23 Şub 2012



Aldous Huxley


Yirmi yil sonra, bundan 20 yıl sonra, yaptıkların değil,yapamadıkların için üzüleceksin. Dolayısıyla halatları çöz. Güvenli limandan uzaklara yelken aç.
Rüzgarı yakala, araştır, düşle, keşfet.


Düşün, onları seyredecek birileri olmasaydı, kaç kişi mercedes otomobil alırdı.

Bilimde ve güzel sanatlarda en üstün başarılar, tek başlarına çalışan kişiler tarafından elde edilmiştir. Hiçbir parkta bir kurul için dikilmiş bir anıt yoktur.


Yapabileceğin kadar söz ver. Sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap. Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur.

Dertlerini gözyaşlarında boğmak isteyenlere dertlerin yüzme bildiğini söyle.

Dalın ucuna gitmekten korkma. Meyve oradadır.


Büyük adam büyüklüğünü küçük adama davranışıyla gösterir.


Şans bukelamun gibidir. Biraz zaman tanı, mutlaka değişecektir.


"tarihte en etkili 100 kişi" adlı kitabı okudum. Onların hepsiyle ortak olduğumuz tek şeyin zaman olduğunu hayretle gördüm.

Günün sonunda kendini bir sokak köpeği kadar yorgun hissediyorsan,bu belki bütün gün hırladığın içindir.

Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. Şimdi başla!
şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla.

Gülümsediğinde güzelleşmeyen bir yüz hiç görmedim.


Aerodinamik yasalarına göre o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu. herhalde bunu ona hiçkimse söylemedi ki, uçuyor.


insanin tum evrende kesin olarak düzeltebileceği tek bir şey vardır: kendisi.

“ Aşk garip bir şey. Hiç şüphe yok ki dünyayı döndüren sadece ve sadece o. Tek önemli etkinliğimiz. Onun dışında her şey toz,çınlayan ziller ve can sıkıntıları. Ama öte yandan nasıl bir bela olduğu da malum. Nasıl da imkansızı hayalinde yaratır, ulaşılmazın ayaklarına sarılır. Herkesin herkesi dilediği gibi sevebileceği, tuhaf bir düşüncedir. Doğada bunu yasaklayan hiçbir şey yok. Kediler krallara bakabilir, değersizler iyileri, değersizler değersizleri, iyiler iyileri sevebilir. veee bir bakmışsınız: büyük ışık belki gerçeği belki yanılsamayı ortaya koyarak yanıyor. Ne acıdır ki, gizleme kalbi yer bitirirken insan nasıl yalnız seviyor; beyhude bir kapsül içinde. Her şey olabilir, yani bir şekilde, korkunç bir şekilde, imkansız diye bir şey yoktur. Ah, ben de bunu düşündüm canım ve bu acımın önemsiz bir parçası değildi hiç. Sen beni sevebilirdin. Bu ne yazık ki, mantıksal olarak mümkündü. Fakat benim gitmeme sebep, görünenin olanaksızlığını anlamam değil, çok büyük aşkımın çok büyük bir yıkıcı olduğunu bilmemdir. Eğer aziz olsaydım seni sever ve bunu sana söyler, senin yanında kalır, sana hiçbir zarar vermez, seni zararsız hava gibi çevreler ve seni ne kadar sevdiğimi fark etmeni sağlardım.''

Yevgeni Zamyatin


'' Kendimi duyumsuyorum ama sadece içine kirpik kaçan göz, şişmiş parmak veya çürük diş kendini duyumsar, bireysel varlığının bilincine varır. Sağlıklı göz veya parmak ya da diş varlarmış gibi görünmezler. Yani gayet açık, değil mi? Kendi kendinin bilincine varmak hastalıktır. ''

"Sis.. çok yoğun.."
"Sisi seviyor musun?"
Bunu söylerken "sen" demenin o kadim, uzundur unutulmuş biçimiyle hitap etmişti bana, Efendilerin diliyle bir köleye.. Bu hitap yavaşça işledi içime, keskin bir şekilde.. Evet, ben bir köleydim, ve bu da -diğer her şey gibi- gerekliydi, bu iyiydi.
"evet, iyi," dedim kendi kendime yüksek sesle, sonra da ona dönüp, "Sisten nefret ediyorum," dedim, "Sis beni korkutur."
"Öyleyse onu seviyorsun," dedi, "Ondan korkuyorsun, çünkü o senden güçlü; ondan nefret ediyorsun, çünkü ondan korkuyorsun: Onu seviyorsun, çünkü onu kendi iraden altına alamıyorsun, ona hükmedemiyorsun. Sadece hükmedilemeyenler sevilebilirler."

Peter Handke


“…You should learn how to run properly and scream properly, with your mouth wide open… even when you yawn you’re are afraid to open your mouth all the way.”


''Seyretmek aşağıya bakmakla değil, göz hizasında gerçekleşir.''

Peter Handke

" Çocuk daha henüz çocukken kollarını sallayarak yürürdü.
Derenin ırmak olmasını isterdi, ırmağın sel,
Bir su birikintisinin de deniz olmasını.

Çocuk henüz çocukken çocuk olduğunu bilmezdi.
Her şey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi.
Çocuk henüz çocukken hiçbir şey hakkında fikri yoktu.
Alışkanlıkları yoktu.
Bağdaş kurup otururdu, sonra koşmaya başlardı.
Saçının bir tutamı hiç yatmazdı.
Ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi...

Çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
Neden ben benim de sen değilim,
Neden buradayım da orada değilim?
Zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor?
Güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı?
Gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım sadece dünyadan önceki dünyanın bir görüntüsü mü?

Gerçekten kötülük var mı?
Gerçekten kötü insanlar var mı?
Nasıl olur da ben olan ben olmadan önce var değildim ve nasıl olur da ben olan ben, bir zaman sonra ben olmayacağım?

Çocuk henüz çocukken bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı,
Şimdi tekrar tekrar uyanıyor.
Bütün insanlar güzel görünürdü, şimdi ise sadece bazıları.
Cenneti gözünün önüne getirebiliyordu, şimdi ise tahmin ediyor.
Hiçliği düşünmezdi, bugün ondan ürküyor.''

17 Şub 2012

Yazgımı başkalarının eline bırakmadım asla. Seninle girdiğim savaşın yorgun, başı önde,yenik askeri değilim. Seninle hiç dövüşmedim ki ben. Sevdim sadece . Beni yalnızca yatağında bir gölge gibi anımsıyorsan . Korkunç… Bunu düşününce bir çocuk oluyorum. Üşüyorum ve umutsuzluğa kapılıyorum. Hiçbir zaman sana anlamlar yüklemedim.
Neredeysen orda dur . Nasılsan öyle kal. Şimdi duyar gibiyim ‘’Kimseye vaadedilmiş sevdalarım yoktu’’ der gibisin ‘’Tutamayacağım sözler vermedim’’. Senin cüretinde bu belki. İstemem yan cebime koylar ülkesi. Sen de bu ülkenin gözü doymaz kralı
Beni yalnızca bir gölge gibi anımsıyorsan ne acı! Yazgımı kimsenin eline bırakmadım asla. Bunca sevdiğim sana da eğilmiyorum. Elimde bana hiç vermediğin çiçekler. Gülümsüyorum…


Tom Robbins

"- Demek istediğim, bir ilişki olarak bunun geleceği sıfır.
- Gelecek mi? Ha, anlıyorum. Demek istediğin, nefis gökkuşağımızın ucunda altın bir kupa görmüyorsun. Demek istediğin, samimiyetimizin kar getirmesi muhtemel değil. Beni düş kırıklığına uğrattın, bense senin ampulünde, aşk ilişkisini bir yatırım gibi ya da denize nazır bir arsa ya da bir belediye ihalesi gibi gören o zavallı kara kurbağalarından birkaç watt daha fazla ışık olabileceğini ummuştum. Güzel bir günbatımının geleceği yok diye ya da bir kuyrukluyıldız bir sonuç getirmiyor diye de yakınır mısın? Ve bir aşk ilişkisi neden "bir yere varmalı" ki? Tutku, ormandan geçen bir yol değildir. Ormanın en derin, en vahşi yeridir o; perilerin hala dans ettiği ve iğrenç engereklerin dallarda uyukladığı bir mağaradır. Hiç suyu kalmamışlar ve fonksiyonlarını yitirmişlerin dışındaki herkes bu mağaranın cazibesine kapılır ve gizemleriyle büyülenir ama, motorlu testerelerin ve buldozerlerin gelip orasını aile tipi bir restoran haline getirmesini dilemez. Sonuç dediğin, öyle bir şeydir işte, bence. Emniyet. Güvenlik. Kesinlik. evet, gerçekten. Pekala, şunu sakın unutma kedi tatlısı: Biz bir "ilişki" yaşamadık; senle ben bir ''çarpışma'' yaşadık. çarpışmalar güvenli gelecekler için pek elverişli değildir, ama çarpışma olayının uyandırdığı ilgiden sıyırmak zordur. Haksız mıyım, söyle."
"- Ya parasal ya da ruhsal durumundan ötürü...çoğu kişide biraz, geleceğe güvensizlik eğilimi vardır...Sen hiç güvensizlik yaşamadın mı?
- Güvensizlik mi? Ben mi? Sürekli olarak. Her günün, uyanık olduğum her anında, ve belki uyurken bile. Bu dünyada güvenlik diye birşey yoktur sevgilim ve bu gerçeği ne kadar erken kabul edersen o kadar iyi. Güvenlik için çabalayan insan asla özgür olamaz. Güvenliği bulduğuna inanan kişi asla cennete varamaz. Güvenli sandığı yer, aslında araftır...Bekleme odasıdır, lobidir. O kişi sadece yanlış librettoyu izlemekle kalmaz, şovu seyredemeyeceği bir lobiye de takılıp kalır.
- Ya şov boktan bir şeyse?
- Bu şov uyduruk bir şey olsa bile, lobide beklemekten iyidir. Bu konuda kendi kararını kendin verirsin en azından. ama ilk önce, seyirci koltuğunu istemen ve şovu seyretmen gerek.
- Herkes birşeyleri bekliyor.
- Evet ve herkes şovdan vazgeçmek zorunda kalıyor. Bu da onları deli ediyor...Hangisi daha kötü, bir çıbanı neşterle yardırmak mı, yoksa saatlerce doktorun bekleme salonunda oturmak, formlar doldurmak, eskimiş magazin dergilerini karıştırmak mı; aksırıp öksürenler sana vahşi mikrobik yaratıkları püskürtür, bebekler feryat eder, kötü talih hikayeleri maç biletleri gibi değiş tokuş edilirken. muayene odasında olup da, çıbanın aslında bir kanser olduğunu öğrenmek bile, hayatını bekleme salonunda, plastik örtülü mobilyalara oturmuş mutsuzlarla birlikte bekleyerek geçirmekten iyidir. Araf, cennetten kötü değildir yalnızca, cehennemden de kötüdür."

Tom Robbins - Ağaçkakan

" Hayır bu zamanda kanun kaçağı olmak da kolay değil. Artık ahlaki uzlaşım falan da kalmadı. neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda genel bir fikir birliğinin bulunduğu günlerde kanun kaçağı, ister özgürlük, ister güzellik, ister eğlence uğruna olsun, yapılması gereken o yanlış işleri yapardı o kadar. Aradaki ayrımlar bulanıklaştı şimdi. Kasten yanlış bir eylem, ki kanun kaçağı için doğrudur, artık diğer pek çok kişi tarafından doğru diye yorumlanabiliyor, ki bu kanun kaçağının yanıldığı anlamına gelmek zorunda. Yel değirmenleri durdukları yerde durmazlarsa onlara mızrakla saldıramazsın. "

Tom Robbins - Ağaçkakan

" Şairler rüyalarımızı bizim için hatırlar.''

''Sen şair misin?''

''Ben kanun kaçağıyım.''

''Kanun kaçakları toplumun önemli üyeleri mi?''

''Kanun kaçakları toplumun üyesi değildir. fakat toplum için önemli olabilirler. Şairler rüyalarımızı hatırlar, kanun kaçakları onları oynar. ''

Tom Robbins - Ağaçkakan

" Yarım kaldığımızda bizi tamamlayacak birini ararız daima. Birkaç yıllık ya da birkaç aylık bir ilişkiden sonra ihtiyacımızın hala giderilmediğini görünce beraber olduğumuz kişileri suçlar, daha ümit vaad eden biriyle arkadaşlık kurarız. Bu hep böyle sürebilir (dizisel poligami), ta ki -bu arada bir partner yaşamımıza hoş boyutlar katabilse de- her birimizin kendi tamamlanmamızdan sorumlu olduğumuzu kabullenene dek. Bunu bize başka kimse sunamaz ve aksine inanmak, kendimizi tehlikeli bir şekilde aldatmak, girdiğimiz her ilişkiyi nihai başarısızlığa programlamaktır."


"It's never too late to have a happy childhood."


Tom Robbins

"Aşkı kalıcı kılmayı kim biliyor?
- Aşka semtin en güzel pastanesine çikolatalı pasta almaya gittiğinizi, eğer kalırsa, pastanın yarısını yiyebileceğini söyleyin. Aşk gitmeyip kalacaktır."


Dokuz gezegenimiz arasında satürn neşeli olanıdır. Ağaçlarımız arasında da komedyen olan palmiyedir. Kuşlardan palyaçoluk, ördeğin tekelindedir. Meyvelerden ve sebzelerden, domates, Shakespeare'in ödlek palavracısı falstaff'ı oynayabilir. Şakacı olan muzdur. ama hamlet ya da macbeth rolü için pancar biçilmiş kaftandır."

14 Şub 2012

Buz çağına girdik gene. Kimsenin göründüğü gibi olmaması mı yoksa herkesin sadece göründüğü gibi olması mı? Hangisi daha acıdır? Derinliksizler, az sözler, diz boyu sularda konuşmak gerekiyor. Suya dokunmadan. Genelevlere hakkını teslim edelim, şimdilerde bilmiyoruz kim neyini satıyor, kime , neye?

Unutmak için sevelim diyorsun. Yokum.

Yeni evlere, büyük evlere ama yokluğuna senin. Yokum.

Balkonsuz, bahçesiz , çocuksuz evlere.


Emrah Serbes

"Apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın bülent?"
"Hangisini?"
"Otomatik yanan, sensorlu lamba."
"Hayır."
"Komşu görmüş, yalan söyleme. Süpürge sapıyla kırmışsın dün gece."
önüme baktım.
"Neden kırdın?" cevap yok.
"Hasta mısın evladım? Söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle..."
"Kırdımsa kırdım, ne olacak! çok mu değerliymiş?"
"Lamba senden değerli mi evladım, lambanın amına koyayım, lamba kim? Yöneticiye de dedim. lambanızı sikeyim, kaç paraysa veririz. Sen değerlisin benim için."
"Beni görünce yanmıyordu baba."
"Nasıl ya?"
"Görmezden geliyordu, yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni."
"E beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor."
"Hadi ya! Sahiden mi?"
"Evet. ucuzundan takmışlar. Bizimle bir alakası yok."

Babama sarıldım yıllar sonra.
Üzülmelerimiz bile benziyor birbirine. Aşklar. Kısacık. Birbirine eklenmiş kollar. Kısacık. Uzayanı sakız gibi. Uzuyor. Gücüm yetse bağıracağım. Avaz. En çok yazdıklarım çok unuttuklarım. Seni ne yazdım ne unuttum ben. Yaralarımda kanlar kuruyor. Saatler büyüyor. Yüzüm, yüzlerim; en çok ben sandıkları. Baktığınız o ben orada değilim inanın. Bir hayalet. Kapalı camlara bir kar topu fırlatıp atıyorum. kar sesi, cam sesi, can sesi. Sesim.

1 Şub 2012




Congratulations,

it's all sold. You've got nothing left.


Elveda Norma! Seni hiç sevmedim...

Metin Altıok

Kar yağdı durmadan üç gün üç gece,
Tıkandı geçitler yollar kapandı
Yalnızlığın buzdan çetelesinde
Kimseler umursamadı karı
Yüzlerinde iğreti bir kibirle
Hep düşürmekten korktukları,
Dalıp gittiler günlük işlerine

Diz boyu birikmiş kar içinde
Yürürdük uzatarak açtığımız kanalı,
İki kar güvesi gibi sokaklarda seninle
Anardık bütün yitik aşkları
Bu karlı kış gününde
Güngörmüş dağlara karşı
Sımsıcak öpüşürdük sarılıp birbirimize

-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!

Şölensiz, sevinçsiz yaşıyoruz şimdilerde,
Bir iğdiş ve buruşuk zamanı
Kimsenin türküsü yok dilinde
Karşılayacak yağan karı
Coşkulu ve sarhoş sesiyle
Bıçak açmıyor ağızları;
Acı, yalnız acı var yüreklerde

Kar yağdı durmadan üç gün üç gece,
Yaslandı duvarlara, kapıları zorladı,
Pencerelerden baktı ev içlerine
Kar hiç böyle kimsesiz kalmadı
Kendi özgül tarihinde
Çıngırakların, kızakların karı
Yağdı herşeyin üstüne sessiz bir öfkeyle

Birikti bir çamaşır ipine bile
Saçaklardan sarktı,
Attı kendini gürültüyle yere,
Kimse sahip çıkmadı;
Yığıldı kaldı duvar diplerine
Yalnız kuş ayakları
Bastılar incelikle göğsüne

-Sevgilim, yanımda olsaydın keşke!

Kar var yaşadığımız günlerde
Umutsuzluk çevremizi kuşattı,
Kıtlık kıran gündemde
Yine de ele güne karşı,
Özenle saklıyorum yüreğimde
Sana duyduğum aşkı,
Dört yanım kar içinde