25 Şub 2009

Aşk duyulur , bir şarkı gibi.
Dünyanın öbür ucundan, duyulur aşk.

büyük söz

Güçlüyüm başım dik
Özenilen bir gülüşüm var, dışarıdan...
Güçlüyüm yerde kalmadım hiç
Karanlıkta ne yapılacağını bilirim
Hiç konuşmam acının ardından

Sevgim bir kapı, çok kilitli
Büyük söylenmiş her sözüm
Bir krallığın sonu şimdi

Yanlış bir bahçede yanlış bir gül sende sevgim
Bütün büyük sözlerimi,
Bütün denizlerimi verdim
Kuytu yerlerimi,
Yaralarımı açtım
Limanlarımı, yollarımı, rüzgarlarımı verdim
Gemiler gitti…

Sevgim yanlış yöne fırlatılmış bir ok şimdi.

sır çocuk...

Hiçbirşeyim
Hala, henüz ve hiç sevgilim
Konuşuyorsun sesin uzaktan geliyor
Koşuyorum, tuhaf, hiçbir yerdesin

21 Şub 2009

20 Şub 2009

Hayatı doğurabilirsin eğer istersen!
Kendi hayatını hem de!
Kendinden bir sürü çocuğun olur böylece.
Gitmek istediğin tüm o uzak limanlara gidebilirsin.

Artık olmayabilirsin olmak istemediklerini
Boşuna sustuğun yama değerlerin
diz çökmeyerek önlerinde,
ve bağıra çağıra söyleyerek kendi şarkını
Yeni bir ad bile verebilirsin kendine
Eğer istersen.
İstediğin her şeyi yapabilirsin
Denizi bile yiyebilirsin canın çekerse!

18 Şub 2009

neşe...














Masumiyet neyi yitirdikten sonra
aramaya başladığımız şeydir?

Bektaşi dedikleri...


















'BE İMANIM!

BIRAK ŞU GEVEZELİĞİ!
O BÜYÜKLER, O GÜZEL ATLARA BİNİP
DESENE GÖÇTÜLER TEMELLİ''

Kuzen Can'dan...

Söylediklerini düşündüm,

Dünya tuhaf yer

Evet bir cok insan olmayan seyler icin calisiyor

Bilgi gorunmuyor ama tavuk görünüyor.

14 Şub 2009
















"her şey bir gün biter,
su taşı bitirir, güneş suyu,
zaman güneşi bitirir, aşk zamanı,
söz aşkı bitirir, ben sözü"

12 Şub 2009















Kendi Masumiyet Müzemi kuruyorum....

Siz ne sergilemek istersiniz?

Okula yeni başladığım o gün,
Sene sonunda imzalattığım o beyaz yaka,
Kırmızı pinokya bisikletim bir de!

Büyüyünce uzaya gitmeye niyetli bir çocuk
Horoz şekeri olur bak kırmızı kırmızı,
leblebi tozu, patlayan şeker ve bolca çatapat!

Annem de gelsin içimdeki en güzel şeylerin tahtına kurulsun
Bayram arifesinde yeni ayakkabıları kimin başucundaysa,
heeeeeeeeey duymuyor musunuz sesimi?

Bir bebeğin ilk adımı, anne sütü,
ve kaybedince ölürüm sandığın ilk aşk da
yerini alsın masumiyet müzemizde.
Seni seviyorum diyen bir adamın o gözleri,
yeni evine yerleşen gelin kızın yüreğindeki o sevinç
çeyiz sandıklarındaki tüylü terlikler,
dantel-saten kombinezonlar bile gelsin.

Bayramda elini öptüğüm tüm tonton akrabalarım
ve içine para sıkıştırdıkları kolalı mendiller
geri gelsiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin!

Yaz tatili (koca yaz boyu diyorum kocaman upuzun bütün yaz boyunca)
Annemin patates kızartması ve köfte menüsü (ben 7 yaşındaykenki tadında ama)

Annemin evime geldiğinde benim için erittiği ütü dağları
kazağın ne güzel dediğimde al senin olsun diyen bir dost
aşka inanmayı sürdüren,
aşık olabilen
ve hala (tanrıya şükür) kalbi kırılabilen
filmlerde gözleri dolan insanlardan istiyorum.

Ev bahçelerinde konu komşu arap sabunuyla yıkanan halılar,
Tatilin ilk sabahı,
karşılıksız iyilik yapmanın huzurlu uykusu,
düğünlerde geline takılan çeyrek ziynet
taze demlenmiş çay da olacak müzemde

Zamana yenilmemiş,
aksiye güzelleşmiş bütün basit zevkler;
Yeni yıkanmış nevresimlere sarınıp uyumak,
Pazar sabahları kaşarlı simit
Anneannemin başındaki mis kokan tülbent,
Hacıya gidip gelip bana arap altını diye kakaladıkları sarı teneke bilezikler
Geri geliiiiiiiiiiiiiiin!

Her şeye rağmen dünyanın güzelliği
Dostlarımın omzunda ağlamak,
İstersem benim için orada olacaklarını bilmek,
ve babamın mavi gözleri

ve ilelebet gerçekten ve çok sevdiğim her şey
bir anıt gibi dikiyorum sizi
30 yaşımın panayırında
hep benimle kalın nolur!























27 mart 1983'te, La nacion'da borges'in intihar ettiğini söyleyen bir metin yayimlandi.

Şu aciklamayi yapti borges:

"aslinda 84 yildan beri intihar ediyorum.
ve halen intihar etmedigimi kim garanti edebilir?
baska bir borges intihar etti bile."

Borghes'den

"zaman beni sürükleyen bir nehir; ama nehir benim
beni parçalayan bir kaplan; ama kaplan benim
beni tüketen bir ateş; ama ateş benim
evren ne yazıkki gerçek
ben ne yazıkki borges'im"

Seray Şahiner'den...

"...'hayat devam ediyor' diyorlar ya, bence yalan. Hayat bir yerden sonra duruyor.
Ben hala O'nun bana en kıymetli varlığıymışım gibi o masada oturuyorum.
Böyle, sonsuzluğa bakar gibi bakıyordu bana. ne bileyim tarif edemiyorum.
Belki onun karısı bu bakışı daha güzel tarif edebilirdi.
iş karşılaştırmaya vurunca, 'hangimiz daha iyi dolma sararız acaba?' ya kadar gidiyor zaten.

'herşey yoluna girecek' demişti sorumlu müdürümüz. 'bu işiçözeceğim, çok mutlu olacağız.' biz kahveye giderdik ama hiç kahve içmezdik. söylediğimiz kahveler öyle dokunulmadan masada soğur giderdi.
öylece durur bakardık birbirimize, kahveyi kim düşünür, sırf onun bana bir daha öyle bakması için kerbela çöllerinde susuzluktan şehit düşmeye razıyım.

Bir sonraki buluşmamızda artık öyle bakmıyordu.
Karısı olsa nasıl tarif ederdi bu bakışı bilmiyorum ama bana boş bakıyor gibi geldi.
On yıllık ilişki öyle pat diye bitirilmezmiş nikaha bir ay kala, öyle dedi.
Masadan kalkarken ben gene kahveme dokunmamıştım. o sonuna kadar içmişti..."

"insanlar kırık kalp yüzünden ölürler..."

Paul Auster

Ahmet Altan'dan...

Onun için 'yeryüzünde Tanrı'dan sonra en çok insan yaratmış kudret' derler; gerçekten de, onun romanlarında yaratmış olduğu insanları, fedakarı, nankörü, hırslısı, hesaplısı, aşığı, köylüsü, şehirlisi, tüccarı, fahişesi, noteri, kadını, erkeği ile canlandırıp br yere toplasanız, adıyla anılacak bir kasabayı doldurabilecek kadar insan çıkar ortaya.

O insanları, ihtirasla, hatta intihar eder gibi, yazdıkları kalabalıklaştıkça kendisi eksilerek yarattı, onları sevdi; her romanını yazarken, gerçek dünyadan bütünüyle kopup kendi romanında yaşadı, romanlarının hayattan daha gerçek olduğuna inandı; bir keresinde odasına giren yardımcısı onun ağladığını görmüştü, anlatılanlara göre.

- Neden ağlıyorsunuz Mösyö Balzac, diye sormuştu.

Balzac, "O öldü" diye hıçkırmıştı. Yardımcısı bir ölüme üzülerek, kimin öldüğünü sormuştu bu kez.

Ölenin Balzac'ın yazdığı son kahramanlardan biri olduğu anlaşılmıştır.

- Ama onu siz yazdınız Mösyö Balzac.

- Ne fark eder, o öldü.

Andre Gide | Günlük

Ömrüm beklemekle geçiyor. Hiç bir şeye başlamaya cesaret edemiyorum.

