12 Nis 2010

''Çocuklarda'' diyor Freud ''görülen ilk fobiler karanlığa ve yalnızlığa ilişkindir.'' Karanlık korkusunu çocuklukta bırakırken yalnızlık korkusu bizimle birlikte büyür.
Öyle ki yaşamımızı belirler veya engeller hale gelir.
Bunu anlamak güç salt yalnız kalmaktan doğan bir tehlike var mıdır?
Yolda yürümenin bile olası binlerce kötü senaryo doğurabileceği bir şehirde ilerde bir gün evde yalnız oturma düşüncesi içinde nasıl tehlikeler barındırır?

Gençlik aşklarının gelecek korkusuna dayanmadığını kabul ediyorum. Yoğun kimyasal salınımına bağlı bu aşklar üç vakte kadar ‘aşk bitti’ feveranıyla sonlandırılıp, yeni aşklara hızla yelken açılıyor. Burada şu soru akla geliyor; 20’lerindeki bir genç kızın aşık olmak isteğiyle, 35’inde bir kadının aşka özlemi aynı ihtiyaçtan mı doğuyor?

3 yorum:

pazzoson dedi ki...

Can sıkıntısı uzun süreli olursa çok yıkıcı olabiliyor,ama bunu yaşamadan endişesini duymak insanı dahada acizleştirebilir...Esas korkulan bu.Yoksa ben yıllardır yalnızım,bazan ya hayal ettiklerim olsaydı dye çok düşündüm..Cevabı sıklıkla ''Aman Tanrım,ne şanslıyım'' yada ''of beee ucuz sıyırmışız haaa'' gibi bişeyler olunca artık yalnız kalmanın endişe duyulacak bişey olmadığını,sadece hayatın MED-CEZİRlerini iyi zamanlamak gerektiğini düşündüm..Biraz fazlamı büyüdük Sezi?? ;=)))))

Chilek dedi ki...

Sanırım aynı:)

Stratejist dedi ki...

Perşembe, Ekim 07, 2004
"hayat arkadaşı"

"
"Tilda benim arkadaşımdı. Dostumdu. Kardeşim, kardeşten de öte bir şeyimdi. Edebiyat konuşurduk, siyaset, felsefe. Biz 50 yılı böyle geçirdik. Konuşarak."O yüzden işte, önceki gece "Bir Yudum İnsan" programında Nebil Özgentürk'e böyle söylüyordu Yaşar Kemal. İnsanlığın ucuz cehenneminde bir arkadaşın gerektiğini anlatıyordu. Aşık olduğu kadını kaybetmiş gibi değil de, beraber yaramazlık yapıp, konuşup, beraber "durduğu", her şeyini bildiği, her şeyini bilen arkadaşını kaybetmiş bir çocuk gibiydi. Kocaman karınlı, kocaman sesli ama küstükçe ufalanan bir çocuk gibi. Zira, "evlilik" uygarlığın uydurduğu bir meseleydi ve esas olan hayat içinde yaşamak dediğimiz bütün o şeyler olup biterken, senin gördüğünü gören biriyle "sıra arkadaşı" olmaktı. Yoksa 50 yıl ne konuşur insan "karısıyla", "kocasıyla"? "Belediye başkanının verdiği yetkiyle" bir memur sizin beraber yatıp, üremenize izin verdi diye... Ama "sıra arkadaşı"...
"
gelen bir e-posta'dan...
(adı geçen adama olan öfkemi saklı tutuyorum!, o ayrı...)