30 Ara 2008

yeni yıl şıftırtmaları

evet yeni yıla yeni kararlarla giriyorum;
  • daha yavaş Sezi.
  • daha sakin kal
  • daha az celallen
  • daha az action. relax. yayıl bu yıl.
  • sevdiklerimin boğazına daha az sarıl (tercihlere bol saygı, daha çok anlayış )
  • rejime girmek için Nutella kavanozunu bitirmeyi bekleme.
  • Felaketler çogunlukla dilinin ucundadır.
  • Allahım tartışacak halim yok, o yüzden çenemi biraz kapa.
  • daha çok insanı gülümsetmek gerek
  • dünya benden ibaret değil
  • dünyayı ben yönetmiyorum
  • ama gene de bir insanın dünyasını güzelleştirme gücüm var.
  • no one hires me no one fires me!
  • benim patronum sadakat, aşk, sevgi ve yardımseverlik
  • bir tek onların önünde diz çökmeye devam etmeli.

29 Ara 2008

Herşeye karşın herkes sevdiğini öldürür.
Kimi bunu sert bakışıyla yapar,
kimi de yüze gülen bir sözcükle,
korkak kişi bunu bir öpücükle,
cesur adam ise bir kılıçla

Oscar Wilde

' kardeşimin fethettiği yer şimdi
guadarrama dağlarında
boyu tam bir seksen,
derinliği bir elli.”

b.brech

Tyler Durden

Bizim nesil büyük bir buhran, büyük bir savaş yaşamadı. Bizim savaşımız ruhlarımızda. Mutsuzluğumuz hayatımızdan. Televizyon izleyerek ve bir gün milyoner, ünlü bir şarkıcı veya sinema yıldızı olacagımıza inanarak büyüdük. Şimdi gerçekten kızgınız çünkü bunların hiçbiri olamadığımızı fark ediyoruz.

26 Ara 2008

Kelimelerin büyüsüne ilk ne zaman kapıldım bilmiyorum. Çocukken olmalı. Babamın sesi denize benzerdi. Konuşurken kelimeleri asla üst üste yığmazdı. Büyük ve içten bir sabırla bana aydedeyi niye akşam yemeğine çağıramayacağımızı anlatışı hala kulaklarımda.

Çocuklar büyüklerin ne demek istediğini her zaman anlarlar. Babam ve annemin arasında söze muhteşem dökülmüş bir şey vardı. Yastık altına bırakılan notlar, kahve kavanozlarında aşk şiirleriyle büyüdüm. Dışarıdaki dünya pek öyle değildi tabi. Sokakta toz içinde oynardık, birbirimizden öğrendiğimiz küfürlü sözleri sıralar ve bundan tuhaf bir haz duyardık. Evde ise kitaplar vardı. Müthiş bir açlıkla hepsini okudum. Alışık olunan şeylerin fazlaca kanıksanması ne büyük haksızlık. Bir resme, heykele baktığımızda duyduğumuz o tanrısal hayranlığı (Michelengelo’nunki gibi bir heykeli büyük olasılık biz asla yapamayacak olduğumuz için) ne çok şairden, yazardan esirgiyoruz (aynı kelimelerle aynı cümleleri kurabiliriz sandığımızdan).
Ben esirgemedim. Aksine büyük bir heyecana kapıldım. Kelimelerden evler, şehirler, aşklar yapabilme gücüm vardı artık. Az kullanılan sözcüklere itibarını iade ettim ama dile fazla düşmüş olanlar hırsımı kamçıladı asıl. Bin kere söylenmiş kelimelerde yepyeni şeyler yazacaktım ben. Kısaca bir gün yazacağımı biliyordum. İçimde kalabalık, elimde kelimeler ve yaşanan onca şey. .
Sen demişti sevdiğim biri ‘sıradan bir hayat yaşamaya çalışıyorsun ama sıradan biri değilsin. Bu yüzden rüya zamanınla dünya zamanın birbirini tutmuyor hiç’ Çok düşündüm sonraları. Burada sanırım bahsettiği olağandışılık (hayır olağanüstülük değil) duygu durumumdu. Dünyaya dayanamaz hale çok geldim. Bir ben böyleyim deme cürretini göstermeyeceğim. Ama bir tek kendimi bu kadar kurcaladığımdan olacak başka savaşçılar beni affetsinler. Bütün deliklerin büyüdüğü ilmek, içimde iki insanın birden yaşıyor olması. Genelde elime kalem aldığımda peydahlanan çok yorgun biri ve de polyannaya bile şapka çıkarttıracak bir yaşama sevinciyle kardeşi. Bu iki yabancının kardeş olduklarını düşlemek beni ‘kim bu manyaklar’ düşüncesine kıyasla daha az korkutuyor. Ortada daha asab bozucu bir gerçek daha var; içine yerleşilen bir üçüncü kişinin varlığı; Ben. Diğer iki manyağı idare etmeye çalışmak ve de bütün bunları mesela evde soğan doğrarken yaşıyor olmak. İşte savaşçılık dediğim bu.
Deliliğin ne olduğu hakkında çok düşündüm ve deli olmadığıma karar verdim. Hayır eğer ben deli olsaydım evet ben deliyim diye bağıran bir deli olurdum. İçimdeki bu insancıklar (işgalcilerime karşı tuhaf bir merhamet de beslemekteyim) belli ki beni dürterek dışarı çıkmaya çalışıyorlar. Benim romanımın kahramanları (hikayelerdeki kişilere belki bu yüzden kahraman deniyordur, yazarın kafasının içinden ait oldukları yere çıkabildikleri için ) beyaz sayfalarda ve hepimiz rahatlayacağız.

bir prenses

Tüm dünya döşeğimin altında bir bezelye tanesi olabilir mi?


Y. Ritsos'dan









‘’Biliyorsun ölüm diye bir şey yok’’ dedi adam kadına

‘’Biliyorum evet artık öldüğüme göre’’ dedi kadın

‘’İki gömleğin de ütülendi çekmecede,

Sadece bir küçük güldü benim istediğim’’

ipek yolu

Yapmamam gerekeni yaptım
Umduklarım tuzla buz şimdi
Tenine bir dokundun
İpek yolunca bir kervan şimdi
Uzaklara
Acır ve gider...

sezi

Nazım'dan...

Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın...

Onarmak zordur...

Şarkılar değil de
Hep kulaklar bitiyor,
Onarmak zordur.

Bir yürek üşümüş
Kapamış kapılarını,
Onarmak zordur.

Bir şey yitirilmiş
Hiç eskimeyecektir,
Onarmak zordur.
İnsanin içine düşen korku
Özgürlüğünden olmuştur,
Onarmak zordur

Ölümü düşünmek yenilmek,
Sevmek ölümü yenmektir,
Onarmak zordur

Ö. ASAF

Mutluluk bilgisizliktedir.















Bir adam vardı.

Bu adam evlendikten sonra, karısına bir kutu dolusu elmas verdi.
Elmaslar sahte’ydi.
Adam karısını, verdiği elmaslar’ın pek değerli olduğuna inandırmıştı.
Kadıncağız çok mutluydu.
Bu değersiz cam parçaları’na bakarken gözleri doluyor, elleri titriyordu.
Bilgisizliğinin verdiği bu mutluluğu, hangi bilgi verebilirdi?
Ya da bu elmaslar’ın sahteliğini bilmeyenin mutluluğuyla,
bu elmasların gerçeğini boynuna takanın mutluluğu arasında ne fark vardır?

Erasmus

25 Ara 2008

dua


Allahım iki kere iki dört etmesin lütfen!

...








Gecenin yırtık yerlerinden uçurtmalar salınıyor karanlığa

son bir bir umut!

İnanmak istemiyoruz

Aşkı bozdular çoktan

Senin olmadığın evime bakıyorum

Mezar gibi

siyah bir kan gibi içtiğim su

Öfkeliyim seni götüren yollara

Uzaklarda bir ada gibi bekliyorum adımlarını

Öldü dünya

kaç bana gel

bana gel

dünya öldü çoktan

Metin Altıok'tan

Cevapsız sorunun
Boynu büküktür,
Hemen anlar
Yetim olduğunu.
Ben neden hala
Duyuyorum avucumda
Bir çocuk elinin
Sızlayan boşluğunu?

Burma'da gamzeli kız

24 Ara 2008

karanlığa



















Baksana karanlığa

Sana ne yazdım!

Bu şehre bu sokaklara,

Yırtık bıraktığın denize,

Sensiz kendime bile

Sığamadım!

Yapamadım

Bu yüzlerle, bu duvarlarda

Bu güneşle bu şehirle buralarda

Ağır aksak içim kuyu uğultu

Susamadım

Gecesine sığındım

Kendimi kendimle koca bir kavgaya

Tuttum tutuşturdum

Yenemedim

Seninle sevdiğim denizi

Sensiz geçemedim

Deniz dibi cinleri

Kara büyüler

Bana verdiğin çiçekler

Bir yalana bir destan yazıyorum şimdi

Gerçekler güzel değil

Sular artık güzel değil

Yıkanmadım

Başımın tacı!

Yüzüme çarpıp çıktığın kapı

Bin yerinden kilitli

Duvarlarda gölgeler

Evsizim, uyumadım

Gitmediğim yerlerde bile mutsuzum

Olmuyor olmayınca

Baksana karanlığa feryat feryat ne yazdım!

Gittiğin her yerden dön

Kim tutuyorsa seni

Bıraksın....

Sezi

bekleyen şiir

geçip giden yüzler

hayaletindir

bir görünüp bir kaybolan

bir çocuksu

bir apansız

bir kırılmış ayna zaman

kendini sana tamamlayan

Sezi

Özdemir Asaf'tan


Çocuklukta büyüktüm,
oyunlara girmedim..
O bahçelerde kaldı oynanmamış oyunlar.
Ben şimdi anlıyorum oyunda çocukları;
Ne zaman, nerde, baksam,
Beni de oynuyorlar

GANİMET








Yakalarız sanmıştık vakti gelince,

Zaman kimin ellerinde?

geçip gitti işte

bir düş hızıyla

acı içimizden

....

kirleniyor renkler derdik

lekeliyiz şimdi su kadar gecede

su kadar siyah, su kadar çaresiz

...

karşılığı umulmuş

ödenmeyen borçlardı beklediğimiz

sıcak bir el, beyaz bir sevda

ne kadar bizim?

Emanet....

....

paha biçe biçe her rengine hayatın

zenginiz şimdi vardan yoktan

başka yüreklerden çaldığımız

zümrütler yığılı şimdi kalp sandıklarımızda

her şeyimiz var şimdi

ne kadar temiz?

Ganimet...


Sezi

özür





















Söylediğim her şeyi geri alıyorum
-Dünyanın güzel bir yer olduğu savımdan vazgeçtim artık-
Benim için veya yalnız benim için dayanılması zor bir hal aldı
Özür diliyorum gülümsediğim herkesten

bir sabah böyle ansızın nasıl 'hiç'ci olunur?

''Kral oğluna evlenmesi için komşu krallardan birinin kızını önerdi,
oğlu karşı çıktı:

-anlamıyorsun baba! Onunla evlenirsem asla mutlu olamam.

Babası güldü:

- mutlu olmak mı? Ne geçecek ki bundan senin eline? ''

Mutsuzluğun kendinden daha ızdırap verici olan şey mutlu olmaya çalışmak gibi geldi.
Varacak bir yer yok gibi geldi
Akıntıya karşı yüzüyormuşuz gibi
Kocaman bir hiç!

'Bir silgi alıp elime kendimi sessizce silmek istiyorum dünyadan'
diyordu bir filmde.

Sessizce bir silgi alıp elime
Başlayacağım kendimi silmeye önce ama önce kafamın içindekilerden
sonra gideceğim
bu büyük yorgunluk bitecek işte
hafifleyeceğim
kanatlarımı kabartarak rüzgara karşı
özür diliyorum sevdiklerimden

Nazım'dan...















Dünyayı verelim çocuklara

Hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon
Gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyliyerek
Yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim
Sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

Dünyayı çocuklara verelim
Bir günlük de olsa öğrensin
Dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler

23 Ara 2008

ayrılık

SENİ SEVİYORUM..

Seni sevmediğim bir tek gün yok!
Bir tek geceye uyumadım seni sevmediğim.

bizi ayıracaklar korkusu kalmadı içimde hiç
-meyvenin çekirdeğini taşıması gibi kalbimde sevgin-

Böylesi daha güzel...

16 Ara 2008

Issız adam...

''Gözlerimizi uzaklılar değil yalnız, göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır''

Haydar Ergülen

Sezi'den

Fısıltıyla konuş...
Parmak uçlarınla tut...
Kocaman aşk kolayca bitmesin!

Haydar Ergülen'den..

"40 şair birden olsam, yazamam bir hevesi"

kürk hakkında

Kürk karşıtı olmak veya olmamak...

Peki hangi hayvanın ne kadar değerli olduğuna kim karar veriyor?
Et yemeyen insanların kürke karşı oluşunu sonuna kadar destekliyorum.
Bir tutarlılık var en azından.
ama duble whopper yerken kürk vahşettir demek bana daha adice geliyor!
hemen şu gelecek biliyorum ardından;
Onlarla besleniyoruz biz ama kürk ihtiyaç değil lüks!
haydi ya! Kuzu kellesi, işkembesi, mumbar dolması, pastırma, jambon, sosis, hamburger, kavurma, kaz ciğeri menüde olmasa da bir yerimiz eksik kalmaz gibi geldi:)
ikinci sav da şudur; ama benım yediğim hayvanlar, zaten çiftliklerde bu amaçla üretiliyor.
Peki hayvanların bundan haberi var mı?
Salak koyunlar mezbahalarda kafası kesiliyor zannediyor olmasın?
Jaguar ölmesin, piton ölmesin ama kuzu ölsün!
Tövbe Tövbe!

13 Ara 2008

Dua


Allahım!
Aynaya baktığımda ruhumu genişlet,
kendimi özel, önemli
ve hep haklı zannetme yanılgısından kurtar beni!
güzelliğin güzelliği kadar geçiciliğini de anlamamı sağla,
salt sarı saç yeşil göz değil,
gönlümüzden geçenlerdir bizi güzel yapan.

dua!


Allahım beni boyumca patates cipslerinden koru!

ekşi sözlükten bir dua..

ulu tanrim,

her zaman, her yerde ve her konuda benim de konuşmam gerektiği düşüncesinden beni arindir.

çevremdeki insanlarin hayatlarini yönlendirme ve hatalarini düzeltme arzusundan beni kurtar.

konuşurken gereksiz detaylari anlatmamam içi beynimi serbest birak ve bir an önce konuşmanin sonuna varmami sağla.

başkalarinin ağri ve acilarini dinleyebilme nezaket ve sabrini ver ve bu arada kendi ağri ve sizilarimi onlara anlatmamam için dudaklarimi mühürle. (çünkü yillar geçip yaşlandiğimda, ağri ve sizilar artiyor ve bunlardan herkese bahsetmek bana ayri bir zevk veriyor).

lütfen tanrim bana arada sirada benim de yanilabileceğim gerçeğini öğret; beni olabildiğince iyi insan yap. beni melek yap da demiyorum, zîra bu tip insanlarla yaşamak zordur.

tanrim ummadiğimiz yerlerde güzel şeyler, beklemediğimiz insanlarin güzel işler yapabildiklerini görebilmemi sağla ve bana bunu onlara söyleyebilme inceliğini ver.

beni mantikli bir insan yap, kötümser yapma, benim insanlara yardimci olabilmeme yardimci ol, fakat onlara hiç bir zaman patronluk yapma hevesi verme bana.

her ne kadar benim çok derin bir akil stoğum olduğuna ve bu stoktan başkalarinin da faydalanmamasinin çok büyük kayip olduğuna inaniyorsam da, ulu tanrim, birak bunu göstermeyeyim.

böylece hayatimin son döneminde etrafimda birkaç arkadaşim olsun istiyorum
"tanrım iki kere iki dört etmesin lutfen"

DUA


beni yavaşlat tanrım!
yüreğimin atışlarını düşüncemin sakinliğiyle rahatlat.
zamanın sonsuz görüntüsüyle hızımı azalt!
bana, güncel kargaşanın ortasında,
tepelerin ölümsüz sakinliğini ver...
bir çiçeğe bakmayı,
eski bir dostla sohbet etmeyi
ya da yeni bir dost edinmeyi;
yolunu kaybetmiş bir köpeği okşamayı;
ağ yapan bir örümceği izlemeyi;
bir çocuğa gülümsemeyi;
iyi bir kitaptan birkaç satir okumayı
-ve- yarışın daima daha çok hız için olmadığını anımsat her gün bana,
yavaşlat beni tanrım!
ve bana ilham ver köklerimi, yasamın katlanılan değerler toprağının derinliğine göndermek, kaderimdeki yıldızlara doğru -daha çok- büyüyebilmek için...
wilfred a. peterson

Aralık şıftırtmaları...

Aralık şıftırtmaları

1) bu insanlar kim?
2) zaman niye böyle çabuk geçiyor?
3) ölünce ne olacak?
4) ciddiyim, öle güp diye toprağın içine girince bitecek mi her şey?
5) ben deli değilim (miyim?)
6) bu dünyada yaşayan her insan birbirine bir şekilde bağlı desem…
7) ya da demesem sussam
8) boş işler peşindeyiz..
9) dört kolluya bindirip bizi yerin altına gömecekler 3 vakte kadar desem..
10) o zaman niye hanlar hamamlar?
11) niye evleniyoruz, meslek ediniyoruz, plazma tv alıyoruz?
12) madem ev insanın kozası neden içeri girince çelik kapılarla kendimizi kitliyoruz?
13) devletten, polisten, hırsızdan, depremden, işsizlikten, hastanelerden, küresel ısınmadan, zamlardan, gözü dönmüş sapıklardan korka korka kendimizi hapsettiğimi kozada mutlu muyuz?
14) alarm sistemleri, sokakta yalnız yürümeme, saglık sigortaları, emeklilik primleri, ev taksitleri bize kendimizi iyi hissettiriyor mu?
15) iyi insan ne demek?
16) kötülük yapmayan insan iyi insan mı oluyor?
17) dünya almış başını gidiyor. Sağımız solumuz aç insan dolu biz hala sushi yiyip şarap içmeye devam ediyoruz
18) demek ki kimse kimse için gerçekten üzülmüyor
19) savaşa hobi olsun diye karşıyız (1 ay dip boya yaptırma dünya barısı gelecek desen kaç kadın kabul eder?)
20) matbaayı 400 sene içeri almadık ta noldu?
21) neden salsaya, rumbaya bu kadar meraklıyız?
22) neden namaz değil de yoga?
23) neden her sezon yeni pıl pırtı almak zorundayız?
24) erkekler neden maç izler? Binlerce taraftarın bir agızdan küfretmesi hoş bir şey mi?
25) bütün küfürlerin biz kadınlara ithafı niye?
26) adam büyümüş futbolcu olmuş diye niye karısını şapıyosunuz?
27) acaba bir gece herkes uykudayken tüm dünyadaki televizyonlar yok edilse, kaç evlilik kaç gün sürecek?
28) çocuklarımızı milyarlık okullara yollayınca adam mı olacaklar?
29) mağara döneminden bu yana 1 adım ileri gidemedik. Ne tuhaf!
30) o zaman en büyük bizonu avlayana veren kadın şimdi Etiler’de oturmak için evleniyor.
31) erkekler hala aşka bile sadık değil. Tamam sen tek eşli değilsin ama aşk öyle.
32) anahtar kelime bir süreliğine
33) neyin korkusu ki bu, 43 sene beni seveceksin diye imza attırıyoruz birbirimize?
34) insan neden en yakınına en özensiz ve kaba?
35) insan neden kendine bu kadar yalancı, yabancı?
36) neden bu kadar sığ?
37) ben böyleyim deyip kestirip atamazsın, o zaman çöldeki akrepten farkın kalmaz, huy icabı sokulur mu hiç?
38) bari akrep olduğuna övün, bir gün anlarsın, iğneni içe çekersin ama ben böyleyip diye şarkılar söylemen sinirime dokunuyor
39) kafam durmuyor
40) durmuyor…

Ahmet Haşim'den

karanfil

yarin dudağından getirilmiş bir katre alevdir bu karanfil,
ruhum acısından bunu bildi!
düştükçe vurulmuş gibi, yer yer,
kızgın kokusundan kelebekler,
gönlüm ona pervane kesildi.

12 Ara 2008

P. Neruda

noktaa

acılardan daha büyük bir yer yoktur.
bir tek evren var, o da kanayan bir evren!

Şans Müziğinden

"gerçeği öğrenmeden önce, sabretmeyi öğrenmek gerekiyordu. P. Auster

25 Kas 2008

Gönlü güvercinli kadın!

önce sesin geldi
aralandı kapılarım
ardında şaşkın bulutlar çıkmazı
sonunda sen gönlü güvercinli kadın

köpüren simsiyah saçlarınla
günler boyu koşuşup durdun
içimin aykırı ırmaklarında

gamzelerinde gizlediğin o binlerce yıldızı
döküp de şimdi üstüme
söyle nereye?

artık herkes tutsun da elinden kendi şiirinin
tersinden mi girsin ölü kelebekler sokağına

sen bende daha bitmedin ki
gönlü güvercinli kadın!

Tekin Gönenç

yazgı...

'Her ilişki aslında dışarıdan göründüğü gibidir' dedi.
Biz bunu gözden kaçırdık işte...
Sevgimizi kendiyle beslenir, kendini korur kollar zanettik.
ilgilenmedik.
Aşka hak ettiği bahçeyi sunmadık.
Kendi acımızla-askımızla-isteklerimizle-ortama uymakla fazla meşgulduk.

Şablona uyduk sonunda (ama biz hani onlar gibi değildik?)

Kendimizden kaçmak için kendimizi
kimsenin bizi anlamadığı, yanlış anladığı veya tanımadığı fikriyle avuttuk.

Aslında her insan dışarıdan göründüğü gibidir 'içinde'

Aşkı şablonlara uymadan yaşadığımızı zannederken eski bir hikayenin tam da orta yerindeyizdir. tuhaf!

Gene de kendi aşkımızın farklılığını, kimseninkine benzemiyişinin altını çizeriz.
_bir tek onun elleri öyle dokunur, bir tek biz sevdiğimiz için öyle ağlarız, bir tek biz biliriz bizi!-

Ama aşk için hayatımızda aşka yakışmayan ne varsa temizlemeyip,
aşka hak ettiği 'doğal ortamı' sunamayan bizler,

Dışarıdan göründüğü gibi değil deriz!
Tam da öyledir aslında
Tam da öyleyizdir biz.

Er geç benzeriz aynadaki aksimize.

14 Kas 2008

Woody Allen'dan intihar söylemi:)

"geçenlerde ilk defa intiharı düşündüm. sonra direk bu düşünceyi kafamdan sildim. çünkü benim intiharım annem ve babamı yıkacaktı. tabi böyle bir şeye sebebiyet vermemek için önce onları öldürmek zorunda kalacaktım. sonra onların ölümüyle teyze ve amcalarımın da hayatı kararacağından, onları da öldürmem gerekecekti, ve basit intihar girişimim sonunda bir toplu katliama dönüşecekti..."

evde kalan

Bıraksam düşecek yaş
İsmin...
Düşecek bıraksam yıllar ardın sıra
Tutuyorum.

Sıcak sulardan geçiyorum
Beyaz değilim ''ben de kirlendim''
Beklemekten
Sandıkları kapattım, aynaları kapattım.

Bıraksam düşecek yaş gözlerimden
Tutuyorum
Kimse görmeden yağmuru kapattım.

Pencerelerde eskittiğim yürek
Beyaz değil artık ellerim gibi
Adın adıydı bu harcadığım hayatın
Geçti yıllar
Hiç geçmedi zaman
Tutuyorum…

Sezi

feryat!

Bir aslanın son gözleri
Avcının namlusunda
Duyar ölümün sesini
vahşiliği bundan

Dağlarda kurtlar gibi uluyor yürek
İçim; balta girmemiş
İçim uğultulu bir orman.

Sürme gözlerini üzerime
Ben yorgunum bu feryattan

Sezi

Zaman

Zaman!
Büyük tüccar
Dokuz aya aldığını doksan dokuza satan
Zaman som işkence
Pul pul dökülüyor aynalarda altın gençlik
Beni bırak!
Yeni takvimlere
Upuzun atlaslara gideyim

Acıdır işte bu -Yelkovan peşinde bir akrep
kısa bacaklarıyla-

....Bundan saat bunca yavaş ilerlerken
yıllar akar gider hızla....

Sezi

12 Kas 2008

HİÇ

?

Yaşadığımız her şeyin bir anlamı olduğunu nereden çıkarıyoruz.
Ölüp gideceğiz,
çok sevmiş, çok görmüş geçirmiş, çok bilen insanlar olarak ne geçecek ki elimize?
Kırışmış bir yüz...
Hasta bir beden...
Yorgun bir ruh...

mermi

"...benim yerime becerikli bir büyücü olsaydi,
seni elleriyle havada yakalayip bir elinden otekine aktara aktara sogutabilir
mutlu ve sakin kilabilirdi sonunda.

bense bir tutam sacini, yüzüğünü, saatini, geceligini kurtarabildim kurtara kurtara."

S. Plath

Bachman'dan

"...-kurtar beni! kendinden de, benden de.
öyle davran ki, artık birbirimizle uğraştan vazgeçelim,
ben de sana karşı daha uysal olayım.
aşırı sarhoşluktan ve dünyayı unutmuşluktan yorgun, solgun yan yana yürüyerek geldiler ve önlerine baktılar;
oyunda, gülmekte ve uykuda olduğundan çok birbirinden uzaklaşmış olarak.
sonra yukarıda dilsiz kucaklaşmalar; ne kanuna karşı gelerek ne de ona uyarak yapılan dilsiz ödevler.
ama uzun uzadıya değil. değil artık uzun uzadıya.
-ben duygularımı soydum ve giysilere soktum.
-için mi söylüyor bunu bana?
-içim! durup dinlenmeden aradım, uzun yıllar araştırdım, ama içimde bir kimseye rastlamadım hiç bir zaman. ..."

pazarlıkçı

Herşeyi değişmeye çalışıyorsun...
Geri vereceksin, sonra geri isteyeceksin bir şeyleri
Kalsın diyorsun bu halini sevdim
ama al şunları benden
Bu aşkı sevmedim. Bu işi sevmedim
Bu yorgunlukları geri al, bana kolay şeyler ver!

Herşeyi değiştirmeye çalışıyorsun...
Böyle olmasın diyorsun, şöyle olsun.
Bebekleri çok severim diyorsun, ağlamasınlar da:)

müthiş bir pazarlık içindesin...
kılı kırk yaran...
kendinden az, benden fazla koyarak ortaya

kaybediyorsun!

ön yargı!

Hayır!
seninle tanışmak-sevişmek-yemeğe çıkmak-sana gelmek vs vs.
İstemiyorum!

bi kere bana alışık değilsin
içimi bilmiyorsun

sonra aşık değilsin bana
zaten halin de yok
bu yüzden kaçak güreşeceksin

evvelden bir sürü sevdiğin kadından
bir sürü öğrendiklerinle
açmayı deneyeceksin içimi bir süre
ama biliyorum bana uymayacak

ben beni sevmediğin için seveceğim seni
savaşa başlayacağım
sen bu şiddeti arızalı bulup mesafe koyacaksın

medeni medeni sevişip
abuk sabuk saçmalayacagız

istemem aşk gibü süslediğin hevesini
kalsın canım.

11 Kas 2008

hiçler ülkesi

Bu dünyada artık olmamayı düşündüğün oldu mu hiç?

Hayır öyle ağlayarak, haykırarak çekip gitmekten bahsetmiyorum.
Yaşamanın aslında ahım şahım bişi olmadığını,
ve hatta senin için ahım şahımken bile,
Başkaları için bu dünyanın cehennem olduğunu bildiğin için kendi cennetinden zevk alamamak bahsettiğim.

Akşam elinde sıcacık çayın okuduğun bir gazete haberinden bahsediyorum.

Sarıkamış'ta ayaklarında çarıklarıyla yollara düşmüş,
kış yüzünden ölmüş onbinlerce askerden bahsediyorum.

Bunu okuyunca içtiğin çaydan keyif almadığın ve sessizce çekip gitmek istediğin oldu mu?

Kendinden sonra.

Kendini anlamaya çalışmaktan. Kaybolmaktan. Bulduklarınla yüzleşmekten.

Ve sonunda 18 yaşında bir gün olurum zannettiğin kadın olamamaktan.

Aşktan.

Aşkın imkansızlığından.

Mutluluğun uzaklığından,
çok mutlu olduğun anlarda bile saklı köşelerinde sana nanik yapmak için bekleyen hayattan.

veya daha da korkuncu içinde bir yerde bildiğin bir gerçekten.

mutlu olamayacagını bilmekten.

aynı yatakta 100 yıl uyudugun bir adama bir sabah yabancılaşma ihtimalinden,

artık sevilmemekten

içinde kimsenin görmediği bir kuyudan bahsediyorum

başkalarından

'normal' kavramını biri biraz açar mı lütfen?

Normal hissetmemekten

gitmek istediğin oldu mu hiç hiçler ülkesine?

Hayır bunu söylerken arabesk manalar yüklemiyorum.

Sakince... içimden...

Biliyorum

istenmeyen mevsimler hakkında...

Sezi
Ama ben sana her şeyi sunuyorum. Dört mevsimi ve bilmediklerini... 7:07am

Ayse Natalie Turgut
Today at 12:45pm

Peki sadece talep edildiği zaman mı sunmak daha iyi? Ben de bir "sunucu" olarak sunduğum şeylerin ağırlığını unutuyorum bazen. Mesela 4 mevsim değilde sadece ilkbahar ve sonbaharı istese karşı taraf? O zaman noluyor acaba? Bilemedim :)


Sezi Kalkavan
Today at 1:42pm

o zaman almadığın mevsimler içimde kalır....


Ayse Natalie Turgut
Today at 1:56pm

Ama ben almadığım mevsimlerin güzelliğini senin gibi göremiyorsam henüz bunları hazır olduğumda isteyemez miyim?


Sezi Kalkavan
Today at 2:38pm
işte zaten sorun burada değil mi?
Herkes seçerek alıyor.
Herkes herkesle arkadaş, sevgili olabilir bu yüzden.
Sosyal arkadaslar fuck body gibi istedikleri mevsimi alıyorlar karsılarındakinden.
Ben diyorum Ayse'nin neşesini alayım mesela!
Ama ya veremedikleri, ya içlerinde kalanlar?
işte asıl demek istediğim bu.

Çocuk ve babası yolda eve doğru yürüyorlardı. Baba durdu fırından çıtır çıtır bir ekmek aldı. çocugun canı çekti. kenarından koparmak için babasına sordu. babası da yolda olmaz eve kadar sabret dedi. eve geldiler. anne sofrayı kurdu. ailece masaya oturdular. baba oğluna döndü; hadi al oglum bak tazecik ekmek şimdi rahat rahat ye.
oğlan cevap verdi: özür dilerim babacım ama artık yiyemem artık o istek yok bende. o o zamandı!

yani aynı ırmakta iki kez yıkanamıyorken bile, 'ben' den neyi ne kadar istiyorsan, veya ne kadarına hazırsan alman gerçek beni ve tam istemediğini göstermez mi?

Geçen konustugumuz konu. gercek veriş kendinden veriştir.
Zaten almak istediklerini alman aramızda gerçek bir akış sağlamaz.
tabi kimsenin önüne pazarcı kadınlar, işportacılar gibi dökemezsin kendini.
al beni al al diye. geçmişimi de al, geleceğimi diye haykırmak korktucu
(ki bütün kadınlar bunu bagırır gizli bir sesle)

ama beni ben yapan mevsimlere burun kıvırır sadece sana lazım olan bir yaz akşamı göğünü veya bahar sevincini alırsan içimden bana haksızlık etmiş olmaz mısın?
bunun yerine gerçekten tanımak istiyorsan beni

dimdik dikilmelisin önüme benim korkularımla yüzleşmeli, benim hayaletlerimi kovalamalısın.

Senden gelen başımla bir demelisin.
ancak bunu söylersen oldugum gibi 'içimle' sevildiğimi hisseder ve rahatlarım.

o zaman içimdeki bütün karanlıkları panik halde sana kakalamaya calısmam.

BEN ne zaman vermek istersem benden biraz karanlık alacagını bilirim çünkü.

Bu beni rahatlatır.

rahatlarsam daha güzel severim.

daha güzel sevince içim çiçeklenir.

sevinçten sana döner sorarım coskuyla;

aysecim ne istersin benden?

9 Kas 2008

ahmet erhan şiiri...

bir gün anlarsın beni neden suskunum
dünya içimde konuşurken böyle
bedenimi aşıyor yorgunluğum
karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.

adını çoktan unuttun yüzün aklımda
ve bu şiiri neden sana adadığımı bilmiyorum
ama her güzellik nasılsa kendi adını bulur
bunun için ben gül dedim sana..

yine de bir çiçeğe bunca yağmur yağarsa
kökleri toprağı saramaz olur
üstüne titrediğim her şeyi yitirmeyi öğrendim çoktan
söylenecek bir tek sözüm kalmazsa
çizerim yüzünü kuşların kanatlarına
her çırpınışta gökyüzüne dağılır yüzün,
hücrelerine varana dek uçuşur.

kağıtların aklığına aşkın tortusu çöküyor parklar, sokaklar,
söylenmiş ya da söylenmemiş sözler

yazdıkça biraz daha unutuyorum seni
ve her yerde düş tacirleri,
şiirseviciler bir şeyleri yorumlayıp duruyorlar
aptalca büyüteçlerle inceliyorlar şu yitik ömrümüzü
ben aşkın son hasatçısı, son peygamber,
gülünç, soyu tükenmiş bir varlığı oynuyorum boyuna.

sana artık bir sığınak olsun bu şiir
noterlere ver onaylasınlar - her hakkı saklıdır
düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
öyle acemilikler yaptım ki ben
hiç kalır bu şiir onların yanında
ve nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen.

göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
yakınmıyorum, yerinmiyorum
hiçbir şeyle kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
bir yeniyetmen in altını çizeceği dizeler benden
senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak...

dost

Bir dost dinleneceği bir yer aradığında ona verilecek en iyi yer sert bir yataktır.

eşek...

her kim gün boyunca bir arı kadar aktif, bir boğa kadar güçlü, bir at kadar çalışkan olduğu halde, akşam olunca bir köpek kadar bitkin eve dönüyorsa bir veterinere görünmelidir. çünkü eşek olması, kuvvetle muhtemeldir...

chang ying yue

21 Eki 2008

Çocukluk

Şimdi kocaman denizlerde, kocaman gemilerde
Neden yok küçüklüğümüzdeki büyüklüğümüz;
Çocukluğumuzun bahçelerinde, o evlerde
Kağıttan gemilerimizi yüzdürdüğümüz.
Bir şeyler mi kalmış çocukluğumuzda,
Çocukluğumuzla çözdüğümüz...

Ö. Asaf
BEN ATIMA BİNDİĞİMDE,
BEN PAZARA İNDİĞİMDE,
ALIYORUM DEDİĞİMDE,
BÜTÜN PAZAR ALINMIŞTIR!

BEN SAZIMI ALDIĞIMDA,
BESTE BESTE OLDUĞUMDA,
MEYDAN MEYDAN ÇALDIĞIMDA
BÜTÜN SÖZLER SÖYLENMİŞTİR!

Ö. Asaf

20 Eki 2008

nazım'dan

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.
Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin..
iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.
bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.
iyi halin cezanda indirim sağlamaz.
sen, "ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir.
ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.
özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"peki o ne yaptı" deme.
herkes kendinden sorumludur aşkta.
sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen neyapabilirsin ki onun için?
hayatı ıskalama lüksün yok senin.
onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu.
hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....
epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?
kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.
yine içeceksin rakını balığın yanında.
üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.
yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma;
yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
elbet bitecek güneşe hasret günler.
ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,
güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....

VEDA MEKTUBU

Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse,
aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim,
ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm.
eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim.
az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm.
insan aşktan vazgeçerse yaşlanır.
başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim.
başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim.
başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.
eğer tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir,
sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.

tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim.
gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca van gogh resimleri çizer, benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim.
gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.
tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı...
gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim.
tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim.
ve aşk içinde yaşardım.
erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım.
çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır.
çocuklara kanat verirdim. ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım.
yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim.
ey insanlar! sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim.
tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.
yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim.
sizlerden çok şey öğrendim.
ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak.
çünkü hepsini bir çantaya kilitledim.
mutsuz bir şekilde...
artık ölebilir miyim?

G.G. Marquez

İntihar mektubu

canım, yeniden delirmek üzere olduğumdan eminim. o korkunç dönemlerden birine daha göğüs gerebileceğimizi sanmıyorum. ve bu sefer toparlanamayacağım da. sesler duymaya başladım.dikkatimi bir şey üzerinde toplayamıyorum. ben de yapılabileceklerin en iyisi gibi görünen şeyi yapıyorum. sen bana mümkün olan en büyük mutluluğu verdin. birisi başkası için ne yapabilirse, hepsini yaptın. sanmam ki başka iki kişi bizden mutlu olmuş olsun, bu korkunç hastalık gelene kadar. artık onunla mücadele edemiyorum, hayatını zehir ettiğimi biliyorum, ben olmasam çalışabilirdin. ve biliyorum ki çalışacaksın. görüyorsun ya, bunu bile doğru dürüst yazamıyorum. okuyamıyorum. söylemek istediğim şu, hayatımın bütün mutluluğunu sana borçluyum. bana karşı hep sabır gösterdin ve inanılmayacak kadar iyiydin. bunu söylemek istiyorum-bunu herkes biliyor. biri beni kurtarabilseydi eğer, o sen olurdun. senin iyiliğinin kesinliği dışında her şey benden gitti artık. hayatını daha fazla zehir edemem. sanmam ki başka iki kişi bizim olduğumuz kadar mutlu olsun.

V. Woolf

Kadının kalbi...

''bir kadın olarak ülkem yok. bir kadın olarak hiçbir ülke istemiyorum.
bir kadın olarak ülkem tüm dünyadır''

V.Woolf

Sezi'den

Bitmedi sevda... ve bitmeden de bitmeyecek
Korku kıyılarında ben beklerken
En güzel gemilerle
Dört nala çıktın geldin

Bana bir uçurum göster
Gideyim
-elinden hiç bir şey gelmemenin çaresiz öfkesi-
Susmayı, kalmayı, ayrılığı bile
Binlerce kez denedik

Hiç bir şeyi bilmedim ama
İşte bunu bildim
Bu orman bize bir şey öğretmediyse
Pencere önünde bir çiçek ne öğretecek?

Sezi

gülünesi aşklar'dan

"kendine tek bir soru sor: insan gerçeği ne diye söylemeli? bizi böyle yapmaya zorlayan ne? sonra, içtenliği niçin bir erdem olarak görmemiz gerekiyor? farzet ki, bir balık olduğunu ve bizim hepimizin de balık olduğunu ileri süren bir deliyle karşılaştın. onunla tartısır mısın? ona yüzgeçlerin olmadığını göstermek için önünde soyunur musun?"

milan kundera

tolstoy

"eskiden önce orospularla yatıp sonra temiz aile kızlarını alırdık, şimdi önce temiz aile kızlarını alıp sonra orospularla yatıyoruz."

Malina'dan

ivan'ı dusunuyorum.
aski dusunuyorum
.damardan verilen gercegi.
ve bunun etkisinin ne kadar kisa surdugunu
bir sonraki, daha yuksek dozu.
sessizligin icinde dusunuyorum.
vaktin gec oldugunu dusunuyorum.
ve dusunuyorum ki,
gelen ivan olmayacak.
ne gelirse gelsin, farkli olacak.
ben, ivan'da yasiyorum.
ivan'dan sonrasini degil

Anais Nin

" henry benim korumaya çalıştığım bilgeliği, gerçekliğe olan tutkumu sarsıyor.
inceliklere karşı kuşkulu, sert kişilikleri yeğliyor.
o belirgin gülümseyişimi bozmak istiyor, bir karnaval maskesi gibi yüzümden çekip alıyor.
benim başkalarını kırmamak için yumuşatmaya çalıştığım sert mizacımın üstüne örttüğüm suskunluğumu parçalıyor.
binlerce kulaç derinlerde gizlenerek yaşayan anais'i ortaya çıkarıyor.
ortalığı birbirine katmayı seviyor.
işi gücü her şeyi itelemek, çünkü karmaşadan zenginlik, sarsıntılardan yeni tohumlar doğar.
henry'i yıkılmaz kılan, beni de yıkılmaz kılıyor.
bizim özümüzde sanatçılık ve yazarlık bulunuyor.
yapıtımızda ve yapıtımızla biz, parçaları birleştiriyor, bütünü yeniden yaratıyoruz."

engel

"hesapta olmayan aşılması imkansız engellere çarparız.
en güçlü engellerden biri, şüphesiz, sevmeyen bir kadında kendisini seven erkeğe duyduğu, bastırılması imkansız, korkunç tiksintinin yarattığı engeldir"

m. proust

Kafka hakkında

KAFKA denen adam 37 yaşında veremden mi ne ölmüştür!
Hayattayken hiçbir kitabı basılmamıştır.
kitaplarını arkadasına yaksın diye vermiştir, arkadası da belki bir gün diye saklamasaydı aynaya baktığımızda kendimizi bir böcek olarak görmeyecektik büyük ihtimal!

daha da acısı,

Bu büyük yazar, ölmeden önceki günlerinde şöyle bir laf etmiştir;

"benim bir yazar olduğumun asla bir kanıtı olmayacak''

bir masal...

öf dedi fare:- dünya da günden güne daraliyor.
ilkin bir genisti ki, korktum, kostum ileri,
uzakta sagli sollu duvarlari görür görmez dünyalar benim oldu.
ama bu uzun duvarlar da bir çabuk birbirlerine dogru ilerliyor ki,
en son odadayim iste; orada, kösede de kapan duruyor,
gide gide kisilacagim kapana.

kedi: - sen de öyleyse yönünü degistir, dedi ve fareyi kedi yedi

kafka

muhteşem

"odandan cikman gerekmez, masanda oturmaya devam et ve dinle.
.dinleme bile, sadece bekle..bekleme bile
gercekten sakin ve yalniz ol
dunya ozgurce sunacaktir kendini sana..
maskesinden siyrilmak icin baska secenegi yok
husu icinde yuvarlanacaktir ayaklarinin dibine..."

kafka

gözler

"gözleri etüd ederim hep, bana kelimelerden daha çok şey söylerler. bütün dostlarımın harikulade gözleri vardır. içinde yaşadığım karanlık kafesi aydınlatan tek şey, onların gözlerindeki parıltıdır."

kafka

Anais Nin

"o sabah ağladım. ağladım, çünkü beni henry'den ayıran yollar, beni ona tekrar götürecekti. ağladım, çünkü kadın olmamı sağlayan süreç, çok acılıydı. ağladım, çünkü bundan sonra daha az ağlayacaktım. ağladım, çünkü acımı kaybediyordum ve onu hala unutamamıştım."

ingeborg bachman

cok anlamli olabilirdi: tukenmekteyiz,
gitmek zorundayiz, cagrilmadan geliriz.
ama konusmak ve anlasamamak,
ve bir an bile kavusamayan ellerimiz,
yikmakta bunca seyi: kalici degiliz.
ilk adimlarimizi korkutur yabanci isaretler,
bir carpi isareti parcalar bakismalari,
istenen, yalnizliklarda eriyip gitmememiz

16 Eki 2008

DÜŞSEL AKŞAM YEMEĞİ DAVETLILERİ

Hayali bir akşam yemeği düzenleseydim...

Kimleri mi çağırırdım?

  • BORGES (Düşsel varlıklar ve Kum kitabını nasıl yazmış merakımdan! )
  • MILAN KUNDERA ( onun kafasının içindeki beyinse bizdeki ne diye ikirciklendiğimden)
  • ATATURK ( adını papağan gibi tekrar ederek adının anlamını azaltanlarla yüzleşsin diye)
  • NAZIM HIKMET ( Bana da aşık olsun diye umduğumdan:)
  • MATAHARI ( vardır bir hikmeti arkadaslar :)
  • FIDEL CASTO ( Dünyanın bütün şöhreti bir mısır tanesine eşit midir gerçekten ?)
  • BİZANS İMPARATORİÇESİ THEDORA (fahişelikten imparatoriçeliğe...
  • CHARLIE CHAPLIN ( neden belirtmeye gerek var mı? )
  • BOCCACCIO (Decameron'a hürmetimden)
  • EDGAR ALAN POE ( düşlerin tek gerçeklik olduğuna inandığı için)
  • PAUL AUSTER ( Güzel yazıyo güzel )
  • TOM ROBBINS (Parfümün dansı kitabına teşekkür için)
  • SOPHIE MARCEU ( Tamamen çekici bulduğumdan:)
  • IHSAN OKTAY ANAR ( Puslu kıtalar atlasına benım aklım ermiyor )
  • VINCENT CASSEL ( Sophie'ciğim ile aynı nedende )
  • BRAD PITT ( Öpücem:)


Hayal edince bile bi tuhaf oldum:)

sezi


Düşünen hayvan

İnsan her zaman düşünen hayvan olarak tanımlanmıştır, ama düşünceli davranması gerekince sinirden kuduran bir hayvan olmuştur.

Oscar Wilde...

13 Eki 2008

Terk edip giderek beni bütün kapılardan,
Bütün çöllerin ortasında bıraktın
Tan sökerken aradım seni ve gün başlayınca yitirdim
Hiçbir yerde değildin geçtim oralardan da
Sensiz bir oda Sahra Çölü'dür bana kimse bilemez bunu
Kimse bilemez senin olmadığın bir pazar günü kalabalığının ne olduğunu
Deniz kıyısındaki dalgakıranlardan daha bomboş bir gün bu
Bir suskunluksun çağırırım seni ama cevap vermezsin

Yanımda dururken terk ettin beni hiç kıpırdamadan
Her yerde terk ettin beni
Gözlerinle terk ettin
Yüreğinle düşlerinle
Bitmemiş bir cümle gibi terk ettin
Rastgele bulunmuş bir nesne gibi bir eşya gibi bir sandalye gibi
Yazın sonunda gelen bir yaz tatili gibi
Bir kartpostal gibi
hani bulunur ya bir masa çekmecesinde
Senden dökülen biriyim ben bütün bir ömür boyunca en ufak bir jestinle

Başını ya çevirdin hiç görmedin beni ağlarken
Görmedi bakışların benim gibi birini
Uzaklardayım bir iç çekişinde bile
hiç acıdın mı ayaklarına dolanan gölgene?
Seni hiç bu kadar güzel bulmadım kendinden umudunu kestiğin anki kadar
Aynalar çehren yaklaştığında ışık tutuyor yaşamıma
gözümü kamaştırıyor ışığın
sözcükler parça parça dökülüyor seni görünce
dizelerim de en küçük bir kıpırtınla susuyor
Yaşamam senin nefesine bağlı varoluşum da sesine
senin suskunluğun beni korkutuyor
Delicesine yollar katetmem gerek seni düşlerinde yakalayabilmem için
konuştuğun esnada bile

Sözcüklerle randevulaşıyorum

ama sen gelmiyorsun binde bir defada bile

Ama binincisi bu binincisi

Louis Aragon

9 Eki 2008

Walt Whitman

Duydum beni suçluyorlarmış.
Duydum beni yerleşmiş inançları yıkmakla suçluyorlarmış,
Ama ben aslında ne inançlardan yanayım ne de onlara karşı
(onlarla ortak neyim olabilir? ya da onların yıkılmasıyla)

Ben, bu devletlerin bütün kentlerinde,
içerlerde, kıyılarda,tarlalarda, ormanlarda,
suların içinden geçen bütün teknelerde,
Sırtımı gösterişli yapılara güvenen kimseye dayamadan,
Arkadaşlığı öveceğim,
bütün yüreklere dost sevgisini sokacağım.
ve sonunda onu yerleşmiş bir inanç haline getireceğim.

Tyler Durden...

Bizim nesil büyük bir buhran, büyük bir savaş yaşamadı. Bizim savaşımız ruhlarımızda. Mutsuzluğumuz hayatımızdan. Televizyon izleyerek ve bir gün milyoner, ünlü bir şarkıcı veya sinema yıldızı olacagımıza inanarak büyüdük. Şimdi gerçekten kızgınız çünkü bunların hiçbiri olamadığımızı fark ediyoruz.

çok seksi olduğumuzu düşünüyorum:)


Evimde odamdayım, pencereden görüyorum şehri. Artık anlamı yok benim için. Aşkı bulup yitirdiğim yer. İçimde bir boşluk daha belki. Kocaman denizine sığmayı beceremedim. Bir aşkı bahane edip bir imkansızlığına küstüm şehrin ve gittim.

Bunu hiç anlayamadın sen. Senden kaçmak için başka şehirlere, başka adamlara, başka şarkılara gittim. Hep te bağırdım acıyı giderken ama dönüşlerim hep bitkin, yenik ve dilsiz oldu.

Ta ki gidecek bir yer olmadığını anlayana kadar. Meyvenin çekirdeğini içinde taşıması içinde taşımak sevdiğini… Kolay değildi.

Bazı hikayeler ancak üçüncü ağızdan anlatılabilir.

Yaşarken yazamazdım ölürdüm acıdan. Bittiğimiz için ve seni artık ‘öyle’ sevmediğim için deneyebilirim. İbret için. Tıpkı aşkını uzun süre susunca tadının acılaşması gibi. Bende senden kalan eski bir bahar artık. Geçen yıllar acıların alevini aldı, yokluklar oldukları yerde duruyor hala.

Birini sevmeyi nasıl tanımlarsın? Birini çok sevince hayatında neler değişir? Sevgi çekip gidince geride kalan ne? Onca yaşanan şey tuzla buz mu oluyor? Yoksa aşkın şiddeti azalmadan yerini başka bir şey mi alıyor? Büyük aşklar, büyük acılara, büyük acılar büyük boşluklara mı dönüşüyor?

