31 Mar 2009
Georges Perec'ten
Georges Perec'ten
Georges Perec'ten
- bir kahve.
- önden bir koltuk,
- günün yemeği, bir kırmızı şarap,
- bir bardak bira,
- bir dış fırçası,
- on tane bilet.
parayı ödüyor, cebine koyuyor ve yerine geçerek yiyip içmeye koyuluyorsun. bulunduğu yığının üstünden le monde'u alıyor, satıcının çanağına iki adet yirmi santim bırakıyorsun. lütfen, günaydın, teşekkür ederim, hoşçakalın demiyorsun hiç. özür dilemiyorsun. yolunu sormuyorsun."
Georges Perec'ten
insanlardan nefret ettigin anlamina gelmez bu, ne diye onlardan nefret edesin ki? ne diye kendinden nefret edesin ki? keske insan türüne ait olmak, o dayanilmaz ve sagir edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keske hayvanlar aleminden cikip asilan o birkac gülünc adimin bedeli, sözcüklerin, büyük tasarilarin, büyük atilimlarin o dinmek bilmeyen hazimsizligi olmasaydi! karsi karsiya getirilebilen basparmaklara, iki ayak üstünde durusa, omuzlar üzerinde basin yarim dönüsüne fazla agir bir bedel bu"
Proust'tan
Borges'ten
Bilinmeyeni keşfetmek yalnızca Sinbad’a ya da Kopernik’e vergi değil. Her insan bir kaşiftir. Her insan acıyı, tuzluyu, eğikliği, düzlüğü, sertliği, gökkuşağının yedi rengini, alfabenin yirmiden fazla harfini keşfetmekle başlar işe; ardından yüzleri, haritaları, hayvanları keşfeder. Sonunda ya kuşkuya erişir ya da inanca, ama her seferinde hemen hemen hiç şaşmayan tek bir sonuca; gerçekten ne kadar cahil olduğu sonucuna varır.
Kurtulamayan
tutkularına bırak kendini
bir soluk var yaşıyor uzak uzak
bu daha ölmemişsin demektir
önce bitir bu şarkıyı
bir bardak doldur mavi
--hicbiri acmıyor mu seni-
ve git bu gelmediğin yere
kurtulamayan--nedeni bu
ece ayhan..
Malina'dan
evet ama, diyorum ürkek ürkek.
aması yok, diyor ivan, hep aynı anda bütün insanlık için ve insanların yarattığı huzursuzluklar için acı çekiyorlar, savaşları düşünüyorlar ve daha şimdiden yenilerini tasarımlıyorlar, ama benimle kahve içtiğinde, ya da birlikte şarap içtiğimizde ve satranç oynadığımızda, o zaman nerede kalıyor savaş, nerede kalıyor açlık çeken, ölüme giden insanlık, ve senin çektiğin acının nedeni gerçekten bunlar mı, yoksa yalnızca partiyi yitirdiğin için, ya da biraz sonra ben çok acıkacağım için mi acı çekiyorsun, ve neden gülüyorsun şimdi, yoksa insanlığın şu anda gülmek için çok mu nedeni var? "
..
Malina'dan..
...
ben onun yanından bir santim bile ayrılmayacağım.net bir tınıyla yankılanan ilk harflerimizi bir uyum içerisine sokacağım"
Malina'dan
ve Viyana, susuyor.
Malina'dan
aski dusunuyorum.
damardan verilen gercegi.
ve bunun etkisinin ne kadar kisa surdugunu
bir sonraki, daha yuksek dozu.
sessizligin icinde dusunuyorum.
vaktin gec oldugunu dusunuyorum.
ve dusunuyorum ki, gelen ivan olmayacak.
ne gelirse gelsin, farkli olacak.
ben, ivan'da yasiyorum.
ivan'dan sonrasini degil
18 Mar 2009
Sezi'nin bir güne uyanması...
Sonra camı açıyorum güneş ve biraz rüzgarı buyur ediyorum içeri. Yüzüme su çarpıyorum sonra ama hala bu dünyaya biraz yabancıyım. Sanki başka biri olarak uyanmışım gibi, adımı bile içimden tekrar ediyorum; Ben Sezi'yim diye. Sonra Koray'ın uyumadan önce yatağın yanında çıkardığı canım çoraplarını alıp kirliye atıyorum. Gerçek dünyayla bağım kurulmuş oluyor böylece. Kendimi hatırlamak için kendimi 'Ben Seziyim' diye telkin etmekten daha hallice bir yol bulduğuma göre artık çay bile demleyebilirim.
Günaydın herkese! Sezi ben.
16 Mar 2009
Heinlein'den
Grekler eskiden davetlilerine, "için, yahut kalkın gidin." derlerdi,
Hakları da vardı.
Madem ki insanız, gerçek ihtiyatlılık, yapımızın kaldırdığından daha fazla bilge olmamaktan ibarettir.
Ya kalabalığın deliliklerine tatlılıkla katlanmalı, ya da kalabalıkla birlikte hatalar deryasına kendimizi kaptırmalıyız.
"fakat,..." diyeceksiniz, "...böyle bir hareket deliliktir."
Bunu kabul ederim; ama siz de hayat komedyasını oynamanın gerçekten bu olduğunu kabul edersiniz...
erasmus -deliliğe övgü
14 Mar 2009
en son kimin elini tutmak isterdiniz?
En son neyi görmek isterdi gözleriniz?
ölmeden önce tek bir şarkı dinleme hakkınız olsaydı?
Hangi şarkıyı seçerdiniz?
Son akşam yemeğinizde ne olurdu?
Anneniz yarın bu dünyaya uyanmayacak olsaydı
Bu gece onu uykuya ugurlarken ne fılsıldardınız kulaklarına?
Bugün sağlıklı olan bedeninizin
yarın bir yerinin kopacağını bilseydiniz
anlamı kalır mıydı gündelik dertlerin?
Peki bugün sevdiklerinizle beraber, eliniz kolunuz tam, sağlıklı,
istediğiniz şarkıları bağıra çağıra söyleyebilme şansınız varken,
Neden duruyorsunuz?
Değerlerini azaltan ne?
Sadece onlara sahip olmanız mı?
Sıradan bir sabahta öyle bir anda gözlerini açmak mucize değil midir? Peter Gabriel dinleyebilmek, mahlep şarabı, beyaz peynir simit, anne yemekleri, Sezen şarkıları, dostların şefkatli bakışları, sevgilinin kokusu da sıradan mı oldu alıştık diye?
Her hamsi tava yediğimizde bir tören düzenlesek hak etmiyor mu?
Tuhaf denge varken var işte.
üzerinde düşünmüyorsun.
Pankreas diye bir organın var, haberin bile yok içinde nerende durduğundan.
Bir sabah pankreascıgın dursun gör bak neler oluyor?
şimdi sabah sabah ofiste oturup bunu yazıyorum
ve içimden diyorum ki:
teşekkür ederim pankreascığım. böyle devam et. Şükran.
yüksek sesle de söyleyiverdim.
Hayır delirmedim!
El birliğiyle içini boşaltalım hadi aşkın!
Şehircilik oynuyoruz işte ne güzel: eski eşler, yeni kocalar, eskinin eski karısı, onun yenisi, eski arkadaş yeni sevgili, sevgilimin arkadası yeni sevgilim, ıssız adam, özgür kız, aşk kadını vs vs.
Yahu her kadın sevince aşk kadını değil midir? Aşkı 7/24 tetikte her pahasına bekleyen ve aşk merkezli kadınlara mı aşk kadını diyoruz? Biraz da boşluktan işsizlikten değil mi bu aşk mesaisi? Yani sabahtan akşama kadar bir fabrikada son ütücücülük yapan bir kadın aşk kadını olabilir mi?
Issız adamlardan hiç bahsetmeyeceğim. Süper bir buluş: öküzlüklerine mazeret arayan adamlar kendilerine daha karizmatik bir ünvan bulmuş oldu.
Bütün hayatını toplum normlarına göre düzenleyen (bayrama sabahları el öpmeler, kız kardeşi eve gece biraz geç gelse dayılanmalar vs vs ) adamlar kendilerine süper söylemler geliştirdiler. Evlenmek, bağlanmak, adını koymak isteyen kadınlara hemen vaaza başlıyorlar: ‘’ah bunları geçiniz lüffen artık uzay çağına geldik evlilik fuzuli gel beraber yaşayalım, anı yaşayalım, sorumluluk altına girmeyelim’’
Erkeklerin kadınları 'özgür kız' olmaya teşvik edip edip, gaza gelen kadınların bu gümüş tepsi içinde yağlı ballı sunulan duygularını, geyşa ruhlarını, oralarını buralarını sömürüp sömürüp bir yandan da ehem ehem anı yaşayalım muhabbetlerine uyuz oluyorum. (sen benımle her istediğimde benimle oynaş ama ben senı koluma takıp gezdiremem haberin olsun demek bu aslında)
Bu kadar gümüş tepsi içinde sunmayalım nolur kendimizi.
