26 Eki 2009

''i want to cook you a soup that warms your soul
but nothing would change, nothing would change at all
it's just a day that brings it all about
just another day and nothing's any good''
warning! This product is not intented to prevent, diagnose, cure or treat any disease...
en çok neyin yakınında yaşamak isteriz?

25 Eki 2009

Hayatta kalmam için yazmam gerekiyor. Anlamsızlığa ve bu bir takım "şey"lerle dolu dünyaya beni görünmez iplerle bağlayan bu kelimeler. Bir anlamım olduğunu düşünmüyorum. Siz inanıyor musunuz buna? Adınıza mesela. Varlığınız ne ise yarıyor olabilir? İzlediğim filmlerden, çocukluk şarkılarımdan, korkup saklandıklarımdan, sözcüklerden, yeşil mi ela mi belli değil gözlerimden ibaret bir "şey"im. Şimdi ölecek olsam. Tam şu anda. Bir el sarılıverse boğazıma "dur ne yapıyorsun" demeyeceğim.
dertler oturup ağlaşırlar... büyük acılar dilsizdir.

22 Eki 2009

Ah kaçan balıklar ah! Ne kadar da büyüksünüz!

21 Eki 2009

son

Bu son işte!
Sonuna geldik her şeyin..

Kimsenin bizi anlamadığı bir aşk yaşadığımızı sanıyorduk,
Hala kimse anlamıyor bizi ve
artık aşk yaşadığımızı sanmıyoruz
gerçeğin tam üstünde oturuyoruz şimdi
aşk acıdan öldü

başlamamış şeylerin sonuna geldik şimdi
zaman alıyor seni benden
ellerinde ellerimin izi siliniyor
Zaman artıyor,
Yollar uzadı,
yüzün buğulandi ama ellerin sağ henüz
(ama ölecekler yakında)

diyorsun ki seni kimse alamaz benden
ama alacaklar
çünkü ispatı yok, tek bir emaresi yok bizim birbirimizi sevdiğimizin
boktan bir boşluk
sonra beni daha az düşünmeye başlayacaksın
çünkü bende zerre kadar sezi kalmamış olacak bir gün
öyle bir yer var
yaklaşıyoruz
ben bir odada oğlumu doğuruyor olacağım uzak
sen sezi diyeceksin içinden

bitiyoruz görmüyor musun?

12 Eki 2009

mutluluğun afilli bir reçetesi olduğuna inanmıyorum. İpodumda nick cave ve kylie minogue "where the wild roses grow" söylüyor: "- On the second day he came with a single red rose. He said give me your loss and sorrow" mutluluğun çok basit bir reçetesi olduğuna biliyorum. Şimdi ben Düşseldorf sokaklarında tek başıma yürüyorum, parklarda geziyorum, şarkı söylüyorum. "what if god was one of us?"

8 Eki 2009

sezi dusseldorfta! Ekmek pasta fuarını tıkınmak suretiyle birbirine kattıktan sonra kendini alman pubların vurur. Yalnız bir bayan olarak böyle rahat bira içmek muhteşem bir şey. Unutmuşum iyi geliyor.

2 Eki 2009

''sevdiğim zülfünü kimler tarıyor?''

Balzac'tan ilk aşkına mektup

"karşıma ilk çıktığınızda, mutsuzlugu yüreginden kaynaklanan bütün insanlardaki o cekicilik vardı üstünüzde. ben acı cekenleri pesinen severim, böylece melankoliniz benim icin büyülü bir güzellik, mutsuzluklarınız benim icin bir cekicilik haline geldi. ve ruhunuzun hosluklarını gösterdiginiz andan baslayarak bendeki, sizinle ilgili tatlı anılara baglayıverdi elimde olmadan"

Balzac'tan

"insanoğlu ancak bebekken bol bol güler. yaşam merdivenini tırmandıkça bu içten gülme, yağı bitmiş kandil gibi söner. bu da şu demektir: neşelenmek için insanın masumiyete ve temiz kalpliliğe gereksinimi vardır. bu özellikleri olmayan kişiler dudaklarını büzer ve sanki bir kötülüğü gizlemek istermişcesine surat asar."

ölü


Ben senin sandığın şey değilim!
Bir yere yaz bunu!
Ayrılıktan ölebilirim, aramızda duran zamandan,
sözlerinin fısıltısızlığından
ve gerçekleri kurşun askerleri gibi üzerime sürüşünden.
Gerçekler hiçbir işe yaramazlar.
Unutma bunu!

Sandığın kadar sağlam değilim ben!
Yalan sözlerden ölebilirim, biten bir aşktan, belkilerden.

Ölürüm...
sesine gömülürüm.
Haberin olmaz!

Karacaoğlan

'ay doğdu da şafak atmada sandım meğer yarin düğmeleri açılmış'

Tutunamayanlar

"evet bu yüzden yorgunluğumu anlatamıyorum kimseye. Yakınmalarımda ince bir alay görüyorlar. Bu inceliği bana yakıştıranlar tabii cahil insanlar. Ötekilerle artık görüşmüyorum. darıldım onlara. onlar bu dargınlığımın farkında değil tabii.
Kapıdan çıkıp gidince hemen unutuluyorum. bir de benimle uğraşacak vakitleri yok. çünkü uğraşmaya değmiyorum. ben de darıldım onlara işte. yolda, onlardan birini görünce, sıkılarak gülümsüyorum. içimden geçenleri saklamak istiyorum. onların içinden ne geçtiğini anlayamıyorum; yüzlerinden belli olmaz ki duyguları. bu nedenle, yüzlerini görmek içime sıkıntı veriyor. sıkıntıma onlar sebep oldu sanki. hepsi de sanki hiçbir şey olmamış gibi rahatça yürüyor yolda. karşıdan karşıya emin adımlarla geçiyorlar. günlük yaşayışlarını sürdürüyorlar. galiba yalnız ben yoruldum. ve bu yorgunluğumu yaşamak zorundayım....

bir silgi gibi tükendim ben. başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım : mürekkeple yazmışlar oysa. ben, kurşunkalem silgisiydim. azaldığımla kaldım.bütün günüm tedirgin bir beklemeyle geçiyor; gelecek mi, gelmeyecek mi? ne gelecek? bilmiyorum. adını koyamadığım bir şeyden korkuyorum. soyut bir korku içimi dolduruyor. bu korkuyla uyanıyorum ve bekliyorum.

belki korkularım sayılamayacak kadar çok ....

selim gibi görünmenin bana neye mal olduğunu bilseler.."

Tutunamayanlar

"(...)
- Tutamak sorunu. insanin bir tutamagi olmali.
- anlamadim.
- tutamak sorunu dedim. dunyada hepimiz sallantili, korkuluksuz bir koprude yurur gibiyiz. Tutunacak bir sey olmadi mi insan yuvarlanir. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. uzanir tutunurlar. Kimi zenginligine tutunur, kimi mudurlugune, kimi isine, sanatina. cocuklarina tutunanlar vardir. herkes kendi tutamaginin en iyi, en yuksek olduguna inanir. gulunclugunu fark etmez. kagizman koylerinden birinde bir cift okuzune tutunan bir adam tanidim. okuzleri besiliydi, piril pirildi. herkesin demesini isterdi. daha guluncleri de vardir. ben, toplumdaki degerlerin ikiyuzlulugunu, sahteligini, gulunclugunu goreli beri, gulunc olmayan tek tutamagi ariyorum: gercek sevgiyi! bir kadin. birbirimize yetecegimiz, benimle birlik dusunen, duyan, seven bir kadin!(...)"

Sabahattin Ali

Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. bir gün almanlar’ın pabucunu yalayan, ertesi gün ingilizler’e takla atan, daha ertesi gün de amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik… kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. iç ve dış bankalara para yatırmadık. han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. milletin derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. bu ne affedilmez suçmuş meğer!”

Sabahattin Ali

“kadın benim etimin, kemiğimin, kanımın ve muhayyilemin müthiş bir ihtiyacıdır. buna mağlup olmak bir hayvanlık, bunu inkâr etmek daha büyük bir hayvanlıktır.”

Sabahattin Ali

"ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı. bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı."

Edip Cansever'den

açılmamış bir şarap şişesiydim
ki öyle kaldım
acımı köpürtmedim
içime sağdım

gözyaşlarımı göstermedim
ki sildim
özgürlüğüm beni tutsak düşürdü
başaramadım

içimde kara kara bulutlar sallandı
ki sallandılar
dışarı yağamadım
ve yenildim
ve sustum.

Robert Frost

''halka olmuş dans ediyor ve hayal kuruyoruz.
sır ise ortamızda duruyor ve biliyor."

cirque du soleil

if you have no voice, scream
if you have no legs, run
if you have no hope, invent.

bang bang

bang bang,
you shot me down
bang bang,
i hit the ground
bang bang,
that awful sound
bang bang,
my baby shot me down