‘‘Geçmişteki seni ve beni, kumruları dinler gibi hatırlıyorum’’ demiştin bir sefer. En sevdiğim kuştur kumru. Çocukken sabahları evin camına gelir tutunurdu. Pencere önünde telaşeyle akşamdan bıraktığım ekmek kırıntılarını yerdi. Çocukluğumla aramdaki zamanı sıfırlıyor ne zaman kumru sesi duysam şehirde. Ama her şey gibi o da seyreldi. Fırınların önünden geçiyorum ekmek kokusuz, çiçek tezgahlarında muhteşem çiçekler görüyorum gereksiz. Mavi gül mesela. Ne işe yarayacak ki? Daha da korkuncu sessiz, oyunsuz çocuklar görüyorum. İçim acıyor.

Hayatta bir sürü şeyle başa çıkmayı becerdim ama yanlış zamanda yaşıyormuşum hissinden bir türlü sıyrılamadım. Beni genç bir kız seni ise koca adam yapan zaman içimi eşitlemekte pek te yardımcı olmadı bana. Dünyayla hep fazla alıp veremediğim vardı. Fazla içime işliyordu. Çok şey bildiğimi sanıyordum o zaman. Şimdi geçmişe dönsem sadece senin önünde eğilirdim.

ama dönemiyorum.

Yaşanan onca şeyin boşuna olduğunu da kabul etmiyor kalbim.

Kimsenin anlayamayacağı bir şeye dönüştü sevgim. İçimde bir taşa.

Kimsenin anlayamayacağı bir şeye dönüştüm ben.

Yutkunuyorum.

19 Eyl 2008

...


Çocukluğumu hatırlattı bana susuşların
Bir iki üç tıp!
Küstüğüm her şeye adını verdim
Gittin...
Semaha durdum ardından


Sezi

aşk şarkısı


Mazi kalbimde bir yaradir
bahtim saclarindan karadir
Beni zaman zaman aglatan
iste bu hazin hatiradir

Ne gogsunde uyuttun beni
ne bugseyle avuttun beni
gecti ardindan uzun yillar
o kadin da unuttu beni

aşk...

Aşk dediğin nedir ki
Tenden bedenden sıyrık
Çocukların içinde
Yaşadığı bir çığlık
Aşk dediğin nedir ki
Histen nefesten varlık
Umutsuzluk içinde
Karanlığa son ıslık

ahmet hamdi tanpınar

hesaplaşma


vermeme olanak yok bana verdiklerini
ama ayrılırken bir hesaplaşma da gerekli
geçmiş bunca güzellikten bir anı olarak
ben seni alayım istersen sen de beni

onat kutlar

aşk acısı

öyle sevdim ki seni
öylesine sensin ki
kuşlar gibi cıvıldar
tatırdığın acılar

Cemal Süreyya

aşk ürünü!

Bir kibrit kutusu talimatıyla peynir yiyenler, azıcık rüzgarda hırka giyenler,
kırmızı et kırmızı şarap, yumurtanın sarısı /
yere düştü yarısı kıymeti bilmeyenler,
ezberciler, kuralcılar, yanlarında hep silgi taşıyanlar
lütfen ürünümüzden uzak durunuz. * * *

Ürünümüz çok kıymetlidir ablalar abiler!
Her tadışta, kendini en büyük / en eşsiz /en sonsuz sandırır.
Asla... Bir daha asla dedirtse bile Tom Jones abiye ne şarkılar yaptırır!
Verona'da Romeo'nun evinin lokanta olduğunu görenlerin gözünü yaşartır.
Durduk yerde sırıttırır, bilakisle bilhassayı karıştırtır ağlatır, çok ağlatır,
sevindirir göz kamaştırır, hayatı anlamlandırır.
Telefon bekletir, incitir, incittirir,
ya acıtırsa, korkma, arkadaşlarla paylaşılır,
aynı cümlenin kırkbir kere farklı söylenişiyle şairlerden medet umdurur,
şarkılardan fal tutturur
çiçeğe reçele benzer,
Golden Retriever masumiyetiyle baktırır.
Kanarya gibi şakıtır, bazen susar bülbüller,
hayatımızda hep istediğimiz görüntüler

(Yan etkileri: Mide ağrıtır, kalp çarptırır, tansiyon yükseltir)
a / b / c / d / e / .....z grubu insanlık!
Marketlerde ve banka şubelerinde değil,
burnunuzun dibinde arayınız.

Bir kere tadınca,

"el çek ilacımdan tabip, kılma derman kim helakim zehri dermanındadır..." diyeceksiniz!

Vazgeçmeyiniz!

ölüm ve aşk!

ölümle aşkı bir kefede tartmışlar.
iki dirhem fazla gelmiş aşk...

aşk

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir zeytinin başınaydı doymamız
seni bir kere opsem ikinin hatiri kaliyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde memelerin vardı
memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik

Cemal Süreyya

aşk..

''...Eğer hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri , o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken.. Öteki , bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüşüğüm ilk gün.. Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu. Aslında bu kadar basitti işte : Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın...'' der kürşat başar

aşk!

Aşk bir nakkâşdur kim sûret-i uşşâkda
Za'ferân ile gelür şekl-i ecel tasvîr eder

( Aşk öyle bir resamdır ki; elinde safran ile gelip, aşıkların yüzlerinde ecelin şeklini resmeder)
Zati

aşk!

aşık veysel e sormuşlar: aşk nedir?
üstad cevap vermiş: bir oğlan bir kızı sever ve kavuşamazsa aşk,
kavuşurlarsa meşk olur!

9 Eyl 2008

Fransız

"dünyada fransa diye bir ülke yokmuş da fransızmışım gibi dolanıyorum"

TERZİ

"Ya kendin dikebilirsin ya da hiç kimse. eline yalnızca bir iğne, bir iplik verebilirim" dedi tanrı..

Heinlein


"Tüm toplumlar hamile kadınları ve küçük çocukları koruyan kurallar üzerine kurulmuştur. Geri kalan her şey fazlalıktır, gereksizdir, süslemedir, lükstür ya da aptallıktır ve acil bir durumda bu temel kuralı korumak için vazgeçilebilir -ve vazgeçilmelidir de.

Irksal (türsel) sağkalım tek evrensel ahlaki kural olduğu için, başka bir temel mümkün değildir.

"önce kadınlar ve çocuklar!"dan başka herhangi bir temel üzerine bir "ideal toplum" oluşturmaya çalışmak sadece salakça değil, aynı zamanda bir soykırımdır da.

Yine de, parlak gözlü idealistler (tümü erkek) durmadan bunu denemişlerdir
-ve şüphesiz denemeye devam edeceklerdir."

8 Eyl 2008

Hiç

Çalışmak istemiyorum.
Hiç.

Şeytanın fısıldadıkları


Asksiz bir erkek kendini kölesiz bir efendi gibi hisseder,
asksiz bir kadin ise efendisiz bir köle.
Kadin ne ister? ne mi ister?
hepsini ister. ve ayni anda.
Peki erkekler ne ister?
hem sevgili karilari hem de haremleri olsun isterler.
Peki neden korkarlar?
hem karisiz hem de haremsiz kalmaktan korkarlar.

Kadin erkeginin kendisine kul köle olmasini ister;
olunca da ondan nefret eder.
Erkek ise kadinin kendisine köle olmasini istemez;
olunca da onu sever.
Bir erkek kadindan biktigi için onu terk eder;
bir kadin ise erkeginden sikildigi için.

Arada çok önemli bir fark var.
bir erkek doydugu için kadinindan bikar.
bir kadin ise doyamadigi için erkeginden sikilir.

Emre Yılmaz'dan

Kadina en çok yarayan ne akil, ne bilgi, ne de kültürdür.
İnce ve suh bir zekadir
...

Mucize

''Bir Yogi nehirden karşıya geçecekti
ancak köprüye ödemesi gereken birkaç kurusu yoktu,
Bu yüzden yogi nehri yürüyerek geçti.
Bunu duyan başka bir Yogi

bu mucizenin değerinin yalnızca köprüye ödemesi gereken birkaç kuruş kadar olduğunu söyledi.''

4 Eyl 2008

Mucize


Denize yüzünü verip kararlaştırdıkların
Benim kokumu hatırlayınca aklına esenler

Yapabilirsin sandıkların
Mucize dediğin şey

Yarın dediğin şey
Ve senin o kocaman belkilerin

Yüzyıllarca sürecek şimdi içinin kıyılarında


''Aşk insana kendinden başka hiçbirşey vermez,
başka şeyi de geri almaz'' diyor şair
Aşk lambalardan cinler çıkarmıyor
Yeni zamanlar ummayacaktık

Sonra geç kaldık...

İçinde bir ses 'keşke'
Korkudan hiç açılmadığın bir deniz
Uzak kıyılarımda sen

Sonra yaşlandık...


Sezi Kalkavan

1 Eyl 2008

"insan parası varsa çalışmak zorunda kalmaz.
Böylece zamanı satın alır. Bu kalan zamandada kendini mutlu edebilcek şeyleri yapar. Yani para mutluluğu satın alır."
Albert Camus

27 Ağu 2008

Sezinin en sevdiği kitaplar... Tez okunula!

1 ) Küçük Prens / Saint Exupery
her doğum gününde tekrar tekrar okunmalı

2 ) Parfümün dansı / Tom Robbins
Kral Alobar'ın muhteşem hikayesi, '' Ey ölüm canımı alacaksan simsiyah giysinle dikil karşıma, beyaz bir saç teliyle veya fasulyeden bahanelerle teslim etmem sana canımı!''

3) Yalnızlık gittiğin yoldan gelir/ Selçuk Altun
Sadece kitapta adı geçen kitapları okusak ereriz.
''Dünyanın en iyi yazarı kim? Çela neredesin? ''

4) Bir sen yakınsın uzaktan kalınca/ Selçuk Altun

5) Ölümsüzlük / Milan Kundera
Mutlaka, mutlaka , mutlaka okunmalı

6) Malina / İngeborg Bachman
''İvan gülerek, ama yalnızca bir kez şöyle diyor: beni yerleştirdiğin yerde soluk alamam, lütfen o denli yükseklere koyma beni, kimseyi havanın inceldiği yerlere taşıma, benden sana bir öğüt olsun bu, sonrası için bundan ders al! şöyle demedim: ama senden sonra kimi yücelteceğim ki? herhalde senden sonra... düşünmüyorsundur? ben hala her şeyi senin için öğrenmeyi yeğliyorum. başka hiç kimse için değil!''

