15 May 2012

Kitaplar var, bazıları başka. Bazı kitaplar başka yerlere dokunuyor, başka yaraları açıyor , eskisi gibi olamayacağınız , artık geri dönemeyeceğiniz bir yere getirip bırakıyor. Sonra soruyorsun kendine '' Neden bu kadar yorgunum?'' Çünkü bize dünyayı bir panayır gibi kakalamaya çalışıyorlar. Afrika'da çocuklar çamur yemiyorlarmış gibi yapıyoruz. Biz bu panayıra , bu mutluluk haline tapıyoruz. Allahımız bu bizim. Boktan şeylerin bize dokunmadan, canımızı sıkmadan olup bitivereceğine inanıyoruz. Kapılarımız kapalı, pencerelerimiz kilitli, gözlerimiz kör bizim.
Biraz sularımız bulandı mı bahar coşkusu, yeni yıl coşkusu, birşeyler coşkusu gelsin bizi alsın istiyoruz. Bazı kitaplar başka ; yaralar açıyor, yaralar acıyor, yaralar gerçek.
Hakan Günday okuduğun zaman gülümsemen yavaşça siliniyor, seni iplerle yavaş yavaş bağlıyorlar gibi hissediyorsun, kalkıp gidemeyeceğin bir yere geldin bak. Şenliği uzaktan izliyorsun , büyüyorsun, dev oluyorsun, saçma geliyor. İnsan içindeki tüm pislikle insan, sen haz için , kimse seni görmezken düşündüğün , kurduğun o zavallı planların için yaşıyorsun.
Pislik başkaları. Sen temizsin. Sen iyisin.
Oysa sen salt kötülük yapmadığın için kendini iyi bilip rahat uyuyorsun.
Deliler neyi bildiklerinden takım elbise giyip oturamıyorlar şu masada?
Evini, odalarını, anahtarlarını, paranı ve adını aldığımızda sende kalan ne? Ne'den yapıldın parçaların dört bir yana dağılacak olsa?

Hiç yorum yok: