedenlerini bu projeye bağışlamış. Kadavra sergisi deyip geçmek haksızlık. İnsan bedenini bu kadar muhteşem, mucizevi şekilde öğreten ve sergiden çıkarken insanın elini , kolunu, kafatasını daha bir sevmesini sağlayan '' ben neymişim ulan! '' hissi yaratan ve bence yaşamı kutsayan bir şölen. Anatomi seviyorsanız , yeni deneyimlere açıksanız mutlaka görün. Dünyanın pek çok ülkesinde yasak olan bu sergi bazı Avrupa ülkelerinde turnede. Fikren ve şeklen afaroza namzet ancak bana sorarsanız ilahi güçlere ( '' Allah '' , ''Tanrı'' , ''Büyük Mimar '' , ''Evren'' siz nasıl çağırmak isterseniz:) büyük bir müteşekkirlik, değer bilme, anlama ve hayranlık hissettiriyor.
Sergi Plastination ismi verilen özel bir mumyalama yöntemiyle beden sıvıları alırak korunan vücut parçalarından oluşuyor. iskelet sistemi, sinir sistemi, kaslar, damarlar içimizde olan biten her şey! Hayatın başladığı andan itibaren , ölüme kadar tüm hayatımız film şeridi gibi gibi gözümüzün önünden geçiyor etten kemikten:)
Örneğin karnında bebeği ile ölen 9 aylık hamile bir kadının rahmi açılarak (bebek görünecek şekilde) sergilendiği bölüm inanılmaz!
Dondurulmuş insan vucutlarının özel bir yöntemle dilimlere ayrıldığı body slices muhteşem!, satranç oynayan insanlar, basketbolcu, trapezci, yoga yapan kadın, muscle man, skeleton family çok etkileyici. Yüzyıl yaşayan insanlara ayrılan bölüm ise hayatın ve sağlıklı yaşlanmanın ipuçlarını içeriyor '' eat the rainbow'' , ''play like kids'' gibi yaşlanmayı mutlu ve sağlıklı yapan öğelere yer verilmiş. atıyla birlikte sergilenen binici ise ihtişamlı! ( evet at da gerçek ) diğer favorim ise beyin damar sistemimizin tekrar canlandırıldığı bölüm. Sadece damarlardan oluşan bir büst diyelim:)
Yazının aralarına serpiştirdiğim kareler sergiden.
Böyle bakınca irrite edici olduğunu kabul ediyorum
ancak serginin kendisini gezince çok başka hissediyorsunuz. Simsiyah kumaş kaplı , yüksek tavanlı salonlar ve koridorlar zifiri karanlıksadece ''heykellerin'' üzeri özel spotlarla aydınlatılmış. Orada hissettiğiniz şey '' VAY BE'' oluyor.
25 Mar 2010
24 Mar 2010
Nazım Hikmet
kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum
kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum
Ellias Canetti ''geç zaman''
23 Mar 2010
Albert Camus
Ö. Asaf
Şimdi ben bir başka bana,
bir başka şimdi'den baktığımdandır..
Şimdi bu müzik neye çalmakta,
ne var ona böylesine dalmakta?
Uçurumlarla dağlar birbirinden çıkmadır.
Ne olacak şimdi, ne olmuşdu?
Komşuda yangın çıkmışdı,
Sönmüştu, külleri uçuşmuşdu, başıma yağmışdı.
Bu çizgiler, bu aklar, o ani yangınından kalmadır,
Ne olduysa için-için ve neler de olmadıysa,
Hiçbir zaman demedimdi bir hiç için.
O konak asıl şimdi yanmaktadır.
Dünyada 31 sene yaşamış bulunuyorum , az mı çok mu bilemem.
Kim ne derse desin zamanı ölçmek mümkün değil.
Hayat ölçülmüyor.
Gözlerim neler gördü...
Bildiklerimi bir halt sandığım zamanlardan geçtim.
''asla''larımın , ''hep'' ve ''hiç''lerimle bir olup kaderimi tayin ettiğini ve sözde güzel duran o heybetli kelimelerin hayatta hiçbir işe yaramadıklarını bilemezdim.
''elbette''li , ''kimbilir''li , ''olabilir''li , ''anlıyorum''lu yeni zamanlardayım şimdi.
Saçımda nihayet beyazlar.
Büyük sözlerin anlamsızlığına kadeh kaldırıyorum!
Kendimden beklediğim onca şeye!