Kafam eserimle dolu; eser, kafamın içinde çırpınmakta; ne okuyabiliyor, ne de yazabiliyorum; durmadan kitapla gözlerim arasına girmektedir.
Dayanılmaz bir zihin tasası oldu. Bazan öfkeye kapılıyorum; her şeyi hemen yüzüstü bırakmak, derslerden vazgeçmek; sevmak, "bir kule içinde imiş gibi" kendi içime kapanmak ve hayal ettiğimi gerçekleştirmeye çalışmak istiyorum..
Fakat bunu da, ancak bilmediğim ve denemediğim bir iklimde yapabilirim.
Duyularım şaşırıp kalmalı; aksi takdirde yine herkesin saplandığı çukurlara düşecek,
yeniden eski hatıraların hayaline dalacağım.
süreceğim hayat benim için bir yenilik olmalı ve etrafımda hiçbir şey, bana, dünyada daha başka şeyler bulunduğunu hatırlatmamalı.
Her şeyden sıyrılarak çalışmak vehimi.

Fakat nerede? Özlediğim bu hücre, Causses'larda mı? Dauphine'de mi? Paris'te keşfettiğim küçük odayı da düşünüyorum; fakat orası gürültülü, işlek yerlere pek yakın. Sonra orada tanınmadan yaşamak mümkün değil; zihnim çok kaygılı olacak... Başka bir çare buluncaya kadar belki bir hafta Mortefontaine'de kalabilirim.

Gerçek olan bir şey varsa, o da, on iki veya on dört güne kadar,
bütün dersleri bırakacağım, bütün engelleri kıracağım.

Şimdi zihnim o kadar gergin ki,
kendi üstüne yıkılmasından, çökmesinden korkuyorum,...

18 Mart 1890

9 Şub 2009

İnsanoğlu şu dünyada üç şeyi çok sever;

Bedenini çok sever. Beden aslında toprağındır.
Canını çok sever ama can Allahındır.
Malını sever ama mal mülk dünyanındır.

Sonsuzlukta yankılanan sadece güzel anılar, sıcak hatıralar, sevgi ve dualardır.

6 Şub 2009

vazgeçiş...














Dünya bir boşluğa asılı duruyor.
Bense sana takılıp kaldım.

Söylediklerin, sustuklarım,
aramızda bir çığ gibi yuvarlanıp giden herşey.
Ne beklediğimi
ve sende ne bulamadığımı bilemiyorum
Adını koymak zor.
Sen bende büyük bir açlık uyandırıyorsun.
Yalnızken bile hissetmediğim kadar tek başımayım seninle.
Verdiklerinle yetinemiyorum bir türlü.
Olmuyor.
Sevgiyi gözlerinde görüyorum.
Bir an.
Pırıldayıp geçiyor.
Kendinde izin vermediğin ne?

Dünya akıp gidiyor. Bizse donakaldık.
Sana rağmen seni sevecek gücü içimde bulamıyorum.
Aşka şiddetle ihtiyacım var.
Hayır senin aşkına demeliydim.
Ama seni de kıyıdan köşeden istemiyorum
Boşa akıp gidecek içimin nehirleri.

Beni al çiçeklerini yakama takmaktan yoruldum
Sevişme sonraları bakışlarında aşkı aramayacağım artık
seni sevmek benim güçzüzlüğüm değil gücümdü.
Çocukluğun bende çünkü.
Biz birbirimizi dünyaya fazlaca değmeden tanıdık biliyorsun.
O saflığı, o güzelliği hangi yeni zaman verebilecek ki bize?
Dünyanın ve sınırsız alternatiflerinin keyfini sür istersen
Aşk geri gelmeyecek çağırınca
Aşkım geri gelmeyecek.
başka başka ve birsürü şehvetlerle oyalanacaksın.
Yazık.

Sezi

Dünya bir düştür.




















Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden çıkamıyordu...

"Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar:

Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum."

Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başından geçeceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi:

"Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır."


(İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası.)
'herkes haklı'

Nokta!

Özdemir Asaf'tan














Şimdi kocaman denizlerde, kocaman gemilerde
Neden yok küçüklüğümüzdeki büyüklüğümüz;
Çocukluğumuzun bahçelerinde, o evlerde
Kağıttan gemilerimizi yüzdürdüğümüz.
Bir şeyler mi kalmış çocukluğumuzda,
Çocukluğumuzla çözdüğümüz...


2 Şub 2009

wsbdcghweqfrcyu2rtgf74yf24r9289030*1204*-çlt5hv>£#£$#½{[]}}}}}}}}}}}

böyle hissediyorum şu an.