Bir şey ya vardır ya yoktur.
Cesaretli özgür kız olmaya, anı yaşamaya, bıdı yapmamaya teşvik ederken asıl istekleri kolaya kaçmak gibime geliyor. Sabahlara kadar boğaza karşı sohbetler edip, sarılıp öpüşüp, sevişip sonra ‘adını koymayalım’ muhabbetleri.
Yemeyelim.
Sevişmek bu kadar basit bir şey mi?
Bütün duyguların hakkını veriyoruz maaşallah şehvet, hız, tutkular, özgürlük, macera vs vs
ama aşka ayıp olmuyor mu?
9 Mar 2009
4 Mar 2009
Şubat şıftırmaları...
2) Gidip kendime köşede bir tostçu açmam halinde daha fazla paraya ve akıl selametine kavuşacak olmama rağmen burada maaşlımotivekalifiyekıytırıkmüdür olarak envai çeşit ego taşmalarına tahammül ederek nereye varmaya çalışıyorum?
3) Parayı niye hak etmek zorundayız? İt gibi çalışıp, akşam evimize insanpestili olarak döndüğümüzde içimizi bu kadar rahatsız etmeyen ne?
4) Bu ülkede bazı yazıkinsanlar nasıl hala Hüseyin Üzülmez'i savunabilirler? Hangi merci dedesi yaşında bir adamın kucağına oturtulup sapıkça sevilmiş bir kız çocugunun bu olaydan akıl saglıgının bozulmadığı kararını verebilir?
5) Aşk bitince nereye gidiyor? Onca sevgi, kocaman bisürü anılar falan?
6) Uçak nasıl uçuyor? (yok sakın bir uçak muhendisi çıkıp aman da işte havanın bilmemne prensibi vs gibi akıl almayan bilimsel açıklamalar yapmasın:)
7) En son ne zaman gönül rahatlığı ile hiç bir şey yapmadan yaydınız özgürce?
8) En son en zaman avazınız çıktığı kadar bağırarak ağladınız?
9) Bilgisayar, playstation,wii, maç vs vs olmadan yaşayabilen erkeklerin hepsiciği İsviçre'de felan mı?
10) İnsanlar birbirleri ile konuşurken neden yüzlerine bakmazlar?
11) Televizyon denen şey bu dünyada kaç aslında çoktan bitmiş ama ayırdına varılmamış evliliği kurtarmaktadır?
12) şimdi eve gitsem zuzaylılar evi derleyip toplamış mıdır?
13) Acaba kedilerin gözünden dünya neye benziyor?
14) 80 yaşındaki bir insan 10 yaşını hatırlayabiliyor? peki neden 70 yaşındaki biri 1 yaşındaki halini hatırlayamıyor?
15) Uyuyunca nereye gidiyoruz?
el işi acı...
Çaresiz.
Bir yüzü sana bakar,
Bir yüzü boşluğa açılacak birazdan...
Bir kapı.
Sımsıkı
Kapanıyor geleceğe...
…Tenine bir dokundum…
İpek yolunda bir kervan
Uzaklara şimdi
Acır ve gider....
Acı bir desen
Dantel kenarlı bir ayrılık…
Herşeyin o kadar incelikliydi ki
Bir kedi merdiveni gibi
Rengarenk
Oyaladın beni...
Acı değil bendeki
Kemikte bir bıçak.
Nefesim
Ardından
Kurumuş bir ırmak
Benim uykularımı da uyuyor musun şimdi?
İstanbul
İstanbul ne kadar sağlam?
Bir tane mi var inanmam
Kuzguncuktan hisara
Kaç deniz dediniz?
Bir salgın yayılır gibi
Yalan söylüyor herkes
Balkonsuz evler, ihtiyar çocuklar
Camlar çiçeksiz mi dediniz?
İçimden geçen…
Şeker sesi, bir çocuğun bulduğu.
Leblebi tozlu sokaklar.
Fener alayları ve çatapatlar
Erkenden büyüdü mü bütün çocuklar?
Neden
Bomboş
Lunaparklar?