30 Kas 2015


Koynumda çaresiz bir kurt uluyor
Selaları dinliyorum
Mermerlerde gözüm
Adım yok adım yok
Kendi ölümü arıyorum

Yapılması gerekeni yapmak adına
Kollarında kanayan birini nasıl bırakıp gidebilirsin
İki kadeh, iki şiir, iki çığlık korkusuna



Rüyalarını kimseye anlatmamalısın!
Bir kuş bulup gözlerinin içinde
Sabaha kalmaz sustururlar

Sessizce kırılan, sendeleyen bir şey
Satır aralarında
Kış başlıyor
Çay içelim birlikte sabahlarında

Üşümeler, kış elbiseleri, uzun yağmurlar başlıyor


22 Kas 2015



Yakama taktığın çiçeğe
Başımı eğip bakmıyorum
Bıraktığın evlere, denizlere, beyaz örtüsüne şu masanın
Bu yatağın ayak ucunda bir heykel gibi kıpırtısız

Bekleyen kim
Kımıldamadan, ah etmeden
Bir taş köprü gibi iki boşluğun arasını tutan
Kimin ölüsü
Şimdi tel tel kendi saçlarını yolan

Başımı eğip bakmıyorum
Göğsümün orta yeri kan
Kırılan bardaklara
İçimin gümbürtüsüne

Aşk kimle ne konuştuysa
Yalan!

Dünyayı şu kiraz ağacının üstünden bir kere daha izlemek için
Neler vermezdim!
Senin dallarında kalmak için
Kırılmadan , kurumadan, senin gövdene saklanarak


Kaç şimdi arkasında ayna olan kapılardan!


20 Ağu 2015


Gazete okumuyorum. TV izlemiyorum. Gündemi takip etmemeye çalışıyorum. Bu beni kültürsüz, duyarsız biri mi yapar emin değilim. Başımı kuma gömmüş veya bunu arzuluyor değilim. Dünyanın ne boktan bir yer olduğunu iliklerime kadar biliyorum.

 Ülkelere, bayraklara, devletlere, politikacılara, marşlara, tarih kitaplarına, pasaportlara, hudutlara, hava-deniz-kara sahalarına, evlilik cüzdanına, tapulara, ordu komutanlarına, gazete haberlerine, merkez bankasına, kartvizitlere, göklerdeki babamıza, futbol takımlarına, merkez bankasına, bağımsızlığa, fetihlere, kahramanlıklara, hesap cüzdanlarına, demokratik seçimlere, beyaz saraya, batı medeniyetine, meleklere, siyasi partilere, sloganlara ve insanlığa inanmıyorum! 

Akıl sağlığımı koruyabilmek için, delirmemek için, elimden bir şey gelmeyecek acılarda takılıp merhem olabileceğim bir yarayı kaçırmamak için , okuduğum bir gazetede haberinin bendeki etkisi günlerce geçmediği için olan bitene kulaklarımı biraz tıkamaya çalışıyorum. 

Ama kaçamayız. Kaçamıyoruz. Amacım kaçmak değil. Aklımı korumak. Olan oluyor. İnsanlar biz görmesek de ölüyor. Beyaz aslanın nesli tükeniyor, ben Lily ile parkta oynuyorum, analar ağlıyor. Analar hep ağlıyor. 

6 Ağu 2015


Konuşmamız gerekiyor
Yeni olan her şeyden

Bir ev var anlatmam gerekiyor!
Denize çıkan sokaklardan, evlerin önlerinden, sokakların kalabalığından, Beyoğlu’nda bir pasajdan geçilecek, bir nihavend akşam makamından ve beyaz masa örtüsü üzerinde iki tek rakıdan.
Sonra hep “o ev”
Kapıyı hep içerden birilerinin koşarak açtığı
Karaköy’de, Kurtuluş’ta, Üsküdar’da belki
Konuşmamız gerekiyor şimdi 
Neleri artık hatırlamadığımızı
Yüksek tavanlarını evlerin, eski balkonları, 
Samatya’da bir sokağı konuşalım
Saçlarını yalnız evde çözen kadınların
Cam önünde çoğalttıkları çiçeklerden
Bir evin o hallerinden, sabahları demlenen çaylardan, çocuk ellerinde salçalı ekmeklerden 
Ufacık salondaki o devasa büfe, içindeki binlerce bardağın beklediği o bir adamı konuşalım, çarşıya uğramadan eve gelmeyen.
Cıvıltılı bir sesle sehpaya bırakılan o yorgunluk kahvesinden,
Akşamları soyulup bıçak ucunda uzatılan elmalardan, kış mevsiminden, soba isinden, beyaz badanalarından Mayıs aylarının, bahar pikniklerinden.
Ekmeğin hep taze konduğu o masayı konuşmamız gerekiyor!
Benim hiç doğurmadığım o çocuktan, 
Karnımın içinde o evi bekleyen..
Hadi o evi konuşalım.
O eski İstanbul’dan, beni ilk öptüğün günlerden,
Hadi gel ikimizden konuşalım!

27 Nis 2015



Yeryüzünün bütün renklerini gözlerinde gördüm ve gözlerimden başladın içime girmeye
Bir çığlık, bir soluk, bir nehrin aniden kendini doğurması senin ellerin

Çölden geldim biliyorum ben suyun kıymetini
Saklı yerlerimde
Göğsümde süt gibi biliyorum

Kimin elleriyse bu
Tutan bırakmayan
Bir ad bulsun bana
Yoğurup şekil verdiği bu çamura yeni bir ad

Bu ormana kavuşmuş olmak
Ormanın hızlanması sonra
İçinde ne varsa!
Vahşi hayvanları, gövdemde yosunları, 
sessizce gezen leoparları, duran, bekleyen, uçamayan sesimin kuşlarını
Bir göz darbesiyle
Hayata döndürdün

Bir rüya 
Bir amin
Bir teşekkür

Sensin kollarındayken beni yaratan allah
O eski güzel gemi salınan akşam ezanlarında 
Dua sensin!








Hep kaybederim kirpik savaşlarını ben!

Bu göz susuzluğunda 
Göz kapaklarımın altındaki kuyularda 
Saklı bir sesim vardı
Çıplak
Yüzyıllardır bekleyen

Bir prenses kuleden aşağıya sarkıttığı saçlarını yavaşça topluyor
Bir şarkısı vardı
Mırıldandığı 

Dünya benim kalbim
Dünya hiç kalır benim kalbimin yanında


12 Nis 2015


Bin kafesin kapısı birden açıldı
Sesin çıktı, göklendi, kanatlandı
Adımın harfleri bir bir uçuyor şimdi nefesinle

Boynumda bir yer buluyorsun
Soluk soluğa
Sessizce

Kumun altındaki şeyleri
Biliyor ve kurtarıyorsun
Denizlerimden içip
Bana ırmaklarını veriyorsun
Aşk ellerimde büyüyor, büyüyor

Senin ağırlığın eski güzel bir gemi
Deniz oluyorum altında ben
Sığıyoruz birbirimize
Martı sesleriyle

Aşk hiç geçmez. Bunu unutma diyorum
Islıkla yanıt veriyorsun.
Bir rüzgar çıkıyor

Unutuyoruz. Ne unutmayacağımızı bile...


Denize yakın odalarda, yaz öğleden sonraları
Üzüm içerdik 
Mavi sandalyelerde
Başını göğsüme gömerdin 
Etimin içinden geçerdin
Birbirimizi tamamen parçalayacak gibi 
sevişirdik ve ağlardık

Duvarların bildiğini, tenimin bildiğini
Kendimden saklıyorum
Hayatın altına
Gündeliğe 

Etimdeki
Bu yaralar zamanın yaraları hep
Aramızda duran

Senden kalan kanların, az zamanların ülkesindeyim
Nefesimi denklesem
Canım yetmeyecek biliyorum!

Şimdi gül koysam pencere önlerine
Denize yürüsem
Hatırlamasam...

