31 Ara 2009

yeni yıl

Özdemir Asaf'ın aşağıdaki dizelerde bahsettiği boşluk var ya hani .
Karanlık. Düştüm , oradayım.
Cebimdeki fosforlu kalemle yazıyorum karanlığa
''lütfen bu yıl daha güzel şeyler olsun''

Zamandan nefret ediyorum, dünyanın büründüğü halden, her sene daha kötü bir dünya olamaz diyorum içimden ve büyük yanılıyorum.
Kendimi yaşadığım zamandan soyutlamam mümkün değil,
öyle biri değilim ben.
hiç olmadım.

Açıklaması zor bazı geceler kalbimin acıdığını hissediyorum:
yaralı bir el gibi, deride bir kesik gibi içten içe kanıyor.
Kalbimi yapayalnız, göğsümün içinde acırken hissediyorum.
Elimle tutmaya, destek olmaya çalışıyorum, nefesim kesiliyor.

Eğer hatırlamalar ülkesi olsaydı ben kesin kralı olurdum.
Hayatın tek bir saniyesini unutmuş değilim.
Büyük bir yorgunlukla aynı anda binlerce zamanın içinden geçiyorum.
Kalbim çok sevmekten yorulmuş olabilir.
Kalbim gördüğü kötülükler karşısında yılgın, güçsüz, kalbim ne yapacağını bilemez halde.
Halsiz, çırpınıyor.

Yeni yıl.

Kendim için en ufak bir dileğim yok. Bilmemne tropik adasında tatil gibi benden başka kimseye mutluluk getirmeyecek , geçici hazlardan, dileklerden vazgeçtim.
Kendimi aylarca palmiye ağaçlarının altına saklayabilirim ama ne değişecek?
bir tek dileğim var:
2010 tüm dünya çocuklarının daha çok güldüğü bir yıl olsun.

Özdemir Asaf

bosluk dedi,kocaman kara bir bosluk.
sonra birlikte dibine dustuk.
karanlikmis,
cebimdeki fosforlu kalemle yaziyorum

Özdemir Asaf

vurdun, acısı daha geçmedi,
biliyorum geçecek.
ama öyle ağır konuştun ki ardından
o gittikçe gerçek
"insanlar yeterince haksızlığa uğradığında yeterince dövüldüğünde çocuklar, insanlığa saldırırlar. acı, adaletsizlik ve vicdansızlıkla yeterince hırpalandığında kendi kendini imha eden bir organizmadır insanlık."
"'başladı madem, bari kısa sürsün' diyor herkes.
Zaman, bir uzunluk kısalık meselesi değildir oysa.
Derinlik ve yoğunluk meselesidir.
Kucağınızda kızınız ölüyorsa, uzundur zaman.
Bunu görmüyorsanız, her şeye uzaktan bakıyorsanız,
havai fişeklerin ani patlamalarıyla ışık körlüğü geçiriyorsa gözleriniz,
zaman size kısa gelebilir.
savaş çok uzun bir sirktir oysa.
çünkü insanlar... siz görmeseniz de, ölürler."

30 Ara 2009


Erkeklerin kadınlara bıkıp usanmadan tekrarladıkları ‘ezeli’ ve de ‘ezici’ bir soru vardır:

“Bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz.

Madem öyle, neden Shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?”


İşte Virginia Woolf bu ‘yakıcı’ soruya, tarihsel ilişkilerin kökenine inip kütüphane raflarında şöyle bir gezindikten ve de kısa bir kadın edebiyatı tarihçesi çıkardıktan sonra esaslı bir yanıt getiriyor.


Ve şöyle sesleniyor kadınlara: “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!..”

sayın ikibinon!

dünyayı bütün çocuklar için daha güzel ve yaşanabilir bir yer yap!

lütfen!

bencil dileğim...



Allahım lütfen 2011'e Palau İsland'ta girebilir miyim? Nolurrrrrrrrrr:)

28 Ara 2009

"a human being should be able to change a diaper, plan an invasion, butcher a hog, conn a ship, design a building, write a sonnet, balance accounts, build a wall, set a bone, comfort the dying, take orders, give orders, cooperate, act alone, solve equations, analyze a new problem, pitch manure, program a computer, cook a tasty meal, fight efficiently, die gallantly. specialization is for insects."

24 Ara 2009

adam: herşeyin bir örtüsü var görmüyor musun? yılan bile sarınıp duruyor ağaç kovuklarına. Aşk merhamete sığınır, kuyular bile uğuldar acıdan. sen öyle apaçık, dünyaya karşı, hiç yaslanmadan, tutunmadan, dimdik ve neden sevgilim? Kadın: dünyanın örtülerinden bıktım ben. Kaldırıyorum peçemi. Kapılarımı kilitliyorum. Kimse gelmesin diye bir bir. Efendim demiyorum artık kimseye. Kuyuya sarkıttığınız ipi de tutmuyorum yukarıda boynuma dolanacak. Eliniz yerine acıyı tutuyorum. Sımsıkı. Yardım dilemem, yaslanmam, tutunmam ben. Ve de unutmam. Hatırlarım. Yazık.

23 Ara 2009

''ilahi adalet hata yapanın başına bir bela gelmesi değildir; ilahi adalet hata yapanın hatasını anlamasıdır''
"Men show their characters in nothing more clearly than in what they think laughable"
hep aşık ama hiç sevmiyor....
sevmeyi bilmeyenler aşık olurlar...

16 Ara 2009

mevlana

Mevlana’nın öğrencileri arasında Süryanos adında bir de rum delikanlısı var.
Çetrefilli lakırdı etmesini beceremeyen, açık sözlü bir genç olacak ki,
uluorta konuşmalarından ötürü yakalayıp kadı’nın ödüne götürüyorlar.

kadı soruyor :
sen mevlana’ya tanrı diyormuşsun, doğru mu?
süryanos hep o açık sözlülükle : yalan, diyor, ben mevlana’ya tanrı demedim, tanrıyı yaratandır dedim. tanrı benim, ama bunu yıllardır bilmiyordum, bana tanrı olduğumu mevlana öğretti…

süryanos’u iyice çıldırmış sanarak bırakıyorlar.
o da gelip olup bitenleri mevlana’ya anlatıyor.

mevlana : kadı’ya deseydin ki, diyor,
''yazıklar olsun sana, eğer sen de tanrı olamadıysan!''

Mevlana

"yanlış ve doğru hakkındaki fikirlerinizin ötesinde bir alan var. sizinle orada buluşacağım. çimenlerin arasına uzandığınızda, dünyanın doğru-yanlış fikirlerinize ihtiyacı olmadığını göreceksiniz."

anne


haz ve mutluluk ne kadar karışıyor birbirine...

bir

bir hayattan diğerine savrulup duran ruhlar olduğumuza inanmıyorum.
yalnızca bir tek hayat var çünkü.

ve bir ağacın her bir dalı bambaşka canlı görünse de aslında yaşatıyor ağacı
''tek'' değiliz ama ''bir''iz kelimelere dökemiyorum bunu
''tek'' bir nehrin su zerrecikleriyiz ''sayısız''

sınırlarımız öyle belirgin ki
yalnızca çok sevince ''sen nerede bitiyorsun'' ''o nerede başlıyor'' soruşturması önemini kaybediyor.
böyle biraz sisli , büyülü bir sınırsızlık.
yine de bu sınırsızlığı bedeninle sınırladığın için saplanman kaçınılmaz kendine

afrikada aç bir çocuktan seni ayıran hiç bir şey yok
upuzun elbisesiyle salınan bir prenses
kaldırımda oturmuş ağlayan bir çocuk ( elleriyle yüzünü kapatmış)
hepsi sensin.
sen hiç kimse değilsin.
herkessin
aynı anda yaşanıyor tüm hayatlar...
bundan inanmıyorum önceki hayatlara ve sonralara.
elimi bıraktığın an sımsıkı tutuyorsun. tuhaf
ayrıldığımız an aşkımız yeniden başlıyor

eski yazılardan


Evimde odamdayım,
pencereden görüyorum şehri.
Artık anlamı yok benim için.
Aşkı bulup yitirdiğim yer.
İçimde bir boşluk daha belki.
Kocaman denizine sığmayı beceremedim.
Bir aşkı bahane edip bir imkansızlığına küstüm şehrin ve gittim.

Bunu hiç anlayamadın.
Senden kaçmak için başka şehirlere, başka adamlara, başka şarkılara gittim.
Hep bağırdım acıyı giderken ama dönüşlerim hep bitkin, yenik ve dilsiz oldu.
Ta ki gidecek bir yer olmadığını anlayana kadar.
Meyvenin çekirdeğini içinde taşıması içinde taşımak sevdiğini…
Kolay değildi.

Bazı hikayeler ancak üçüncü ağızdan anlatılabilir.
Yaşarken yazamazdım ölürdüm acıdan.
Bittiğimiz için ve seni artık ‘öyle’ sevmediğim için deneyebilirim.
İbret için.

Tıpkı aşkını uzun süre susunca tadının acılaşması gibi.
Bende senden kalan eski bir bahar artık.
Geçen yıllar acıların alevini aldı, yokluklar oldukları yerde duruyor hala.

Birini sevmeyi nasıl tanımlarsın?
Birini çok sevince hayatında neler değişir?
Sevgi çekip gidince geride kalan ne?
Onca yaşanan şey tuzla buz mu oluyor?
Yoksa aşkın şiddeti azalmadan yerini başka bir şey mi alıyor?
Büyük aşklar, büyük acılara, büyük acılar büyük boşluklara mı dönüşüyor?

‘‘Geçmişteki seni ve beni, kumruları dinler gibi hatırlıyorum’’ demiştin bir sefer.
En sevdiğim kuştur kumru. Çocukken sabahları evin camına gelir tutunurdu.
Pencere önünde telaşeyle akşamdan bıraktığım ekmek kırıntılarını yerdi.
Çocukluğumla aramdaki zamanı sıfırlıyor ne zaman kumru sesi duysam şehirde.
Ama her şey gibi o da seyreldi.
Fırınların önünden geçiyorum ekmek kokusuz,
çiçek tezgahlarında muhteşem çiçekler görüyorum gereksiz. Mavi gül mesela.
Ne işe yarayacak ki?
Daha da korkuncu sessiz, oyunsuz çocuklar görüyorum.
İçim acıyor.
Hayatta bir sürü şeyle başa çıkmayı becerdim
ama yanlış zamanda yaşıyormuşum hissinden bir türlü sıyrılamadım.
Beni genç bir kız seni ise koca adam yapan zaman içimi eşitlemekte yardımcı olmadı bana. Dünyayla hep fazla alıp veremediğim vardı.
Fazla içime işliyordu.
Çok şey bildiğimi sanıyordum o zaman.
Şimdi geçmişe dönsem sadece senin önünde eğilirdim.
ama dönemiyorum.

Yaşanan onca şeyin boşuna olduğunu da kabul etmiyor kalbim.

Kimsenin anlayamayacağı bir şeye dönüştü sevgim.
İçimde bir taşa.
Kimsenin anlayamayacağı bir şeye dönüştüm ben.
Yutkunuyorum.

15 Ara 2009

"çağrılsın veya çağrılmasın.. tanrı vardır"
"yanında zayıf davranabileceğim kadar seviyor musun beni? herkes gücü sever, ama sen beni zaaflarımla seviyor musun? asıl sınav budur. yitirebileceğim her şeyden arınmış olsam, yalnızca ömür boyu sahip olacağım şeyler için sever misin beni?"

yunus emre

gitti beyler mürüveti
binmişler birer atı
yedikleri yoksul eti
içtikleri kan olmuştur
"if you saw atlas, the giant who holds the world on his shoulders, if you saw that he stood, blood running down his chest, his knees buckling, his arms trembling but still trying to hold the world aloft with the last of this strength, and the greater his effort the heavier the world bore down on his shoulders – what would you tell him to do?"

i … don't know. what … could he do? what would you tell him?

"to shrug."

13 Ara 2009

Gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Aylar yıllar sonra bir taş atıyorsun kuyuya. Kırk deli çıkaramıyor. Yalnız doğarken ve dogururken bağır diyor bir şair. Ölürken çıtını çıkarma. Gençlik büyük gürültüyle geçip gidiyor. Önümüzde var sandığımız büyük zamanlar azaldı. Sende bir şey eksik demiştin bir sefer. Sensin.

gülten akın

üşümekten değil korku, ısınır olmaktan. Yorgun savaşçılarız , sevgiler ürküttü bizi.

gülten akın

unutma sakın unutma! Bağışlama sakın. Sakın düşmanını sevme. Sakın susma. Bekle büyük kavgayı bekle. Anlıyor musun yüreğim?

gülten akın

Bazı adamlar aşkı itip odalara karartır. Bazı kadınlar için aşk, şöyle bir rüyasız sere serpe şöyle bir korkmadan uyumadır.

gülten akın

şimdi insanların yalnız kolları var. Ve ben delice bir şey istiyorum. Şimdi insanların yalnızca kolları var. Ve ben başımı koyuyorum.
Özür dilerim bayım! Sırtım bıçağınızı mı incitti yoksa?

3 Ara 2009

kar çocuğun ölümü

en cüce olan benim:)
ah pardon yani kardan çocuktan sonra en cüce:)
kar çocuğun kafasındaki de benim berem:)
evimizin tam önündeydi, gece boyunca camdan izlemiştim kar çocuğumu.
sabah uyandığımda arka sokakta oturan Bülent'in tekme atıp yıktığını gördüm camdan.
çok ağlamıştım çok
hey büyük balık!
küçük balıkları suya geri at.
hemen!

M.M

"guzellik baska gozlere ogretilir, sen 'ben guzelim', der gibi durursan hayatta, herkes seni guzel gorur, ama sen kendi guzelligini tasimaktan aciz durursan, herkes supheye duser. guzellik cesit cesittir. kimi guzellikler gorulur, kimi gosterilir, kimileri saklanir, kimileri kabul ettirilir. her seyden once sen, kendi guzelliginin hangisi olduguna karar vermelisin"
Kaç aşktan yapılmadır bir aşk?
Aynı yarada kaç bıçak?
Kaç hile?
Bir aşk ki kendi yarasına merhem
Aynalarda dağılıyor

Kıyılara vurdu aşk!
Sarıp sarmalasak?
Kör belki de görmüyor
Eğreti duruyor bak
İkimizden ne yapsak

Dört yana haber saldım
Gelsin bulsun beni.
Bir aşk ki
Kayboldum
İçinden deniz geçiyor

Sesinde kurulu pusu
Kelimelerim...
Kundak...

M.M

o zamanlar biz ne güzel çocuklardık. dünyaya aydınlık gözlerle bakardık
ve işte o zaman kırdığın bu kalp şimdi kırıyor başka kalpleri
aşkta kazanmak dedikleri kaybetmektir birçok şeyi...

M.M

Dilim zehirlidir; ama kalbimde kötülüğe yer yok. Çünkü vaktim yok. Kendimle doluyum. Kendiyle dolu olmak her zaman kötü bir şey değildir. Ben iyi bir boksörüm. İstesem vururum; ama birine bir tokat atsam, onun bakışı beni kahredebilir. O tokadı o yüzden atamam. Kendimle olan ilişkimde, başkalarının gözlerine fazla şey emanet etmeyecek kadar kendimi zalimce hırpalarım.

2 Ara 2009

the shining:)

Sezi Bursa'ya vardı. Feribotta bir kadını öldürmesine ramak kalmıştı. Ama sakinliğini korudu. Bir ton lafı da sanki suçlu oymuş gibi sineye çekti. Ama hala sakince geri dönüp kadının boğazını kesmeyi hayal ediyor.

ama vazgeçti. Humanizmden falan değil de halim yok.
Kadını öldürsem bir sürü görgü tanıgının daha izini sürüp (en az 600 kişi) daha tek tek vurmam lazım.E Tuncay da yanımda olaya şahit onu da öldürdükten sonra da iş bitmiyor çünkü otele onunla check in yaptığımı bilen tüm resepsiyon ve bellboyları da doğramam farz olacaktı.
Bütün bu formalitelerden sonra seyahate Tuncay ile geldiğimi bilen Murat Bey, ErKan Bey ve Özlem'i de öldürmek beni yoracaktı.
e madem hapse gireceğim Roman Polanski ve Üzmez'i de kılıçtan geçirirdim ibret olsun

İşte al sana katliam yahu! Durduk yerde gidiverdi 620 kişi! :)

Buradan hangi sonuca vardık sayın seyirciler cinayeti bilemem ama cinnet yorucu bişidir:)
yeltenmeyelim edebimizle susup oturalım haklısını hanfendü falan diyelim gülümseyelim.

böylece hapse de girmediğimiz için hemen bu masadan kalkıp canını bağışladığımız Tuncay'ı da alıp Cemil Ustada iskender kebab yiyebiliriz.

neymiş adam öldürmemek süper bişiymiş:)

facebook yorumlaşmaları


İlke Çandırbay Uyar
Kelimelerim yetseydi henüz dillenmemiş aşk halini yazabilmek isterdim. Kendin bile bilmezken yada itiraf edemezkenki susuş halini mesela. Veya kalabalıkta bile "ona" söylenen ama ona yönelmeyen cümleler kurduğun anı. Hani o bakmazken ona baktığın ve o sana bakarken de üzerinde onun gözlerinin olduğunu bilerek başka yöne baktığın anı ya da.
11 hours ago · Comment ·Like/Unlike

Sabiha Güvenç Tetey
Senden daha iyi, daha güzel ve daha doğru yazabilen kaç kişi var acaba? Helal olsun çok güzel yazmışsın. Yüreğine, aklına ve eline sağlık...

Sezi Kalkavan
e yazmışsın işte:) aşkın ''en'' halini.
Bence en güzel an aşkına karşılık bulduğunu anladığın an.
Bir umut peydahlanıp içinde "ulan olacak bu is" dediğin an.
Ilk el tutuşması mesela.
Ilk bırakan olmamak için çaba ve böyle sonsuza kadar dururum sanmak.
Aşkın zorluğunu aşkın kolaylığı izlediği günler güzel.
Aşkın bitişi? Güzel değil. Hiç güzel değil.
Galiba olay aşkın o "en" halinden "hep" haline geçebilmek.
"Evet bana dokununca yıldızlar saçılmıyor ellerinden belki ama gene biliyorum yerlerinde duruyorlar. Yıldızlar dursun, gel bir çay demleyip güzel bademli kurabiye yiyelim yanında" diyebildiğin bir aşk.
Reddedilme ihtimalinden değil de sevdiğinin seni sımsıkı tutacağını bilmenden doğan aşk.

İlke Çandırbay Uyar
Ben de aşkın o "hep" halini severim. paylaşılan, bölüşülen, çoğalan halini. Belki artık avuçların terlemiyordur ama içinde öyle bir yer ısınır ki, onun yanındayken doğru yerde olduğunu hissedersin. Hatta bazen bir an gelir, günlük koşuşturma içinde bir an sadece bir an zaman durur, bakarsın ve kanının vücudunda tam bir devir yaptığını hissedersin, mutluyum dersin. Bir zaman sonra artık aşık olmadığını düşünürsün doğru. Çünkü zaman seni tek kişi yapar onunla. artık senin dışında aşık olabileceğin bilinmez/değişik/yabancı/merak uyandıran başka biri yoktur. sen o'sundur. Kafanı kaldırır diğer yarını görürsün, olmayınca eksik kalacak, boş kalacak yanını... Ama yine de hepsi yaşanmadan önceki, yaşayabilme ihtimali içeren, bilinmezliğin gerginliğinin, konuşurken ki zeka oyunlarının , o kelimelerin en değerli olduğun zamanın da hakkını vermek istedim...

Sezi Kalkavan
ilk öpüşler ilk evetler ilk hayaller

Zehra Çiğdem Özcan
Noluyo lan????!!!!!

İlke Çandırbay Uyar
aşk var oynaş var edebiyat var gel bacım

Zehra Çiğdem Özcan
Hayatım biz öyle huzurlu huzurlu yaşayıp gidiyoz, heyecanlandrıma insanı durup dururken:))

İlke Çandırbay Uyar
huzurlu derken?

Sezi Kalkavan
aşk sıradan bir adamın sıradan bir kadını kırk sene baş tacı etmesidir. kadının ona kırk sene sevdiği yemekleri yapmasıdır derdi anneannem. neydi o yeni ay mı ne izlemedim ama adam ucuruyormuş resmen hatunu. e şimdi napıcas bizi alması yetmiyor çok sevmesi çok söylemesi çok göstermesi lazım. ya da vampir olacak:) kadın da genç kalacak, yatakta bilmemne, koluna takınca kraliçe, çocuklarına ana, evde hizmetçi, işte dişli bıdı bıdı da. of ya:) yıl 2009 diyorum. ilk öpüşler ne güzel. işte bir şey beklemiyorsun hayale diyorsun bir yandan:) ama ben recep ivediğin son zamanda tanıdıgım en romantik karakter olduğunu düşünüyorum:) ciddiyim.

Zehra Çiğdem Özcan
Huzur işte, düz huzur

Aysegul Çam Barut
Kız sen evde oturuyon da böyle anarşik anarşik şeyler mi düşünüyon biz de çocuk bakıyo zannediyoruz...Annelik mi yoksa seni bu kadar şair eden?Ama sebep ne olursa olsun yüreğine sağlık....

Zerrin Karakaya
aşk kadını güzelleştirir derdi benimde bir tanıdığım seni de güzelleştirmiş arkadaşım hem yüzünü hem aklını hem dilini...uykum kaçtı film izledim mendil kalmadı evde seninde yazdıklarını okuyunca değinmeden edemedim...Ama filmlerde oluy gerçek hayatta ise 17 ila 20'li yaşlarda o deli kan damarlarda dolaşırkene haykırılıyo kocaman kocaman sevgi sözcükleri tarihlere kazınır şair bile yaparsın (adamı\ Kadını) gün gün tutarsın onu ne kadar özlediğini hep resmine bakarsın hayal kurarsın O'nunla geleceği...Planlarsın .... defterlere kazırsın tarih tarih saat saat dem vurursun gem vurursun duygularına sonra o defterler tozlu raflarda yerlerini alır gün gelirde bir senaristin eline geçerse'de film olur...Yani sadec fimlerde olur...

1 Ara 2009

kadın değil erkek değil yahu önce insan ol insan!
zor iştir!
kendimi alıp afilli bir akıl hastanesine mi koysam diyorum.
Şöyle beni ölçsünler, biçsinler!
çünkü 4 yaşında bir beynim olduğundan ikircikleniyorum.
koca salonda köşelere nasıl çarpıyor olabilirim?
Bir insanın beyni bu kadar mı komuta edemez elini kolunu. pes.
ne bu ya!
yol bilmem adres bilmem sağım solum zaten yok
düz çizgi çizemem, çarpım tablosunda 4'lerdeyim
o kadar yani.
Kırk yıl yaşadığım evin yolunu bulamam
böyle sokağın başında fransada japon asıllı rus gibi dikilirim
camları sileyim diye düşünürken kendimi kızılderilileri düşünürken yakalayabilirim sonra kızılderililerden geri gelirim taaaaa camlara kadar.
bu nasıl çağrısımlı daldan dala hoplaya zıplaya düşünmektir?
sayın seyirciler buna gerek var mıdır?
tıp bana çare bulsun aaaaaaaaaaaa!
''yol çatallanıyor'' diyor Kemal Sayar.

hangi yoldan gideceğiz?

zevk eksenli , iyi hissetmeye dayalı bir dünyada mı yol alacağız yoksa erdem eksenli, iyi ve doğru bir hayatı mı önceleyeceğiz?

hayatı sadece pozizif duyguları yaşayacagımız bir piknik olarak tasavvur edemeyiz.

Defne Asal Er

Şimdi. Yetmiş yıl sonra şimdi , yıllardır ölülerin yakınlarının, ölü gibi duranların, duvar gibi susanların, gururla susanların kulaktan kulağa fısıldadığı katliam dile geliverdi. Hem de hiç beklenmedik yerde ve zamanda. hiç beklenmedik bir ağızda. Duydunuz okudunuz. Cinler bastı Türkiye'yi farkında mısınız? Tüm cinler çıkıyor birer birer şişeden.
Ve bir kez çıktılar mı...

Fındık nine, nenem benim, kör gözlerinden yaşlar akıyordu anlatırken. belki sen beni unutmuşssundur ama ben seni hiç unutmadım. Süngüden geçirilmiş kardeşlerinin yanındasındır şimdi. Beni duyuyor musun? Şimdi anlatacaklar sana neden oldu tüm bunlar. anlatacaklar. Anlatmak zorundalar.Uyan ve dinle. uyan dinle ve sonra affet.
Merak etme artık insanlar konuşacak. toprak konuşacak, mağaralar konuşacak, senin anlattığın her şeyi de duyacak artık , insan olan kulaklar.