27 Ağu 2008

Sezinin en sevdiği kitaplar... Tez okunula!

1 ) Küçük Prens / Saint Exupery
her doğum gününde tekrar tekrar okunmalı

2 ) Parfümün dansı / Tom Robbins
Kral Alobar'ın muhteşem hikayesi, '' Ey ölüm canımı alacaksan simsiyah giysinle dikil karşıma, beyaz bir saç teliyle veya fasulyeden bahanelerle teslim etmem sana canımı!''

3) Yalnızlık gittiğin yoldan gelir/ Selçuk Altun
Sadece kitapta adı geçen kitapları okusak ereriz.
''Dünyanın en iyi yazarı kim? Çela neredesin? ''

4) Bir sen yakınsın uzaktan kalınca/ Selçuk Altun

5) Ölümsüzlük / Milan Kundera
Mutlaka, mutlaka , mutlaka okunmalı

6) Malina / İngeborg Bachman
''İvan gülerek, ama yalnızca bir kez şöyle diyor: beni yerleştirdiğin yerde soluk alamam, lütfen o denli yükseklere koyma beni, kimseyi havanın inceldiği yerlere taşıma, benden sana bir öğüt olsun bu, sonrası için bundan ders al! şöyle demedim: ama senden sonra kimi yücelteceğim ki? herhalde senden sonra... düşünmüyorsundur? ben hala her şeyi senin için öğrenmeyi yeğliyorum. başka hiç kimse için değil!''

7) İstanbul / Orhan Pamuk
Sen başka şey yazma, bir tek İstanbul'u yaz oldu mu? Boğazdan geçen gemileri yaz!

8) Puslu kıtalar atlası / İhsan Oktay Anar
Dibimi düşüren kitaptır, 13 sene olmuş okuyalı hala içimde çınlıyor;
''Rendekar doğru mu söylüyor ? "düşünüyorum öyle ise varım" oldukça makul. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar. düşünen bir adamı düşlüyorum. düşündüğümü bildiğim için ben varım.düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da var olduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlübir sonuca varıyor. düşündüğünü düşlediğim bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben isebir düş oluyorum.''

9) Kum kitabı / Borges
Borges anlatılabilecek bi herif değil ya seversin ya aklın almaz. İkisi de normal...

10) Kumral ada mavi tuna / Buket Uzuner
Bir kadın bir erkeği bu kadar mı güzel anlatır, okurken bu kadar mı çocukluğa götürür insanı!
Bu kadar mu yutkundurur!

11 ) Varolmanın dayanılmaz hafifliği / Milan Kundera
Söze bile gerek yok

12) Yanılsamalar kitabı / Paul Auster
"...ormanda bir ağaç devrilirse ve bunu kimse duymazsa ağaç ses çıkarmış olur mu olmaz mı? hector o güne kadar epeyce kitap okumuştu, filozofların bütün numaralarını ve argümanlarını biliyordu. biri bir film çekerse ve bu filmi kimse görmezse, o film var mıdır yok mudur? işte yaptığını böyle mazur gösterdi. seyirciye gösterilmeyecek filmler çekecekti.''

13) Decameron / Boccaccio
Hımmmm

14) Zorba / Kazancakis
Mezar taşında "hic birsey ummuyorum,hic birseyden korkmuyorumben ozgurum..." yazan yazarın kitabı

15) Buyuk Umutlar / Charles Dickens

16) Yüzyıllık yalnızlık / Gabriel Garcia Marquez
Kitap bitmesin diye okumaya kıyamazsın

17) Büyülü dağ / Thomas Mannn
"... zaman hiç kesintiye uğramadan hep aynı şekilde akarsa, elimizden kaymaya başlar ve zaman duygumuz, yaşam duygumuzla öylesine bağlantılı ve iç içedir ki, bu duygulardan birinin zayıflaması demek, öbürünün de acı ve yıpratıcı bir deneyimden geçmesi demektir. can sıkıntısının kaynağı ile ilgili bir yığın yanlış düşünce dolaşır ortalıkta... cansıkıntısı denen şey, aslında, zamanın tekdüzeliğinin neden olduğu sağlıksız bir kısalmadır... alışkanlık, zaman duygusu uykuya yatarsa ortaya çıkar ve insana gençlik yılları yavaş yavaş, daha sonraki yıllar ise gitgide hızlanarak akıp gidiyor gibi gelirse bu alışkanlık yüzündendir. yeni alışkanlıklar edinmenin ya da eskilerini değiştirmenin altında yatan şey, yaşamı korumak, zaman duygumuzu yoğunlaştırmak, zaman deneyimimizi yavaşlatmak ve böylece yaşam duygumuzu yenilemek arzusudur''

18) Dinle küçük adam / William Reich
Bittikten sonra insan kendini sorguya cekiyor.. o kucuk adamlardan biri miyim ya da en azindan kucuk oldugunu bilen kucuk adamlardan biri miyim seklinde.. belki de buyuk bir adam oldugunuzdan kendinize boyle sorular soruyorsunuz.. belki de buyuk adam olmak istediginizden.. belki de hicbir zaman buyuk bir adam olamayacaginizdan.. belki de sadece buyuk adamlarin bunu okuyup gercegi goreceginden.. kim ne derse desin insani bir derece kucultuyor bu kitap

19) Günün Deliliği / Maurice Blanchot
Ne bilginim ne bilmez.zevkleri tanıdım.bunu söylemek az gelir:yaşıyorum,bu yaşam bana en büyük hazzı veriyor.peki ölüm? öldüğümde (belki de hemen),engin bir hazla tanışacağım. o yavan, o çoğu kez tatsız tuzsuz ölüm önsezisinden söz etmiyorum.acı çekmek alıklaştırır. ama kuşkun duymadığım önemli doğru şu: yaşamaktan sınırsız bir haz duyuyorum, ölmekle de sınırsız bir doyuma ulaşacağım.

20) Bütün hikayeleri / Edgar Allen Poe
"bu kitabı düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum!" demiş ve bitirmiş yazar!

21) Lolita / Vladamir Nabokov
''bazı kimseler -ben de onlardan biriyim- mutlu sonlardan nefret ederler. kazık yemiş gibi oluruz biz. aslolan, zarara uğramaktır. felaket geliyorum derse gelmelidir. aşağıdaki köye ramak kala duran çığ, yalnızca doğaya değil, ahlaka da aykırı davranmıştır.'' diyen bir adam sizce nasıl bir roman yazmıştır?

22) Hiçbiri/ Suat Derviş
Nazım'ın “ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını; bir kere eğemedim bu kadının başını” diye şiirler yazdığı bu mağrur kadın, Fuat Baraner'in karısı olarak tanıtıldığında hiddetle ayağa fırlayıp “ben, yazar suat derviş’im! kimsenin karısı olarak yâd edilemem!” diyecek kadar kendisinin farkındaydı. Kitap güzel ama yazar daha güzel... O yüzden okumak lazım.

23) Bir gün tek başına / Vedat Türkali
'' Evliliğin anlamına dair soru işaretleri. kaç yaşında olursan ol, neden evlendiğini bilmeden yaşa. yanında yatan kadın/adam, bir zaman gelip de sana bir şey ifade etmediğinde kimseyi çok sevemediğine ve kimseye gerçekten aşık olamadığına yan. ne büyük bir zavallılık''

24) Öpüşme/ gıdıklanma ve sıkılma üzerine / Adam Phillips

25) Ölü erkek kuşlar / İnci Aral
Adı gibi... Hüzünlü... içe dokunan ama bu kadar mı güzel anlatılır 1 kadın ve iki adam!

26) Gülünesi aşklar / Milan Kundera
Gönlümün Nobel'ini aldın bu kitapla...

27) Kayıp zamanın izinde / Proust
"sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki; bir bütün olarak içimize sığmaz. sevdiğimiz insana doğru karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey; kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür. bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebi ise, kendimizden çıktığını fark edemeyişimizdir"

28) Bütün şiirleri / Metin Altıok
Objektif olamayacağım. Büyük dostum, koca adam Erve sayesinde tanıştım bu kitapla, sene 1998. Kolumun altında, trenlerde, Sibiryalara geldi ebnle, uykumda yatağımın altındaydı acıyla.
Biz bu adamı Madımakta yaktık. Sonra da nasıl uyudu bu millet bu vicdansızlıkla aklım ermez.
Bu kitap acıdır, bu kitap aşkın en derin yerlerine gider gelir, sözlerin cambazıdır bu adam!

''Bu yaşa geldim içimde bir çocuk hala
sevgiler bekliyor sürekli senden
insanın bir yarısı nedense hep eksik
ve o eksiği tamamlayayım derken
var olan aşınıyor zamanla

anamın bıraktığı yerden sarıl bana

anılarım kar topluyor inceden
bir yaşam gibi geçmişin üstüne
ama yine de bir unutuş değil bu
sızlatıyor sensizliği tersine
senin kim olduğunu bile bilmezken

sevgiden caydığım yerde darıl bana''

29) Büyük Saat / Turgut Uyar

''senin bu ellerinde ne var bilmiyorum
göğe bakalımtuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım''

30) Bütün şiirleri / Özdemir Asaf

"benim düşlerimin içinde o uyumuyordu, biliyordumben ne bir uykusunda onunne bir düş'ünde bulundumbulunsaydımvururdum."

31) Bütün şiirleri / Nazım Hikmet
''üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibiyaşadın. özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün,şiirler yazdın. "peki o ne yaptı" deme. herkes kendinden sorumludur aşkta.''

32) Bütün şiirleri / Attila İlhan
'Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur..
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur'

33) Erkekler için divan / Murathan Mungan
'binlerce kez açıklasam da dilini çözemediğim ihanetgel bir dah bende dene kendini ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenktene ben yenebiliyorum seni '

34) Aşk mektupları / Halil Cibran
'Sahip olduklarinizdan verdiginizde, çok az sey vermis olursunuz; gerçek veris, kendinizden vermektir.çünkü sahip olduklariniz, yarin ihtiyaciniz olabilirdiye saklayip korudugunuz seylerden ibaret degil mi?'

35) Demirciler çarşısı cinayeti / Yaşar Kemal
"insanoğlu bir karanlıktan geliyor, bir karanlığa doğru gidiyor. ama nerden gelip, nereye gideceğini hep unutuyor. bir defa geldim, bari tadını çıkarayım, demiyor." diyen yazarımız

36) Koku/ Patrick Süskind
Filmini begenemedim ille de kitap!

37) Nietzche Ağladığında / Irvin Yalom
Zekice

38) Felsefenin tesellisi / Alain De Botton
toplum tarafından kabul görmemenin tesellisini Sokrates''ta
yeterince paraya sahip olmamanın tesellisini Epikirus'ta
düşkırıklığı yaşamanın tesellisini Seneca'da
kendini yetersiz hissetmenin tesellisini Montaign'de
kırık kalbin tesellisini schopenhaur'da
zorluklar yaşamanın tesellisini nietzsche'de arar kendisi.

39) Aşk üzerine/ Alain De Botton
çok zekice...

40) Olasılıksız / Adam Fawer
Dahice bir kitap.. Ben ki matematik, olasılık vs zerre anlamam, altını çiziktirerekten okudum.
Tavsiye ederim.

41) Şeytanın fısıldadıkları / Emre Yılmaz
'Gençken azmayı beceremeyenler, yaşlanınca hem azar hem beceremezler'

26 Ağu 2008

Oktay Rifat'tan

bir sen yürürsün sokakta, yürürken
oturursun koltuga, oturunca.
su, bir senin bardaginda en çok su.
bir senin kollarin bileziklidir .
bir senin agzin dudakli ve sicak.
bir sen memelisin, ince bellisin
baskalari gitmis olur, gidince;
bir sen yakınsın uzakta kalınca

O'nu seviyorum...

İÇİNDE ADI GEÇEN ÖYKÜLERİ VE O’NU

Önce gözlerini sevdim…
Saçlarının kokusunu
Uykudaki mırıltılarını
Onun yanındaki beni
Yüzündeki ince, erkeğe yakışır kederini
Şairin dediği gibi
‘Bir gün beni sevebilme ihtimalini’ belki de
O’nu kalbindeki kilitle sevdim
Bir gün açıldığını hayal etmeyi
Yapmadığı, söylemediği her şeyi hatta
Suskunluğunu, etrafına ördüğü duvarları bile
Tam olduğu gibi,
Tam olduğu yerde...
Her şeye biraz uzaktan, biraz sisli bakmasını.

Sonra tadını…
Bakışımı havada yakalamasını
Hiç sevmediğim sigaranın ellerine sinmiş kokusunu hatta
Kalabalıkta benden uzak duruşunu bile
Yanında titreyen nefesimi
Onunla beni
Kızaran yanaklarımı, uykudaki kokusunu
Boynumda bıraktığı izleri seviyorum
Rüzgarlı sesini ve onu işte!

Herkesten farklı yapıyor herkesin yaptığı şeyleri çünkü
Televizyon izlerken bir dizini kıvırıyor mesela
Kimsenin yapamadığı bir şekilde karıştırıyor çayını
Kimsede olmayan bir sesi var uykusunun

Ellerindeki sihir, tenindeki ışık
ve benden uzak duruşundaki kararlılık için hatta
Beni bir gecede böyle bir boşluğa asabildiği için gücünü
O boşlukta beni bırakmasın diye ettiğim duaları
tüm bunlardan haberi olmamasını
benim sevgimi istememesini
beni sevmemesini hatta
onu beklemeyi ve onu abartmayı belki de
ama en çok bana yaşattığı sıcaklığı
kalbimdeki kıpırtıyı ve onu yazmayı
beni benimle karşılaştırdığı için
omzundaki şefkat için
sakinliği ve ciddiyeti için seviyorum onu
teni için ve elleri yüzünden seviyorum

bu şiiri okurken yüzünün alacağı şekil için bile aşığım ona
içinde adı geçen öyküleri
mırıldandığı şarkıları
ve Onu işte
Onu seviyorum

Sezi

AŞK GELMİŞ CİHANA

Kız kaptırdı gönlünü
Sevdiği oğlan kalpsizin biri
Alay etti güldü...
Hiç aşka gülünür mü?

Ne çare, cahil aklı
Kız hastalandı, yattı
Mumda yandı pervane...
öldü.
Oğlan sormakta haklı
Hiç aşktan ölünür mü?

İstanbul

kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
niksar'da evimizdeyken
küçük bir serçe kadar hürdüm...

sonra alem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak...
sonra alem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak...
mevsimler ne çabuk geçiverdi
unutmak, unutmak, unutmak...

anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
yine kamyonlar kavun taşır
fakat içimde şarkı bitti...

cahit külebi ( 18 yaşında iken yazmış )

FİRARİ

sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,
sana kafir dediler, diş biledim hak'ka bile.
eğildin topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,
kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile...

sana çirkin demedim ben,
sana kafir demedim,
bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin,
yaşadın beş sene kalbimde misafir demedim.
bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin?

zülfünün yay gibi çelik tellerine takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
seni aşkım canavarlar gibi takip edecek...

Faruk Nafiz Çamlıbel

25 Ağu 2008

Pulp fiction filminden...

mia: bundan nefret etmiyor musun?

vincent vega: neden?

mia: bu huzursuz edici suskunluktan. sence neden kendimizi rahatsız etmek için sürekli zırvalamak zorundayız?

vincent vega: bilmiyorum.gerçekten güzel bir soru.

mia: bunu özel biriyle birlikte olduğunda hissediyorsun.
oysa kahrolasıca çeneni 1 dakika kapatıp sessizliği paylaşabilirsin.
Dinle küçük adam…

Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım...

... ben ne kızıl, ne kara, ne de beyazım. ben hristiyan, yahudi, müslüman, mormon, poligam, homoseksüel, anarşist ya da boksör de değilim.

Ben bir kadını/erkeği, onunla evli olduğumu kanıtlayan evlilik cüzdanına sahip olduğum ya da cinsel açlığımı doyurabilmek için değil, gerçekten sevip ona değer verdiğim için kucaklarım.

Ben çocukları dövmem, balık tutmam, karaca ya da geyik avlamam.
ama hedefi onikiden vururum.
Ben briç oynamam ve öğretilerimi yaygınlaştırmak için partiler vermem.
Eğer öğretim doğruysa zaten o kendiliğinden yaygınlaşacaktır..

Ben senin 'tanrı' olarak adlandırdığın şeyin gerçekten var olduğunu ama senin düşündüğünden farklı, senin içinde ve dışında, vücudundaki sevgi olarak, dürüstlüğün olarak ve doğayı hissetmen olarak bir kozmik temel enerji olduğunu biliyorum......

sana şunu söyleyeyim küçük adam; içindeki en iyi şeylerin anlamını yitirdin. onu boğdun başkalarında, çocuklarında, karında, kocanda, babanda, annende, nerede gördüysen orada onu öldürdün.

sen küçüksün ve küçük kalmak istiyorsun küçük adam...

"...dinle küçük adam!"...yaptığın her şey eğreti, küçük adam: evini bir kum tepeciğinin üzerine kurmuşsun, yaşamın, kültürün ve uygarlığın, bilimin ve tekniğin, sevgin ve çocuklarına verdiğin eğitim, hep eğreti.

Büyük bir bunalım içinde, gelip gelip aynı soruları soruyorsun:

"çocuğum çok inatçı, her şeyi kırıp döküyor, geceleri karabasanlarla uyanıyor, aklını derslerine veremiyor, kabızlık çekiyor, benzi soluk, yüreği katı. ne yapmalıyım? bana yardım et!"

ya da: "karım bana karşı cinsel istek duymuyor, beni hiç sevmiyor. bana işkence ediyor, sinir nöbetlerine tutuluyor, bir yığın erkekle geziyor.
ne yapmalıyım? söyle!"

ya da: "yeni ve çok daha öldürgen, korkunç bir savaş patladı; oysa biz tüm savaşları önlemek için yapmıştık son savaşı. şimdi ne yapacağız?"

ya da: "varlığıyla övündüğüm uygarlık, enflasyon nedeniyle çöküyor. milyonlarca insan yiyecekten yoksun, ölüm açlığı içindeler, birbirlerini öldürüyor, çalıp çırpıyor, insanlıktan çıkıyorlar. umutlarını yitirdiler.

Ne yapmalıyız?""ne yapmalıyım?", "ne yapabilirim?"

..
Elini değdirdiğin her konuda büyük doğruyu değil, küçük yanlışı seçtin. Bunu neden yaptığını soruyorsun,ha?

Bu sorunun ciddi olduğunu sanmıyorum. Sorunu yanıtlarsam, hakikati işittiğinde önüne geleni öldürecek denli öfkeleneceksin:

evini derme-çatma kurdun ve bütün bunları böyle yaptın, çünkü "içinde yaşamı duyma" yetisinden yoksunsun;

çünkü çocuklarındaki sevgiyi daha doğmadan öldürüyorsun; hiçbir canlı ifadeye, hiçbir özgür, doğal davranışa karşı hoşgörülü davranamazsın, doğallığa dayanamazsın çünkü. dayanamadığın için de, korkuyor ve şunu soruyorsun: "bay jones ne der?", "yargıç smith ne der acaba?"

"...kes sesini sevgili küçük adam. yaşamın çok sefil, çok perişan, sesini çıkaracak halin yok. seni kurtarmak istiyor değilim, ama sırtında beyaz bir gecelik, suratında maske, acımasız kanlı elinde bir iple beni asmaya bile gelsen, sana söyleyeceklerimi, bu konuşmamı tamamlayacağım. kendi boynunu ipe dolamadan beni asamazsın sen küçük adam. çünkü ben, senin yaşamını, dünyayı içinde duymanı, senin insanlığını, sevgini ve yaşama sevincini temsil ediyorum. yok, hayır, beni öldüremezsin, küçük adam.

bir zamanlar sana gereğinden çok inanıyordum ya hani, o vakit senden korkuyordum da. şimdi seni aştım ama; binlerce yılın bakış açısından görebiliyorum seni, binlerce yıl geçmişten ve binlerce yıl gelecekten bakıyorum sana. kendinden-korkma duygundan kurtulmanı istiyorum. daha mutlu ve daha insana yaraşır bir yaşam sürmeni istiyorum..."* * *

Sen aslında kendini aşağılıyorsun, küçük adam. 'ben kimim ki bir fikrim olsun, hayatımı belirleyeyim ve dünyayı sahipleneyim!' gerçek büyük adamdan tek bir farkın var: büyük adam da bir zamanlar küçük adamdı, fakat sadece tek bir özelliğini geliştirdi; nerede küçük ve kısıtlı düşünmesi ve davranması gerektiğini biliyordu. herhangi bir görevin baskısı altında, zamanla küçüklüğünün ve önemsizliğinin nasıl mutluluğunu tehdit ettiğini hissetmeyi öğrendi. demek ki büyük adam, nerede ve ne zaman küçük adam olacağını bilir. küçük adam ise küçük olduğunun farkında değildir ve bunun farkına varmaktan da korkar."* * *

"...bendeki kendini, ve kendindeki beni keşfedebilir, sonra da korkup benim içimdeki kendini öldürebilirdin. bu nedenle senin, herhangi biri ya da herkesin kölesi olma özgürlüğün uğruna ölme gönüllülüğünden vazgeçtim..."

evcilleştirme üzerine

Tilki küçük prense sordu:
"peki orada avcılar da var mı?"
"hayır, yok."
"bu çok ilginç. peki ya tavuklar?"
"hayır. tavuklar da yok." diye cevap verdi küçük prens
"eh, hiçbir yer mükemmel değildir" dedi tilki içini çekerek...

Sonra kendini anlatmaya başladı:
“yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni. Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Su ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.

sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.

“elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.” “

sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki.
“insanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”

“ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.

“çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”

ertesi gün küçük prens yine geldi.

“her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki.
“örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum.
Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem.

insanın gelenekleri olmalıdır.
gelenek nedir?”
“bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki.
“bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”

böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ve ayrılma vakti geldiğinde “ah! sanırım ağlayacağım” dedi tilki.

“bu senin hatan” dedi küçük prens.
“ben sana zarar vermek istemedim. seni evcilleştirmemi sen istedim.
“doğru, haklısın” dedi tilki.
“ama ağlayacağını söyledin!”
“evet, öyle.”
“o halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”
''hayır oldu benim için uğday tarlalarının renginin bir anlamı oldu'' dedi tilki

şimdi git ve güllere bir kez daha bak. o zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın.

le petit prince...

`sen de kendi kendini yargilarsin, diye karsilik verdi kral. En zoru da budur. İnsanin kendini yargilamasi baskasini yargilamasindan daha zordur. iyi yargilamayi basarirsan, gercek bilge oldugunu kanitlamis olursun.`

memnun etmek zor...

Kardan hastalandi. Amcasi sordu:

"ne yemek istersin?"
"iki kuzu kellesi"
" yok."
"oyleyse, bir kuzunun iki kellesini."
"o da yok."
"o zaman hicbirsey istemiyorum."

ibn abd rabbith

Brahmanlar ve aslan

Bir kasabada birbirleriyle arkadaş dört brahman yaşıyordu. Onların üçü insanların bilebileceklerinin sınırına erişmişlerse de günlük yaşam bilgeliğinden yoksundular.
Dördüncü ise bilgiye boşvermişti; sahip olduğu tek şey günlük yaşam bilgileriydi.
Bir gün bir araya geldiler ve birbirlerine sordular; "Şayet seyahat etmeyecek, kralların iltifatlarına mazhar olmayacak, para kazanamayacaksak, bu doğal yetenek ve becerilerimiz ne işe yarayacak?"

Sonunda, öncelikle yapmaları gerekenin yola çıkmak olduğuna karar verdiler.

Ancak biraz ilerlemişlerdi ki aralarında en yaşlı olan konuşmaya başladı.
" İçimizden biri, dördüncümüz, yalnızca günlük yaşam bilgilerine sahip bir alıktır. Bilgi olmadan, sırf günlük yaşam bilgileriyle, kralların lütufları kazanılamaz. bu yüzden ben derimki, kazandıklarımızı onunla paylaşmayalım. Bırakalım onu eve dönsün."

İkinci sözü ele aldı;"Benim zeki kardeşim, ne yazıkki, gerçek bilgelikten nasibini almamışsın. Eve geri dön."

Üçüncü sözü ele aldı; "Bu kabul edilecek bir şey değil. Çocukluktan beri birlikte oynuyoruz.
Gel, soylu dostum. Sen de kazandıklarımızdan pay alacaksın."

Yola devam ettiler ve bir ormanda, aslan kemiklerine rastladılar.
İçlerinden biri konuştu. "Bilgimizi sınamak için güzel bir fırsat. Haydi şu ölü hayvanı yaşama döndürelim."

Birinci sözü aldı;"Ben kemikleri toplayıp iskelet oluşturmayı biliyorum"
İkinci sözü aldı;"Ben deri, et ve kan sağlayabilirim."
Üçüncü sözü aldı;"Ben ona nasıl can verileceğini biliyorum."

Birinci iskeleti topladı; ikinci deri, et ve kan sağladı. Üçüncü tam yaratığa can verecekken, günlük yaşam bilgesi konuştu;

"Bu bir aslan. Eğer onu canlandırırsanız, ilk yapacağı şey bizi öldürmek olacaktır.

""Çok bönsün," dedi diğeri, "bilginin yaratabileceği yapıtları asla engellemem"

"Öyleyse" dedi günlük yaşam bilgesi, "ben şu ağaca tırmanana kadar bekle."

O ağaca çıktığında ötekiler aslanı canlandırdılar. Aslan ağaya kalkıp üçünü de öldürdü.

Günlük yaşam bilgesi aslan gidene dek bekledikten sonra ağaçtan inip eve döndü.

23 Ağu 2008

Sabah akşam okunması için şiir

Sevdiğim Söylüyor Bensiz olamayacağını
Bu yüzden Kendime dikkat ediyorum
Yolda yürürken önüme bakıyorum
Ve korkuyorum her yağmur damlasından
Sanki beni ezecekmiş gibi.

Bertolt Brecht

Sezi rakı


19 Ağu 2008

Nasıl ayaktayım diye şaşırıyorum bazen

Sana artık bir sığınak olsun bu şiir.
Noterlere ver onaylasınlar
- her hakkı saklıdır-
Düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
Yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
Öyle acemilikler yaptım ki ben
Hiç kalır bu şiir onların yanında
Ve nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen

Ahmet Erhan

13 Ağu 2008

Nasıl yazdın bunu be Nazım!

VERA İÇİN

Bir ağaç var içimdefidesini getirmişim güneşten.
Salınır yaprakları ateş balıkları gibi, yemişleri kuşlar gibi ötüşür.
Yolcular füzelerden çoktan indi içimdeki yıldıza.
Düşümde işittiğim dille konuşuyorlar;
komuta, böbürlenme, yalvarıp yakarma yok.
İçimde ak bir yol var.
Karıncalar buğday taneleriyle bayram çığlıklarıyla kamyonlar gelir geçer
ama yasak, geçemez cenaze arabası
İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Ama bugün cumaymış, yarın cumartesiymiş,
çoğum gitmiş de azım kalmış, umurumda değil

Murathan Mungan'dan

'' Birgün hayatımı yazacağım. Herkes kağıt üstüne yazılanları benim hayatım sanacak, ben de hayatımı saklamış olacağım böylelikle. Saklanmanın en iyi yolu fazla görünmektir, biliyor musun? Herkes seni gördüğünü sanır, sen de rahat edersin. Kasada oturan kız gibi! Herkes kasadaki kızı görür, ama kimse tanımaz''

''Günün birinde üzerime yazdıklarımdan bir perde çekeceğim''

12 Ağu 2008

ARAGON'DAN ZAMANA VE AŞKA DAİR

ZAMAN…

Sana büyük bir sır söyleyeceğim;
Zaman sensin.

Zaman kadındır, gönlü çelinsin ister zaman
Hep okşansın, diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Taranmış bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak seni yabancı bilmekten
Tanrım ne ağırdır sözcükler asıl demek istediğim bu

Hazzın ötesinde sevgim,
Hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün

Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın

Sana büyük bir sır söyleyeceğim;
Her söz dudağımda bir dilenen zavallı

Acınacak birşey ellerin için
Kararan birşey bakışının altında

İşte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim
Bu konuşma ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar

Sana büyük bir sır söyleyeceğim;
Bilmem ben.

Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda el sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının

Sana büyük bir sır söyleyeceğim;
Korkuyorum senden.

Korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru
Akşam üzeri el kol oynatışından
Söylenmeyen sözlerden,
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan
Korkuyorum senden

Sana büyük bir sır söyleyeceğim;
Kapat kapıları.
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam sevgilim.

11 Ağu 2008

Bu 35 maddeyi otuzbeşimize kadar becersek! Ereriz herhalde.

1. Hepimiz bir sürü parçadan oluşuruz ve bu parçalar kendilerini ifade etmek için çırpınır. Bizler yalnızca varılan son uzlaşmadan sorumlu tutulabiliriz, her parçanın sahip olduğu karmaşık dürtülerinden değil.

2. İdeal evlilik ilişkisi, her iki insanın da yaşamını sürdürmesi için bu ilişkiye muhtaç olmadığı zaman kurulandır.

3. Biriyle tam bir ilişki kurabilmen için önce kendinle ilişki kurabilmelisin.

4. Kendi yalnızlığımızı kucaklayamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız. Yalnızca bir kartal gibi yaşayabilen insan-başka birine sevgisini verebilir; yalnızca o zaman o insan bir başkasının büyümesi ve gelişmesiyle ilgilenebilir.

5. Her insan, gerçeğin ne kadarına dayanabileceğini seçmeli.

6. En çok çiğ damlası, en sessiz gecede düşer.

7. Mezarlıkların, insanın zihnini dinlendirdiğini ve yaşamdaki önceliklerin değerlendirilmesini sağladığı söylenir.

8. En çok arzu edilen kadın en çok korkulan kadındır. Tabii bunun nedeni onun ne olduğu değil, bizim onu nasıl gördüğümüzdür.

9. İkili yaşam ilave yaşam gibi. İnsana adeta uzatılmış bir yaşam sunuyor.

10. Bizler arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığızdır.

11. Kendini iyi biri olarak gösteriyor -kimseye zarar vermiyor- yalnızca kendinden ve doğadan başka kimseye! sırf pençeleri yok diye kendilerine iyi diyenlerden biri olmaktan vazgeçirmeliyim onu.
12. Uygar, kibar ve görgülü bir adam. Vahşi tabiatını ıslah etmiş, içindeki kurdu kuzuya çevirmiş. ve buna ılımlılık diyor. Bunun asıl adı, vasatlıktır.


13. Bastırılmış hınç insanı hasta eder.

14. Yaşadığımız şeyleri biz icat ederiz. Dolayısıyla icat ettiğimiz şeyi de yok edebiliriz.

15. Tanrının ölmüş olması demek, varolmanın amacı olmadığını göstermez.

16. Ölümün geliyor olması, yaşamın değerli olmadığı anlamına gelmez.

17. Yaşam planınız sizin elinizde değilse, varlığınızı rastlantıya bırakmışsınız demektir.

18. Kimler daha emniyette, kimler daha rahat, kimler sonsuza dek mutludur? Yalnızca sığ zihinli olanlar yani sıradan insanlar ve çocuklar.

19. İnsanların tarzları iki temel bölüme ayrılabilir: ruhunda sükunete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar; İnanmalı ve iman etmeli, ama hakikatin peşindeki insanlar; iç huzurundan feragat edip yaşamlarını bu sorgulamaya adamak zorundadırlar.

20. Başkalarının kurallarına uymak, insanın kendini yönetmesinden çok, hem de çok daha kolaydır.

21. Size düşen ödev kendinizi kabullenmenizdir, benim sizi kabullenmemim yollarını aramak değil. (kendinden hoşlanmayan pek çok insan gördüm; bunlar önce başkalarını kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlarlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi düşünmeye başlarlar. ama bu sahte bir çözümdür; bu başkalarının otoritesinin altına girmeyi kabullenmektir.)

22. Aslında verir gibi yaparak hediyeyi kendiniz almaya çalışanlardan biri misiniz?

23. Bir dost dinleneceği bir yer aradığında ona verilecek en iyi yer sert bir yataktır.

24. Aslında kimse kimseye yardım edemez; insan kendine yardım etme gücünü kendi içinde bulmalıdır.

25. Neysen o ol.

26. Daha derinlere inip motivasyonlarınızın kaynağını bulun! Hiç kimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını göreceksiniz. insanın bütün eylemleri kendine yöneliktir, bütün hizmetleri kendine-hizmettir, bütün sevgisi kendini sevmesindendir.

27. Yazılarımdaki başarı, sürüler halinde yaşamanın getirdiği rahatlıktan kendimi bilerek ve isteyerek uzaklaştırmamdan; kötü ve güçlü eğilimlerle yüz yüze gelme cesaretini gösterebilmemden kaynaklandı. araştırma ve bilim, önce inançsızlıkla başlar. Ancak inançsızlık başlı başına strestir. Yalnızca güçlüler buna dayanabilir.

28. Gerçeğin ne kadarına dayanabilirim ?

29. Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir.30. Birinin kendisini başka birine açması ihanetin kapılarını açar ve ihanet insanı çok rahatsız eder.

31. Bir kişi köprüyü geçmek üzere -yani, öteki kişiye yaklaşıyor- o anda karşıdaki kişi, o kişinin zaten yapmayı düşündüğü şeyi yapmaya davet ediyor. o zaman birinci adam adım atamıyor; çünkü artık yapacağı şey, diğerine boyun eğmek gibi geliyor, belli ki yakınlaşma yolunu engelleyen şey, güç.

32. Ölümün son iyiliği bir daha ölmeyecek olmaktır.

33. Kafası bir sürü kitaba gebe ve baş ağrılarının nedeni de beynin doğum sancıları olduğu düşüncesinde.

34. Kemikleri, eti, bağırsakları ve kan damarlarını kaplayan deri nasıl insan görünümünü katlanabilir hale getiriyorsa, ruhun ajitasyonu ve ihtirası da kibirle kapatılmıştır; ruhu kaplayan deridir.

35. Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?

kaynak:
http://www.missfreedom.i-p.com/kitap1.htm

UÇAN AT

‘’ Pers sultanı iki adama ölüm cezası vermişti. Ölüme giden adamlardan biri eğer hayatını bağışlarsa 1 yıl içerisinde sultanın atına uçmayı öğretebileceğini vaat etti.

Kendisini dünyada tek uçan ata binerken hayal eden sultan bunu kabul etti. Diğer adam ise inanmayan gözlerle baktı. Bunu yapamayacagını bılıyorsun. Niye böyle bir söz verdin? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun.

Kendime dört özgürlük şansı veriyorum.

1) Sultan ölebilir
2) Ben ölebilirim
3) At ölebilir
4) At uçabilir ‘’

VAZGEÇMEDİĞİMİZ ve hayata sımsıkı tutunduğumuz bir hafta dilerim.

Öperim

Sezi

9 Ağu 2008

Bunu okuyup da ağlamayan...

‘’Biliyorsun ölüm diye bir şey yok’’ dedi adam kadına
‘’Biliyorum evet artık öldüğüme göre’’ dedi kadın
‘’İki gömleğin de ütülendi çekmecede,
Sadece bir küçük güldü benim istediğim’’

Yannis Ritsos'tan

unutulmaz bir replik...

-İnsan sevdiğini görmediğinde aşk biter mi?
Düşünsene tanrıyı da görmüyoruz ama onu sevmeye devam ediyoruz.
-Ama benimkisi öyle bir sevgi değil Sarah
-Belki de başka türlü bir sevgi yoktur Maurice

Graham Greene- Zor Tercih





Ahmet Altan'dan...

Olduğum her şeyi olmaktan vazgeçiyorum.

Türk değilim Müslüman değilim Sünni değilim

erkek değilim 43 yaşında değilim hiçbir meslekten değilim.

Olduğum her şeyi olmaktan vazgeçiyorum ve

onların yerine başka şey de olmuyorum.

Hepimiz bir sürüye sığınan zavallı bir kuzu

ve o sürünün verdiği cesaretle bir kurt değil miyiz?
Hepimiz kendi kendimizi yemiyor muyuz?

‘’Vulnera omnez ultima nekat.’’

Latinler eski saatlerin üzerine böyle yazarmış.
‘’Hepsi yaralar sonuncusu öldürür’’

Sonuncuya kadar yaralana yaralana gitmek istemiyorum artık. En azından sizinle ortak yaralar istemiyorum.

Bütün ortaklıklarımı yakıyorum, ortak olduğum her şey utandırıyor beni.

Turgenyev’i okumuyorsunuz, Ece Ayhan’ı, İsmet Özel’i okumuyorsunuz, Nazım’ı, Poe’yu okumuyorsunuz. Neden ortak olacağız sizinle? Dinimizden , ırkımızdan dolayı mı? Ve bu dün ve ırktan dolayı mı başka ırktan olanları öldüreceğiz?

Sizin cellatlarınıza selam durmayacağım,

sizin kahramanlarınıza tapınmayacağım,
sizin yalanlarınızı çocuklarıma doğru diye öğretmeyeceğim.

Sürünüzden ayrılıyorum.

Artık sizin kurdunuz, kuzunuz değilim.

Marşlarınızla coşmuyorum,

kahramanlarınız benim kahramanlarım değiller.

Sonsuz bir nehirde hiçliğe doğru yapayalnız akıyorum.

Çırılçıplak ve kızıl bir nilüfer gibi.

Ahmet Altan

8 Ağu 2008

Kadın ve adam oturuyorlardı
uzakta beyaz dağlar vardı
gara girmek üzereyken barselona-madrid treni
kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
adam düşündü, düşündü, düşündü
aşkımız bitmesin isterim dedi
biralar içildi ve başka içkiler
kadın ve adam kederliydiler
ne birleşiyor, ne ayrılıyor elleri
neden, neden sönüp gider bir aşk
acının silinmez tortusunu bırakarak,
onulmazca inciterek yürekleri
kadın daha gerçek bir acıyla yaralıydı belki de,
tasalı bir sevecenlikle baktı erkeğine
gözyaşları içinde gülümsedi
kadın ve adam oturuyorlardı
aralarında bir masa vardı
ve hüznün aşılmaz engelleri


Ataoğlu Behramoğlu

7 Ağu 2008

Şimdi benim buzdan bir döşekte
üç büklüm olmuş zavallı sevdam,
üşüyorsa ölesiye yalnızlıktan;
bil ki senin hep böyle güvensiz,
yaşamdan korkar oluşundan.

işte bunun için sevmiyorum seni.

şimdi benim bir han avlusunda
hiç bitmeyecek umutsuz kavgam,
soluyorsa başı önde yorgunluktan;
bil ki senin hep böyle umarsız,
yarını göze alamayışından.

işte bunun için sevmiycem seni.

metin altıok

Büyücünün yolu kitabından alıntı...

Bagimlilik bir imaja baglanarak baslar.
Bir kadini sevdigini soyleyebilirsin ama seni bir baskasiyla aldattiginda askin nefrete doner.
Niye? Cunku kafandaki imaj zedelenir ve simdiye kadar seviyor oldugun sey bu imaj oldugundan, bunun bozulmasi seni ofkelendirir.

Bunun icin ne yapilabilir? diye sordu Galahad.
Her zaman degisecek olan duygularinin otesine bak ve bu imajin ardinda yatanin ne oldugunu sor kendine.
Imajlar fantazilerdir; fantaziler bizi yuzlesmek istemedigimiz seylerden korurlar.
Bu durumda yuzlesmek istemedigimiz sey bosluk hissidir.
Kendinde sevgi olmadigindan bu boslugu dolduracak bir imaj yaratirsin.

Bu yuzden sevdiginiz kisinin sizden ayrilmasi veya sizi aldatmasi aci verir cunku sevgisizligin olusturdugu yara su ustune cikar.

''Ask, yuce ve guzel birsey olarak bilinir ama sen ondan cirkin birseymis gibi soz ediyorsun".
diye mirildandi Galahad.

Arthur gulumsedi.

" Genelde ask icin soylenenlerin korkunc sonuclari olabilir ama bu, hikayenin sonu degildir.
Askta bir sir vardir. Merlin bunu bana yillar once soylemisti:

Yasli bir kadini, bir bebegi ve ufak bir kizi, yasina uygun cazibeli, hos bir kadinla ayni sekilde sevebildiginde, formlarin otesinde sevebilecek ozgurlukte olacaksin.
Sonra da askin ozu olan evrensel guc, icinde serbest kalacak. Ve bagimsiz olacaksin ki bu, askin karsi koyamayacagi sessiz bir davettir."

Buyucu asktan bahsettiginde bizim ask dedigimiz seyin neredeyse aksi birseyden bahseder. Bizim icin ask oldukca kisisel bir histir; buyucu icinse o evrensel bir guctur.

Bizim icin ask, eninde sonunda kaybolacak bir kosuldur; buyucu ise asik olmaz cunku o zaten ask nehrinin icindedir. Ama en buyuk fark kosullanma ile ilgili olandir.

"Seni, benim oldugun icin seviyorum" dediginiz zaman bir kosul ortaya cikar.
Boyle bir ask her zaman >ben','beni', 'benim' diye dusunen egonun bir parcasidir. "

Siz olumluler, baska birine tamamiyle bagimli olmaya ask diyorsunuz" dedi Merlin.

" Fantaziniz ya birini tamamiyle sahiplenmek ya da tamamiyle sahiplenilmek. Ancak buyuculer hicbir bagimlilik veya sahiplenme olmamasina ask derler."

Bu kisaca umursamazlik degil mi? diye sordu Arthur.>

Merlin kafasini salladi. "Umursamazlikta hayat veya enerji yoktur. Buyucunun aski ise inanilmaz derecede canlidir ve evrenin enerjisiyle akar.
Bunun olmasi icin bos bir kanal olman gerekir. Olumluler o kadar cok egoyla dolu ki , baska hicbir seye yer kalmamis. Buyucu tamamen bostur; boylece tum evren onu askla doldurabilir.

Merlin nazik ve sevgi dolu bir sekilde , "Asik olmak senin icin cok buyuk bir firsat" dedi.
Normalde ego'nun duvarlari arkasinda guvenli bir sekilde yasiyorsun. Oradaki guvenlikten ve yaralanma imkaninin yoklugundan memnunsun. Asik olmak en azindan gecici bir sure icin duvarlari yikar. Artik tam korktugunuz gibi acik ve incinebilirsinizdir.

Ancak askin bu kuvvetli duygusu, onu beklediginiz gibi aci bir durum olmaktan cikarip insani kendinden gecirecek coskulu bir hale sokar. En iyi haliyle ask, bilinmeyeni diger bir ruhla paylasmak, belirsizligin bilgeligine adim atmaktir."

Buyuculer, ask cesitlerini yuksek ve alcak olarak gormez; bu yargilamak olur ve buyuculer yargilamaz.

"Eger dusmaniniz yaninizdan gecip hakaret ederse, bu sevgi dolu bir davranistir" dedi Merlin.

"Ask durtusu dusmanin kalbinde baslar, ancak hafiza suzgecinden gectiginde nefrete donusur.
Ask yuzeye cikarken, gecmis deneyimleriniz onu sarip sarmalar, ama yanilmayin, her ifade eger kaynaginda yakalanabilirse sevgi doludur."

"Olumlulerin hisettigi asktan senin hissetigin aska bir kopru kurabilmek mumkun mudur?" diye sordu Arthur.

"Kopru kurmaya gerek yok cunku yalniz bir tane ask vardir" dedi Merlin.

" Bir baskasina duydugun kisisel ask, evrensel askin bir noktada toplanmis halidir. Eger acik olursan ikisini de sonuna kadar yasayabilirsin."

Bir dereceye kadar hepimiz imajlara asik oluruz. Bu icimizdeki imajlari dis dunyada bir karsiligini bulana kadar tasiriz. Genelde kendi hayallerimizi yansitacak veya onaracak birini ariyoruzdur.
Biri ayna ararken digeri eksik bir parcasini tamamlamak ister. Her iki durumun da temelini ihtiyac duygusu olusturur.
Kendinizi eksik hissetiginizden, eksikliginizi bir baskasiyla kapamak istersiniz.

'Aski Tanri'nin hissetigi gibi hissetmek istiyorsan, tum bosluklarini doldurman gerekir, cunku Tanri bir tamlik durumunda sever" diye tavsiyede bulundu Merlin.

Mukemmel bir asik olmak demek, bir baskasinin onarmasini beklediginiz hicbir gizli zayifliginiz veya yaraniz olmamasi demektir.
Kendi bosluklarinizi bulmak ilk adimdir, bunlari 'varlik' ve 'oz'le doldurmak ikincisi.
Bu surece genelde 'kendini sevmek' denir, ama bu kavrama dikkat etmeniz gerekir.
Bu genelde 'ben-imaji'ni sevmekle karistirilir.

Buyucunun gozunde ben-imaji ego'dur; ego ise eksikliklerin ustunu orten inkar duygusudur.
Kendini sevme, oz benligini yani ruhunu sevmeyle daha iyi tanimlanabilir.
Eger binlerce aniyla dolu gecmisinize durustce bakarsaniz, hep karisik bir torba bulursunuz;
bazi deneyimler kendine ve baskalarina karsi sevgi uyandirirken, bircogu uyandirmaz.
Utanc, sucluluk, reddedilme, nefret, darginlik gibi duygular icimizde tam olarak kabul gormedikce aska donusturulemez.

Bunlari inkar etmeyin ve eski anilara ait olmayan yuksek bir benlik duygusuna yukselin. Ask basit bir his degil, gercegi barindiran evrensel bir guctur. Bu kadar derine inebilirseniz, her duygunun kilik degistirmis ask oldugunu gorursunuz.

Onceleri kiskanclik ve nefret aska karsi gibi gorunebilir, ama bu duygulari tam olarak kabul edebildigimizde, aska geri donmenin yollari olarak bize isik tutarlar.

Her ne kadar evrensel aski yasamis kisiler cok az da olsa, herkes ona dogru giden yolda yuruyor........>>

Deepak Chopra'nin 'Buyucunun Yolu' adli kitabindan alinti>
Şakacı

Güler, gülümser bir şakacı,
Güldürür,düşündürür,
Arada-bir durur, gözleri dalar,
Neler söyler, neler susar..
Yoksa, çok acı bir şakayı - Şakadan da olsa,
Çok yalın bir karanlığa mı saklar..
Oynadığı oyunsa
Yaşamda oynadığı, oyununu mu yaşar..
Oyunda yaşadığı, yaşamını mı oynar..
Yaşarcasına, oynarcasına.
Öyküler anlatır olmuşcasına,
Sonunu mutlu bağlar,
Gider evinde ağar.

Özdemir Asaf

kurtulamayan

sen kader ağacı değilsin---nedeni bu
tutkularına bırak kendini
bir soluk var yaşıyor uzak uzak
bu daha ölmemişsin demektir

önce bitir bu şarkıyı
bir bardak doldur mavi
--hicbiri acmıyor mu seni-
ve git bu gelmediğin yere
kurtulamayan
--nedeni bu---

ece ayhan..
Şimdi ben neden mi güler?

Şimdi ben bir başka bana, bir başka şimdi'den baktığımdandır..
Şimdi bu müzik neye çalmakta,ne var ona böylesine dalmakta?
Uçurumlarla dağlar birbirinden çıkmadır.

Selam verdim, görmedin, ne zaman? Şimdi.
O şimdi benimdi, bu senin şimdin.
Şimdilerin kimi güldürür, kimi ağlatır.

Renklerin, seslerin, sözlerin anlamı, ağırlığı,
Kendileriyle ve öbürleriyle duyarlığı, uyarlığı.
Bir de uymazlığı, duymazlığı, sağırlığı vardır.

"bir şulesi var ki şem-i can'ın, fanusuna sığmaz asumanın"
Çok şimdiler şeyh galib'in malıdır.

Bir şimdiden bir şimdiye köprü kurarlar.
Balıklar üstünde yunus deyu geçerler.
Benim çocukluğumdaki yunuslar yuvarlaktır.

"deryada deryalıklar, suda oynar balıklar,ne bu sevda olaydı, ne de bu ayrılıklar
"Çocukluklar çocukluklarından azdır.

Ne olacak şimdi, ne olmuşdu?
Komşuda yangın çıkmışdı,
Sönmüştu, külleri uçuşmuşdu, başıma yağmışdı.
Bu çizgiler, bu aklar, o ani yangınından kalmadır,

Ne olduysa için-için ve neler de olmadıysa,
Hiçbir zaman demedimdi bir hiç için.
O konak asıl şimdi yanmaktadır.

Özdemir Asaf

BÜYÜK ACI

BÜYÜK ACI

Zamanla birlikte daha iyi anlar oldum yaşananları.
Anlamak neye yarayacaksa!
Bana bir şey verdin, onu aradım sonraları!

Ne kadar üzeri kapatılacak boşluk var bu dünyada.
Ve neden?
Boşluk içinde boşluk, bir düşün içinde bir düş.

Seni hatırladığımda eskiden derinlere dalardım
Dipsiz kuyulara dalar gibi


Şimdi kıyıya vurmuş bir sandal aklım
çok doluyum... Gidemiyorum
Rüya zamanımla dünya zamanım birbirini tutmuyor hiç

Her şeyi hatırlıyorum, her şeyi hatırlıyorum


kalbim acıyor...

‘Her şey ters giderse benim sabitim sensin’’





En uzak mesafe ne Afrika, ne Çin, ne Hindistan.

Ne teyyareler, Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan....

En uzak mesafe iki kafa arasında

Birbirini anlamayan....
CAN YÜCEL
ANNA AHMATOVA'DAN

Siyah tülün altından sıktım elini...
"Bugün neden büründün bu solgunluğa?"
İçirdim ona buruk kederimi,
Sarhoş ettim sızdırasıya.

Nasıl unuturum?
Yalpalayarak çıktı gitti.
Eğri bir acı konmuştu ağzına.
Korkuluklara değmeden merdiveni indim,

Ardından koştum avlu kapısına.
Soluk soluğa bağırdım:
"ŞakaTüm bu olanlar. Gidersen beni öldürürsün."
Güldü tüyler ürperten bir rahatlıkla
Ve dedi: "Rüzgarda durma, üşürsün."
İnsanlarda tek sıcak kanun
Üzümden şarap yapmaları
Kömürden ateş yapmaları
Öpücüklerden insan yapmalarıdır

İnsanlarda tek güzel kanun
Suyu ışık yapmaları
Düşü gerçek yapmaları
Düşmanı kardeş yapmalarıdır..

5 Ağu 2008

MİLAN KUNDERA'DAN

“... bir arabayı diğerlerinden ayıran yalnızca bir seri numarası ayırır. İnsan örneğinde numara yüzdür. Bir insanda rastlantılarla biraraya gelmiş bu yüz çizgilerini bir başkasında bulamazsınız. ve karakter ne ruh ne de “ben” denen şey açığa çıkar bu yüz çizgilerinde. Yüz yalnızca bir örneği numaralar.” (ölümsüzlük)

“(agnes): biliyorum. beni yüzümle tanıyorsun, beni yüz olarak tanıyorsun ve hiçbir zaman başka biçimde tanımadın. yüzümün bana ait olmadığı gibi bir düşünceye de sahip olamazsın.

(kocası): yüzünün sana ait olmadığı nasıl iddia edersin? kim var yüzünün arkasında?

(agnes): aynaların olmadığı bir dünyada yaşamış olduğunu farzet . yüzünü düşleyecektin. yüzünü sendeki bir şeyin bir tür dışa yansıması gibi tasarlayacaktın. ve sonra sana 40 yaşlarında bir ayna verildiğini düşün. ne biçim bir dehşete düşerdin biliyor musun? bütünüyle yabancı bir yüz görecektin! ve şimdi reddettiğin şeyi açık seçik anlayacaktın: yüzün sen değilsin!” (ölümsüzlük)

“ ... buna (erkek bedenine) karşılık kadın bedeni ne kadar işe yaramaz duruma gelirse gelsin o kadar “cisim” olur: ağırlığı olan ve varolan; bu beden yıkılmaya mahkum eski bir imalathaneye benzer ama bir kadının “ben”i sonuna kadar bu imalathanede kapıcı olarak kalmak zorundadır” (ölümsüzlük)“

Gövde rastlantısal ve kişisel olmayan bir şeydir ; ödünç alınan hazır giysi gibi birşeydir. bunu kendine bin bir biçimde yineleyip duruyor ama böyle hissetmeyi başaramıyordu. şu ruh ve gövde ikiliği ona yabancıydı. gövdesiyle o denli bir aradaydı ki onu kaygı duymadan hissedemiyordu.” (gülünesi asklar)

“bu düşünüş biçimi beni çileden çıkartıyor, dedi olga: “bir insanın yüzünün, ruhunun izini taşıdığını kanıtlamak eğiliminde. bu büyük bir saçmalıktır. ruhumu kocaman bir çene ve şehvetli dudaklarla düşlüyorum oysa küçük bir çenem ve küçük bir ağzım var. kendimi hiç aynada görmemiş olsam ve kendimi içten tanıdığım kadarıyla dış görünüm çizmek zorunda kalsam, resmim aslına hiç benzemezdi! arasıra göründüğümden çok farklı oluyorum! ( ayrılık valsi)