7) İstanbul / Orhan Pamuk
Sen başka şey yazma, bir tek İstanbul'u yaz oldu mu? Boğazdan geçen gemileri yaz!

8) Puslu kıtalar atlası / İhsan Oktay Anar
Dibimi düşüren kitaptır, 13 sene olmuş okuyalı hala içimde çınlıyor;
''Rendekar doğru mu söylüyor ? "düşünüyorum öyle ise varım" oldukça makul. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar. düşünen bir adamı düşlüyorum. düşündüğümü bildiğim için ben varım.düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da var olduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlübir sonuca varıyor. düşündüğünü düşlediğim bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben isebir düş oluyorum.''

9) Kum kitabı / Borges
Borges anlatılabilecek bi herif değil ya seversin ya aklın almaz. İkisi de normal...

10) Kumral ada mavi tuna / Buket Uzuner
Bir kadın bir erkeği bu kadar mı güzel anlatır, okurken bu kadar mı çocukluğa götürür insanı!
Bu kadar mu yutkundurur!

11 ) Varolmanın dayanılmaz hafifliği / Milan Kundera
Söze bile gerek yok

12) Yanılsamalar kitabı / Paul Auster
"...ormanda bir ağaç devrilirse ve bunu kimse duymazsa ağaç ses çıkarmış olur mu olmaz mı? hector o güne kadar epeyce kitap okumuştu, filozofların bütün numaralarını ve argümanlarını biliyordu. biri bir film çekerse ve bu filmi kimse görmezse, o film var mıdır yok mudur? işte yaptığını böyle mazur gösterdi. seyirciye gösterilmeyecek filmler çekecekti.''

13) Decameron / Boccaccio
Hımmmm

14) Zorba / Kazancakis
Mezar taşında "hic birsey ummuyorum,hic birseyden korkmuyorumben ozgurum..." yazan yazarın kitabı

15) Buyuk Umutlar / Charles Dickens

16) Yüzyıllık yalnızlık / Gabriel Garcia Marquez
Kitap bitmesin diye okumaya kıyamazsın

17) Büyülü dağ / Thomas Mannn
"... zaman hiç kesintiye uğramadan hep aynı şekilde akarsa, elimizden kaymaya başlar ve zaman duygumuz, yaşam duygumuzla öylesine bağlantılı ve iç içedir ki, bu duygulardan birinin zayıflaması demek, öbürünün de acı ve yıpratıcı bir deneyimden geçmesi demektir. can sıkıntısının kaynağı ile ilgili bir yığın yanlış düşünce dolaşır ortalıkta... cansıkıntısı denen şey, aslında, zamanın tekdüzeliğinin neden olduğu sağlıksız bir kısalmadır... alışkanlık, zaman duygusu uykuya yatarsa ortaya çıkar ve insana gençlik yılları yavaş yavaş, daha sonraki yıllar ise gitgide hızlanarak akıp gidiyor gibi gelirse bu alışkanlık yüzündendir. yeni alışkanlıklar edinmenin ya da eskilerini değiştirmenin altında yatan şey, yaşamı korumak, zaman duygumuzu yoğunlaştırmak, zaman deneyimimizi yavaşlatmak ve böylece yaşam duygumuzu yenilemek arzusudur''

18) Dinle küçük adam / William Reich
Bittikten sonra insan kendini sorguya cekiyor.. o kucuk adamlardan biri miyim ya da en azindan kucuk oldugunu bilen kucuk adamlardan biri miyim seklinde.. belki de buyuk bir adam oldugunuzdan kendinize boyle sorular soruyorsunuz.. belki de buyuk adam olmak istediginizden.. belki de hicbir zaman buyuk bir adam olamayacaginizdan.. belki de sadece buyuk adamlarin bunu okuyup gercegi goreceginden.. kim ne derse desin insani bir derece kucultuyor bu kitap

19) Günün Deliliği / Maurice Blanchot
Ne bilginim ne bilmez.zevkleri tanıdım.bunu söylemek az gelir:yaşıyorum,bu yaşam bana en büyük hazzı veriyor.peki ölüm? öldüğümde (belki de hemen),engin bir hazla tanışacağım. o yavan, o çoğu kez tatsız tuzsuz ölüm önsezisinden söz etmiyorum.acı çekmek alıklaştırır. ama kuşkun duymadığım önemli doğru şu: yaşamaktan sınırsız bir haz duyuyorum, ölmekle de sınırsız bir doyuma ulaşacağım.

20) Bütün hikayeleri / Edgar Allen Poe
"bu kitabı düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum!" demiş ve bitirmiş yazar!

21) Lolita / Vladamir Nabokov
''bazı kimseler -ben de onlardan biriyim- mutlu sonlardan nefret ederler. kazık yemiş gibi oluruz biz. aslolan, zarara uğramaktır. felaket geliyorum derse gelmelidir. aşağıdaki köye ramak kala duran çığ, yalnızca doğaya değil, ahlaka da aykırı davranmıştır.'' diyen bir adam sizce nasıl bir roman yazmıştır?

22) Hiçbiri/ Suat Derviş
Nazım'ın “ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını; bir kere eğemedim bu kadının başını” diye şiirler yazdığı bu mağrur kadın, Fuat Baraner'in karısı olarak tanıtıldığında hiddetle ayağa fırlayıp “ben, yazar suat derviş’im! kimsenin karısı olarak yâd edilemem!” diyecek kadar kendisinin farkındaydı. Kitap güzel ama yazar daha güzel... O yüzden okumak lazım.

23) Bir gün tek başına / Vedat Türkali
'' Evliliğin anlamına dair soru işaretleri. kaç yaşında olursan ol, neden evlendiğini bilmeden yaşa. yanında yatan kadın/adam, bir zaman gelip de sana bir şey ifade etmediğinde kimseyi çok sevemediğine ve kimseye gerçekten aşık olamadığına yan. ne büyük bir zavallılık''

24) Öpüşme/ gıdıklanma ve sıkılma üzerine / Adam Phillips

25) Ölü erkek kuşlar / İnci Aral
Adı gibi... Hüzünlü... içe dokunan ama bu kadar mı güzel anlatılır 1 kadın ve iki adam!

26) Gülünesi aşklar / Milan Kundera
Gönlümün Nobel'ini aldın bu kitapla...

27) Kayıp zamanın izinde / Proust
"sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki; bir bütün olarak içimize sığmaz. sevdiğimiz insana doğru karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey; kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür. bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebi ise, kendimizden çıktığını fark edemeyişimizdir"

28) Bütün şiirleri / Metin Altıok
Objektif olamayacağım. Büyük dostum, koca adam Erve sayesinde tanıştım bu kitapla, sene 1998. Kolumun altında, trenlerde, Sibiryalara geldi ebnle, uykumda yatağımın altındaydı acıyla.
Biz bu adamı Madımakta yaktık. Sonra da nasıl uyudu bu millet bu vicdansızlıkla aklım ermez.
Bu kitap acıdır, bu kitap aşkın en derin yerlerine gider gelir, sözlerin cambazıdır bu adam!

''Bu yaşa geldim içimde bir çocuk hala
sevgiler bekliyor sürekli senden
insanın bir yarısı nedense hep eksik
ve o eksiği tamamlayayım derken
var olan aşınıyor zamanla

anamın bıraktığı yerden sarıl bana

anılarım kar topluyor inceden
bir yaşam gibi geçmişin üstüne
ama yine de bir unutuş değil bu
sızlatıyor sensizliği tersine
senin kim olduğunu bile bilmezken

sevgiden caydığım yerde darıl bana''

29) Büyük Saat / Turgut Uyar

''senin bu ellerinde ne var bilmiyorum
göğe bakalımtuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım''

30) Bütün şiirleri / Özdemir Asaf

"benim düşlerimin içinde o uyumuyordu, biliyordumben ne bir uykusunda onunne bir düş'ünde bulundumbulunsaydımvururdum."

31) Bütün şiirleri / Nazım Hikmet
''üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibiyaşadın. özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün,şiirler yazdın. "peki o ne yaptı" deme. herkes kendinden sorumludur aşkta.''

32) Bütün şiirleri / Attila İlhan
'Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur..
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur'

33) Erkekler için divan / Murathan Mungan
'binlerce kez açıklasam da dilini çözemediğim ihanetgel bir dah bende dene kendini ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenktene ben yenebiliyorum seni '

34) Aşk mektupları / Halil Cibran
'Sahip olduklarinizdan verdiginizde, çok az sey vermis olursunuz; gerçek veris, kendinizden vermektir.çünkü sahip olduklariniz, yarin ihtiyaciniz olabilirdiye saklayip korudugunuz seylerden ibaret degil mi?'

35) Demirciler çarşısı cinayeti / Yaşar Kemal
"insanoğlu bir karanlıktan geliyor, bir karanlığa doğru gidiyor. ama nerden gelip, nereye gideceğini hep unutuyor. bir defa geldim, bari tadını çıkarayım, demiyor." diyen yazarımız

36) Koku/ Patrick Süskind
Filmini begenemedim ille de kitap!

37) Nietzche Ağladığında / Irvin Yalom
Zekice

38) Felsefenin tesellisi / Alain De Botton
toplum tarafından kabul görmemenin tesellisini Sokrates''ta
yeterince paraya sahip olmamanın tesellisini Epikirus'ta
düşkırıklığı yaşamanın tesellisini Seneca'da
kendini yetersiz hissetmenin tesellisini Montaign'de
kırık kalbin tesellisini schopenhaur'da
zorluklar yaşamanın tesellisini nietzsche'de arar kendisi.

39) Aşk üzerine/ Alain De Botton
çok zekice...

40) Olasılıksız / Adam Fawer
Dahice bir kitap.. Ben ki matematik, olasılık vs zerre anlamam, altını çiziktirerekten okudum.
Tavsiye ederim.