Gençken zamanın deniz gibi kıyılarımda ve hazır beni beklediğine emindim.
Hayat gelecekte bir gün çok kolaylaşacaktı,
sanıyordum
ömrün böyle bir şey olmadığını anladım şimdi
her dakikası için büyük mücadele veriyorsun ve hayatındaki her boktan şey sen oraya çizdiğin için var.
Şimdi sadece ''sezi gibi'' olmanın, gücümün ve güçsüzlüğümün farkında olarak daha naif, daha kadın ve daha sakin akıyorum denebilir.
Aykırı ırmakların sularında yıkandım... geçti...
şimdi kabulleniş ve kendimden dışarı çıkma zamanı
''uyum''un sularından geçiyorum , taşlarım yuvarlanıyor...
hayat sana teşekkür ederim
müzik , şiirler, çocuklar, annem, dostlarım, sakızlı muhallebi, deniz, çam ağaçları, çiçekler, kediler ve yağmurdan sonra açan güneş için
iyi ki doğdum...
22 Mar 2010
truman capote
Julio Cortazar
İnsan yokuş aşağı hızla düşerken bile bunun fazlasıyla farkındadır, hatta belki de çabuk geçen aşk acılarında insan acı çeken birinin varlığına alışır bir zaman sonra. (evet kendi değilmiş gibi) Bu yetenek kadınlara mahsustur, erkekler ağladıklarında ağlayanın kendileri olduğunun fazlasıyla farkındadır, kadınlar ağlayan bir kadının varlığına ağlıyordur çoğunlukla ve bütün dostlarına o ağlayan kadının acısını anlatarak acıyı kişiselleştirmeden aşktan yakayı sıyırabilirler.
Henry David Thoreau
Stendhal, Henry Brulard’ın yaşamı.
Kürk Mantolu Madonna'dan
'' İşte aziz dostum, bizim yaptığımız da başka bir şey değil, büyütmeyelim.
Dün akşam sarhoşun biri sırtımı öperken oradaydınız.
Öpecek tabi hakkıdır... para sarf ediyor...
Siz de öpmek ister misiniz ? Paranız var mı?
Ben ruhum yerine vücudumu pazara çıkarmayı tercih ederim.
Onun benım için ehemmiyeti yoktur.
Bana merhametle bakmayın, en tahamül edemediğim şey budur.
Sözlerime gücenmeyin.
İlerde arkadaslığımızı bulandırması ihtimal olan şeyleri açıkca konusmaktan çekinmemeliyiz. Anlaşamayacagımızı anlarsak veda ederiz.
Bu bu kadar büyük bir felaket mi?
Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır.
İnsanlar ancak bir hadde kadar birbirine sokulabilir.
Hayatta esas olanın yalnız kalmak oldugunu hala kabul edemiyor musunuz?
Bana sakın darılmayın, dün sizin yanınıza geldim, gezmeyi teklif ettim , kolunuza girdim, adeta size musallat oldum.
fakat sizi sevmiyorum. Benim erkekleri sahiden sevebilmem imkansız çünkü onların iç yüzünü gördüm,
benden sizi sevmemi beklemeyiniz, şimdiden söyleyeyim bana darılmayınız,
Ben de belki birini arıyorum: bir erkek, ama sahiden hiçbir kuvvete dayanmadan beni sürükleyebilmeli, bana hakim olmadan, ezmeden , ezilmeden.
Bu erkek siz değilsiniz , evet erkeklerde sevmediğim hırs ve çirkinlik sizde yok gibi görünüyor ama siz de daha çocuk gibisiniz, derinliğiniz yok ''
Raif'in Maria'ya cevabı:
'' Belki bana bunları söylemenize lüzum yoktu. Fakat nereden bileceksiniz?
Birbirimizi yeni tanıyoruz, ihtiyatlı olmak daha iyi.
Benim hayatta sizin kadar tecrübem yok. Pek az insanla tanıştım, daima kendimle yaşadım.
Görüyorum ki, başka yollardan gittiğimiz halde ikimiz de aynı neticeye varmışız:
ikimiz de bir insan arıyoruz ; kendi insanımızı...
eğer birbirimizde bunu bulursak harikulade bir şey olur....
Asıl ehemmiyeti olan bu, öteki meseleler ikinci derecede kalır.
Hiç bir zaman korktugunuz cinste bir insan olmadığıma emin olabilirsiniz.