Balıklar öyle çoğalmış
Koca bir duvar denizin önünde
Gözlerime bakıp ölüyorlar...


5 Nis 2015


    


Sadece denizin ve ağaçların bildiği bir halim var benim.
Durmadan onu özlüyorum... 
İnsan olmanın ağaç olmaktan, balık olmaktan, toprak olmaktan başka bir anlama gelmemesi gerekiyordur belki de. 
"Ben muhtesem bir ağacım" diye bağıran bir ağaç hiç duymadım!




- "Yukarıyı merak ediyorum" dedi. "Şimdi bir gemi gelse beni uzaya götürse!" 
- "Zaten yıldızların, bulutların, kumsalların ve ormanların içinde olduğumuzu bilmiyor musun? Neden bizi bu beton duvarların, pencere demirlerinin içine koymuşlar? Durmaksızın özlediğimiz , beklediğimiz o şey nedir?"
-"Ormanlar değil. Ormanlarda yaşayamazdık biliyorsun... Vahşi hayvanlardan korkmaz mısın sen de? Gitme imkanım olsa ben Ay'a giderdim. Ay'a ayak bastığını düşünsene! İlk sen yürüyorsun , sadece senin ayak izlerin! Keşfe bak!"
-"Dünya bitti mi? Kurtarılamaz mı? Gece ormanlarında bir aslan seni bu kadar mı korkutuyor? Neden beton bir apartmanın 15. katında uyurken kapını iki kere kilitliyorsun? O aslanın gelip televizyonunu, bilgisayarını, çekmecendeki İsviçre saatini çalacağından mı korkuyorsun?"



- Kesinlikle yapmamamız gereken şeyler var! Savaş zamanları hariç birbirimizi öldüremiyoruz!

- Savaş ilan edilirse gerisi kolay o zaman. Uzun süre beklememiz gerekir mi?

- Savaş ilan edilmez ki, hep savaş vardır sadece aralarda adına barış denen kısa molalar oluyor.

- Peki birbirimizi yiyebiliyor muyuz?

- Anlamadım?

- Acıktığımızda!

- Hayır! Bu hiç hoş karşılanmaz! Sadece başka hayvanları yememize izin var. Bir de sebzeleri otları yiyebiliyoruz. Ağaçlarda yetişen tatlı şeyler var, meyveler. Önce yavru bir kuzuyu, bembeyaz bir tavşanı ardından da incir ve karpuz yiyebilirsin mesela.

- Ama kuzular zararsızdır? Neden onları yiyoruz?

- Biz dünyada tehlikeli gördüğümüz hayvanlara örneğin jaguar, kaplan , timsah tuhaf duygular besleriz; safarilerle onların yakınına sokulur , resimlerini çeker veya ava gidip onları silahlarla vururuz , derilerini çanta yaparız, başlarını samanla doldurup duvara asarız ama onları yemeyiz. Bazılarımız biraz romantiktirler; uysal hayvanları ,inekleri, kuzuları yer, derilerinden ayakkabılar giyer ama tehlikeli hayvanların avlanmasını istemezler. Panterleri neredeyse kutsal bulurlar, belgesellerde gözleri dolar

- İnsanlık tuhafmış, ancak devlet hedef gösterdiğinde ceza almadan öldürebiliyorsunuz ama bu sizi durdurmuyor. Öldürmeyi seviyor ama birbirinizin etini yiyemiyorsunuz. Yemek için kesinlikle uysal ve zararsız hayvanları seçiyorsunuz. Vahşi hayvanlar sadece spor olarak öldürülebiliyor veya şahane bir dokunulmazlıkları var.

- Medeniyetin bazı bedelleri var! Yasalar, kanunlar anlıyor musun?

- Bu kanunları da canları öldürmek istediğinde savaş çıkaranlar mı koymuş?

- Devlet. Devlet karar veriyor buna!

- "Ben sizin yerinizde olsaydım devletin bana söyleyeceği hiçbirşeye inanmazdım!"