29 Haz 2011

Delirmişlere ve suskunlara daha fazla ihtimam lütfen. Çaresizliğin emareleri bunlar. Söz bittiği vakit. Avaz avaz bağırırsın veya çıtın çıkmaz. Arası yoktur. Arası olsaydı zaten efendice, akıllı uslu, kurumsal, mantıklı, romantik , stratejik anlatıyor olurdu kendini.

22 Haz 2011



Ben bugün bunu gördüm.

Komiklik olsun diye söylemiyorum


21 Haz 2011

Tutunmadım. Tuttum . Herkesten önce . Ben . Sen düşerken, bin düğüm peşinden. Hep tuttum hiç yerlerinden. Başka denizlerden yorgun, bin yaralı yerlerin. İlk liman benim göğsüm ve ilk ben seni uyuttum. Kırk yalan Kırk yemin . Herkesten önce. Sen. Unuttun.

19 Haz 2011

Eski yazılardan...

Aşk…

Çocuklarda ilk görülen fobiler karanlığa ve yalnızlığa ilişkindir. Karanlık korkusunu genellikle çocuklukta bırakırız ancak yalnızlık korkusu bizimle birlikte büyür öyle ki bazen yaşamımızı belirler veya engeller hale gelir. İlerde bir gün bir evde yalnız kalakalma düşüncesi bizi nedense sadece yolda yürürken bile başımıza gelebilecek binlerce olası kötü senaryodan daha fazla korkutur. Aşkı ve bağlılığı hayatımızda bu kadar isteme sebebimiz yalnız kalma korkumuz mu? Bunu anlamak güç; salt yalnız kalmaktan doğan bir tehlike var mıdır? Ve aşk bizi bu olası tehlikelerden koruyabilir mi?
Çoğumuz aşkımızı kalbimizde duyumsarız. Peki aşk gerçekte nerede oturuyor? Ve aşk bittiğinde tüm o duygular nereye gidiyor olabilir? Yaşanan onca şey ne kadar zaman sonra ‘’bir anıya’’ dönüşür? Aşkı ve acıyı kalbin orta yerinde yaşarken neden aynı aşkın anılarını kafamızın içinde duyumsarız?

Aşk kafamızın içinde nerede?

Psikiyatr Michael Liebowitz’e göre PEA (Phenylethylamin) denen küçük molekül sevdalanma halinden sorumlu gibi görünüyor. PEA sevinç, heyecan ve aşırı canlılık duygularına yolaçan bir kimyasal bileşik. İnsan beyni irice bir greyfurt iriliğindedir ve yaklaşık 1.5 kilo çeker.
Beynimiz ana hatlarıyla 3 bölümden oluşur: İlkel beyin, Limbik sistem ve korteks.
İlkel beyin: İç güdüsel davranışları yönetir (saldırganlık, mülkiyet ve flört davranışları vs)
Limbik sistem: Korku, öfke, sevinç, tiksinti, nefret gibi temel duygularımızın salındığı yer. Galiba aşkı burada aramakta yarar var.
Korteks ise görme, işitme, matematik ve müzik gibi önemli işlerle meşguldür. Ve en önemlisi korteks limbik sistemden iletilen duyuları düşüncelerle birleştirir. Kısaca ‘o erkeği’ veya ‘o kadını’ düşünen bölüm tam da burası.

Beynin bu 3 ana bölümünü en az yüz milyon sinir hücresi birleştirir. PEA (Phenylethylamin, dopamin ve norepinefrin) gibi kimyasal bileşikler sinir uçlarından diğerlerine zıplayarak aşkın yayılmasına yardımcı oluyor gibi görünüyor. PEA’ya bulanmış nöronlar duyarlı hale gelerek beyni uyarıyorlar.


Sevdalanma


Doğal doping etkisi vücuda hücum ediyor, aşıklar bu nedenle güneşin doğuşunu izleyecek kadar enerjik ve bulutların üzerinde yürürcesine hafifler. Aynı şekilde tutku, evham, kıskançlık duygularını körükleyen de bu kimyasal. Kimi insanlarda bu maddeler o kadar yoğun salgılanıyor ki başka değiş kimi insan sevgilisini öyle seviyor ki ayrılığa dayanamaz hale geliyor. Ve evet kara sevda diye bir şey var ve evet aşktan ölünüyor.

Ve şükürler olsun sevdalanma veya ölme hali geçici. (eğer hayatta kalmayı başarırsanız:)

Beyin romantik mutluluğun yol açtığı hızlanma durumunu sonsuza kadar destekleyemez, sinir uçları doğal uyarıcılara alışır ve PEA düzeyleri düşmeye başlar

Bağlılık

Şanslıysanız burada başka bir kimyasal devreye girer’’ bağlılık’’ yani zihnin morfini: endorfin. Endorfinler de tıpkı zıpır PEA’lar gibi bir sinir ucundan diğerine zıplarlar ancak bu sefer zihni sakinleştirmek, acıyı dindirmek ve endişeyi azaltmak için. Sevgililer artık huzur içinde yemek yiyebilir ve uyuyabilirler

Nihayet ama bu evrede de gökten 3 elma düşüvermiyor.

Ayrılık

Ayrılığın asıl sebebi aşkın bitişi değil, aşk yerini bağlılığa bırakıyor çünkü vama öğrenilmiş davranışlar, kalıplar, korkular, kompleksler ve tecrübeler yani düşünceler (ah o hain korteks!) devreye giriyor ve sevdiğimiz o muhteşem şey nasılsa düşmanımıza dönüşüyor. Alain de Botton aşk üzerine kitabına bu durumu muhteşem anlatmış.

‘’Chloe ile aramızda müthiş benzerlikler bulmuştuk ama Mart ayının ortalarında yeni aldığı bir çift ayakkabıyı gösterdiğinde onun belki Zeus’un acımasız darbesiyle benden ayrılmış diğer yarım olmadığını ilk defa düşündüm.
Nesi vardı Chloe’nin ayakkabılarının? Nesnel bir bakış açısıyla hiçbirşeyi yoktu ama insan ne zaman nesnel bir bakış açısıyla aşık olur ki? Kaliteli birçift ayakkabıydı işte , ama benim nefret ettiğim türdendi.

‘Bayılmadın mı ayakkabılarıma?’ Diye sordu Chloe.

O ana kadar her konuda anlaştığım Chloenin böyle zevksiz bir çift ayakkabıyla kendinden geçmesi son derece şaşırtmıştı beni, kendi kendime soruyordum hem böyle bir ayakkabıyı hem de beni nasıl aynı anda sevebilir diye.
Sevgiliyi daha yakından tanımanın hayal kırıklıkları…

Tekrar ayakkabılara dönecek olursak;

‘Eeeee beğendin mi ayakkabılarımı?’
‘Pek beğenmedim açıkçası’
‘Neden?’
‘Bu tür ayakkabıları pek sevmiyorum da ondan, burnu pelikan gagasına benziyor.’
‘Gerçekten öyle mi bence zarif bir ayakkabı.’
‘Hayır değil’
‘Öyle işte şu topuğa , fiyonguna baksan bence harika’
‘Bakalım aynı düşünceyi paylaşan başka birini daha bulabilecek misin?’
‘Sen modadan ne anlarsın ki!’
‘Belki de anlamıyorum ama bir çift ayakkabı zevksiz mi değil mi görebiliyorum ‘
‘Zevksiz değiller bir kere!’
‘Hadi Chloe kabullen artık gercekten cok kötüler ve bu akşamki parti için uygun değiller’
‘Harika bu kahrolası ayakkabıları özellikle bu akşam için aldım’
‘Peki giy ozaman’
‘Nasıl giyebilirim ki şimdi’
‘Neden giyemeyecekmişsin ki?’
‘Çünkü daha bir dakika önce onların pelikan gagasına benzediklerini söyledin’
‘Evet benziyorlar’
‘Akşamki partide bir pelikan gibi mi görüneyim istiyorsun’
‘Aslında istemiyorum tabi zaten onun için sana ne kadar berbat olduklarını söylüyorum’
‘Peki neden düşüncelerini kendine saklamıyorsun?’
‘Çünkü önem veriyorum, yoksa kim söyleyecek sana ayakkabılarının çirkin olduğunu.’
‘Seninde begeneceğini umarak almıştım, sense tuhaf bir yaratığa dönüşeceğimi söylüyorsun. Her yaptığım yanlış olmak zorunda mı?’
‘Hadi böyle söyleme şimdi öyle olmadığını biliyorsun’
‘Baksana ayakkabılarımı bile beğenmiyorsun’
‘Ama geri kalan hemen her şeyini beğeniyorum’
‘O zaman neden bu ayakkabıları görmezden gelemiyorsun?
‘Çünkü sen daha iyisini hak ediyorsun.’

Sonunda ayakkabılar camı da indirerek sokağı boylamıştı.

Aşk ve liberalizm ikilemiyle alevlenmişti tartışmamız. Bir ayakkabının ne önemi vardı ki herhangi bir arkadasıma söylediğim kibar yalanları ona da söyleyemez miydim?

Tek bahanem onu seviyor olmam ve onun benim idealim olmasıydı.’’

İşte aşkın bağlılık evresinde yukarıdaki gibi pek çok bahane devreye giriyor, sevgiliyi aşırı idealleştirip, hayal kırıklığına uğruyoruz ve bize benzer hatalar yapmasına bile tahammülümüz yok..
Bütün olarak sevemez miyiz birini?

Sürekli randevulara geç kalan ve her seferinde onu beklerken şarabımızı keyifle yudumladığımız ve geldiğinde adet yerini bulsun diye birkaç sitemli sözle karşıladığımız dostlar yok mu? Tam bizim istediğimiz gibi giyinmeyen üstüne nefret ettiğimiz şapkalar takan. Neden onları sevmekten vazgeçmiyoruz? Neden onlara sürekli nasıl şapkalar takmaları gerektiği konusunda vaaz vermiyoruz?

Aşk üzerine herşeyin söylenmiş ve hiçbir şey anlaşılmamış olması ne tuhaf!
Ayrılığın gelişinin aslında o kadar farkındayız ki,

Aşk acısı

İnsanda başka canlılarda olmayan bir bölünme yeteneği vardır diyor Alain De Botton, hem davranabilir hem de bu davranışları dışarıdan biriymiş gibi izleyebilirler. İnsan yokuş aşağı hızla düşerken bile bunun fazlasıyla farkındadır, hatta belki de çabuk geçen aşk acılarında insan acı çeken birinin varlığına alışır bir zaman sonra. (evet kendi değilmiş gibi) Bu yetenek kadınlara mahsustur, erkekler ağladıklarında ağlayanın kendileri olduğunun fazlasıyla farkındadır, kadınlar ağlayan bir kadının varlığına ağlıyordur çoğunlukla ve bütün dostlarına o ağlayan kadının acısını anlatarak acıyı kişiselleştirmeden aşktan yakayı sıyırabilirler.

Kadın ve erkeğin ayrılık acıları işte burada birbirinde ayrılıyor. Erkeğinki fazlasıyla kişisel. Acıyı bu kadar farklı yaşayan iki cinsin aşık olma ve ilk bağlılık evrelerinde benzerlikleri müthiş. Büyük olasılıkla benzer kimyasallara borçluyuz bu yakınlığı (aşkın üreme isteği yaratması durumu ayrı bir kitap konusu) Cinsler bağlanma döneminin sonlarında, ayrılık ve acıda net şekilde farklılaşıyorlar. Çünkü o evrede hakim olan Korteks yani kişisel deneyimlere bağlı farklılıklar ve düşünceler. İşin tuhafı bizi aşık eden kimyasal salgılar ama ayrılık söz konusu olduğunda iş başa düşüyor.
Büyük haksızlık!

18 Haz 2011

Kurt Vonnegut

“one of the few good things about modern times:

if you die horribly on television, you will not have died in vain. you will have entertained us.
"Uyumalıyım..uzunca bir süre..
sınırların, para birimlerinin, zaman ölçülerinin değiştiği çağlara dek''

13 Haz 2011

Beni tanıyanlar ve bu bloğu görenler hayret ediyor demiş miydim? Peki ikisi birden olamaz mıyım? İşte ilk kez buyrun bu Sezi'den yakın...


İMAM BAYILDI ORDUSU :))


Oğuzhan Pilgir : en sevdiğim ordu :))) yanına bide pilavakon terör örgütü olursa ne iyi gider. Fırat Yalçınkaya : Cacıksız eylem olmaz!!! Yaşasın obur hareket!! :))))
Oğuzhan Pilgir : sarımsak bombaları unutulmasın :)
Fırat Yalçınkaya: Üstüne kaymaktron gazı sıkılmış kadayıfıs mühimmatı!!!
Oğuzhan Pilgir : Çeşitli çap ve ebatlarda helva kalıpları :)))
Sezi Kalkavan: Cacığın üzerine şöle nane ve zeytinyağı, bi de domtizli pilav ama taze domtizden olucak of beeeee
Fırat Yalçınkaya: Kudurtmaaa akşam akşamm:))
Sezi Kalkavan : bak karnıyarıklar fırından şimcik çıkmış, sofraya nihale koyup çötödönök oturtuyoruz, pilavın domatesleri tütüyor, tane karabiber serpiyoruz, cacıklar bol sarmısaklı, ve az sulu mikemmel. kütür kütür salatalıklar, nanenin buz sesleri... Pil...avdan bir yudum alınca domates kokusu geliyor burnumuza ama taze taze, az sonra karnıyarıktaki salçanın pişmiş karamelsi tadıyla dans edecekler, hiç beklemeden koca bir kaşık cacık, sonra patlıcanın kenarını kaşıkla kesip kocaman bir yudum.
Sezi Kalkavan: boşver allasen ya şarapla somonla romans çok bariz ve itici geldi şimdi bak cacık pilav badılcan tangoya.
Fırat Yalçınkaya: Seziiiiiii............
Sezi Kalkavan: heheheeee
Fırat Yalçınkaya: İnsanın kendini bilmesi güzel bişey ....:)))
Sezi Kalkavan : Ben var ya ben seni beş dakıkada sokaklara düşürtüp lokanta arattırırdım şimdi
Sezi Kalkavan: ama acıdım:)
Fırat Yalçınkaya: Ağlarım...
Sezi Kalkavan :konsept savaşmış tühh be şimdi gördüm :)
Sezi Kalkavan: ağlama yarın öğlen kemeraltında tez bu üçlüyle buluş:)
Fırat Yalçınkaya: Savaş değil..İmamın ordusu hikayesi..
Fırat Yalçınkaya: Hangi üçlü??
Fırat Yalçınkaya: C.P.K ??

Sezi Kalkavan : anladım be ya:) o kadan da sarışın değilim. depeche modayla cureyi karıstırıyom sadece bazı şarkılarda
Sezi Kalkavan: da:) kaniyaşna:)
Fırat Yalçınkaya: Zdrasvtye Sezinski,davoy:)) Sezi Kalkavan : ha bi de içi boş olanlar defter yazılı olanlar kitaptı gibime geliyi ama net değilim bu konuda
Sezi Kalkavan: fıratovksi, pajalusta
Fırat Yalçınkaya : Gelsene İzmir'e..
Sezi Kalkavan: Geçen akşamleyin baykuşta gene madara oldum müziksizliğimden heç yetiştiremedin beni insan bi caruso öğretir osolemiyo dinletir vella bastın prodigyleri manyak oldum şimdi elektronik muziklerin cd kapaklarına bile bakamıyom
Sezi Kalkavan : Gessene güngörene heheheee
Sezi Kalkavan: Operadaki hayalettt şişştt pişşttt
Sezi Kalkavan: Ben bu saate kadar menu cost bütçe competitor compare çalıştım beynim döndü
Sezi Kalkavan : noldi rengin soldi:)
Fırat Yalçınkaya ‎:)))
Sezi Kalkavan : peki sana bi sorum var fırto kardiş bas baritonlar arya söyleyince gecekten daha dokunaklı olmuyo mu?
Sezi Kalkavan: tabi senin düzgün türkçeli, böle ayırtma işaretli noktalı virgülü davetine bu benim tepecikli yazın dilim çok sığ kaçmış:
Sezi Kalkavan: ha unutmadan hasanın sana selamı var.
Sezi Kalkavan: hangi hasan?
Sezi Kalkavan : florhasan:)
Sezi Kalkavan: ne kadan komiğim allaam ya:)
Fırat Yalçınkaya : Bas bariton diye bi ses yok aslında , o bi yakıştırma..Doğan görünümlü Şahin hesaabı..Ama içinden Şahin-K da çıkabiliyo muhahhahaha:))))
Sezi Kalkavan: Baritona bas demişler kısaca diyosun. ben şimdi sizle 11880 isimli makamını bilmediğim bi şarkı sölücem:)
Fırat Yalçınkaya: Opus 75 Canzone dell'amore di Sezi !!!
Sezi Kalkavan : ama dansını da öğrendim. aman yanlış anlama olmasın 33 dansı diil, elentronik olan 11880 dansı bu benim olipiyatlarda aday olduğum bir halk dansı bir folklor olarak yani.
Sezi Kalkavan: çok hakimim yabancı lisanlara. italyanca olsun. japonca olsun.
Sezi Kalkavan: calzone yani kapalı pizza, ıspanaklı peynirli sucuklu olanını severim , opus yani öpüşmek oalbilir, amore de aşklı bişiler olabülür veya bi hardal markası. yani 75 tane sucuklu calzone yidikten sonra aşk mı kalır. diye de çevirebilirm.
Fırat Yalçınkaya: Bkz:Olimpiyatlarda kabul edilmeyen yüzme stilleri=TAVŞANLAMA...:))
Sezi Kalkavan: sezi is a open water diver. sezi likes open tea.
Sezi Kalkavan : göbek üstü atlama ve bol su yutarak yılan gibin kıbrılma da var ama nedense rağbet görmüyo ya anlamıyo bu ecnebiler bişiden yaaaa
Sezi Kalkavan : peki sana bi soru?
Sezi Kalkavan : Gülle atıcılık sporu var ama neden gülle tutuculuk sporu yok
Sezi Kalkavan: çünküsü ömürde bir kerecik yapılabilen bir spor heheheeee
Sezi Kalkavan :bu esprim cenkerdemden arakistan olup bende de ayrıca ekistra komik durmuştur. allaam şahaneyim. miyim. yim yim.
Sezi Kalkavan : ya bi okuyan gören olcak fırat manyaklarla yazışıyo dicek adın çıkıcak vella. benı kimse tanımaz opera camiasından ne de olsa. Sezi Kalkavan: benim alanım jazz biliyosun. carlos jobim miydi neydi o. işte öle doğaçla impromize cazcazcaz:)
Sezi Kalkavan: amanın evlerden uzak
Sezi Kalkavan: hımbırs
Sezi Kalkavan :daha doğrusu ortada bi yazışma yok galiba
Sezi Kalkavan : şimdi bu yazışmayı bloğa copypaste etsem, benim aslında böle biri olduğum ortaya çıkar. skandale totale:)
Sezi Kalkavan: yalnızım ühühühü
Sezi Kalkavan: Çok kafam dolu fırat bu hafta tam 150 saat çalıştım ondanmıkine
Sezi Kalkavan pıfsssss
Fırat Yalçınkaya: Gördüğün gibi değişen pek bişee yok...:)))
Sezi Kalkavan: o da ben bu da ben sonuçta biri diğerine mani midir? yoksa biri diğerinin nedeni midir?
Fırat Yalçınkaya: Seni opera camiasından tanıyan kimse yok mu??? Hahahahahahhahahaaa..Saçmalama....!!!
Sezi Kalkavan: ya sana bişi dicem ama hayır deme söz müüüüü
Fırat Yalçınkaya: Sen Sezi olamazsın....
Sezi Kalkavan: ya işte o 5 perdelik oyunun provalarında kimliğim deşifreten aşina adeta uluorta saçılmış oalbilir. fausttu galiba.
Sezi Kalkavan: bişi dicem ama ııhh demiceksin söz ver
Fırat Yalçınkaya Sen Kesin Sezi Değilsin....
Sezi Kalkavan: ama hakkım yenmesn pür dikkat izledim provaları ve ilk gösteriyi yapar 10 saat. daha da ben napıyım opera sanatı için:)
Sezi Kalkavan: neden öle diyosun bak ne çok gerçekler sürdüm ortaya.
Sezi Kalkavan: haaaa
Sezi Kalkavan: ya bişi isticem fırat he de baştan söliyim
Sezi Kalkavan: fömsöhööms
Sezi Kalkavan: güreş ata siporumuzdur
Fırat Yalçınkaya: Sen ne zaman anlayacaksın merak içindeyim..
Fırat Yalçınkaya: Söz hadi söz al tamam..
Fırat Yalçınkaya :He ,pardon..
Sezi Kalkavan : anladım şimdi. valla eşeklik ettim fırtocum yaaaa. sen bana hiç hayır demedin asla beni krımadın o zaman şu naciz karga sesli kuluna bi güzellik yap. Sezi Kalkavan: bana baştan sona bi şarkıyı böle böğürmeden sölemeyi öğret. olur mu. ben de sana karnıyarıkpilav yapıcam bi daha istanbula geldiğinde
Fırat Yalçınkaya: Sesimi eğit deme...
Sezi Kalkavan: eğit demedim bak o kadan uzun boylu diil
Fırat Yalçınkaya: Hahahahaa nası bi sahtekarlık bu yaaa...
Fırat Yalçınkaya: Karnıyarı-Piav eee cacık??
Sezi Kalkavan: emme velakin 1 tanecik şöle arabesk felan bi şarkı öğret bana.
Fırat Yalçınkaya: Olur..ama bu iş uzun sürebilir..:))) Ehi ehi ehiii
Sezi Kalkavan: ama ben o kadar opera izledim senin için ahhh buymuş mükafatım. belkisi bende gizli bi ses cevheri var o çıkacak ne biliyonnn haaaa ne biliyonnn ha ne biliyonnnn çekemiyyon beni tabü.
Sezi Kalkavan: o zaman ben kendim yerim pilavı ohhh cacıktan d aböle tahta kasıkla yerim. sana da nanik yaparım.
Sezi Kalkavan bak baleye başlarım daha fena olur:)
Fırat Yalçınkaya: Yook biliyorum sende sağlam kulak var..Ama ses eğitme işi diyorum ,hani uzun sürebilir..Şarkıyı öörenmen haftalar alabilir..Hani cacık dyorum..karnıyarık falan :))))
Fırat Yalçınkaya: Aman Allah!!! Bale mi??? Bak o konudan uzak dur bence....
Sezi Kalkavan: keşkem yıllarca pizzavenedik senin, ciğerci zarif benim , reyhan pastanesi kimin diye gezmeyeydim sanata adayaydım kendimi. engellendim işte calzoneler olsun, amore hardallar olsun:)
Fırat Yalçınkaya: Reyhan pastanesi kimin harbiden??
.Sezi Kalkavan: reyhanın tabikideee kara cahilsin sen yaaaa:)
Sezi Kalkavan hehehehehe hohooo yupiyeytt
Fırat Yalçınkaya: Hadi yat sabah ezanla kalkarsın gene ...:))
Sezi Kalkavan: ben deli diilim. bu da böyle bilinsin. hadi bana tatlı rüyalar sana da iyi uykular. boş konuşuyosun ama bilimsel diilsin. gece gece neymiş şam dersi alıcakmış pehhhh:)


eğitim şart

Turgut Uyar

‎'' Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile kadınlık zor.''

Birhan Keskin

...
Kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir?
Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız,
Hayalleri dik tutmak gerekir.
...
Ben yumuşak tuşlarına basacağım hayatın
Sen çatıyı kur.
Sırları soracağım ben,
Sen hayatın anlamını ara.
Yazın yönünü değiştireceğim ben
Sen yolculuğa çık.
Ben arka bahçeyi özleyeceğim
Sen inat et...

10 Haz 2011

Neleri paylaşmıyoruz bir düşün
Limon bahçelerini ve sesini
Nesi güzel yarınların?
Hiçe satıyorum
Şu göğsümün tam içinde
Kahramanlık olur şimdi sevmiyorum dersem
Ama azalıyorsun
Ölürsün gözümden düşersen
‘’Hayat kısa
Kuşlar uçuyor ‘’
.Bilesin.

Birhan Keskin

''benim artık taş taşıyacak,

taş kaldıracak, taş atacak

halim mi var! ''

Küçük İskender

Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
sevmiştim sen
i...