Önemli olan kadın veya erkek olmak değildir. İnsan olmaktır.
pek çok insanın uğraşmadığı bir ayrıntıdır bu.
Ben cevapları her zaman tabiatta bulmaya gayret ettim ve doğal ilerlemeyen şeylerden medet ummadım. bırakalım arkadaslığımzı tabii yolunda yürüsün,
biz ona suni istikametler vermeye veya peşin kararlarla onu bağlamaya çalışmayalım''
Maria şaşırır:
''Siz zannetiğim kadar çocuk değilsiniz. Haydi bakalım sessiz bir yerde oturalım, vakit daha erken. ''
19 Mar 2010
blog kardeşliği:)
William Blake
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Aktıkca büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım
Ben bu kapıları bir bir kırarım kırmasına ama siz korkaksınız
Daha çocuk bile değilsiniz siz
Devler çizersiniz altın sarayların kapılarına
sonra durup ağlarsınız, ağlarsınız
18 Mar 2010
17 Mar 2010
facebook şıftırtmaları:)
Sabaha karşı ingiliz hasta'ya bir daha kilitlenmiş kadın tipi...e zaten ilkinde sefil olmustun neden ikinciye musaade ediyorsun?? Ralph Fiennes en aşk dolu anda"ben aidiyet duygusundan nefret ediyorum, gidince beni unutman lazım" der, kalakalırsın. Seneler sonra ıssız adam diye bir film yapılır. Herkes ağlak ağlak olur. Gerçek acıları,gerçek tutkuları,yoksunlukları,özlemleri unutmuş küçük şehir insanlarına dönüşmece. ıyyyk.
Yesterday at 2:21pm · Comment ·Like Unlike
Aysegul Mavi Turan:
bir de hakkaten: Cemal Hünal karakterinin merak ediyorum ne acısı olmustur ıssızlasacak?? "köyden indim sehire adapte olamadım, ya da fazla adapte oldum, anacım da beni cok seviyor napsam" mı?? Spor arabam da cok yakıyor, istanbulda da yemediğim hatun kalmadı, galatada minimal ev yapmısım haninni, restoran isi de bayagı para getiriyor, e bir yatagım kucuk o da zaten ıssızlıgımdan. ilkokul piyesi gibi filmlere, oyunlara, piyes karakteri gibi insanlara fit oluyoruz. suyunun suyunu birşey zannediyoruz. göklere cıkarıyoruz. ıııyyyk!
Sezi Kalkavan:
Kabızlık kılıfı oldu bu ıssız adamlık. Halbuki doğrusu ''ıssız adam'ım'' değil. ''Adam değilim'' olmalıdır:) adam ve kadın ayırmıyorum aslında. Bu şehir insanının fazla bencil, hedo, dötünü yara zanneder hallerine uyuzum.
Ozlem Tetik:
Sezi'nin yorumunu da beğendi
Aysegul Mavi Turan:
Bu dünyada büyük insaniyet dramları var...ve onları yaşayan gerçek insanlar..o sebeple kendi g.tunu yara zanneden şehir insanına (zaman zaman kendime de ) ben de uyuzum!
Turan Argun SezeR:
Daha da kötüsü bu vakitten sonra, şehri terketsen de "kendi g.tünü yara zannetme" modundan kurtulamıyorsun ya da kurtulmak için çok uğraşıyorsun.
Sanırım, insanların tarihi filmlerden kaçınmasında da bu neden var. Aşılarımız, sokak lambalarımız, sıcak evlerimiz var. Bize küçük gelen bu dertlerin büyük olduğu dönemler artık çok uzak geliyor. Sana kesinlikle katılıyorum, aynı durumda kendim olduğum zaman nefret ediyorum.
Sezi Kalkavan:
az çıksak , çıkabilsek kendimizden...
15 Mar 2010
Murathan Mungan
''Günün birinde üzerime yazdıklarımdan bir perde çekeceğim''
12 Mar 2010
- Ya ölümü seçecektir,
- Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.
Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasina gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalir. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya baslar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlasmıs tüylerini yolmaya baslar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yasam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.
Kendi yasamımızda da bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kaldığımız olur. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz.''
11 Mar 2010
masal
yerden yere vurulan, ağlamaklı ve yenik bir ''şey''di''annelerimiz.
''Babamız'' yalnızca marşlar çalarken uyum içinde yürüyebiliyordu
ve evimizin duvarları bizi küçültmek için yükseltilmişti.
Geçemedik hayallerimizden.
Bir şey düşünmeden öylece durmamız gerekiyordu,
küçücük bir televizyonla sağladılar bunu. Baktık.... Baktık.
Babamız sürekli düşmanlardan söz ediyordu ;
deniz düşmandı, uzak ülkeler, şairler ve bize benzemeyen herkes.
korkuyorduk.
Yarın ne olacağı belli değildi, emekli ikramiyelerimizle ''başımızı sokacağımız bir ev'' bile alınamıyordu artık, dibimizde savaşlar oluyordu, sanatçılıkta ekmek yoktu.
Ayakları yere basmalıydı çocuklarımızın. Kızlarımızı okutmadık, şarkılar söyletmedik. Çirkin , zengin adamlara gelin verdik onları.
Oğullarımızı iş sahibi yaptık ve gencecik bakireler satın aldık onlara.
başlarını kaldırıp gökyüzüne bakmadılar...
hayatta kaldılar!
bugün böyle
Bugünkü yazılarımın bu gözle okunmasını rica ederim:)
yarın geçecektir:)
Barbie kızımız nihayet sahilde paten yapmaktan sıkılmış ve kariyerine odaklanmıştır:) portföy çantası ve tayyörüyle CEO'luğu hakeden bu kızımız nedense o kısalıkta bir etekle değil bir holdingte arzı endam eylemek, yolda yürünmemesi gerektiğini henüz idrak edememiştir ama olsun:) İnsanlık için küçük , barbie için büyük bir adımdır!
açıklama: Türkiye İran olsun diye uğraştığım yok ancak eğer nudist bir toplulukta değilseniz '' ben ille de kemer inceliğinde eteğimlen gezecem bu benim özgürlüğüm '' diyorsanız bir daha düşünün. ( bakınız doğu bloğu ülkeleri kadınlarının giyim stili )
Kadını saklayan , örten veya tam tersi soyup soğana çeviren kıyafetlerin aynı amaca hizmet ettiğini düşünüyorum. Pek çok düşüncem gibi buna da yandaş bulamıyorum:)
Nedense çoğunluk çarşaf'ın baskıcı ve gerici erkek düşüncesinden geldiğinde hemfikirken , kimse bütün hatları ortaya çıkaran, hayal gücüne bir şey bırakmayan, fazla dekolte kıyafetlerin ( evet fazla kişiden kişiye değişmekle birlikte , Bebek'te yaz ortasında dikkat çekmeyi başaracak açıklıkta bir kıyafet dersek benim kastettiğim üst sınıra ulaşmış oluruz:) bizim özgürlüğümüze değil de erkeklerin '' aman gözümüzün süsü olsun cıvırlar '' mantalitesine hizmet ettiğini farkeylemiş değil.
Parfümün dansı...
Cezzar Dede'den Ölüme
Efrasiyabın Hikayeleri
İsaac Newton
içimiz ne kadar çirkin?
Sokaktaki insan x mankenden daha mı erdemlidir?
8 Mar 2010
Sylvia Plath
peki para kazandırır mı?
öyleyse bir nedeni var mı?
yazıyorum çünkü
içimde susturamadığım
bir ses var..."
Demian / Hermann Hesse
" - yerine göre bunu da yapabilir. ama genellikle yanılgıya düşülür yeri konusunda. hem ben size aklınızdan geçen her şeyi yapın demiyorum. Hayır!
ama aklınıza gelen ve hepsi kendine göre bir anlamı içeren düşünceleri, kafanızdan kovarak ya da ahlak açısından ele alarak sakıncalı duruma sokmayın.
İnsan kendisini ya da bir başkasını çarmıha gerecek yerde,
kafasında görkemli düşüncelerle, bir kadeh şarap yudumlayabilir
o zaman taşıdıkları anlamları açığa vurur bunlar ve hepsinin de bir anlamı vardır. diyelim ileride aklınıza pek harika ya da suç oluşturan bir düşünce geldi,
mesela canınız birini öldürmeyi ya da eşi görülmedik derecede iğrenç bir işe kalkışmayı istedi;
o zaman bir an durup böyle bir şeyi hayalinden geçirenin içinizdeki abraxas olduğunu düşünün!
çünkü öldürmek istediğiniz falan veya filan kişi değil, bir başkasının kılığına giren sizsiniz kuşkusuz.
Biz bir insandan nefret ediyorsak,
bu insanın görüntüsüyle karşımıza çıkan kendi içimizde yuvalanmış birinden nefret ediyoruzdur.
Bizim kendi içimizde olmayan şey, bizi kızdırmaz''
Borges
yolları çatallanan bahçe / BORGES
yüzyıllar boyu birbirine yaklaşan, çatallanan, sekteye uğrayan ya da birbirinden habersiz zamanlardan örülen bu ağ bütün olaslkları kucaklamaktadır..
Biz bu zamanların bir çoğunda varolmayız,
bazılarında siz varolursunuz, ben olmam;
ötekilerinde ben varolurum siz olmazsınız;
başkalarında ne siz ne ben varolmayız..
talihin yüzüme gülüp de sizi karşıma çıkardığı şu içinde bulunduğumuz zamanda evime geldiniz;
bir başkasında bahçeden geçerken cesedimi buldunuz...
gene başka birinde aynı sözleri söylüyorum ama ben bir aldatmaca, bir hayaletim..
.....
zaman sayısız geleceğe doğru hiç durmamacasına çatallanıyor....
bunlardan birinde ben sizin düşmanınızım..."
''ben şu anda olası geleceklerin birinde sizi öldürüyorum."
Alain de Botton
Nesi vardı Chloe’nin ayakkabılarının? Nesnel bir bakış açısıyla hiçbirşeyi yoktu ama insan ne zaman nesnel bir bakış açısıyla aşık olur ki? Kaliteli birçift ayakkabıydı işte , ama benim nefret ettiğim türdendi.
‘Bayılmadın mı ayakkabılarıma?’ Diye sordu Chloe.
O ana kadar her konuda anlaştığım Chloenin böyle zevksiz bir çift ayakkabıyla kendinden geçmesi son derece şaşırtmıştı beni, kendi kendime soruyordum hem böyle bir ayakkabıyı hem de beni nasıl aynı anda sevebilir diye.
Sevgiliyi daha yakından tanımanın hayal kırıklıkları…
Tekrar ayakkabılara dönecek olursak;
‘Eeeee beğendin mi ayakkabılarımı?’
‘Pek beğenmedim açıkçası’
‘Neden?’
‘Bu tür ayakkabıları pek sevmiyorum da ondan, burnu pelikan gagasına benziyor.’
‘Gerçekten öyle mi bence zarif bir ayakkabı.’
‘Hayır değil’
‘Öyle işte şu topuğa , fiyonguna baksan bence harika’
‘Bakalım aynı düşünceyi paylaşan başka birini daha bulabilecek misin?’
‘Sen modadan ne anlarsın ki!’
‘Belki de anlamıyorum ama bir çift ayakkabı zevksiz mi değil mi görebiliyorum ‘
‘Zevksiz değiller bir kere!’
‘Hadi Chloe kabullen artık gercekten cok kötüler ve bu akşamki parti için uygun değiller’
‘Harika bu kahrolası ayakkabıları özellikle bu akşam için aldım’
‘Peki giy ozaman’
‘Nasıl giyebilirim ki şimdi’
‘Neden giyemeyecekmişsin ki?’
‘Çünkü daha bir dakika önce onların pelikan gagasına benzediklerini söyledin’
‘Evet benziyorlar’
‘Akşamki partide bir pelikan gibi mi görüneyim istiyorsun’
‘Aslında istemiyorum tabi zaten onun için sana ne kadar berbat olduklarını söylüyorum’
‘Peki neden düşüncelerini kendine saklamıyorsun?’
‘Çünkü önem veriyorum, yoksa kim söyleyecek sana ayakkabılarının çirkin olduğunu.’
‘Seninde begeneceğini umarak almıştım, sense tuhaf bir yaratığa dönüşeceğimi söylüyorsun. Her yaptığım yanlış olmak zorunda mı?’
‘Hadi böyle söyleme şimdi öyle olmadığını biliyorsun’
‘Baksana ayakkabılarımı bile beğenmiyorsun’
‘Ama geri kalan hemen her şeyini beğeniyorum’
‘O zaman neden bu ayakkabıları görmezden gelemiyorsun?
‘Çünkü sen daha iyisini hak ediyorsun.’
Sonunda ayakkabılar camı da indirerek sokağı boylamıştı.
Aşk ve liberalizm ikilemiyle alevlenmişti tartışmamız. Bir ayakkabının ne önemi vardı ki herhangi bir arkadasıma söylediğim kibar yalanları ona da söyleyemez miydim?
Tek bahanem onu seviyor olmam ve onun benim idealim olmasıydı.’’