10 Oca 2009

Bisürü sesler bahçesi...











Yaşlanacağız.

Bu fikirden hoşlanmadığımı fark ettim.
Yüzü kırışmış, dizleri ağrıyan,
pencerelerde bir şeyleri bekleyen yaşlı bir kadın olmaktan değil,
yapmak istediğim onca şeyi yapamadan o eşiğe gelmekten korkuyorum.

Bir adım atacaksın ve arka bahçedesin.

O arka bahçede neler var?

Köprülerden felan geçecek miyiz?

Yaşadığımız her şeyin yankılandığı ‘bisürü sesler bahçesi’ mi orası?

Çocukluğumuzun şen kahkahaları ve o ağlamalarımız!
İlk terk edildiğimiz gecenin sesi, kırdığımız kalplerin hışırtısı,
Uğultular, yaprakların şarkısı, annemizin sesi,
popomuza inen ilk şaplak, ilk sevişmemizin mırıltıları…

Gülümsettiğimiz insanlar,
verdiğimiz sözler ve tutmadıklarımız.

Hepsi o bahçede mi?

Hazır değilim.

Gençlik döneminin feveranları geçiyor.

Yeni biri oluyorum eyvah ve şükürler olsun!

(gece üçte yatıp sabah 7de kalkamayan,
başı kıçı daha çok ağrıyan, dünyayı gezicem,
japonyaya yerleşicem diye ani-deli kararlar almayan,
ille de evimde yatağımda uyuyayım diye tutturan yeni biri bu Sezi)

Orta yaşlı olmak istemiyorum. Otuz iyidir.
Gençlik gitmiş belki ama oh be romatizmalar henüz tam azmamış.

Hala hevesim var işte denize yakın uzun yürüyüşler yapmaya.

Otuz iyidir.

Pause!



Hiç yorum yok: