27 Nis 2012

Hangi bahçelerdeyiz? Yollar çatallandığında geldiğimiz, seçtiğimiz ve kaldığımız bu orman vazgeçtiğimiz tüm o diğer yolların, yaşamların, o başka bahçelerin yokluğu değil mi?

Bütün zamanlar, bütün bahçeler, bütün hayatlar birbiri içinden geçip gitmiyor mu?
Hangilerinde siz varsınız? Hangilerinde yoksunuz? Hangi hayatınızda , hangi bahçenizde kimlerlesiniz?

Aşkın güzel tanımlarından biridir bak;
Yollar bine ayrıldığında, hepsine seninle koşup gitmeyi seçtim. Bütün bahçeler birbiri içinden geçerek sana tamamlandı , bin farklı geçmiş ve bin farklı gelecekte bir kere bile ayrılmadık. Ayrılmayacağız.

Utanç.
İnsan cinselliğe neden ihtiyaç duyar, seks salt seks midir?
Onu neyin yerine koyarız?
Hangi boşluklar bir türlü dolmaz?

'' Biz kötü insanlar değiliz,
sadece kötü bir yerden geldik ''

25 Nis 2012

Nazan Bekiroğlu


"Hâlâ en güzel hikayeleri dünyalar bir araya gelse anlamayacaklara mı anlatmaktasın?
Ve sen hâlâ sağırlar ordusuna senfoniler mi çalmaktasın?
Ne seni hazmedebilen ne de senin hazmedebildiğin bir âlemde için sızlıyor, biliyorum."

13 Nis 2012


Sizinle yaşadığım her şey kıyamet,
Sizinle yaşadığım her şey cinnet,
Sizinle yaşadığım her şey cinayetti.
Ruh kirlendi,
Kalbimin kenarında atını durduranlar için,
Akrep beslemekteyim.

Ah Muhsin Ünlü



"Sevgili güllük,

İnsanlar sabahları uyanırlar. Güneş sabahları doğar. İnsanlar işe giderler. Ayakkabı giyerler. Bazen lacivert, bazen siyah, bazen beyaz arabalara binerler. Bazen de kahverengi ayakkabı giyerler. Hava vardır. Su vardır. Bazen yağmur ya da kar yağar. Kış vardır. Kışın hava erken kararır. Evlere gidilir. Çorba içilir. Şeftali yenir. İnsanlar pazen ya da başka kumaşlardan dikilmiş pijamalardan giyerler. Pikniğe gidilir. At vardır. En çok kahverengi ya da ona yakın renklerde atlar olur. Bazen taksi tutulur. Kuşlar havada uçar. yer vardır. Ona basılır. Yaz olunca denize girilir. Balıklar yüzerler. Yeşil vardır."

6 Nis 2012



“Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz.
Darmadagın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.”


Didem Madak

5 Nis 2012

“Don Quijote:
'Vardiginda o güzeller güzeli ne yapiyordu? Her halde onu inci dizerken ya da bu bedbaht şövalyesi için altın iplikle arma işlerken buldun?
‘Hayır, evinin avlusunda iki kup buğdayı kalburdan gecirirken buldum.’ diye cevap verdi Sancho. ‘O buğday tanelerinin, onun eli değince inciye dönüştüğünden emin olabilirsin’ dedi Don quijote. 'Pekala dostum, dikkat ettin mi, buğday ekmeklik miydi yazlık mıydı?’
‘esmer buğdaydi” diye cevap verdi Sancho.
‘Emin ol ki,’ dedi Don Quijote, ‘Onun elinden geçip kalburlaninca, hiç şüphe yok, beyaz ekmek olmuştur. Neyse, devam et; mektubumu verdiginde öptü mu? Alıp başının üstüne koydu mu? böyle bir mektuba yakışır bir merasim yaptı mı, ne yaptı?’
‘Ben mektubu uzattığımda’ dedi Sancho, “Kalburda epeyce buğday vardi, onunla mesguldu, dedi ki: ‘Arkadaşım, o mektubu şu çuvalın üstüne bırakıverin”
‘Ne akıllı kadın’ dedi Don Quijote. ‘Rahat okuyabilmek, tadını cıkarabilmek öyle yapmış olmalı. Devam et Sancho. O isini görürken seninle neler konustu? Benim hakkimda neler sordu? Sen ne cevap verdin? Haydi, her seyi anlat. En ufak bir seyi bile atlama.’
‘O hiçbir şey sormadı’ dedi Sancho. ‘Ama ben zat-i alinizin onun icin nasıl kefaret ödediğinizi, belden yukarınız cıplak, vahsiler gibi bu daglarda, toprağın ustunde uyuyup sofrada yemek yemediğinizi, sakalınızı taramadığınızı aglayıp kaderinize lanet ettiğinizi anlattim.’
‘Kaderime lanet ettiğimi söylemekle iyi etmemişsin” dedi Don Quijote. ‘Çünkü aksine, Dulcinea Del Toboso gibi yüce bir hanımefendiyi sevmeye beni layik gördüğü için, kaderime sükrediyorum, ömrüm boyunca da edeceğim.’
‘ O kadar yüce ki,’ dedi Sancho, ‘ Gercekten de boyu benimkinden bir karış fazla.’
‘ Nasıl yani Sancho,’ dedi Don Quijote, ‘ Sen onunla boy mu ölçüştün?’
‘ Şöyle ölçtüm’ dedi Sancho, ‘Bir çuval buğdayı eşeğin uzerine yüklemesine yardım ederken, yan yana geldik, bir karıştan fazla fark oldugunu gördüm aramızda.’

‘ Bu yüceliğe de ruhunun bin türlü zerafeti eşlik etmiyor, süslemiyor mu?’ dedi Don Quijote, ‘ Sancho benden bir şeyi esirgeme; onunla yan yana durdugunuzda, seba diyarindan bir koku, bir rayiha, adini koyamadigim, ıtırlı bir koku gelmedi mi burnuna? ’
‘ Dogrusunu isterseniz’ dedi Sancho, ‘Biraz erkeksi bir koku aldim. Herhalde cok calıştığından terlemisti, biraz yağlı bir kokuydu.’
‘ Ondan degildir,’ dedi Don Quijote, ‘ Her halde senin burnun tikaliydi, ya da sen kendi kokunu almışsındır cünkü ben o dikenli gülün, kır zambağının, amberin nasıl koktugunu gayet iyi biliyorum.’
‘ Her sey olabilir,’ dedi Sancho, ‘ Saygıdeğer senora Dulcinea’dan cıkıyormus gibi gelen koku, benden çıkmıştır dediğiniz gibi''
‘ Pekala’ dedi Don Quijote, ‘ Bugdayi kalburdan gecirdi, degirmene gonderdi. Mektubu okuyunca ne yapti?’ ‘ Mektubu okumadı, Parçalara ayırdı çöpe attı’ dedi Sancho. ‘ Sanırım okuma yazma bilmiyor, parçalara ayırıp attı ki köydekiler sırlarını ogrensin istemedi. Şimdilik her sey yolunda,’ dedi Don Quijote. Peki soylesene, ayrilirken, benden goturdugun haberlere karsilik nasil bir mucevher verdi sana? Çunku gezgin şövalyelerle soylu hanimlar arasında cok yaygin ve eski bir adet vardir; hanimdan sövalyeye, sövalyeden hanıma haber götüren silahtar, nedime ya da cuceye, getirdigi habere tesekkür mahiyetinde degerli bir mücevher hediye edilir.’

‘ Herhalde gecmis zamanlarda oyleydi; simdi adet, sadece bir parca peynirle ekmek vermek olsa gerek. Senora Dulcinea da ben giderken avlu duvarinin ustunden peynir ekmek verdi bana; hatta peynir koyun peyniriydi.’ dedi Sancho.

‘ Son derece comerttir kendisi,’ dedi Don Quijote. ‘ Sana altin bir mucevher veremediyse, hic suphesiz, elinin altinda bulunmadigindandir…’ "

" Sancho, benim Dulcinea'm, ondan istedigim iş icin, dünyanin en soylu prensesi kadar is görür. Tabii, cünkü hanımlari istedikleri isimle öven bütün şairler aslında onlara sahip degildirler. Sen sanıyor musun ki, kitaplari, romanslari, berber dukkanlarini ve tiyatrolari dolduran butun o Amaryllis'ler, Phyllis'ler, Silvia'lar, Diana'lar, Galateia'lilar, Alida'lar ve digerleri gercekten etten, kemikten kadinlardilar ve onlari övenlere aittiler?

Tabii ki hayir, çoğu uydurmaydi. Şiirlere konu olsun diye, sairi aşık olabilecek tiynette bir adam olarak tanınsın diye uydurulmuştu. Ayni şekilde benim Aldonza Lorenzo'nun güzel ve namuslu oldugunu düşünmem, buna inanmam yeterli; soyluluk meselesi pek onemli degil, rütbe vermek icin soruşturacak degiller ya; ben dünyanin en soylu prensesi kabul ediyorum onu.

Eger bilmiyorsan ögren Sancho: insani sevmeye sevkeden, her şeyden önemli iki şey vardir; Guzellik ve iyi sohret. Bunlarin ikisi de Dulcinea'da bol bol var; cünkü güzellikte kimse onunla rekabet edemez, şöhretine ulaşan az bulunur. Sonuc olarak ben bütün söylediklerimin dogru olduğunu hayal ediyorum, ne bir eksik, ne bir fazla. O'nu hayalimde istedigim gibi canlandiriyorum...."


" Ey prenses, Dulcinea! Bahtsız yüregimin efendisi.
Beni kovmakla, siddetle, acımasızca sitem etmekle, güzel huzurunuza bir daha cıkmamı men etmekle, cok büyük haksızlık ettiniz.
Lütfen hanımefendi, sizin aşkınız yuzunden acılara gömülen, köleniz olan bu yüregi hatırlayin..."

Andre Breton

“Kimilerinin kiliseye gitmesi gibi, sinemaya gitmek de bir davranış şeklidir ve ben inanıyorum ki, belirli bir açıdan, içeriğinden bütünüyle bağımsız olarak, kesinlikle çağdaş tek gizemin ayini, orada kutsanıyor”

''This is not a pipe''


Rene Magritte

Nesneler çizilemezler, düşünceler anlatılamazlar. Sanata yaklaşabilirsin ama öğenin kendisine yaklaşamazsın. Elmanın resmi yapılamaz çünkü resmini yapsan bile o elma ''elma'' değildir. Nesneler , düşünceler, imgeler çoğaltılamazlar. Dönüştürülüp tekrar edilebilirler, taklit edebilirler ancak sanat hiçbirşey anlatamaz. Herşeyin tek bir anlamı vardır; Hiçlik.

''Not to be reproduced''

Rene Magritte

"Benim resimlerim hiçbir şey anlatmayan görsel imgelerdir. Akla gizemi getirirler. Doğrusunu isterseniz, benim resimlerimi gören biri kendi kendine şu basit soruyu sorar: 'Bunun manası ne?' O resmin bir manası yoktur. Çünkü zaten gizem de aslında hiçbir şeydir, bilinmeyendir."

Rene Magritte






Les Amants



Rene Magritte