41) Şeytanın fısıldadıkları / Emre Yılmaz
'Gençken azmayı beceremeyenler, yaşlanınca hem azar hem beceremezler'

26 Ağu 2008

Oktay Rifat'tan

bir sen yürürsün sokakta, yürürken
oturursun koltuga, oturunca.
su, bir senin bardaginda en çok su.
bir senin kollarin bileziklidir .
bir senin agzin dudakli ve sicak.
bir sen memelisin, ince bellisin
baskalari gitmis olur, gidince;
bir sen yakınsın uzakta kalınca

O'nu seviyorum...

İÇİNDE ADI GEÇEN ÖYKÜLERİ VE O’NU

Önce gözlerini sevdim…
Saçlarının kokusunu
Uykudaki mırıltılarını
Onun yanındaki beni
Yüzündeki ince, erkeğe yakışır kederini
Şairin dediği gibi
‘Bir gün beni sevebilme ihtimalini’ belki de
O’nu kalbindeki kilitle sevdim
Bir gün açıldığını hayal etmeyi
Yapmadığı, söylemediği her şeyi hatta
Suskunluğunu, etrafına ördüğü duvarları bile
Tam olduğu gibi,
Tam olduğu yerde...
Her şeye biraz uzaktan, biraz sisli bakmasını.

Sonra tadını…
Bakışımı havada yakalamasını
Hiç sevmediğim sigaranın ellerine sinmiş kokusunu hatta
Kalabalıkta benden uzak duruşunu bile
Yanında titreyen nefesimi
Onunla beni
Kızaran yanaklarımı, uykudaki kokusunu
Boynumda bıraktığı izleri seviyorum
Rüzgarlı sesini ve onu işte!

Herkesten farklı yapıyor herkesin yaptığı şeyleri çünkü
Televizyon izlerken bir dizini kıvırıyor mesela
Kimsenin yapamadığı bir şekilde karıştırıyor çayını
Kimsede olmayan bir sesi var uykusunun

Ellerindeki sihir, tenindeki ışık
ve benden uzak duruşundaki kararlılık için hatta
Beni bir gecede böyle bir boşluğa asabildiği için gücünü
O boşlukta beni bırakmasın diye ettiğim duaları
tüm bunlardan haberi olmamasını
benim sevgimi istememesini
beni sevmemesini hatta
onu beklemeyi ve onu abartmayı belki de
ama en çok bana yaşattığı sıcaklığı
kalbimdeki kıpırtıyı ve onu yazmayı
beni benimle karşılaştırdığı için
omzundaki şefkat için
sakinliği ve ciddiyeti için seviyorum onu
teni için ve elleri yüzünden seviyorum

bu şiiri okurken yüzünün alacağı şekil için bile aşığım ona
içinde adı geçen öyküleri
mırıldandığı şarkıları
ve Onu işte
Onu seviyorum

Sezi

AŞK GELMİŞ CİHANA

Kız kaptırdı gönlünü
Sevdiği oğlan kalpsizin biri
Alay etti güldü...
Hiç aşka gülünür mü?

Ne çare, cahil aklı
Kız hastalandı, yattı
Mumda yandı pervane...
öldü.
Oğlan sormakta haklı
Hiç aşktan ölünür mü?

İstanbul

kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
niksar'da evimizdeyken
küçük bir serçe kadar hürdüm...

sonra alem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak...
sonra alem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak...
mevsimler ne çabuk geçiverdi
unutmak, unutmak, unutmak...

anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
yine kamyonlar kavun taşır
fakat içimde şarkı bitti...

cahit külebi ( 18 yaşında iken yazmış )

FİRARİ

sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,
sana kafir dediler, diş biledim hak'ka bile.
eğildin topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,
kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile...

sana çirkin demedim ben,
sana kafir demedim,
bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin,
yaşadın beş sene kalbimde misafir demedim.
bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin?

zülfünün yay gibi çelik tellerine takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
seni aşkım canavarlar gibi takip edecek...

Faruk Nafiz Çamlıbel

25 Ağu 2008

Pulp fiction filminden...

mia: bundan nefret etmiyor musun?

vincent vega: neden?

mia: bu huzursuz edici suskunluktan. sence neden kendimizi rahatsız etmek için sürekli zırvalamak zorundayız?

vincent vega: bilmiyorum.gerçekten güzel bir soru.

mia: bunu özel biriyle birlikte olduğunda hissediyorsun.
oysa kahrolasıca çeneni 1 dakika kapatıp sessizliği paylaşabilirsin.
Dinle küçük adam…

Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım...

... ben ne kızıl, ne kara, ne de beyazım. ben hristiyan, yahudi, müslüman, mormon, poligam, homoseksüel, anarşist ya da boksör de değilim.

Ben bir kadını/erkeği, onunla evli olduğumu kanıtlayan evlilik cüzdanına sahip olduğum ya da cinsel açlığımı doyurabilmek için değil, gerçekten sevip ona değer verdiğim için kucaklarım.

Ben çocukları dövmem, balık tutmam, karaca ya da geyik avlamam.
ama hedefi onikiden vururum.
Ben briç oynamam ve öğretilerimi yaygınlaştırmak için partiler vermem.
Eğer öğretim doğruysa zaten o kendiliğinden yaygınlaşacaktır..

Ben senin 'tanrı' olarak adlandırdığın şeyin gerçekten var olduğunu ama senin düşündüğünden farklı, senin içinde ve dışında, vücudundaki sevgi olarak, dürüstlüğün olarak ve doğayı hissetmen olarak bir kozmik temel enerji olduğunu biliyorum......

sana şunu söyleyeyim küçük adam; içindeki en iyi şeylerin anlamını yitirdin. onu boğdun başkalarında, çocuklarında, karında, kocanda, babanda, annende, nerede gördüysen orada onu öldürdün.

sen küçüksün ve küçük kalmak istiyorsun küçük adam...

"...dinle küçük adam!"...yaptığın her şey eğreti, küçük adam: evini bir kum tepeciğinin üzerine kurmuşsun, yaşamın, kültürün ve uygarlığın, bilimin ve tekniğin, sevgin ve çocuklarına verdiğin eğitim, hep eğreti.

Büyük bir bunalım içinde, gelip gelip aynı soruları soruyorsun:

"çocuğum çok inatçı, her şeyi kırıp döküyor, geceleri karabasanlarla uyanıyor, aklını derslerine veremiyor, kabızlık çekiyor, benzi soluk, yüreği katı. ne yapmalıyım? bana yardım et!"

ya da: "karım bana karşı cinsel istek duymuyor, beni hiç sevmiyor. bana işkence ediyor, sinir nöbetlerine tutuluyor, bir yığın erkekle geziyor.
ne yapmalıyım? söyle!"

ya da: "yeni ve çok daha öldürgen, korkunç bir savaş patladı; oysa biz tüm savaşları önlemek için yapmıştık son savaşı. şimdi ne yapacağız?"

ya da: "varlığıyla övündüğüm uygarlık, enflasyon nedeniyle çöküyor. milyonlarca insan yiyecekten yoksun, ölüm açlığı içindeler, birbirlerini öldürüyor, çalıp çırpıyor, insanlıktan çıkıyorlar. umutlarını yitirdiler.

Ne yapmalıyız?""ne yapmalıyım?", "ne yapabilirim?"

..
Elini değdirdiğin her konuda büyük doğruyu değil, küçük yanlışı seçtin. Bunu neden yaptığını soruyorsun,ha?

Bu sorunun ciddi olduğunu sanmıyorum. Sorunu yanıtlarsam, hakikati işittiğinde önüne geleni öldürecek denli öfkeleneceksin:

evini derme-çatma kurdun ve bütün bunları böyle yaptın, çünkü "içinde yaşamı duyma" yetisinden yoksunsun;

çünkü çocuklarındaki sevgiyi daha doğmadan öldürüyorsun; hiçbir canlı ifadeye, hiçbir özgür, doğal davranışa karşı hoşgörülü davranamazsın, doğallığa dayanamazsın çünkü. dayanamadığın için de, korkuyor ve şunu soruyorsun: "bay jones ne der?", "yargıç smith ne der acaba?"

"...kes sesini sevgili küçük adam. yaşamın çok sefil, çok perişan, sesini çıkaracak halin yok. seni kurtarmak istiyor değilim, ama sırtında beyaz bir gecelik, suratında maske, acımasız kanlı elinde bir iple beni asmaya bile gelsen, sana söyleyeceklerimi, bu konuşmamı tamamlayacağım. kendi boynunu ipe dolamadan beni asamazsın sen küçük adam. çünkü ben, senin yaşamını, dünyayı içinde duymanı, senin insanlığını, sevgini ve yaşama sevincini temsil ediyorum. yok, hayır, beni öldüremezsin, küçük adam.

bir zamanlar sana gereğinden çok inanıyordum ya hani, o vakit senden korkuyordum da. şimdi seni aştım ama; binlerce yılın bakış açısından görebiliyorum seni, binlerce yıl geçmişten ve binlerce yıl gelecekten bakıyorum sana. kendinden-korkma duygundan kurtulmanı istiyorum. daha mutlu ve daha insana yaraşır bir yaşam sürmeni istiyorum..."* * *

Sen aslında kendini aşağılıyorsun, küçük adam. 'ben kimim ki bir fikrim olsun, hayatımı belirleyeyim ve dünyayı sahipleneyim!' gerçek büyük adamdan tek bir farkın var: büyük adam da bir zamanlar küçük adamdı, fakat sadece tek bir özelliğini geliştirdi; nerede küçük ve kısıtlı düşünmesi ve davranması gerektiğini biliyordu. herhangi bir görevin baskısı altında, zamanla küçüklüğünün ve önemsizliğinin nasıl mutluluğunu tehdit ettiğini hissetmeyi öğrendi. demek ki büyük adam, nerede ve ne zaman küçük adam olacağını bilir. küçük adam ise küçük olduğunun farkında değildir ve bunun farkına varmaktan da korkar."* * *

"...bendeki kendini, ve kendindeki beni keşfedebilir, sonra da korkup benim içimdeki kendini öldürebilirdin. bu nedenle senin, herhangi biri ya da herkesin kölesi olma özgürlüğün uğruna ölme gönüllülüğünden vazgeçtim..."