23 Eki 2012

Edip Cansever



''Aşkımızı seyrediyoruz sanki uzaktan

oysa yok biten bir şey aramızda, yok da

hep aynı kalmıyor ki yakın duygular

demiştin bunları bir bir, anımsıyorum''

12 Eki 2012

11 Eki 2012

Hasan Ali Toptaş


'' O zaman anlamış bütün gerçeği; ne yürüyormuş, ne duruyor. Yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. düş gibi bir şey yani... Koşarsın koşarsın da varmazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. Sen bakarsın ışıtıyla. İleriye uzanırsın (uzanmak istiyorsun yalnızca), uzandıkça da kolların uzar babam uzar... Gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu..."

Sadık Hidayet



" Kıt akıllı olanlar mutludurlar
melakut gibi gökyüzü onlarındır"

'' Dünyada iki türlü insan vardır: çarpan, çarpılan. Çarpılanlardan olmak istemiyorsan, başkalarını çarpmaya bak. Fazla okumak lazım değil. İnsanı delirtir ve hayatın gerisinde bırakır ama matematik dersinde dikkatli ol. Dört işlemi bilmen yeter. Para hesabını becerebilirsen kazıklanmazsın, anladın mı? Hesap önemli; en kısa zamanda hayata atılman lazım. Gazeteyi okuyabiliyorsun ya, kâfi. Ticaret öğrenmeli, insanlarla muhatap olmalısın. beni dinlersen eğer, bir ton kitap okuyacağına, git ayakkabının bağını işporta tahtasına koyup sat, daha iyi. Yüzsüz olmaya çalış; unutulma sakın! elinden geldiğince ortalarda boy göster. Kendi hakkını al; küfürden, hakaretten yılma. lâf dediğin havada kalır. Bu kapıdan kovulursan, öbür kapıdan gülümseyerek gir. anladın mı? Yüzsüz, kaba ve cahil. bazen işlerin yolunda gitmesi için doğruymuş gibi davranmak gerekir. memleketimizin bugün böyle adamlara ihtiyacı var. Günün adamı olmak lâzım. itikat, din, ahlâk, bunların hepsi lâf salatası. ama takiye yapmak gerek. Çünkü halk için önemlidir. insanlara itikat gerek; yular takmak lâzım onlara. yoksa toplum dediğin bir engerek yuvasıdır; nereye elini soksan, sokarlar. İnsanlar itaatkâr, kaza ve kadere itikatlı olmalı ki sırtlarında güvende iş yapmak mümkün olsun. Önemli olan yemek yemek, selam vermek, insanların arasına karışmak, kadınlara sırnaşmak, dansetmek, yapmacık yapmacık gülmektir. Hele hele yüzsüz olmayı mutlaka öğren. bu devirde böyle şeyler geçerli olduğuna göre, ayak uydurmak lâzım.”



" Gölgem çok çok güçlüydü, belirgindi gerçek cismimden; duvara vurmuş gölgem daha gerçekti vücudumdan. Sanki ihtiyar hurdacı, kasap, dadım ve o kahpe karım, benim gölgelerimdiler; ben bu gölgelerin içinde hapsedilmiştim. Bir baykuşa benziyordum, ama iniltilerim boğazımda takılıp kalıyordu ve ben pıhtılaşmış kan olarak tükürüyordum onları. Şayet baykuş da hasta olsa benim düşündüğüm şeyleri düşünür. Duvardaki gölgem tıpkı bir baykuş gölgesiydi ve iki büklüm eğilmiş, yazdıklarımı dikkatle okuyordu. Anlıyordu besbelli; bir o anlayabilirdi. göz ucuyla gölgeme baktıkça korkuyordum

2 Eki 2012

Marguerite Duras


Yüz elli yıl önce, bir gün, Fas kıyılarından binlerce antilop hep birlikte denize atladı. İtişip kakışarak boğuldular. Tüm Afrika'dan geliyorlardı, ormanlardan, dağlardan, savanlardan; kararlaştırılan gün, kararlaştırılan yerde toplandılar ve kendilerini öldürdüler. Toplanma yerine farklı uzaklıklardan geldiklerine göre, belli ki hepsi de aynı günde çıkmamıştı yola. Farklı farklı zamanlarda yola çıkmış olmalıydılar; kimileri için birkaç gün ya da hafta süren yolculuk, kimileri için aylarca sürmüş olmalıydı. Mozambik'in antilopları, sözgelişi nisanın son hilalinde çıkmıştı yola, Gine'ninkilerse haziranın dolunayında. O halde, onlara bu süreyi bildiren ilahi içsel buyruk yola çıkma gününü ve saatini son derece kesin bir biçimde belirtmişti. Her biri, söylenen saatte, belirli bir yöne doğru tam vaktinde hareket etti; üstelik anlaşılan bu karar hiçbir dış işarete de bakmıyordu, şaşılacak şey ama, tam tersine, bireysel bir istençten kaynaklanıyordu. Burada alınan karar, yasanın bilinmezliğine boyun eğme kararıydı, ancak, nasıl oyun oynama yeri olarak savanda karar kılındıysa, tıpkı onun gibi bir karardı bu. Antiloplar bir yerden bir yere göçmez, leylekler, kırlangıçlar, yabankazları gibi göçmen hayvanlar değildirler. Ormanlarını bırakıp gitmek gibi bir alışkanlıkları yoktur antilopların. Ama ormanlarını bırakıp gittiler. Belki de kendi türleri içinde eşine benzerine rastlanmadık bir buyruktu bu boyun eğdikleri, ya da belki insanların haberi bile olmayan, yüz yılda, bin yılda bir yinelenen buyruklar vardı. Bilemiyoruz. Neyse, antiloplar ölüme doğru yola çıkmak üzere ormandan ayrıldılar. Ancak Afrika'nın bütün antilopları değildi yola çıkanlar, yalnızca birkaç bin tanesiydi. O halde, belirtilen yasaya göre, antiloplardan yalnızca bir kısmı yola çıktı. Türün evrenselliği denen bu mantık, onun içine işlemiş olan, onda saklı duran bu akıl sır ermez kural, yaşamın sınır tanımayan, yüce anlamsızlığı kadar inandırıcı görünüyor


'' Acting is like sex: you either do it and don't talk about it, or you talk about it and don't do it. That's why I'm always suspicious of people who talk too much about either."

Humhrey Bogart
İnsan en yırtıcı hayvan... Hayır. Düzeltiyorum.
İnsan tek ''kötü'' hayvan
 
Metin Altıok, Füsun Altıok ve Ankara'nın pusunda bir beyaz güvercin; kızları Zeynep.
Gönlü bu kadar güzel bir adamı diri diri yakan , dumana boğan o kalabalıkların, zaman aşımından beraat etmesi umrumda değil. 37 yaşamı yakan Madımak katilleri bin yıla mahkumdur. Yüreğimde.

***yangın**************************deprem***

******lardan********************* lerden******

********geliyorum*********** geliyorum********

**************dedi *******dedi***************

************** adam**** kadın****************

********************ve**********************

****************dep** yan*******************

*************rem******* gın*****************

***********lere*********** lara***************

********gitti*****************gitti*************

*****yıkık********************** yanık********


Metin Altıok

Canim Babamla Istanbul keşfi! İstanbul git git bitmez bir ülke ve biz gündeliğin ayrıntılarında kaçırıyoruz büyük resmi. Sabah erkenden yollara düşüp tramvayla İstiklal Caddesi'nde kalabalığı ve bir sürü sesleri, ardindan Mevlevihane Muzesi`nde Suskunları dinledik,


Kuledibi sokaklarini kesfettik. Galata Kiva`da sakizli muhallebi ve Turk Kahvesi keyfi, Galata Kule'sinden kus bakisi Istanbul! Arada Gülhane Parkı, İslam Bilimleri Müzesi'ni ziyaret sonra Arkeoloji Muze'sine yollandik.


Beni tanıyanlar sanat duygumun nedense ve çaresizce eskilerle beslendiğini bilirler. Yeni deforme ve çabuk akımlarda pek kendimi bulamıyorum. Geometrik ve dışa vurumcu değilim sanırım. Gördüğünden anladığından etkilenip ondan esinlenen, onu anlatan, ona sadık kalan diyelim, eserler içime daha bir dokunuyor. Etkilenmek dedim de bir haftada iki kez Ayasofya`ya gitmemin başka nedeni olamaz herhalde. Babamla da Ayasofya'da soluklanip guzel kubbeye bakakalip kendimizi unuttuk! O kadar mutluydum ki.
Yapacak yanlış aradım. Hani o an içini bulut gibi kaplayan kusursuz anın esintisi...
Ve mutluluğun korkusu. Anı taşımayı bilmek bu yüzden mühim. Bu şiirsel güne gerçekçi bir son.
İki Lira'ya Kelek! Yemez miyiz!