27 Nis 2010

Sait Faik için...

Mavi düşününce seni okurum, bahar gelince ,
denizi özleyince.
hüznüme arkadaş gerekirse
ve sığ gelmeye başlamışsa ''insan''
seni okurum balıklar kalabalıklaşır
seni okurum ada rüzgarı yüzüme çarpar
Kör Mustafa'yı hatırlar yutkunurum
insanlık ''şiiişşt'' diye sesleniverir

Sezi

Sait Faik Abasıyanık

"Riyakarlık aşağılığın en son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. (...) Riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. o zaman insanlık denilen şey kafasını kaldırır: 'durun bakalım, der, 'biz de varız.'"

ölsem bile hatırlayacağım bir kitap..

dülger balığının ölümü
'' Artık her seyi anlamıştı. Denizlerin dibi, âlemi bitmişti..
Ne akıntılara yassı vücudunu bırakmak, ne karanlık sulara, koyu yeşil yosunlara gömülmek…
ne sabahları birdenbire, yukarılardan derinlere inen, serin aydınlıkta uyanıvermek,
günün mavi ve yeşil oyunları içinde kuyruk oynatmak, habbeler çıkarmak, yüze doğru fırlamak…
ne yosunlara, canlı yosunlara yatmak,
ne akıntılarla âletlerini yakamozlara takarak yıkanmak, yıkanmak vardı.
Her şey bitmişti:

Dülger balığının ölüm hali uzun sürüyor.
Sanki balık su hava dediğimiz gaz suya alışmağa çalışmaktadır.
Hani biraz dişini sıksa, alışması mümkündür gibime geldi.

Bu iki saat süren ölüm halini, dört saate, dört saati sekiz saate, sekiz saati yirmi dörde çıkardık mıydı; dülger balığını aramızda bir işle uğraşırken görüvereceğiz sanıyorum.

Onu atmosferimize, suyumuza alıştırdığımız gün, bayramlar edeceğiz.
Elimize görünüsü dehşetli, korkunç, çirkin ama, aslında küser huylu, pek sakin, pek korkak, pek hassas, iyi yürekli, tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık geçirdiğimizden böbürlenerek onu üzmek için elimizden geleni yapacağız. şaşıracak, önce katlanacak. onu şair, küskün, anlaşılmayan biri yapacağız. bir gün hassaslığını, ertesi gün sevgisini, üçüncü gün korkaklığını, sükûnunu kötüleyecek, canından bezdireceğiz. içinde ne kadar güzel şey varsa hepsini, birer birer söküp atacak. acı acı sırıtarak isa’nın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini, mahmuzları, kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak. ilk çağlardaki canavar halini bulacak.

bir kere suyumuza alışmağa görsün.
onu canavar haline getirmek için hiç bir firsatı kaçırmayacağız''

Can Yücel

anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
taksinize mülkünüze dairenize...
heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
vesairenize...
şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
aşk yokmuş sizde beş paralık!
gidiyorum ben boşçakallar
sıçmışım ortalık yerinize
kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık

26 Nis 2010

Oktay Rıfat Horozcu

ellerin yetişir vedalaşmaya...
niçin ağlıyorsun?

Yorgo Seferis

denize yakın mağaralarda
günlerce gözlerinin içine baktım
ne ben seni tanıdım ne de sen beni

Yannis Ritsos

‘’Biliyorsun ölüm diye bir şey yok’’ dedi adam kadına
‘’Biliyorum evet artık öldüğüme göre’’ dedi kadın
‘’İki gömleğin de ütülendi çekmecede,
Sadece bir küçük güldü benim istediğim’’

23 Nis 2010

Denize aşığım...

20 Nis 2010

Öğrendiğin onca şeyden geriye dönemezsin
Bilmek bir cehennem şimdi

19 Nis 2010

''Çok'' odalara sığmayan
''Büyük'' arabaların çekemediği
''içimiz'' döke saça nereye kadar?

music makes you free

Chuck Palahniuk

Her şey berbat bir hal almadığı sürece yoluna da girmeyecek

Hasret / Nazım Hikmet

yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

yüz yıldır bekliyor beni,
bir şehirde bir kadın.

aynı daldaydık, aynı daldaydık.
aynı daldan düşüp, ayrıldık.
aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

yüz yıldır alacakaranlıkta,
koşuyorum ardından

Nazım'dan Piraye'ye

“ yeryuzunde hicbir insan, hicbir insana benim sana yaptigim kotulugu yapmamistir. Bütün bunlara ragmen gel. Sana “gel” diyecek kadar yüzsüz ve alcaksam ne halt edeyim, Öyleyim iste. fakat gel. ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalniz birakma!"

16 Nis 2010

Üzül sevgilim...
Uzaklarda bir ada gibi bekliyorum adımlarını..

15 Nis 2010

muhteşem şarkı muhteşem...

Hello my love
It's getting cold on this island
I'm sad alone
I'm so sad on my own
The truth is
We were much too young
Now I'm looking for you
Or anyone like you

We said goodbye
With the smile on our faces
Now you're alone
You're so sad on your own
The truth is
We run out of time
Now you’re looking for me
Or anyone like me

12 Nis 2010

''Çocuklarda'' diyor Freud ''görülen ilk fobiler karanlığa ve yalnızlığa ilişkindir.'' Karanlık korkusunu çocuklukta bırakırken yalnızlık korkusu bizimle birlikte büyür.
Öyle ki yaşamımızı belirler veya engeller hale gelir.
Bunu anlamak güç salt yalnız kalmaktan doğan bir tehlike var mıdır?
Yolda yürümenin bile olası binlerce kötü senaryo doğurabileceği bir şehirde ilerde bir gün evde yalnız oturma düşüncesi içinde nasıl tehlikeler barındırır?

Gençlik aşklarının gelecek korkusuna dayanmadığını kabul ediyorum. Yoğun kimyasal salınımına bağlı bu aşklar üç vakte kadar ‘aşk bitti’ feveranıyla sonlandırılıp, yeni aşklara hızla yelken açılıyor. Burada şu soru akla geliyor; 20’lerindeki bir genç kızın aşık olmak isteğiyle, 35’inde bir kadının aşka özlemi aynı ihtiyaçtan mı doğuyor?

9 Nis 2010

Metin Altıok

Cevapsız sorunun
Boynu büküktür,
Hemen anlar
Yetim olduğunu.
Ben neden hala
Duyuyorum avucumda
Bir çocuk elinin
Sızlayan boşluğunu?

8 Nis 2010

Kadın ve erkek olmanın kimliğinize bir değer ve ayraç kattığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Nasıl bir kadın , nasıl bir erkeksiniz? Nasıl bir ''insan''sınız en önce?
Aşkı nerenizde duyumsarsınız? Öpüşen iki erkeğe bakarken ne hissedersiniz?
Hiç düşündünüz mü sımsıkı tutunduğunuz o ''normal'' kavramı ne halde bugünlerde?
Birbirini seven iki insanın sevişmesi dünyaya ne zarar verebilir ki?
Sevmeden sevişiyor artık insanlar bu daha büyük sorun teşkil etmiyor mu aşkın geleceği için?
Öylesine, öfkeyle, hiddetle, açlıkla, intikam için, teninizi memnun etmek, gecenizi doldurmak için sevişenlerden misiniz? ''gibi yaparak'' yaşayan onca ''normal'' insan bir güzel yaftalıyor dünyayı
'' o normal'' , '' bu normal değil'' diye.
Az çıkın içinizden
bir yer var ''mümkün''
kadın veya erkek, kadın kadına veya erkek erkeğe
sevgi varsa güzeldir sevişmek...

7 Nis 2010

D. H. Lawrence

"the true fire is invisible...
the sun is dark. it is only his jacket of dust that makes him visible...
the true, living world of fire is dark...
darker than blood.
the same with love...love is dark"

Elif Şafak

İpleri dolaşmış uçurtmalar misali
Ne beraber uçabildik, boşverip şu dünyayı
Ne gidebildik kendi yolumuza
Rüzgarda savruk, başına buyruk
Senle ben

3 Nis 2010

metin altıok

Sen yine de benden yana ferah tut yüreğini. Benim hüznüm yakasından eksik etmez çiçeğini.
Yalnızca "yaşarken ve yazarken" kendi ağırlığının binlerce katı acıyı taşıyabilir kelimeler. Durdukları yerde öylesine anlamsızdırlar; ayrılık, kalp kırıklığı ve umutsuzluk. Ne desen boş, sözlüklerin zerre anlamı yoktur; kilim gibi, elma gibi , sandalye gibi bir sözcüktür acı. Zaman yorgun küfesine yüklenip acıyı götürdü sanırsınız. Zaman oynak eklemleriyle sizden kalanları küfesine doldurur. Sahi size neler olmuştu? Büyük yangınınız kimin gözünde kaldı? Acı'nızı nerelerden getirdiniz de yığdınız bu şiire?
"Dertler oturup ağlaşır, büyük acılar dilsizdir!"

2 Nis 2010

my dream home:)

Artık farz oldu açıklama yapacağım. Toplumdan tepki aldım:)

''Ay biz seni edebi, şiirsel, derin, entellektüel bilirdik. Ne bu şimdi Aşkı Memnu'lar, Recep İvedik'ler. Sezi ne oluyor sana''

diyenlere cevabımdır:)

Bende bir Recep İvedik, bir Şahika Koçarslanlı yaşamaktadır. Yüreğimde denize yakın bir mahallede pencere pervazlarına yaslanıp konu komşunun her işine karışan yelloz, çaçaron bir kadın var neyleyim:) İçimin Etiler'inde SPA'larda gezen , bol Chardonnay'li bir kadın kol gezmekte:)

Ne yapabilirim:) Benim mi suçum? :)

Proust da okurum, Aşkı memnu da izlerim ( şöyle çayımı demleyip koltuğa yayılırım, dizi çıkmış pijamamla Firdevs kıyafetlerine laf atarım, eğlenirim yani:) , arkeoloji müzesine giderim, İskender Lahiti'nin önünde saatler geçiririm, ıspanaklı ev böreğine ve sushiye bayılırım , Sarayburnu sahilde nohutlu pilav yerim, SPA'da bilmemne bakımına girerim sonra evde cam silerim, Bach resitali dinlerim, roman dansı kursuna başlarım, pilates ardından tereyağlı pilav, bir gün retrospektif sergisi ertesi gün Recep ivedik:)

''Hadi ordan stilsiz sen de!'' diyenler olabilir.
Ben ''Multifunctional''ım arkadaşlar elimde değil:)

Ama komple ''duruşsuz'' , ''hamama gidenin tası'' da değilim.

çoğunlukla AVM'lerden, genelde foodcourt'lardan , ''gibi'' yaparak yaşayan insanlardan, taklit çantalardan, şımarık çocuklardan, kötü müziklerden, iki satır karaladım ahanda şiir oldu kılıklı şair!lerden, sahneye peçete fırlatılıp eğlenilen müzik kluplerinden, techno müzikli et pazarlı dejenere kopmuş clublardan, aşırı cinsel çağrışımlı kalça sallamaktan ibaret o danslardan, 40 yaşında gibi görünen genç kızlardan, cafe düzeyinde servis verip Çırağan Sarayı hesabı tahsil eden zincir işletmelerden, kötü fasıldan, kulağıma sokulan zurnadan, katledilen Klasik Musiki eserlerinden, bakımsız müzelerden , uyduruk füzyon yemeklerden, moda diye çekirge sürüsü gibi üşüşülen mekanlardan , küstah garsonlardan, kalitesiz beyaz peynirden, ''sıçarım tasarım olur'' tarzı her dışa vurumun ''ay ne kadar değişik, ben anlamıyorum dimek ki bu yüce sanattır'' diye insanlara kakalanmasından, Yerebatan sarnıcını, Efes harabelerini , Kapadokya'yı, Sokollu Mehmet Paşa Camii'ni görmeden , ''ah şekerim louvre da şöyle gözel böyle gözel'' muhabbetlerinden , lüks balıkçılardan ve Allah affetsin fazla! modern sanattan pek haz etmem!
Balat'a, Ahırkapı'ya bayılırım. Türkülere aşığım. Gazete kağıdı üzerinde balığa, çay bardağında rakıya, kaliteli şaraba, salaş çay bahçelerinin mavi boyalı , yorgun tahta sandalyelerine, hakkıyla ve saygıyla yapılan sema gösterilerine, anneminki gibi imambayıldılara, gümüş çay takımlarına, ince belli bardaklara, Ferzan Özpetek filmlerine , Dot'un zorlayan ama değerli oyunlarına, klasik heykellere, klas kadınlara BAYILIRIM.

Bir tarafa fazla tutunanların ( ne taraf olduğunun pek bir önemi yok) tehlikeli olduklarını bilirim. Aynı şekilde ''Aşkımemnu mu asla asla izlemem ıyyyghhhh iğrençç'' tarzı nidaları abartılı ve gerekli gereksiz heryerde deklare ederek kendine ''aydın'' süsü katmaya çalışmalar da bana yapay geliyor. not: fikir beyan etmek başka şeydir, her adını duyduğunuzda ''yok izlemiyorum'' demek yerine , böyle bir blue blood duruş , sanki her akşam evde Chopin dinler edalarınıza sözüm var!

Sibel Can ''Lale Devri'' şarkısını çok güzel söylüyor kardeşim!
Şahsen chill-out'a, Morcheeba'ya bayılmakla birlikte şahsını fazla bildimcik,buldumcuk ve bazen avam bulduğum Ebru Gündeş'in ''Yaralı'' şarkısı o anki ruh halime cuk olabiliyor.
tavsiye ederim!

Sizi de eğer o ''elitim de elitim, kıymalı kol böreği mi ? hiç işim olmaz ben mozzarellasız yaşayamam, Türkçe müzik mi asla dinlememmm'' dünyanızdan çıkabilirseniz Aşiyan sahile ayran-tost'a bekleriz.

öperiz