30 Mar 2011

Kurt Vonnegut

"Tiger got to hunt, bird got to fly; man got to sit and wonder,

'why, why, why?'

Tiger got to sleep, bird got to land;

man got to tell himself he understand."

Giovanni Papini


"Acılarımı alıp uzaklaştırmak isteyen biri olabilir mi? Mümkün mü birinin beni sabırsızlık ve merak içinde beklemesi, pırıl pırıl gözlerle uzaktan beni izlemesi, yaklaşan adımlarımı nefesini tutarak dinlemesi? En sıradan sözlerimin hatırlanması, küçük bir bakışımın mutluluk vermesi mümkün mü? Hayatın hediyesini kazanma hakkı için doğru ne yaptım? Cimri bir kadının mücevherlerini saklaması gibi ızdıraplarını saklayan utangaç bir şairden başka neyim ki ben? Bir şey başardım mı? insanlara küçük endişelerini dahi unutturdum mu? şu hâlde, beni sevecek ne olabilir ki?

Senin ruhuna acı çektirme hakkını bana verecek rezil, tatminsiz ruhumda ne bulabilirsin ki? Bana öyle bakma, bu kadar sıkı tutma elimi.

Biliyorsun seni seviyorum ve seni sevmek istemiyorum.."

Mucizelere inanması gerektiğini, çünkü mucizelerin gerçeğin bir parçası olduğunu anlatıyordu: zaten gerçeğin kendisi bir mucizeydi.

Sözgelimi evliyanın biri, müridlerinin gözü önünde yerden bir avuç balçık aldıktan sonra onu yoğurup bir kuş heykeli yapsa ve bu heykeli imanıyla canlandırdıktan sonra onu göklere salıverse, çamurdan yapılan bu kuşun uçmasına herkes şaşırırdı. fakat bunun ardından insanoğlunun o umarsız hastalığı baş gösterirdi: aradan birkaç yıl geçtikten sonra hemen herkes, bu durumu kanıksar ve zamanla büyüyüp çoğalan, tarlaları bayırları dolduran o mucizevi kuşlara dönüp bile bakmazlardı belki de.

'' ve in yerav ayeten yu' ridu ve yekuulu sihrün müstemirr '' ( onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve "süregelen bir sihirdir" derler.- kamer suresi 2 -) ayeti kerimesince, her mucize onların gerçeklik duygusunun bir parçası olurdu.

üstelik bu duyguyu zedeleyenlerden nefret ederlerdi.

Tarih bunun sayısız örneğiyle doluydu: galilei adında bir alim, onlara gökkubbenin değil de aslında dünyanın döndüğünü söyleyip kafalarını alt üst edince zavallıya çektirmediklerini bırakmamışlardı. çünkü arabide aynı kökten gelen '' hayret'' ve '' hayranlık'' sözcüleri onların lügatında yoktu ve onlar mucizelere şaşmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. nitekim, dünyanın döndüğüne en sonunda kafaları basınca bu kez de buna hayret etmekten vazgeçmişlerdi. aynı şekilde onlar, düşlerini anlatanlara da kızıyorlardı. çünkü düşler, onların gerçeklik duygularına aykırıydı.

İşin kötüsü onlar, kendi gerçeklik duygularına gerçeğin ta kendisi diye bakıyorlar, aşina oldukları ve şaşırtıcı bulmadıkları her şeye gerçek diyorlardı. oysa bu, gerçekdışı olanın tamamının ta kendisiydi. çünkü dünyanın kendisi, bir mucize olarak, düşlerden kat be kat daha şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcıydı.

" Sarılıp gövdesine sımsıkı,

bir kadın kendini doğurabilir isterse."

Edip Cansever
Evde olmalıydım. Bininci defa ''The Fall'' izlemeliydim.

Er Ryan'ı Kurtarmak...

- Bu çalan nedir?

- Edith piaf diye bir kadın..

- Ne anlatıyor bu şarkıda?

- Ne kadar sevdiğini... ama terk edilmiş.. hep hayal kırıklığı yaşamış..

- Bunu bir süre daha dinlersek, almanların beni öldürmesi gerekmeyecek.

28 Mar 2011

Wilhelm Reich

Dinle küçük adam… Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım...

Ben ne kızıl, ne kara, ne de beyazım. Ben hristiyan, yahudi, müslüman, mormon, poligam, homoseksüel, anarşist ya da boksör de değilim.

Ben bir kadını/erkeği, onunla evli olduğumu kanıtlayan evlilik cüzdanına sahip olduğum ya da cinsel açlığımı doyurabilmek için değil, gerçekten sevip ona değer verdiğim için kucaklarım.

Ben çocukları dövmem, balık tutmam, karaca ya da geyik avlamam. ama hedefi onikiden vururum. Ben briç oynamam ve öğretilerimi yaygınlaştırmak için partiler vermem. Eğer öğretim doğruysa zaten o kendiliğinden yaygınlaşacaktır..

Ben senin 'tanrı' olarak adlandırdığın şeyin gerçekten var olduğunu ama senin düşündüğünden farklı, senin içinde ve dışında, vücudundaki sevgi olarak, dürüstlüğün olarak ve doğayı hissetmen olarak bir kozmik temel enerji olduğunu biliyorum......

sana şunu söyleyeyim küçük adam; içindeki en iyi şeylerin anlamını yitirdin. onu boğdun başkalarında, çocuklarında, karında, kocanda, babanda, annende, nerede gördüysen orada onu öldürdün. sen küçüksün ve küçük kalmak istiyorsun küçük adam...

Yaptığın her şey eğreti, küçük adam: evini bir kum tepeciğinin üzerine kurmuşsun, yaşamın, kültürün ve uygarlığın, bilimin ve tekniğin, sevgin ve çocuklarına verdiğin eğitim, hep eğreti. Büyük bir bunalım içinde, gelip gelip aynı soruları soruyorsun:

"çocuğum çok inatçı, her şeyi kırıp döküyor, geceleri karabasanlarla uyanıyor, aklını derslerine veremiyor, kabızlık çekiyor, benzi soluk, yüreği katı. ne yapmalıyım? bana yardım et!"

ya da: "karım bana karşı cinsel istek duymuyor, beni hiç sevmiyor. bana işkence ediyor, sinir nöbetlerine tutuluyor, bir yığın erkekle geziyor. ne yapmalıyım? söyle!"

ya da: "yeni ve çok daha öldürgen, korkunç bir savaş patladı; oysa biz tüm savaşları önlemek için yapmıştık son savaşı. şimdi ne yapacağız?"

ya da: "varlığıyla övündüğüm uygarlık, enflasyon nedeniyle çöküyor. milyonlarca insan yiyecekten yoksun, ölüm açlığı içindeler, birbirlerini öldürüyor, çalıp çırpıyor, insanlıktan çıkıyorlar. umutlarını yitirdiler. Ne yapmalıyız?"

"ne yapmalıyım?", "ne yapabilirim?"

.. Elini değdirdiğin her konuda büyük doğruyu değil, küçük yanlışı seçtin.

Bunu neden yaptığını soruyorsun,ha? Bu sorunun ciddi olduğunu sanmıyorum. Sorunu yanıtlarsam, hakikati işittiğinde önüne geleni öldürecek denli öfkeleneceksin:

Evini derme-çatma kurdun ve bütün bunları böyle yaptın, çünkü "içinde yaşamı duyma" yetisinden yoksunsun; çünkü çocuklarındaki sevgiyi daha doğmadan öldürüyorsun; hiçbir canlı ifadeye, hiçbir özgür, doğal davranışa karşı hoşgörülü davranamazsın, doğallığa dayanamazsın çünkü. dayanamadığın için de, korkuyor ve şunu soruyorsun:

"bay jones ne der?", "yargıç smith ne der acaba?" "...

Kes sesini sevgili küçük adam. Yaşamın çok sefil, çok perişan, sesini çıkaracak halin yok. seni kurtarmak istiyor değilim, ama sırtında beyaz bir gecelik, suratında maske, acımasız kanlı elinde bir iple beni asmaya bile gelsen, sana söyleyeceklerimi, bu konuşmamı tamamlayacağım. Kendi boynunu ipe dolamadan beni asamazsın sen küçük adam.


çünkü ben, senin yaşamını, dünyayı içinde duymanı, senin insanlığını, sevgini ve yaşama sevincini temsil ediyorum.

yok, hayır, beni öldüremezsin, küçük adam. Bir zamanlar sana gereğinden çok inanıyordum ya hani, o vakit senden korkuyordum da.

Şimdi seni aştım ama; binlerce yılın bakış açısından görebiliyorum seni, binlerce yıl geçmişten ve binlerce yıl gelecekten bakıyorum sana. Kendinden-korkma duygundan kurtulmanı istiyorum. daha mutlu ve daha insana yaraşır bir yaşam sürmeni istiyorum...


Sen aslında kendini aşağılıyorsun, küçük adam. 'ben kimim ki bir fikrim olsun, hayatımı belirleyeyim ve dünyayı sahipleneyim!'

Gerçek büyük adamdan tek bir farkın var: Büyük adam da bir zamanlar küçük adamdı, fakat sadece tek bir özelliğini geliştirdi; nerede küçük ve kısıtlı düşünmesi ve davranması gerektiğini biliyordu. herhangi bir görevin baskısı altında, zamanla küçüklüğünün ve önemsizliğinin nasıl mutluluğunu tehdit ettiğini hissetmeyi öğrendi. Demek ki büyük adam, nerede ve ne zaman küçük adam olacağını bilir. Küçük adam ise küçük olduğunun farkında değildir ve bunun farkına varmaktan da korkar.


Bendeki kendini, ve kendindeki beni keşfedebilir, sonra da korkup benim içimdeki kendini öldürebilirdin. Bu nedenle senin, herhangi biri ya da herkesin kölesi olma özgürlüğün uğruna ölme gönüllülüğünden vazgeçtim..."
"that's my sweetheart in there. wherever she is, that's where my home is. "
gerçek aşk asla ölmez

24 Mar 2011


Time flies...


Eğer ben 32 olduysam şu dünyada herkes, herşey olur arkadaş.
Sevdiğimiz her şeyi, herkesi bütün bir paket olarak alırız ve o en sevdiğimiz yanlarıyla ve tam da o en sevdiğimiz yanlarının yan etkileri olan ve hiç hoşumuza gitmeyen davranışlarıyla. Insanları ve dünyayı şu kadar şunundan, bu kadar bunundan diye tarttırarak alamazsınız

18 Mar 2011

Çanakkale şehitlerini saygıyla anıyoruz ama yetmez
içi bomboş bir başka değer daha
bu ardı arkası olmayan feveranlarla facebook coşkularıyla birşeyleri saygıyla anmalarımız,
zerre kadar hak etmediğimiz cumhuriyetimiz
ve kılımızı kıpırdatmadan ve yerli yerinde mıh gibi dururken sabit fikirlerimiz
durmadan yeniliklerden, çağdaşlıktan, kültürden söz etmemiz

Devrim için evden bakkala yürü desen kıpırdamaya üşenecek bir güruhla hayallerden konuşmak..
Bir şeye inan be canım kardeşim! Kendin dışında bir şeyler için de yanmayı bil.
istersen ''kırmızı kaplumbağaların ormanda özgürce dans edebilmesi'' için olsun kavgan.
biraz kendinle çarpış, biraz dünyayla yüzleş, didiş, uzlaş, yak, git, dön, ağla, sev seviş ama şu kahrolası kendinden biraz çık
Bunca uydun, uydurdun dünyayı da kendine iyi mi oldu, iyi mi oldun sen?