“Bir zamanlar bir mıknatıs vardı. bu mıknatısın yanıbaşında çelik eğe talaşları yaşardı. Bir gün üç-dört eğe talaşı mıknatısın ziyaretine gitmek için ani bir istek duydu ve bunun ne kadar güzel bir şey olacağı üzerine konuşmaya başladılar. Yakınlarındaki diğer eğe talaşları da onların konuşmalarına kulak misafiri oldular ve onlar da aynı arzunun çekiciliğine kapıldılar. Onlara başkaları katıldı ve... sonunda bütün eğe talaşları bu konuyu tartışmaya başladılar --başlangıçtaki belli belirsiz istek yavaş yavaş bir itkiye dönüşmüştü: 'Neden hemen gitmiyoruz?' dedi bir kısmı; ama diğerleri ertesi güne dek beklemenin daha iyi olacağını düşünüyorlardı. Oysa zaten bilmedikleri bir zamandan beri, görünüşte onlarla hiç ilgilenmeyen ve tamamen hareketsiz duran mıknatısa doğru iradelerinin dışında çekilip duruyorlardı ama onlar bunun farkında olmadan, komşularına gittikçe daha fazla yakınlaşarak tartışmalarını sürdürdüler; konuştukça da gitme özlemleri büyüdü.Bazıları, mıknatısı ziyaret etmenin ödevleri olduğunu ve aslında bunu çok daha önce yapmış olmaları gerektiğini dile getirdi. Sonunda sabırsızlar ağır bastı ve tüm grup 'beklemenin anlamı yok. Bugün gideceğiz. Şimdi gideceğiz. hemen gideceğiz.' diye bağırarak, tek bir kararlı vücut halinde azametle yürümeye başladı. Göz açıp kapayıncaya kadar her yandan mıknatısa yapıştılar.
İşte o zaman , mıknatıs gülümsedi”
Oscar Wilde
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder