23 Ağu 2011

Georg Büchner

"Bir takım kalın derili yaratıklarız, elimizi uzatıyoruz birbirimize,

ama boşuna, derilerimiz sürtünüyor, hepsi o kadar. Tuhafız çok''

C. G. Jung

"Everything that irritates us about others can lead us to an understanding of ourselves."

3 Ağu 2011

‘-Yaptıklarından utanmıyor musun?’ dedi Tanrı..
-Çok utanıyorum, dedi adam..
Tanrı: - Utanıyorsan sorun yok, çıkabilirsin..
Adam şaşkınlıkla: - Cehennem dedikleri bu kadar mı?
Tanrı: - Utanmayı biliyorsan, bu kadar..’
Bu bir cennete gitmek meselesi degil bu geceleri rahat uyumak meselesi. Yok yok hayir uyuyamamak meselesi. ve bir yerlerde çamur yiyen cocuklar oldugunu bilmenin iskencesi. Dunyayi kendi konforuyla olcumleyenlere bir sey diyemem ama bu bir yokluk degil cokluk meselesi. Ve bizim coklugumuzun onlarin yoklugu oldugu bilmenin sorumlulugudur bu. İyi yureklilik degil.

2 Ağu 2011

''Nedir bu kaybolan nesnelerden alıp veremediğin diye soracak olursanız, size varoluşun anlamının kaybolanı aramada saklı olduğunu söyleyebilirim...Nedir noksan! Nasıl, neyle giderilir! Kaybolduğunu hissettiğimiz ister heybe olsun, isterse deve, arayış başlamıştır; büyük arayış.
Hikayemizde devesini kaybeden bir adam var. Bu adam devesini ararken yüksek düzeyde anlayış yeteneğine sahip üç dervişe rast gelmiş. “devemi kaybettim” demiş dervişlere; “onu siz gördünüz mü?” dervişlerin ilki; “bir gözü kör müydü devenin!” diye sormuş. adam sevinçle “evet!” diyerek cevaplamış bu soruyu. ikinci dervişin “ön dişlerinden biri eksik miydi!” sorusu karşısında devesini kaybeden adam heyecanlanarak “evet, evet” demiş. dervişlerden üçüncüsü bir ayağı topal mıydı!” diye sorar sormaz “evet, evet” cevabını yapıştırmış. “o halde” diye konuşmuş dervişler, sen deveni bizim geçtiğimiz güzergâh üzerinde ararsan iyi edersin, onu bu yolda bulma ümidi vardır.” kayıp devesinin peşine düşen adam bu üç dervişin kendi devesini görmüş olduklarına kanaat getirmiş ve alelacele dervişlerin geldiği istikamete koşturmuş.

Bulamamış adam aradığı yerlerde devesini ve ne yapması gerektiğini yine dervişlerden öğrenmek isteğiyle bu kez dervişlerin peşi sıra gitmiş. yine sorular karşısında kalmış adam: “devenin bir yanında bal, öte yanında mısır mı yüklüydü!” demiş birincisi; adam “evet” demiş. hamile bir kadın mı biniyor senin devene!” demiş ikincisi, yine “evet” demiş adam. “biz senin devenin nerede olduğunu bilmiyoruz demiş üçüncü derviş. bunun üzerine deveci, bu üç kişinin kaybettiği deveyi çaldıklarına kanaat getirmiş ve onları kadı karşısına çıkarıp başından geçenleri anlatarak üç dervişi hırsızlıkla suçlamış. Kadı, devecinin ifadesini yerinde bularak üç ermişi deveyi gasbetme suçundan hapse atmış.


Kısa bir süre sonra adam devesini arazide başıboş dolaşırken bulmuş ve dervişlerin salıverilmelerini temin maksadıyla mahkemeye başvurmuş. Daha önce dervişlerin kendi durumlarını izah etmeleri için bir fırsat tanımayı hiç aklına getirmemiş olan kadı, onlardan nasıl olup da deveyi hiç görmedikleri halde deve hakkında bu kadar çok şey biliyor olmalarını açıklamalarını istemiş. Dervişler, yolda devenin ayak izlerini gördüklerini, izlerden birinin silik oluşunun devenin bir bacağının topal oluşuna delalet ettiğini; yolun yalnızca bir yakasından ot yemiş olmasının tek gözünün körlüğüne delil olabileceğini; ısırdığı yaprakları yırttığına göre ön dişlerinden birinin eksik olduğunun anlaşıldığını söylemişler.

“Arılar ve karıncalar yolun iki kenarında bir şeylere üşüşmüşlerdi. Bunların bal ve mısır olduğunu gördük. Bir konaklama yerinde çalılara takılmış uzun insan saçı gördük, devenin üstündeki kadındı. Yerde el ayası izi vardı, ancak doğumu yakın hamile bir kadın elini yere dayayıp otururdu.”

“Bütün bunları hırsızlıkla suçlandığınız zaman kendinizi temize çıkarmak üzere neden söylemediniz!”
“Çünkü devecinin devesini aramaktan vazgeçmeyeceğini ve onu çok çabuk bulabileceğini göz önüne aldık. Keşfettiği gerçeği ahlaki bir olgunlukla perçinleyecekti. Bizim salıverilmemiz için harekete geçerek cömertliğin, sorumluluk hissine sahip olmanın zevkini tadacaktı. Hadisenin göründüğünden farklı cereyan ettiğini gören kadı ise gözünde mantık yollarına güvenerek kestirmeden hükme varmanın değerinin düştüğünü görecek ve bir arayışa koyulmanın kıymetinin önemini kavrayacaktı. Kendini de yargılayacak ve birini peşinen suçlamadan veya bir iddiaya sahip çıkmadan önce kendi ölçülerini tartmanın kaçınılmazlığını kabul edecekti.”


“Bizim geçirdiğimiz deneyler şunu gösterdi ki, insan hakikati ararken bir gücü, bir yargılama gücünü kendinde hıfzettiği zannına kapılmamalı. Herkes kendi kaybettiğini kendi arasın. Bu arayışta diğerleri sadece arayanın neyi kaybettiğini hatırlatabilirler. Bunu nimet bilmeli. Senin noksanını tasvir edenler, senden bir şey gasbetmiş olmaz. Neyi kaybettiysen onu sen kendin ara.”

Kara Kitap / Orhan Pamuk

"Hiçbir zaman inandıramadım seni seni kahramansız bir dünyaya neden inandığıma. Hiçbir zaman inandıramadım seni o kahramanları uyduran zavallı yazarların neden kahraman olmadıklarına. Hiçbir zaman inandıramadım seni o dergilerdeki resimleri cıkanların bizden baska bir soydan olduguna. Hicbir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektigine. Hiçbir zaman inandıramadım seni, o sıradan hayatta benim de yerim olmasi gerektiğine.''

Cesare Pavese

"Uçurumdan kurtulmanin tek yolu;
ona bakmak,
derinligini ölcmek
ve kendini o boşluga bırakmaktır."

Yer Altından Notlar

''Saygıdeğer karıncaların hayatları, yuvalarında başlar ve orada da biter; bu kararlı ve inançlı tavırlarıyla çok onurlu bir hayat sürerler. Buna karşın insan, gelip geçici hevesleri olan, tutarsız bir varlıktır ve tıpkı satranç oyuncuları gibi hedefe ulaşmaya değil de hedefe giden yollara bağlanır. Emin olamayız elbette, ama insanın ulaşmak için çabaladığı şey, hedefe giden bu yol olabilir. O da hayatın ta kendisidir zaten.
Aslına bakılırsa hedef, iki kere iki dörttür; yani formüldür. Ama bu formül, hayatın değil, ölümün başlangıcıdır. İnsan az da olsa iki kere ikinin dört etmesinden korku duyar. Tıpkı benim duyduğum gibi. İnsan uğrunda denizler aştığı, hayatını tükettiği hedefi, iki kere iki dörttür, ama bir yandan da korkmaktadır, çünkü hedefine ulaştığı an hedefsiz kalacağını bilir.
İşlerini bitirip paralarını alan işçilerin gideceği yer meyhanedir, oradan da karakola düşerler nasıl olsa. Alın size bir hafta sürecek bir uğraş. Peki ama bizler nereye gideceğiz ? Bu nedenle hedefe her varışta bir huzursuzluk duyulur. İnsan, hedefine ilerlemeyi sever, ulaşmayı değil. Şüphesiz çok gülünç bir durumdur bu. İşin en hoş tarafı, insanın daha doğduğunda gülünç olmasıdır.

İki kere ikinin dört formülü yine de inanılmaz bir şey doğrusu. Bana kalırsa iki kere iki dört, büyük bir küstahlıktır, ve etrafa gülücükler saçan, elleri belinde yol kesen bür külhanbeyinin ta kendisidir. İki kere ikinin mükemmelliğine inanıyorum; fakat ondan daha üstün olduğuna inandığım şey, iki kere ikinin beş etmesidir..''

1 Ağu 2011

Victor Hugo




''Seni o kadar hayal ettim ki,


artık bir hayalsin''